HABERLER>GÜNCEL
30 Mart 2022 Çarşamba - 13:51

Çeşme Projesi için Bakanlık ne savunma yaptı?

Çeşme Projesi’ne atanan bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın savunması da yer aldı. Projenin ekosisteme zarar vermesinin söz konusu olmayacağı dile getiren Bakanlık, Ege kıyı şeridinin heba edilemeyeceğini de belirtti. Raporda, Danıştay savcısının değerlendirmesi de yer aldı.

Çeşme Projesi için Bakanlık ne savunma yaptı?

Metehan UD / EGEDESONSÖZ –  Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılması planlanan Çeşme Projesi’ne karşı TMMOB, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, EGEÇEP gibi sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar tarafından açılan davada Danıştay 6. Dairesi tarafından atanan bilirkişi heyetinin raporunu sunması ile önemli bir süreç atlatılmış oldu. Alanında uzman şehir plancıları, biyologlar, ziraatçılar, peyzajcılar ve jeologlar tarafından hazırlanan raporda heyet projende kamu yararı olmadığı yönünde ortak görüş bildirdi.

Raporun tebliğinden itibaren Cumhurbaşkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iki haftalık itiraz süreci de başlamış oldu. İdare rapora itiraz eder ve daire itirazları haklı görürse ek rapor sürecini başlatabilir. Daire itirazları haklı bulmazsa hazırlanan rapor doğrultusunda ‘yürütmeyi durdurma’ kararını gündemine alabilir.

DAVAYA USUL YÖNÜNDEN İTİRAZLAR         
Hazırlanan raporda davacıların projeye dair itirazlarının yanı sıra bakanlığın savunması da yer aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bürokratları ve avukatları tarafından hazırlanan savunmada itirazların herhangi bir bilgi ve belgeye dayanmadan, resmi olmayan kaynaklardan edinilen spekülatif bilgilerin tekrarlanması ve bazı sivil toplum kuruluşlan tarafından hazırlanan konuşma metinlerinin kopyala-yapıştır tekniğiyle dava dilekçesine birebir alıntılanması suretiyle eklendiği ifade edildi. Bakanlık ayrıca davacıların taraf olmadığını ve davanın 60 günlük süre içinde açılmadığını belirterek davanın iptal edilmesini istedi.

‘EKOSİSTEME ZARAR VERİLMESİ SÖZ KONUSU DEĞİL’
Projeye dair Ekolojik Araştırma ve Değerlendirme raporunun hazırlatılmasına yönelik işlemlerin başlatıldığının bilgisini veren bakanlığın savunmasında “Dava konusu işlemler ve sonrasında Bakanlığımızca sürdürülen plan ve proje çalışmaları ile; davacının iddia ettiği gibi ekosisteme zarar verilmesi, tarım ve mera arazilerinin heba edilmesi ya da "agro-turizm" adı altında orman alanlarını turizme açarak ekosisteme zarar verilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.” ifadeleri yer aldı.

‘EGE KIYI ŞERİDİ HEBA EDİLMEYECEK’
Golf tesislerinin bölgede yer alan flora-fauna dokusuna, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına etkilerini minimuma indirmek amacıyla çalışmalarının yapılacağının belirtildiği bakanlık savunmasında kıyı şeritleri ile ilgili olarak da şu ifadelere yer verildi:

“Bakanlığımızca yürütülen plan ve proje çalışmalarında, KTKGB'nin kıyı kesiminin genel kullanıma açık olması temel ilke olarak belirlenmiş olup planlama çalışmaları bu çerçevede yürütülmektedir. Bu bağlamda, davacının Ege kıyı şeridinin, özel doğal plaj özelliği ile korunması gerekirken proje ile heba edileceği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.”

DANIŞTAY SAVCISI NE DEDİ?
Raporda ayrıca Danıştay Savcısı’nın ifadeleri de yer aldı. Raporda, “Çeşme KTKGB'de yer alan bazı taşınmazların acele kamulaştırılmasına dair 24.01.2020 tarihli 2054 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararının iptali ve yürütülmesinin durdurulması ile Turizmi Teşvik Kanununun 8/J maddesinin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması istemiyle Bakanlığımız ve Cumhurbaşkanlığı aleyhine, Danıştay Altıncı Dairesi Başkanlığında açılmış olan davalarda; ilgili Danıştay Savcısının "Anayasa 'ya aykırılık iddiası ciddi sürülmemiştir" yönündeki görüşleri de Bakanlığımızın bu konudaki haklılığını destekler niteliktedir.” ifadeleri kullanıldığı görüldü.

Davalı idare davacıların dilekçelerinde belirtilen hususlara yanıt olarak aşağıdaki görüşleri bildirdi:

02.11.2011 tarih ve 28103 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan 659 sayılı "Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin 7. maddesi uyarınca; birden fazla idarenin taraf olduğu idari davalardan müşterek kararnamelerle ilgili olarak açılanların davaya taraf olan tüm idarelerin vekili sıfatıyla, müşterek kararnameyi teklif eden Bakanlığın vekillerince takip ve müdafaa edileceği hükme bağlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı İdari işler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü'nün 13.01.2021 tarih ve 1430 sayılı "dava takip yetkisi" konulu yazısı uyarınca mezk?r dava Cumhurbaşkanlığının da vekili sıfatıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı vekillerince takip edilmektedir.

Dava, 12.02.2020 tarihli ve 31037 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan "Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi" kapsamındaki bazı taşınmazların acele kamulaştırılmasına dair 24.01.2020 tarihli, 2054 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararının, anılan karar kapsamındaki bazı taşınmazların kamulaştırılmasından vazgeçilmesine dair 11.02.2020 tarihli, 2102 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile aynı tarihte yayımlanan 2103 sayılı İzmir Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi sınırlarının yeniden belirlenmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemleriyle açılmış olup davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

23.06.2020 tarihli dava dilekçesi incelendiğinde; toplamda 36 sayfaya ulaşan dava dilekçesinin, herhangi bir bilgi ve belgeye dayanmayan, resmi olmayan kaynaklardan edinilen spekülatif bilgilerin tekrarlanması ve bazı sivil toplum kuruluşlan tarafından hazırlanan konuşma metinlerinin kopyala-yapıştır tekniğiyle dava dilekçesine birebir alıntılanması suretiyle oluşturulduğu görülmüştür.

