Bundan dokuz sene öncesine kadar Feyzi Aslangil’in sadece adını duymuştum. Türk musikîsinin derin koridorlarında bir yankı gibi dolaşan bu ismi tanımamıştım. Ta ki bir gece, özel arkadaş grubumuzda Nihat Demirkol üstadım bir yayın yapıncaya dek. O gece, sadece bir müzik sohbeti değil, bir mirasın, bir ruhun ve bir dönemin kapılarının aralandığı bir yolculuk başladı benim ve birçok dostum için.

Nihat Demirkol, her zaman piyanonun tuşlarında gezinen bir hikâye anlatıcısı gibidir. O akşam Feyzi Aslangil’in musikîdeki yekta tavrını, onun notalara döktüğü duyguları ve sahnedeki eşsiz duruşunu öyle bir aktardı ki, adeta o an 1950’lerin İstanbul’unda, bir cumartesi gecesi Aslangil’in piyano başında olduğu bir salondaydık.

Demirkol’un anlatımı, Aslangil’in sadece bir piyanist değil, aynı zamanda bir kültür elçisi, bir duygu mimarı olduğunu hissettirdi. O gece ve sonrasındaki yayınlarda, özel konserde, Aslangil’in müziğiyle tanışmakla kalmadım; onun anılarının, Demirkol’un titiz çalışmalarıyla nasıl geleceğe taşındığını da öğrendim.

Nihat Demirkol, 2013 yılından beri Feyzi Aslangil’in mirasını yaşatmak için durmaksızın çalışıyor. Konserlerle, radyo ve televizyon programlarıyla, KLY’deki yayınlarda, festivallerde ve üniversitelerde Aslangil’in repertuarını ve ruhunu yeni nesillere aktarıyor. Ama onun çabası sadece sahnede değil, yazıda da hayat buluyor.

Ve bu yazılar işte bir kitap halinde şimdi karşımızda. “Feyzi Aslangil’e Mektuplar” kitabı yayımlandı bir süre önce. Her bir sayfası ile çok özel bir çalışma olmuş. Editörlüğünü Gürol Tonbul’un, Tasarım Yönetimini Ömer Durmaz’ın yaptığı kitabın grafik tasarımı Betül Çeçen’e ait. Çalışma için emek veren herkesi kutluyorum.

Demirkol, Aslangil’e yazdığı “mektuplar”la –şiirler, besteler ve yazılarla– bir dönemin musikî tarihini gün ışığına çıkarıyor. Gazete kupürleri, belgeler, anılar ve söylenmiş sözler, onun kaleminde adeta birer zaman kapsülüne dönüşüyor.

Şunu da anımsatayım: Geçen yıl İzmir Devlet Tiyatrosu’nda izlediğimiz Hayali Temsil adlı oyunda Demirkol, sahnede Aslangil’i canlandırmıştı.

Feyzi Aslangil, üstat Demirkol’un tanıtımıyla benim gibi birçok insan için sadece bir isim olmaktan çıktı. Onun müziği, Demirkol’un anlatılarıyla birleştiğinde, hüzünle sevincin, geçmişle geleceğin kucaklaştığı bir köprü oldu. Nihat Demirkol’un bu vefalı çabası, sadece bir müzisyenin anısını yaşatmakla sınırlı değil; aynı zamanda Türk musikîsinin ruhunu, inceliklerini ve derinliğini hatırlatıyor. Aslangil’in piyano başındaki tavrını, Demirkol’un kaleminden ve tuşlarından dinlemek, bir sanatçının mirasına dokunmak gibi. Ve bu miras, artık hepimizin elinde.

Kitapta Demirkol’un çok özel üslubunu her sayfada görüyoruz: “Türk Musikîsinde virtüözlüğü ile ekol yaratmış bir sâzendeyi anlatan kitabın, “önsöz”ü olmaz diye düşündüm; o bölümün adı, “Peşrev” olmalıydı”

“Feyzi Bey”, hayatına ilişkin pek az şey bildiğimiz bir isim. Ulaşabildiğimiz bütün satırbaşlarının, tek tek altını çizmeye çalıştım. “Gibi olmak” üstüne yazdığım kendi mektubumu da bu hâneye koydum. Feyzi Bey’i görmeden, tanışmadan, tanışamadan, kendisinden sadece “dinleyerek meşk etmiş”; ve belki de bu sebeple, “onu pek çok kişiden daha fazla tanıyan” halimle, yetiştiği iklimi, sokaklarında dolaştığı Semt-i Alaturka’yı… Ve neden, “bütün zamanların en büyük Türk Musikîsi Piyanisti” olduğunu, “seçilmiş kelimeler” ile tarifledim.

