CAN ÖZLÜ/ EGEDESONSÖZ- Chp Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, partisinin yerel ve siyasi gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. İzmir’de devam eden delege seçimlerinden- parti içi liderlik tartışmalarına kadar tüm konularda samimi değerlendirmeler yapan Güler, parti içi tartışmaların nedenleri ve İzmir belediyeciliği hakkında da tespitlerini aktardı. İşte Birgül Ayman Güler ile yaptığımız o röportaj:
“ETNİK SİYASET YAPAN, CHP’YE İHANET EDER”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Güler, partiyi yerel seçimlere taşıyacak kadroların belirleneceği delege seçimlerinin faydalı geçtiğine değindi. İzmir’de başarılı bir seçim dönemi yaşadıklarını söyleyen Güleri, etnik kökene ve inançlara dayalı yürütülen tartışmaların kabul edilemez olduğunu söyledi. Güler “Bu yıl yapılan delege seçimlerinin bizim için çok ayrı bir yapısı var. CHP, uzun zaman sonra ilk kez delege yazmak yerine delege seçme uygulamasına gitti. Delege seçimi mahallelerdeki sandıklar esas alınarak yapıldı. Genel merkez de bu konuda ısrarcı oldu. İzmir çok başarılı bir il olarak gösterilebilir. Hemen her mahallede sandık kuruldu ve güvenli seçim yapıldı. Yaşanan tartışma ve çekişmelerin sıfır olması lazım. En rahatsız edici olanı etnisite ve inanç üzerinden meselenin konuşulmasıdır. Genel merkez ve MYK’nın açık bir tercihi var. Biz inanç ve etnisite temelli bir siyaset yapmıyoruz. Etnik siyaset yapmak BDP’nin işi, inanç siyaseti yapmak ise AKP’nin işi. CHP’nin siyaseti laiklik ve yurttaşlık temeli üzerinedir. Bu tarz tartışmalar ile bazı grupların kendisini var etmeye çalışması, CHP çatısı altında yapılacak en büyük yanlıştır, ihanettir. Bu asla kabul edilebilecek bir davranış olamaz. Az da olsa gözümüzün hemen seçebileceği bir yanlıştır. Hele bunun İzmir’de yapılıyor olması asla kabul edilemez. Delege seçimlerinde; eski Genel Başkan Deniz Baykal ve eski Genel Sekreter Önder Sav’ın da listeler oluşturarak seçim kazanmak istedikleri konuşuluyor. İki eski yöneticinin de tarz listeler oluşturmak adına mahalle mahalle çalıştıklarına inanmıyorum. Bunun gerçek dışı olduğunu düşünüyorum. Her iki ismin de yöneticilik için talepleri olmadığını biliyoruz. Kendini şucu/bucu diye var etmeye çalışanların, gerçekte ne yapmaya çalıştıklarını iyi analiz etmek partililerin görevidir” dedi.
“İL YÖNETİMİ BAŞARILI, KOCAOĞLU İÇİN ZAMANIMIZ VAR”
Güler, çok tartışılan İl Başkanı Bayı ve yönetimine de sahip çıktı. İl Başkanı için bir değişikliğin söz konusu olmadığına değinen Güler, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, yeniden adaylık konusundaki sözlerini de değerlendirerek ‘ön seçim’ hatırlatması yaptı. Güler “Delege seçimlerini yaşadığımız süreçte, tartışmaları en aza indirmek konusunda İl Yönetimini çok başarılı buluyorum. MYK’da, il yönetiminin görevden alınması yönünde hiçbir tartışma geçmedi. Birçok haberi hayretle okuduk. MYK’da, İzmir İl Yönetimi’nin başarısız olduğu değerlendirilmedi ve görevden alınması hiç gündeme gelmedi. Bazıları bir çalışma yapmış olabilir ancak genel merkezin böyle bir inisiyatifi yok. Kimin daha iyi yapacağı yada farklı kişilerin de bu görevi yapabileceği her zaman konuşuluyor, sır değil ancak resmiyeti noktasında bir adım yok. Başkanlık konusunda fikirlerini açık ve samimi şekilde ortaya koyan Aziz Kocaoğlu’nun adaylık meselesi için henüz erken. Açıklamaları çok samimi ve direk ailevi konular. CHP açısından gündemde yerel yönetim seçimleri yok. Muhtemelen, sonbahar da yerel seçimleri gündeme alırız. Şuan için yerel siyasetten çok genel siyasetle ilgiliyiz. Bu meseleyi o zaman konuşmalıyız. Parti tabanı, aday belirleme süreci için ön seçimi istiyor. Tüzük kurultayında ilke olarak ön seçim karara bağlanacak. Herkesin talep ettiği bu. Hep söylenir ama uygulanmaz. İki sene sonrası için konuşmak çok kolay değil. MİT Müsteşarının ifadeye çağrıldığı bir Türkiye’de, TBMM’de, muhalefetin susturulduğu bir ülkede bunu tahmin etmek zor. Bu görevler tartışmalı görevlerdir. Bir belediye başkanını seven veya ondan nefret edenlerin oranı yüzde yüz değildir” diye konuştu.