Dava dilekçesinde yer alan iddialara ilişkin savunmamıza geçmeden önce, özellikle belirtmek gerekir ki; bir bölgenin KTKGB olarak ilanı, sadece bu alanın statüsünü değiştirmeye yönelik bir işlem olup, bir planlama kararı ya da plan onama işlemi değildir. Çeşme KTKGB ilanı ve sonrasında gerçekleştirilmiş olan işlemler Bakanlığımıza ilgili mevzuat ile tanımlanan görev, yetki ve sorumluluklara uygun bir şekilde ve gerekli tüm çalışmalar yapılarak tesis edilmiş bir işlemlerdir. Çeşme KTKGB içeriğinde ne tür kullanımlara izin verileceği ve bunların hangi ölçekte gerçekleştirileceği gibi hususlar sınır ilanından sonra, ilgili mevzuat çerçevesinde hazırlanarak onaylanacak planlar ile belirlenecektir. Anılan planlama çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere, Bakanlığımızca alanın fiziksel ve ekolojik yapısı, korunması gereken alanlar, endemik türler başta olmak üzere flora-fauna dokusu, su kaynakları ve alternatif su temin yöntemleri, çevresel etki değerlendirmesi ve ulaşım gibi konularda detaylı bilimsel araştırma ve etüt çalışmalarına başlanılmıştır.

1. Davacıların işbu davayı açmada "Hukuki Yararı" bulunmamaktadır. Bu nedenle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15-b/l bendi hükmü uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Bilindiği üzere, idari yargıda dava açma ehliyetine sahip olabilmek için aranan ehliyet "subjektif ehliyettir" olup idari yargıda subjektif dava açma ehliyeti "menfaat ihlali" şartını ifade etmektedir. Bu olgunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununa yansıması ise anılan kanunun 08.06.2000 gün ve 4577 sayılı Kanunla değişik 2/1-a maddesinde; "idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan dava" şeklinde belirtilmiştir.

Yer verilen kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere, idari işlemlerin hukuka aykırı olduklarından dolayı haklarında iptal davası açılabilmesi için, anılan işlemin davacının menfaatini ihlal etmesi gerekmektedir. İptal davalarında menfaat ihlali koşulunun getirilmesinin amacı; herkese her idari isleme karşı iptal davası açma hakkı tanınmayarak, idarelerin sürekli olarak dava tehdidi altında kalmasını ve mahkemelerin işlevsiz bırakılmasını engellemektir.

Menfaat unsurunun açık bir tanımını içeren yasal düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, doktrinde ve yargı kararlarında "menfaat" kavramının iptal davasını açan davacı ile dava konusu edilmiş idari işlem arasındaki alakayı ifade ettiği ve bu alakanın meşru, kişisel ve güncel (aktüel) olması gerektiği kabul edilmektedir.

Meşru menfaat; iptal davasını açanların hukuka uygun bir korunmadan faydalanmaları anlamına gelirken, Aktüel menfaat; iptal davasına konu olan idari işlem nedeniyle davacının ihlal edilen menfaatinin, iptal davası açıldığı anda var olması ve bu ihlalin dava sonuna kadar devam etmesidir. Bu iki durumdan daha ayrı bir öneme sahip olan ve işbu haksız davada da öncelikle gözetilmesi gereken husus ise kişisel menfaattir.

Kişisel menfaat en yalın haliyle şu şekilde ifade edilmektedir; "davacının kendisiyle doğrudan ilgili olmayan konularda dava açamaması". Bilindiği üzere; özel mülkiyetinde bulunan arsa-konut vs. niteliğindeki taşınmazı kamulaştırılan kişiler (malikler), idare tarafından yapılan bu kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda "iptal davası" açabilmektedir. Ancak, dava dilekçesi incelendiğinde, davacıların İzmir İlinin çeşitli bölgelerinde yaşayan, ancak dava konusu Çeşme KTKGB içerisinde herhangi bir taşınmazı bulunduğuna dair resmi belge sunmayan 21 gerçek kişiden oluştuğu görülmüştür.

6203 sayılı Kamulaştırma Kanununun "Dava hakkı" başlıklı 14 üncü maddesinde yer alan;

"...Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim ile kamulaştırma davalarında kimlerin dava açabileceği açıkça davası açılabilir hükmü belirtilmiştir.

Dava dilekçesinde, dava konusu işlemlerin doğal ekosisteme, çevreye ve hatta halk sağlığına zararlı olduğu iddialarıyla, söz konusu gerçek kişilerin dava açma hakkı bulunduğuna ilişkin olarak; 2872 sayılı Çevre Kanununun 30 uncu maddesinde yer alan "Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetlerin durdurulmasını isteyebilir" hükmü ile Anayasamızın 56 inci maddesinde yer alan "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve cevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir hükmünün dava açma gerekçeleri arasında sıraladığı görülmüştür.

Bu noktada, söz konusu gerekçeler değerlendirilirken öncelikle;

a. KTKGB ilanının bir planlama kararı ya da plan onama işlemi olmadığı,

b. Belirli bir alanın statüsünü değiştiren ve bu bağlamda olası bir planlama ve

yatırım sürecine ilişkin idari yetkiler ile izlenmesi gereken prosedürü etkileyen idari bir işlem olduğu,

c. Dolaysıyla KTKGB ilan edilmiş bir alanda ne tür kullanımlara izin verileceği ve bunların hangi ölçekte gerçekleştirileceği gibi hususların sınır ilanından sonra

yapılacak ve onaylanacak planlar ile belirleneceği.

d. Anılan plan çalışmaları kapsamında da basta Çevre Kanunu olmak üzere ilgili tüm koruma mevzuatına uyulması gerektiğinin açık olduğu ve

e. Davacılar ile dava konusu işlemler arasında kişisel menfaat ilişkisi bulunmadığı hususları özellikle dikkate alınmalıdır.

