Bugün Pazar...

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...

Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bir kez daha...

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...

Bunu yaparken de...

Yıllar öncesinin bu özel öyküsünü...

Bugünlere taşıyan...

Atatürk’ün uşağı Cemal Granda’yı...

Saygıyla analım...

***

Evet; içki içerdi...

Üstelik içtiği de herkesçe bilinirdi...

Bunu asla gizli yapmadı...

Hatta bir gün...

Kadehini halkının şerefine kaldırdığı bile bilinir...

İstanbul Moda Koyu’nda sıcak bir yaz akşamı...

Sakarya teknesiyle çıktığı gezi turunda...

Halk O'nu görüp sandallarla teknesine yanaştı...

Sevinç çığlıkları arasında...

Atatürk, o çok sevdiği halkına...

“Size ne ikram edeyim?” demişti...

Kimileri “Sizi isteriz”, bazıları da “Saz isteriz...” derken...

Atatürk motordaki tüm içkileri halka dağıtmıştı...

Gazi Paşa...

O dakikalarda...

Kadehini kaldırarak şöyle demişti:

“Vatandaşlarım... Buna rakı derler... Vaktiyle padişahlar gizli içermiş... Ben açık içiyorum; siz de benimle beraber içiyorsunuz... Karşılıklı içiyoruz... Hepimiz eşitiz... Benim için rakı içer, şunu bunu yapar diyorlar... Hepsi doğrudur... Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım...”

***

Atatürk’ün çok içmezdi... İçtiği zaman da içmesini bilirdi... Acele etmezdi... Konuşarak, sohbet ederek yavaş yavaş içmeyi severdi... Ölçüyü kaçırmazdı... Sarhoş olduğunu tek kişi bile görmedi kısa hayatı boyunca...

Atatürk’ün içki içmesine karşı olanların başında “umumi katip” Yusuf Hikmet Bayur geliyordu... Gazi Paşa’yı çok sevdiği için, O’nu içkisinden caydırmak amacıyla bin bir bahaneler bulur ama hiç birini başaramazdı...

Hikmet Bayur...

Erken saatlerde Atatürk’e gelir; o günkü ajans haberlerini getirir, ne var ki mutlaka Atatürk’e şunları söylerdi:

“Paşam, yine renginiz yerinde değil... Çok yorgun ve bitkin görünüyorsunuz... Şu içkiyi bu kadar daha iyi olursunuz...”

***

Atatürk, sinirlenir ama belli etmez ve şöyle karşılık verirdi:

“Ah be Hikmet Bey, ben rakıyı şimdi değil, daha Harbiye talebesiyken içerdim... Bugüne kadar hiç zararını görmedim...”

Hikmet Bayur, bu sözlerin altında kalmazdı:

“Muhterem Paşam, bugün belki zararını görmediğinizi sanırsınız...Fakat yarın göreceksiniz... Siz bu ülkeye lazımsınız... Kendinize acımıyorsanız bari millete acıyın... Bu millet sizin varlığınızla vardır... Ne olurşu içkiyi az için...”

***

Atatürk, bu sözleri hep gülümseyerek karşılardı...

O da, Hikmet Balur’un içinde kötülük olmadığını...

Kendisini herkesten çok sevdiğini biliyordu...

Ancak, nasihata bezeyen uyarılar...

Git gide Aatürk’ü sinirlendirmeye başlamıştı...

Gerçi nasihatlar samimiyetindi ama Atatürk böyle uyarılara muhtaç bir insan değildi... Atatürk ses çıkarmadıkça, Hikmet Bayur da yüklenerek nasihatlren dozunu arttırıyordu... Fakat bir gün canına tak etmiş olacak ki, Hiktmet Bayur, yine içkiyi kötüleyemeye başayan Hikmet Bayur’u susturdu... Belli ki; yarın akşam kimbilin neler olacaktı!

***

Ertesi akşam...

Hikmet Bayur’un gözlerinin içine bakarak...

Her zamanki gibi...

“Ajanslarda neler var?” diye sormadı...

O’nun yerine...

Sofrayı şaşırtan ama...

En çok da...

Hikmet Bayur’u şoke edan bir teklif yaptı:

“Hikmet Bey, seni Kabil’e (Afganistan’ın başkenti) sefir (elçi) yapalım...”

Ardından şunlar döküldü dudaklarından:

“Git, oraları gör; hatta gerekirse Hindistan’a kadar git... Oraları hakkında bilgi edin... Oku, öğren ve ilim getir... Bize bu yolda faydalı ol...”

***

Bu konuşma sonucunda...

Hikmet Bayur’un Kabil Büyükelçiliği’ne atanma emri verilmiş oluyordu... Bayur, yol çıkmadan önce veda için Köşk’e geldi... Atatürk, O’nu salonda ayağa kalkarak karşıladı... Giderken de kapıya kadar elini omzuna atarak uğurladı...

***

Bitiriyoruz...

O zaman diliminde...

Herkes biliyordu ki...

O atanma...

Bayur’un, yurda hizmet kaygusu...

Yalansız olarakAtatürk’e içki içmemesi öğüdü ve...

Ve engel olma hareketinden geliyordu... O, Hikmet Bayur ki; sevgisini ve saygısını hiç eksik etmediği Büyük Önder’e, “İçme Paşam!” sözünü ilk söyleyebilme cesaretin göstermişti ne var ki, bunu çok sevdiği Atatürk’ün yanından uzaklaştırılarak cezasıyla ödemişti...

Nitekim...

Hikmet Bayur paklı çıkmış...

Atatürk de...

Sonunda içkinin kötülüğünü anlamış ama iş işten geçmişti...

Nokta...

Sonsöz: “İçki, sâdece benim keyfim içindir. İçki yüzünden vazîfemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum... / Gazi Mustafa Kemal Atatürk...”