“35 PROJE ÇAĞIMIZIN EN BÜYÜK YALANI”
CHP’li Güler, AK Parti’nin 35 projesi ile ilgili de görüşlerini dile getirdi. AKP’nin İzmirli vatandaşları kandırdığını ifade eden Güler “AKP’nin 35 projesi bana göre çağın yalanıdır. İzmir’in 35 tane projeye ihtiyacı var dediler. Bunu İzmir’in plaka numarası ile bağdaştırdılar. 35 Proje’nin sembolik bir laf olduğu buradan bile belli. Plaka numaramız 80 olsaydı ne yapacaklardı? Gerçekten sembolik bir projedir ve AKP’ye ait değildir. Mesela Çandarlı Körfezi Projesi, 1993 yılında yapılmıştır. O yıl AKP var mı? Elinizi kim tuttu, on yılda neden yapmadınız? AKP, kendisi doğmadan yapılan proje çalışmalarını derleyip toparladı ve şimdi sahip çıkarak 35 sayısına ulaştı. İzmir milletvekilleri olarak bu konuda bir çalışma yapıyoruz. Yakında açıklayacağız. İlk çalışmamızda, 14 projenin yatırım programında yer aldığını saptadık. Diğer projelerin, özellikleri, kapsamı, ciddiyeti konusundaki değerlendirmelerimizi açıklayacağız. Diğer projeler yatırım programında yok. 2023’e kadar ucu açık. Başlayıp, ertesi gün işçinin olmadığı projeler var. Bunların ne zaman hayata gireceği konusunda bilgi yok ancak müthiş bir laf ebeliği var. İzmir on senedir yerel yatırımlarla büyümeye çalışıyor, siz kılınızı kıpırdatmadınız. Kentin metrosuna sahip çıkmadınız ancak İstanbul ve Ankara metrolarının yapımını üstlendiniz. İzmir’i hep cezalandırdılar ama şimdi gelip ‘Uçuracağız’ diyorlar. Güvenimiz yok” dedi.
“İZMİR BELEDİYECİLİĞİ DERS OLARAK OKUTULMALI”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Güler, partili yerel yönetimlerin, AKP hükümeti tarafından baskı altına alındığını öne sürdü. Yatırım sözü veren merkezi yönetimin, cezalandırma yoluna gittiğini belirten Güler “CHP’nin İzmir’deki yerel yönetimleri, AKP tarafından kuşatılmıştır. Yapılacak olan her yatırım ve hamlede mutlaka bir bakanlık engel çıkartır. En ufak sorunda müfettişler İzmir’e gönderilir ancak diğer kentlerde bu uygulamalar gerçekleşmez. Ayıp! Sen oy vermediği için bir belediyeyi ya da İl Özel İdaresi’ni cezalandıramazsın. Ben sizi uçuracağım diyen bir merkezi yönetim, yerel yöneticilerimizi cezalandırıyor. Bu tür oyunlar kafaları bulandırabilir ancak kolay kolay kandıramaz. Eksik olan tek şey, merkezi yönetimin bizden olmaması. AKP elindeki gücü, cezalandırmak için kullanıyor. İzmir belediyeciliği özgün bir belediyecilik. Balçova’daki semt evleri, Karşıyaka’daki kadın danışma merkezleri, Karabağlar’daki parklar, Narlıdere, Bergama kermesleri ve kültür merkezi, Ödemiş’teki çöp toplama sistemleri, engelli kahvehanesi, bilim evi... İzmir’deki belediyeciliği akademisyenler gelip incelemeli. Merkezi yönetimin baskıcı tutumu da olmasa muhteşem işler çıkacaktır. İzmir özelinde söylemiyorum ancak teorik olarak; siyasi parti ile belediye örgütü önemli bir problem alanıdır. Biri siyasi diğeri idari önderdir. Roller birbirine karışırsa yani belediye siyasi önderlik yaparsa işler karışır. Aynı şekilde örgüt de siyasi örgüt rolünü bırakıp, iş yerleştirme veya proje takibi noktasına gelirse işler yine karışır. İlişkinin bu roller çerçevesinde tanımlanması gerekiyor. Bu sorun her parti için var. Bu meselenin çözülmesi lazım”
“KASET TRAVMASI BİZİ ÇOK SARSTI”
Güler son olarak, liderlik tartışmalarına ve tabandaki parti içi siyasi çekişmelere değinerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Genel Başkan arayışımız yok. lider tartışmamız yok. Kılıçdaroğlu, son kurultaydan güven tazeleyerek çıkmıştır. Bir önceki genel başkanın görevden nasıl ayrıldığını düşünün. Kendi rızası veya seçmen kararı ile değil. Adi bir kaset komplosu ile görevinden ayrıldı. Çok büyük bir travma ve bununla hesaplaşmak kolay değil. Hükümet, kaset komplosunun faillerini ortaya çıkartamadı. Baykal’ın aklanmasını beklerken böyle bir travma içine girdik. CHP lidersiz kalamazdı. Kendi içimizden birini liderliğe taşıdık ancak merkezi yönetim darmadağın oldu. Yeniden yapılanma içine girdi. Böyle bir şeyi AKP yaşasaydı kaybolur giderdi. Bütün bu çalkantıların içinde ayakta kalmayı başardık. Doğal olarak bir sürü yarım kalan hedef var ve birlikte çalışma istekleri gerçekleştirilemedi. Bunlar bu tartışmaları körükleyebilir. Türkiye’de faşizan bir iktidar var. Bunun diğer adı dikdatörlüktür. Biz bununla başa çıkmaya çalışıyoruz. Çok ağır koşullar bunlar ve buna ilişkin tartışmalarımız da çok. Birimiz ‘bu faşizmdir’ diyoruz, diğerimiz ise ‘yargı siyasallaşmış’ diyoruz. Birisi hafif, diğeri ağır bir değerlendirme. Kendi içimizde yaşadığımız, kaset komplosundan bu yana gelen büyük sarsıntılar ve karşı devrimci- dikdatörlüğe karşı da direneme zorunluluğumuz var. Bizim üstlendiğimiz çok kahramanca bir iş. Kırıp dökmeden problemlerimizi çözme çabasındayız”