Bu kapsamda, davacı tarafın İzmir Çeşme KTKGB ilanının çevreyi kirleten, bozan ve/veya halk sağlığını olumsuz etkileyen bir faaliyet olduğu iddiasının varsayımdan öteye gitmediği ve mevcutta davacıların iddia ettiği gibi çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetin de bulunmadığı dikkate alınarak davanın davacıların dava açma ehliyetleri yönünden reddedilmesi gerekmektedir.

Arz edilen sebeplerle davada hukuken korunan herhangi bir menfaatinin ihlal edilmediği işbu davada davacıların, "kişisel, meşru ve güncel" bir menfaatinin ihlalinin söz konusu olmadığından aktüel, kişisel ve meşru bir menfaati bulunmadığından işbu haksız ve yersiz davanın 2577 sayılı Kanunun 15/1-b maddesi uyarınca subjektif dava ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesini talep ederiz.

2. Dava konusu edilen İzmir Çeşme KTKGB'nin tespit ve ilanına ilişkin 1532 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile anılan sınırların yeniden belirlenmesine ilişkin 2103 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı, ilanı gereken düzenleyici işlemler olup, sırasıyla dava açma süreleri Resmi gazetede yayımlanma tarihlerinden 60 gün sonrasına denk gelen 12.11.2019 ve 10.04.2020 tarihlerinde dolmuştur. Bu nedenle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15-c/l bendi hükmü uyarınca davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Kamulaştırma emine karşı açılacak davalarda dava süresi özel olarak Kamulaştırma Kanununun yukarıda da yer alan 14üncü maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki, kamulaştırma işleminin kendisine idare tarafından tebliğ edilmesinden itibaren, başka bir deyişle, idare tarafından açılacak olan "kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası" kapsamında Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından kendisine yapılacak olan tebligat tarihinden itibaren otuz gün içerisinde kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açılabilir. Otuz günlük süre hak düşürücü süre niteliğindedir, dolaysıyla, taşınmaz mal sahibi tarafından bu süre geçtikten sonra iptal davası açılabilmesi söz konusu olmayacaktır.

İşbu davada, davacılar taşınmaz maliki olmadığı gibi, kendilerine Bakanlığımız tarafından yapılmış herhangi bir tebligat da bulunmamaktadır. Bu kapsamda, davacıların, dava konusu kamulaştırma işlemlerine yönelik olarak dava açma ehliyetleri bulunmadığı gibi, Kamulaştırma Kanunun 14 üncü maddesinde yer alan hiçbir koşulu sağlayamadığı da açıktır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanununun "Dava Açma Süresi" başlıklı 7 nci maddesi ise;" 1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür... 4. ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarifilini izleyen günden itibaren başlar" hükümlerini haizdir.

Dava konusu edilen İzmir Çeşme KTKGB'nin tespit ve ilanına ilişkin 1532 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile anılan sınırların yeniden belirlenmesine ilişkin 2103sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı, ilanı gereken düzenleyici işlemler olup, sırasıyla dava açma süreleri, Resmi gazetede yayımlanma tarihlerinden 60 gün sonrasına denk gelen 12.11.2019 ve 10.04.2020 tarihlerinde dolmuştur.

Dava dilekçesinin Danıştay'ın İlgili Daire Başkanlığına sunulmak üzere İzmir Nöbetçi Ceza Mahkemesine sunulduğu 23.06.2020 tarihi dikkate alındığında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15-c/l bendi hükmü uyarınca davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Esasa ilişkin Açıklamalarımız:

Dava dilekçesindeki hukuki dayanaktan yoksun iddialara cevaplarımız:

Dava dilekçesinde, esasa ilişkin ilk olarak, karar vericilerin, öncelikle "büyük borç batağı, dış ticaret açığı, cari açık, düşük tasarruf, sıfır yatırım, düşük düzeyli eğitim, bilimden uzaklaşan Üniversiteler, bozulan sosyal altyapı ve şehircilik hizmetleri, iktidara özgü açgözlü, köşe dönmeci sinif yasal platformda gerçek anlamda parazitlerin varlığı, giderek derinleşen ayrımcılık, yoksulluk, yolsuzluk ve küçülme, toplumsal ümitsizliğin yaygınlaşması, yaygın suç, şiddet ve uyuşturucu kullanımının kitleselleştirilmesi, görsel medyanın kitlesel propagandası sonucu ahlaki ve siyasi değerlerde çürüme ve çöküş, yurttaşlık bilincinde gerileme, giderek yaygınlaşan ruhsal boşluk duygusu, gelir dağılımında adaletsizlik, adalete ve devlet kurumlarına olan güvensizlik, milli sermayenin el değiştirmesi ve yabancılaştırılması” gibi hususları görmesi gerektiği belirtilmektedir.

Dava dilekçesinin genelinde olduğu gibi, bu bölümde de dava konusu ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, herhangi bir açıklama içermeden sıralanan bu başlıklar ile Daireniz Başkanlığının emeğini ve mesaisini boşa harcamaya yönelik olduğu değerlendirilmektedir.

Dava dilekçesinin devamında; herhangi bir resmi belgeye, mevzuata ve/veya bilimsel gerekçeye dayanmayan spekülatif açıklamalar ile;

-Bakanlığımızca gerçekleştirilen dava konusu işlemlerde, Amerikalı, Arap ve Türk iş insanlarının baskısıyla ve "Alaçatı bölgesi turizme doymuş olmasına rağmen para kazanılabilir" görüşüyle hareket edildiği,

- Sayın Bakanımızın açıklamalarında; yörenin 500 bin kişilik bir nüfusun yaşadığı yerleşim haline dönüştürüleceği, bölgede; havalimanı, yeni yerleşim alanları, toplu konutlar, dev oteller, 20 adet golf sahası, futbol sahaları, olimpik spor tesisleri, büyük müzeler, kültür merkezleri, fuar alanları, termaller, hastaneler, atık sistemleri, personel lojmanları, film stüdyoları, özel galeriler, macera ve doğal spor alanları tema park, marina gibi kullanımlar olacağını belirttiği,