“Mektuplar”, bu hânede yer alıyor. Önce, Piyano’nun Türk Musikîsindeki yerine ilişkin, “kaçamaksız mukayeseler”, yol gösterecek bize... Misafir ettiğimiz portreler, bir kişi hariç, kitaba, düşündüklerini, yazdıklarını, söylediklerini taşıdığım herkes; Feyzi Bey ile, aynı sahneyi, radyoyu, turneyi paylaşmış, ya onun piyanosu refakatinde şarkı söylemiş, ya onunla birlikte sâzende olarak icralara katılmış; Onu sahnede, radyoda, gazinoda dinlemiş, Onunla aynı sofrayı paylaşmış, Onunla röportaj yapmış, Onunla ilgili yazılar yazmış, Onunla ilgili haberleri gazetelerde okumuş... Onu sevmiş, hayran olmuş, hakkını teslim etmiş ve büyük bir kadirşinaslıkla hislerini dile getirmiş, kültür ve sanat tarihimize mâl olmuş isimler... Onların söylediklerine “mektup” adını, ben verdim

***

Kitaptan öğrendiğimiz önemli bir konu da Demirkol’un annesi Ürgün Hanım’la ilgili olanı.

Sadettin Kaynak için düzenlenen “Jübile” konserinde Münir Nurettin Selçuk’un sahneye Feyzi Aslangil ile çıkışını şöyle anlatmış üstat:

[…Herkes, Münir Nureddin’in kalabalık saz heyetine alışıktı. Hayretimizi hissetmiş olmalı ki, sahnenin önüne kadar geldi ve şöyle dedi: “...Arkamda saz heyetini göremeyince şaşırmış olabilirsiniz; çok geç haberim oldu… Sadece Üstâd Feyzi Aslangil ile geldim; Esasen kendisi, bir orkestraya bedeldir…”

Münir Bey, önce Saadettin Kaynak’ın birkaç sevilmiş şarkısını, “umûmî arzu üzerine” de, kendi eserlerinden birini takdim ettikten sonra, devamlı alkışlar arasında sahneden ayrıldı…

O akşam, “Türk Musikîsinin meftûnu” olanlar, Saadettin Kaynak’ın revnaklı bestelerinin, Münir Nureddin gibi “son klâsik” kabul edilen bir usta tarafından, sadece (alaturkanın netâmeli ve reddedilmiş sazı) piyano eşliğinde seslendirilmiş olmasını, zihinlerine nakşettiler...

Konseri izleyen 22 yaşındaki Ankaralı genç hanım, bu tablodan ve Feyzi Aslangil’in emsalsiz icrasından o kadar etkilenmişti ki, babasına dönerek şunları söyledi: “İleride bir gün, bir oğlum olursa, onun da Alaturka piyano çalmasını istiyorum...”

Bu sözleri sarfeden Ürgün Hanım, bendenizin annesidir Efendim... Bu samimi niyet, 1969’da ilk defa piyano taburesine oturmamı sağladı. ]

İşte böyle… Nihat Demirkol’un Feyzi Aslangil’e ithaf ettiği bu çalışma, 1954’te bir cumartesi gecesi Ürgün Hanım’ın dileğiyle başlayan ve 1969’da Demirkol’un piyano başına oturmasıyla filizlenen bir musikî yolculuğunu anlatıyor. Demirkol, Aslangil’in eşsiz tavrını ve anılarını, 2013’ten itibaren konserler, radyo ve televizyon programlarıyla geleceğe taşıyor. Şiirlerin, şarkıların ve bestelerin birer mektup gibi Aslangil’in ruhuna ulaştığına inanan Demirkol, bu birikimi yazıya dökerek musikî tarihimize önemli bir katkı sunuyor. Eser, dönemin belgeleri, gazete kupürleri ve anılarla Aslangil’in mirasını titizlikle gün ışığına çıkarıyor.

Kutluyor ve coşku ile alkışlıyoruz Nihat Demirkol üstadımızı