-Çeşme projesinin, ilk etapta İzmir'i, Çeşme'yi, Urla'yı ve Alaçatı'yi geliştiren, turizmin kraliçesi yapacak bir proje gibi gözükse de, en başta bu alandaki kara ve deniz ekosistemi, canlı yaşamı, doğal, tarihi ve kültürel değerleri itibariyle ve doymuşlukla daha geniş bir coğrafyayı yakından ilgilendirdiği,

-Geri dönüşü mümkün olmayan ekolojik sorunlar üzerinden etki alanı düşünülecek olursa; Ege'deki ekosistemlerde oluşacak sorunlardan kaynaklı Ege şehirlerinde, İzmir'in gıda, su gibi ihtiyaçlarını karşılama arayışı nedeniyle irtibat haline gireceği tüm şehirleri ve yakın ülkeleri yakından ilgilendirdiği,

-Gerek kamulaştırma gerekse de sınır ilanı işlemlerinden önce Stratejik Çevresel Değerlendirme çalışmaları ve ÇED süreçlerinin yapılmadığı,

-Urla Zeytineli yöresinin, yarımadada hayvancılık yapılan sayılı alanlardan olduğu, proje sahasının büyük bir kısmının ekilebilir tarım arazileri ve meralardan oluştuğu, ancak projenin tarım ve mera alanlarını da etkileyeceği,

-Agro-turizm adı altında "sosyetik tarım"a taviz verilerek ve orman alanlarını turizme açarak ekosisteme zarar verileceği,

-Ege kıyı şeridinin, özel doğal plaj özelliği ile korunması gerekirken proje ile heba edileceği,

-Proje ile su kaynaklarına darbe yapılarak, yörede çok miktarda suni gübre ve tarım ilacı kullanılacağı ve ekolojik dengenin bozulacağı,

-Proje ile bölgede artacak kara yolu ve hava trafiğinin yanı sıra, konut yetersizliği, nüfus yoğunluğu, hava kirliliği, gürültü kirliliği, doğal yaşamın olumsuz etkilenmesi ve asit yağmurlarının oluşacağı iddia edilmiştir.

Dava dilekçesinin devamında, sivil toplum örgütlerinden TMMOB İl Koordinasyon Kurulunun Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesinde düzenlenen toplantısına ait basın açıklaması, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Tevfik Türk'ün açıklamaları, İzmir Tabip Odası Çevre Sağlığı Komisyon başkanı Ahmet Soysal'ın açıklamaları ile hangi toplantıya ait olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi belirtilmeden kullanılmış bazı katılımcılara ait konuşma metinlerinin de kullanıldığı görülmektedir.

Bu alıntıların, yukarıda sıralanan iddiaların desteklenebilmesi amacıyla kullanıldığı düşünülmekle birlikte, davacılar vekilince; söz konusu metin asıllarının dilekçe ekinde Mahkemesine sunulmak verine metinlerde ver alan ifadelere subjektif yorumlar katılarak dava dilekçesi içerisinde ver verilmesi de, yine savunmamızın başında da belirttiğimiz gibi gerek Daireniz Başkanlığının gerekse de Bakanlığımızın emeğini ve mesaisini boşa harcamaya yöneliktir.

Aynen alıntılanan bu kısımlarda yer alan ifade ve iddialar davacı EGEÇEP Derneği, İzmir Barosu Başkanlığı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), İzmir Tabip Odası, Şadan Kaya ve diğerleri vekilleri tarafından; "12.02.2020 tarihli ve 31037 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, İzmir Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesinin sınırlarının yeniden belirlenmesine ilişkin 11.02.2020 tarihli ve 2103 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle" Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlığımız aleyhine Danıştay Altıncı  Dairesi'nin 2020/3285 Esasında açılan davada zikredilen hususlar olup, konuya ilişkin savunmalarımız Danıştay'a iletilmiştir.

Yine de söz konusu iddialara, ana başlıklar halinde yeniden cevap vermek gerekirse;

1. Proje içeriğine ilişkin olarak;

Bakanlığımız tarafından, ülkemiz turizminin dünya pazarında hak ettiği yere gelmesi ve hak ettiği payı alması amacıyla turizmin yıl geneline yayılması, çeşitlendirilmesi, canlandırılması ve sürdürülebilir kılınması adına yoğun bir çalışma süreci başlatılmiştır. Ülkemize gelen turistlerin bölgelere göre dağılımına genel olarak bakıldığında Marmara Bölgesi %40'lik ve Akdeniz Bölgesi %40'lık paya sahiplerken Ege Bölgesi % 10 paya sahiptir. Bu dengesiz dağılımın iyileştirilmesi adına ve bölgede bulunan turizm yatırımcilarının yoğun talepleri doğrultusunda Bakanlığımızca Ege Turizm Merkezi çalışmaları başlatılmiştir.

Bakanlığımızca hayata geçirilecek "Ege Turizm Merkezi Projesi"nin alt etaplari olarak çalışmaları başlatılan Çeşme ve Didim Projeleri, Ege bölgesinde, turizmin geleceğine yön verecek projeler olarak öne çıkmaktadır. Ege turizminin en büyük sorunu, sezonun yaklaşık 2,5 aya sıkışmasından kaynaklı kısalığı ve nitelikli yatak kapasitesinin düşüklüğüdür. Bu sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak ilk etapta "Çeşme Projesi"ne öncelik verilmiştir.

Çeşme Projesi, büyük bir bölümü daha önceden 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca 2006, 2010 ve 2011 yıllarında turizm merkezi olarak ilan edilmiş Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi (KTKGB) kapsamında yürütülmektedir.

Bakanlığımızca bölgede yürütülen plan ve proje çalışmaları; ilgili mevzuata uygun olarak ve katılımcı planlama anlayışı doğrultusunda sürdürülmektedir. Bu kapsamda Bakanlığımız koordinasyonunda izmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Çeşme Belediye Başkanlığı, İzmir Ticaret Odası, İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi ve TMMOB, yerelde faaliyet gösteren turizm sivil toplum kuruluşları ve Valilik temsilcilerinden oluşan bir komisyon oluşturulmuştur.

Anılan komisyon toplantılarının bir sonucu olarak; İzmir Ticaret Odasının önerisi ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Çeşme Belediye Başkanlığının mutabakatı doğrultusunda oluşturulan Proje Çalışma Grubu ile Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı arasında, Ege Turizm Merkezi-Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi (KTKGB) kapsamında belirlenen öncelikli proje alanında; 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği, 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planı, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Plani, 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı, Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) Raporu, Mikro bölgeleme Etüt Raporu, Ekolojik Araştırma ve Değerlendirme Raporu, Ulaşım Etüt Raporları, Ters Ozmoz Yöntemiyle Deniz Suyundan İçme-Kullanma Suyu Temini Fizibilite Raporu ve Ekolojik Yaşam Planı (Konsept Proje) ile ekinde yer alacak genel tasarım yaklaşım raporu, kavramsal şemalar, genel kullanım alanları kurgusu, yerleşme yoğunluğu etüdü, mekansal kurgu (vaziyet planı) ve örnek mimari tasarımların elde edilmesi amacıyla çalışmalar başlatılmıştır.

Bu kapsamda, Çeşme KTKGB bütününde sürdürülen her ölçekte plan ve proje çalışmaları ile bölgedeki korunan alanların yanı sıra, yöre mimarisi ile uyumlu, düşük yoğunlukta, yatay mimari özellikleri taşıyan turizm kullanımları ile birlikte termal kür merkezi, konaklamalı fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi, sağlık kompleksi, kongre ve fuar merkezi, sahne ve görsel sanatlarının sergilendiği kültür merkezleri, fuar ve spor alanları, ayrica agro ve ekstrem turizm faaliyetleri, lüks alışveriş caddeleri, alışveriş spor ve eğlence merkezi, golf alanları, su ve doğa sporları alanları, eko turizm alanları gibi alternatif turizm türlerinin geliştirilerek turizmin tüm yıla yayılmasının sağlanması hedeflenmektedir.

Proje kapsamında, davacı tarafın iddia ettiği gibi havalimanı, toplu konutlar, dev oteller gibi kullanımlar ile basında ver alan Arap yatırımcılar tarafından kanal açılması gibi hususlar ver almamaktadır. Hatta bu noktada belirtmek de gerekir ki, Alaçatı Gölbaşı mevkiinde yer alan ve İzmir Çeşme- Alaçatı Havalimani projesinin "vap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesine ve söz konusu yatırım ve hizmetleri yaptırmak üzere görevlendirilecek şirketle sözleşme yapmaya Devlet Hava Meydanlari İşletmesi Genel Müdürlüğünün yetkili kılınmasına" dair 11.12.2017 tarihli ve 2017/T-14 numaralı Yüksek Planlama Kurulu kararı, Çeşme KTKGB'11 in ilanından sonra 6.4.2020 tarihli ve 2375 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlükten kaldırılmıştır.

2. Korunan alanlar, orman alanları, tarım alanları ve mera alanlarına ilişkin olarak;

2634 sayılı Kanun uyarınca bir alanın KTKGB olarak ilan edilmesi belirli bir alanın statüsünü değiştiren ve bu bağlamda olası bir planlama ve yatırım sürecine ilişkin idari yetkiler ile izlenmesi gereken prosedürü etkileyen idari bir işlem olup bu alanlarda Bakanlığımızca yürütülen planlama çalışmalarında konusuna ve ilgisine göre 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ile ilgili diğer koruma mevzuatı hükümleri uyarınca ilgili kurumların değerlendirme ve görüşleri alınarak işlem yapılmaktadır.

Çeşme KTKGB kapsamında yürütülen her türlü plan ve proje çalışmasında, yukarıda bahsi geçen mevzuat hükümlerinin yanı sıra, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri ve detaylı bilimsel araştırma ve etüt raporları doğrultusunda işlemler sürdürülmektedir.

Savunmamızın başında bahsi geçen sözleşme uyarınca, yüklenici tarafından 8.4.2017 tarih ve 30032 sayılı "Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) Yönetmeliği"nde tanımlanan Stratejik Çevresel Değerlendirme süreci, Çesme KTKGB 1/100.000 Ölcekli Cevre Düzeni Planı Değisikliği süreci ile eşzamanlı olarak yürütülmektedir. Kapsam Belirleme Raporu hazırlık sürecinde, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini almak amacıyla Kapsam Belirleme Toplantısı, SCD Raporu hazırlık sürecinde ise İstişare Toplantısı düzenlenecektir. Çalışmalar ve ilgili kuram görüşleri sonrasında elde edilecek nihai rapor Çevre ve Şehircilik Bakanlığının onayına sunulacaktır. Zira davacının iddia ettiği gibi SCD, bir bölgenin KTKGB olarak ilanı öncesinde değil üst ölçekli plan çalışmaları esnasında yapılması gereken bir çalışmadır.

Ayrica, bölge ekosistemine zarar vermemek ve endemik türleri korumak adına, planlama çalışmalarına veri teşkil etmek üzere, proje alanı içerisinde yer alan flora-fauna dokusunun güncel durumunun değerlendirilerek, bu alanların sahip olduğu biyo-ekolojik (flora, fauna, habitat), jeolojik, hidrojeolojik, jeomorfolojik ve peyzaj değerleri detaylı olarak incelenmesine ilişkin bilimsel temellere dayalı yöntemler ortaya konularak oluşturulacak Ekolojik Araştırma ve Değerlendirme Raporu hazırlattırılması yönünde işlemler başlatılmıştır.

Bunun yanı sır, plan ve proje süreçlerinde, çevresel etkilerin en aza indirilmesine yönelik tedbirler alınarak doğaya saygılı, geri-dönüşüm ve sıfir atık politikaları çerçevesinde işleyen bir sistem kurgusu ile sürdürülebilir ve doğa-dostu kriterler göz önünde bulundurulmaktadır.

Bu bağlamda, dava konusu işlemler ve sonrasında Bakanlığımızca sürdürülen plan ve proje çalışmaları ile; davacının iddia ettiği gibi ekosisteme zarar verilmesi, tarım ve mera arazilerinin heba edilmesi ya da "agro-turizm" adı altında orman alanlarını turizme açarak ekosisteme zarar verilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

3. Su kaynakları ve turizm yatırımlarına (golf) ilişkin olarak;

Bölgedeki su kaynaklarının korunması Bakanlığimızın da önemle üzerinde durduğu bir konudur. Bu kapsamda, savunmamızda daha önce de bahsi geçen komisyon toplantılarının bir ayağı olarak, bu konu özelinde 15 Haziran 2020 tarihinde "Su Yönetimi Toplantısı" düzenlenmiştir. Söz konusu toplantıya, Komisyon üyelerinin yanı sıra, DSİ 2. Bölge Müdürlüğü, İzmir Su ve Kanalizasyon idaresi Genel Müdürlüğü, İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi ve TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasından katılım sağlanmış olup gerek ilgili kurumlar gerekse akademisyenler tarafından Çeşme Yarımadasının yer altı ve yer üstü su kaynakları ile kullanım verilerine ilişkin sunumlar yapılmıştır.

Söz konusu toplantılarda tespit edilen hususlar uyarınca, bölgenin su yapısının detaylı olarak irdelenmesi ve alternatif su temin yöntemlerinin keşfedilmesi gerekliliği de ortaya çıkmıştır.

Bölgede gerçekleştirilecek olası turizm gelişiminin mevcut su kaynaklarına zarar vermemesini teminen, bölgeye gelecek ekstra nüfusun ihtiyaç duyacağı suyun ters-ozmos yöntemiyle elde edilmesi amacıyla, İzmir-Çeşme Bölgesinde 125.000-150,000 m3/gün kapasiteye kadar uygulanması planlanan Deniz suyu Arıtma Tesisine ilişkin olarak;

-Potansiyel olarak seçilen tesis yerlerinin incelenerek en iyi olanın seçimi,

-Batimetrik Deniz Dibi Etüdü ile su alma ve atık atma yapılarının tasarımı,

-Denizsuyu Alma Yapısı ve atıksu deşarjı konusunda en yeni teknolojilerin sunulması,

-Denizsuyu Arıtma (SWRO) ön tasarımı ve teknik gerekçelerin belirtilmesi,

-En son enerji geri kazanım (en yüksek enerji performansı olan) sistemleri ve yenilenebilir enerji ile elektrik üretimi konusunda en yeni tekniklerin sunumu, Yerel imkân ve altyapı ile kesişim noktalarının tespiti ve önerilmesi,

-Tesiste üretilen suyun dağıtım sistemi ile kombinasyonu konusunda öneriler verilmesi,

-Tesis yerleşimi ve arazi kullanımı konusunda hazırlıkların yapılması,

-Ön Çevre Etki Değerlendirmelerinin yapılması,

-Fayda-Maliyet Analizleri ve İnşaat-Montaj Yatırımının belirlenmesi,

-Uzun süreli işletme konusunda maliyet analizleri ve bakım/onarını giderleri tahminleri,

-Deniz suyu indaki en yüksek aktör olan enerji tüketimi duğu için hem deniz suyu arıtma sistemlerinde kullanılan en gelişmiş enerji geri kazanım sisteminin önerilmesi hem de kurulacak sisteme yenilenebilir (örneğin Güneş Enerjisi vb.) enerji sistemlerinin geçerli opsiyonlarının optimum enerji maliyetine ulaşılması amacıyla. tanıtılması, konularında "Ters Ozmos Yöntemiyle Deniz Suyundan İçme-Kullanma Suyu Temini Fizibilite Raporu" hazırlattırılması yönünde işlemler başlatılmıştır.

Bölge içerisinde yer alması düşünülen golf sahalarının ihtiyaç duyacağı suyun, mevcut yerleşimler ve turizm tesislerinin atık sularında elde edilmesi planlanmakta ve çalışmalar bu yönde sürdürülmektedir.

Ayrıca, yine bölge içerisinde golf kullanımlarının yer alması durumunda, Bakanlığımız koordinasyonunda oluşturulacak bir denetim ekibi tarafından, golf tesislerinin bölgede yer alan flora-fauna dokusuna, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına etkilerini minimuma indirmek amacıyla;

-Sahanın topografyaya müdahalesi,

-Çimlerin yetiştirilmesinde kullanılan gübre ya da diğer malzemenin toprak kirliliğine

etkisi,

-Sulama yöntemleri, .Saha içi ve sahaya ulaşım yöntemlerinde kullanılan araç ve kullanılan yakıt türleri, - Enerji kullanımının minimuma indirecek çözümler geliştirilip geliştirilmediği,

-Golf tesislerinin enerji ihtiyacının sağlanmasına ilişkin olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik mimari çözümler geliştirilmiş olması,

-Tesislerde atıkların geri dönüşüm kriterlerine uygun olarak ayrıştırılip ayrıştırılmadığı,

-Yağmur sularının da kullanılmasına yönelik mimari çözümler geliştirilmiş olması,

gibi konularda inceleme yapılarak, gerekli kriterleri sağlayan tesislere "Çevre Dostu Golf Tesisi Sertifikası" verilmesi planlanmaktadır.

Bu bağlamda, davacının proje ile su kaynaklarına darbe yapılarak, yörede çok miktarda suni gübre ve tarım ilacı kullanılacağı ve ekolojik dengenin bozulacağı iddiası mesnetsiz kalmaktadır.

4. Kıyı Şeridine ilişkin olarak;

3621 sayılı Kıyı Kanununda; kıyıların, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu ve herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğu, bunun yanı sıra kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Bakanlığımızca yürütülen plan ve proje çalışmalarında, KTKGB'nin kıyı kesiminin genel kullanıma açık olması temel ilke olarak belirlenmiş olup planlama çalışmaları bu çerçevede yürütülmektedir. Bu bağlamda, davacının Ege kıyi şeridinin, özel doğal plaj özelliği ile korunması gerekirken proje ile heba edileceği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.

5. Kamulaştırma Kararları ve 2634 sayılı Kanunun İlgili Maddelerinin Anayasaya Aykırılığı İddiası Yönünden;

Çeşme Kovid-19 sonrası turizm sezonuna hazırlanıyor

Dava dilekçesinde, bu konuya ilişkin olarak;

-Turizm yatırımlarına tahsis amacı ile acele kamulaştırma yapılmasına ve vatandaşların özel mülkiyetindeki taşınmazlarının turizm alanı içine girmesi dolayısıyla sadece turizm amaçlı değerlendirmeye yönelik bütüncül planlama kararlarına imkân sağlamak üzere kamulaştırılmasının daha sonra tahsise konu olmasının kamu yararı taşımadıği, bütüncül planların taşınmazlar özel mülkiyetteyken de yapılabileceği, bu kapsamda turizm yatırimlarına tahsis amaçlı kamulaştırmanın ve acele kamulaştırmanın 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8/A-3 ve 8/J maddelerinde öngörülmüş olmasının ortada büyük bir Anayasaya aykırılik sorununun olduğunu gösterdiği,

-2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8/A-3 ve 8/J maddelerinin mevcut haliyle idareye hiçbir sınırlama getirmeden her turizm yatırımında, her turizm amaçlı imar planında kamulaştırma hakkı verdiğini ve bu nedenle Anayasanın 35, 46 ve 125 inci maddelerine aykırı olduğu,

-AİHM kararlan ve Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin bağlayıcı hukuk kuralları olduğu, belirtilen bilimsel deliller, hukuki ve idari prosedür nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle güvence altına alınan yaşama hakkı, özel hayatın ve aile hayatının korunması, Md. 13 etkili başvuru hakkı, ek protokolün 1. maddesi mülkiyet hakkı ihlal edildiği iddia edilmektedir.

Savunmamızın ilk maddelerinde, Çeşme KTKGB kapsamında Bakanlığımızca yürütülen plan ve proje çalışmalarından detaylı bir şekilde bahsedilmiş idi.

Böylesine büyük bir projenin hayata geçirilebilmesi için projenin tek elden yürümesi ve parçalı mülkiyet yerine devlet ve tahsis edilen yatırımcılar kanalıyla hayata geçirilmesi sürecin kontrolli ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu nedenlerle; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8 inci maddesinin (J) fıkrası hükmü ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. nci maddesi hükümlerine istinaden, ülkemizin geleceğine yönelik genel turizm stratejileri ve hedefleri kapsamında, ülkemiz turizmi için hem coğrafi hem ekonomik hem de sosyo- kültürel açıdan büyük önem arz eden Çeşme KTKGB kapsamındaki İzmir İli, Çeşme ve Urla İlçelerinde bulunan bazı taşınmazların Bakanlığımız tarafından 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında turizm amaçlı değerlendirilmesini teminen, 2942 sayıli Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesi gereğince acele kamulaştırma kararı alınması gerekmiştir.

Bu kapsamda, 25.1.2020 tarihli ve 31019 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan dava konusu 2054 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Çeşme KTKGB kapsamındaki 511 adet taşınmazın acele kamulaştırılmasina karar verilmiştir.

Akabinde, 12.02.2020 tarihli ve 31037 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2102 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile de bu taşınmazlardan 293 adedine, 11.04.2020 tarihli ve 31096 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2390 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile bu taşınmazlardan 26 adedine ilişkin acele kamulaştırılmasina yönelik hükümler kaldırılmıştır. Nihayetinde ise davaya konu taşınmazları da kapsayan 24.1.2020 talihli ve 2054 sayılı acele kamulaştırmaya dair Cumhurbaşkanı Kararı, 12.5.2020 tarihli ve 2523 saylı Cumhurbaşkanı Kararıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Bir başka deyişle, dava konusu Çeşme KTKGB içerisinde acele kamulaştırmaya konu herhangi bir taşınmaz kalmamıştır. Bu nedenle, davanın iptali istenen konular arasında bulunan 2054 ve 2102 sayılı Cumhurbaşkanı Kararları yönünden konusuz kaldığı açıktır.

Ayrıca, Anayasanın 46'nci maddesinin ilk fıkrasında, "Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir" hükmü yer almaktadır. 2942 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde, Kanunun amaç ve kapsamı şöyle tarif edilmiştir: "Bu Kanun; kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenler. Özel kanunlarına dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri adına yapılacak kamulaştırmalarda da bu Kanun hükümleri uygulanır." son cümlede geçen "gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri adına yapılacak kamulaştırmalar" ifadesi anayasadan farklı bir çerçeve çizmekte ve özel kanunlara atıfta bulunmaktadır.

2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8 inci maddesinin (j) bendinde ise;

"J, (Ek: 24/7/2003-4957/3 md.) Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri içinde kalan özel mülkiyet konusu arazi ve arsaların turizm yatırımlarına tahsisi amacıyla, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesi hükümlerine göre acele kamulaştırma yapılabilir. Bu şekilde kamulaştırılan taşınmaz mallar, tapuda Hazine adina tescil edilir. Kamulaştırılan bu taşınmaz mallar üzerinde sözleşmesinde belirtilen süre kadar yatırımcılar lehine, kamulaştırma bedelleri Bakanlık bütçesinden karşılanmış ise bedeli karşılığında, yatırımcilar tarafından karşılanmış ise yönetmelikte belirlenen esaslara göre tespit edilecek bedelle bağımsız ve sürekli nitelikli üst hakları dâhil olmak üzere irtifak hakkı tesisi, Bakanlığın uygun görüşü üzerine, Maliye Bakanlığınca belirlenen koşullarla ve bu Bakanlık tarafından yapılır. "hükmü yer almakta olup bu bağlamda Anayasanın ilgili maddesi ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu özel ve tüzel kişilerden kamulaştırma yoluyla elde edilen taşınmazların turizm yatırimcılarına tahsisine olanak sağlamaktadır.

Buna göre, Bakanlığımızca dava konusu acele kamulaştırmaya yönelik iş ve işlemler, ilgili Anayasa ve ilgili özel kanunlara uygun olarak gerçekleştirilmiş olup davacının dava konusu işlemin Anayasaya aykırı olduğu iddiası hukuki dayanaktan yoksun kalmaktadır.

Kaldı ki, Çeşme KTKGB'de yer alan bazı taşınmazların acele kamulaştırılmasına dair 24.01.2020 tarihli 2054 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararının iptali ve yürütülmesinin durdurulması ile Turizmi Teşvik Kanununun 8/J maddesinin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması istemiyle Bakanlığımız ve Cumhurbaşkanlığı aleyhine, Danıştay Altıncı Dairesi Başkanlığında açılmış olan davalarda; ilgili Danıştay Savcısının "Anayasa 'ya aykırılık iddiası ciddi sürülmemiştir yönündeki görüşleri de Bakanlığımızın bu konudaki haklılığım destekler niteliktedir.

Bir kez daha altını çizmek gerekirse;

Bir bölgenin KTKGB olarak ilanı, sadece bu alanın statüsünü değiştirmeye yönelik bir işlem olup, bir planlama kararı ya da plan onama işlemi değildir. Çeşme KTKGB ilanı ve sonrasında gerçekleştirilmiş olan işlemler Bakanlığımıza ilgili mevzuat ile tanımlanan görev, yetki ve sorumluluklara uygun bir şekilde ve gerekli tüm çalışmalar yapılarak tesis edilmiş bir işlemlerdir. Çeşme KTKGB içeriğinde ne tür kullanımlara izin verileceği ve bunların hangi Ölçekte gerçekleştirileceği gibi hususlar sınır ilanından sonra, ilgili mevzuat çerçevesinde hazırlanarak onaylanacak planlar ile belirlenecektir. Anılan planlama çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere, Bakanlığımızca alanın fiziksel ve ekolojik yapısı, korunmasi gereken alanlar, endemik türler baştal olmak üzere flora-fauna dokusu, su kaynakları ve alternatif su temin yöntemleri, çevresel etki değerlendirmesi ve ulaşım gibi konularda detaylı bilimsel araştırma ve etüt çalışmalarına başlanılmıştır.

Sonuç olarak dava konusu KTKGB İlanına ilişkin Bakanlığımız işlemleri, Bölgedeki mevcut tesislerin altyapılarının yenilenmesi ve geliştirilmesine olanak sağlamak amacıyla yürürlükteki mevzuat gereğince bölgenin KTKGB statüsüne alinması amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Ülkenin, nitelikli turist ve nitelikli yatak hedeflerine yönelik makroekonomik politikaları doğrultusunda, bölgenin altyapı sorunlarını çözmeyi hedefleyen, turizm hizmetlerinin tek eklen ve hızlı bir şekilde yürütülmesini amaçlamakta olup kamu yararına aykırılığından söz edilmesi mümkün değildir.

Bölgede ağırlıklı sektör olan ve bölge ekonomisini yönlendiren turizm sektörünün planlama, sürecinin, sadece fiziksel değil ekolojik, ekonomik, Sosyal boyutları da göz önüne alınmak suretiyle konusunda ihtisaslaşmış bir kurum tarafından yönetilmesi amacını taşımaktadır.

Yerel yönetimlerin hizmetlerini destekleyecek şekilde merkezi idarenin de finansal, teknik ver işgücü potansiyelinin bölgeye aktarılmasını sağlayacaktır.

Nihai olarak görevi; T.C. Anayasası, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar ve ilgili kanunlar ile tanımlanan; kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak, tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihi ve kültürel varlıkların tahribini ve yok edilmesini önlemek olan müvekkil Bakanlıkça kamu yararı doğrultusunda tesis edilmiş olan dava konusu işlem arz edildiği üzere, şekil, sebep, konu ve maksat yönünden hukuka ve ilgili mevzuata uygundur. But nedenle yerindeliği ve hukuki dayanağı bulunmayan iddialara dayalı olarak açılan haksız davanın reddi gerekmektedir.

Sonuç ve istem: Yukarıda arz ettiğimiz durum muvacehesinde yürütmenin durdurulması isteminin ve açılı davanın reddi ile yargılama giderlerinin ve vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep ederim.

 
Bütün statlar bitti... Karşıyaka'da umutlu bekleyiş sürüyor
 
Gelir vergisi beyanında son gün yarın
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Postacılar Milli Takım için yarıştı!
50. Balkan Ülkeleri Posta Dağıtıcıları Yürüyüş Yarışması'nda Türkiye'yi ...
Eğitimcilerden ‘okul müdürüne’ sert tepki: Hakkınız da haddiniz de değil!
Bursa Osmangazi’deki Mithatpaşa Ortaokulu Müdürü Haydar Akın’ın, okulda ...
Tribün lideri cinayeti davasında karar
Genç Fenerbahçeliler tribün lideri 'Dadaş Mehmet' olarak bilinen Mehmet ...
 
Mahallenin teyzeleri örnek oldu!
İzmir'in Karabağlar ilçesinde kırsal Uzundere Mahallesi halkı, çevreyi ...
Yunuslardan otogar çıkarması: 3 kişi yakalandı!
İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali'nde asayiş uygulaması gerçekleştirildi.
İzmir'de operasyon... Zehir serası!
İzmir'in Bayındır ilçesinde, serada uyuşturucu yetiştirdiği iddiasıyla bir kişi gözaltına alındı.
 
Solunum sıkıntısı olanlar dikkat! Afrika'dan geliyor!
İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, "Çöl tozu, Kuzey Afrika üzerinden ...
TMO'dan buğdaya zam: Ekmeğe yansıyacak mı?
Uluslararası piyasalarda yükselen buğday fiyatı sonrası Toprak Mahsulleri ...
İzmir'in başarılı yönetmeni Egeli öğrencilerle buluştu
Ege Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu, başarılı yönetmen ...
 
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Çocuklukta yaşamsal sorunlar üzerine
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Köy Enstitülü olmak…
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Geleceğe ‘miras’ altın ses!
Ümit YALDIZ
Ümit YALDIZ
Değişimin ayak sesleri!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Büyük Altaylılar haydi kongreye!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
19 Mayıs'tan Lozan'a...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
İzmir’in sosyal demokratları
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Tasarruf öyle olmaz; böyle olur!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Asıl sorun Arapça tabelalar mı?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Hayvancılıkta neden geriledik?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva