EGEDESONSÖZ – Son günlerde İzmir başta olmak üzere ülkemizin çeşitli noktalarında yaşanan orman yangınları yüreklerimizi de yakarken, ekipler insanüstü bir gayretle söndürme faaliyetlerini sürdürüyor. Her yıl yaşanan ancak bu yıl çok daha erken başlayan orman yangınlarını, Türkiye Ormancılar Derneği İzmir Temsilcisi, Yüksek Orman Mühendisi Ahmet Kenan Öztan ile görüştük. SONSÖZ TV’de Gazeteci Yazar Muhittin Akbel’in sorularını yanıtlayan Ahmet Kenan Öztan, orman yangının havadan değil, karadan söndürülebileceğini, söndürme ekiplerinde yer alan, ihaleyle alınmış bazı personelin yangın dehşetini görünce kaçtığını söyledi.
İKLİM KRİZİ, BECERİKSİZLER İÇİN BAHANE OLMAYA BAŞLADI
Orman yangınlarının tek sorumlusunun iklim krizi olmadığını belirten Ahmet Kenan Öztan, bu konuda şu bilgileri aktardı:
“İnsan, bir orman yangınını yaşamadıktan sonra, canlı olarak o ateşi, can havliyle bağıran hayvan seslerini duymadıktan sonra, orman yangınını kavraması mümkün değildir. Orman yangını, dehşet bir felakettir. Ateş savaşçıları, göğüs göğüse savaşıyorlar alevlerle. Emekçilerimiz, en son ateş sönmeden terk etmeyeceklerini söylüyordu arkadaşlar kameralara… Gerçekten çok büyük bir özveriyle çalışıyorlar. Meslektaşlarıma, söndürme ekibindeki tüm arkadaşlara, belediyenin itfaiye teşkilatına sonsuz teşekkürler ediyorum. Yangınların çıkış sebebi olarak gösterilen yangın krizi, son zamanlarda beceriksizler için bahane olmaya başladı. İklim krizi zaten vardı, belliydi, olacaktı, bunu bilip de yeterli önlem almamak yanlıştı. Bugünkü yangın sayısına ve büyüklüklerine eskiden bu aylarda pek ulaşmıyorduk. Yangınlar, Temmuz sonu veya Ağustos ortasında başlardı. Bu yıl Haziran ile birlikte başlayan aşırı sıcaklar ve aşırı rüzgarlar nedeniyle seri halde ormanlar yanmaya başladı. Tüm olumsuz koşullar bir araya geldi ve insanları çaresiz bıraktı. İklim krizi ya da küresel ısınma, elbette yangınların çıkmasında etken ama iklim krizinin sonuçlarına hazırlıklı olmamız lazımdı”

KIZILÇAM YERİNE ZEYTİN DİKİLSİN ÖNERİSİ, GERÇEKÇİ DEĞİLDİR
Kızılçamın, bir Anadolu çamı olduğunu, 5,5 milyon hektar kızılçam ormanına sahip olduğumuzu anlatan Öztan, “Yanan kızılçamların yerine zeytin ağacı dikilsin” önerisini değerlendirdi:
“Bir yerin orman vasfı dışına çıkarılmasını istemiyorsanız, orayı yakmanız lazım. Çünkü yasaya göre yanan alanlar, en kısa sürede eski haline getirilir. Yanan alanları ikiye ayırmak gerekiyor. Makilik dediğimiz yerler ve bir de verimli orman dediğimiz, çam ve meşe türleriyle kaplı olan yerler! Makilik alanlar işin en kolayıdır. Yangından üç dört ay sonra gidin, o ağaçların sürgün vermeye başladığını görürsünüz. Yangın riskinin en yüksek olduğu ormanlar, kızılçam ormanlarıdır. 2018 Tırazlı yangınından sonra kızılçam, ne yazık ki günah keçisi ilan edildi. Oysa kızılçam, çok değerli, çok önemli ve ekonomiye en yüksek katkıyı sağlayan ağaç türüdür. İngilizcede kızılçam, Türk çamı olarak tanımlanır. Kızılçam, Anadolu’nun çamıdır. 5,5 milyon hektar kızılçam ormanımız var, yani ormanlarımızın dörtte biri kızılçamdır. Kızılçam yerine zeytin dikelim, deniyor. Zeytin, Türkiye toprağının bir gerçeğidir ama zeytin, hiçbir zaman kızılçamın alternatifi değildir. Kızılçam, yangınlara karşı kendini koruyacak özellikler geliştirmiştir, kalın kabukludur. Yangın sırasında kozalaklar kapanır, içindeki tohumu korumaya alır. Yangın sonrası kuruyan ibreler dökülür, tohumların üzerini örter, tohum yatağını oluşturur. Böylece orman, kendini kendiliğinden yeniler. Kızılçamın böyle bir özelliği vardır. Fidan dikmeden orman kendini yeniler. Ben İzmir mıntıkasına 1995 yılında geldim. Envanter çıkarırken 80, 85 yaşında ağaçlar gördüm. O ağaçlar bizi Kurtuluş Savaşı yıllarına götürdü. Yunan ordusunun İzmir’e doğru giderken yaktığı ormanlar, biraz önce anlattığım döngüler sayesinde yenilenmiş. Uşak’tan İzmir’e kadar gördüğümüz ormanların çoğu, o yaşlardaydı. Nasıl ki yurdumuzu düşmanlardan arındırdıysak, arkasından da kızılçam ağaçları oldukları yerde yetişmiş, kutsal vatanın önemli değerleri olmuştur. Kızılçamın yaptığı fotosentez, zeytinin yaptığı fotosentezle kıyaslanmayacak kadar büyüktür. Kızılçam, iklim krizini önlemede de en önemli silahımızdır.”
YANGINA KARŞI DİRENÇLİ KÖYLER PROJESİ, DEVLET PROJESİ OLMALIDIR
Olası orman yangınlarına karşı vatandaşların köyünde, mahallesinde alabileceği önlemleri anlatan Öztan, bu konuda şunları söyledi:
“Türkiye Ormancılar Derneği olarak, son üç yıldır yerel idarelerle birlikte ortak çalışmalar yürütüyoruz. Geçen yıl Kemalpaşa Yukarı Kızılca köyünde bir çalışma yaptık. Bu sene Bergama’nın Yerlitahtacı köyünde çalışma yürütüyoruz. Çalışmamızın konusu, yangına dirençli köy projesidir. Her depremden sonra kentsel dönüşüm aklımıza geliyorsa, orman yangınları sırasında da yangına dirençli köy, mahalle konusun aklımıza geliyor. Nasıl ki deprem gerçeğini unutmamamız gerekiyorsa, yangın gerçeğini de unutmamamız gerekiyor. Bu devlet projesi olarak ele alınmalıdır ve yangına dirençli köyler, mahalleler yaratmak için kaynak ayrılmalıdır. İnsanlar evlerinin kapısını, çatısını ahşaptan yapıyorlar. Yangın yaklaştığında, orasını ısıtıp yanma noktasına getirdiğinde en küçük kıvılcımda yanmasına sebep olur. Bir ev yapılıyorsa ve çevresi ağaçlandırılıyorsa, yangına daha dayanaklı, dirençli servi türü ağaçlar dikilmeli. Biz ormancılar, yangın emniyet şeritlerinin kenarlarına servi ya da yalancı akasya dikeriz. Vatandaşlar en azından bunları yapabilir. Yangın söndürme cihazlarını da bulundursunlar. Bir arkadaşımız Antalya’da yangın eğitimi veriyordu, orada çalışanlara sordu, yangın durumunda ne yapıyorsunuz, diye… Aldığı yanıt, 112’yi arıyoruz, olmuştu. Oysa çok basit önlemlerle yangını önlemek mümkündür. Bu eğitimsizliğin en acı deneyimini, Bolu Kartalkaya’da yaşadık. Personel yangın sırasında çaresizlik içinde alevleri seyretti, müdahale edemedi.”
BÖRTÜ BÖCEKTEN KORKANLAR, ORMAN MUHAFAZA MEMURU OLDU
Orman müdürlüklerinin, bakanlığın yeterince ekip ve ekipmana sahip olduğunun altını çizen Türkiye Ormancılar Derneği İzmir Temsilcisi Ahmet Kenan Öztan, hayatında orman görmemiş kişilerin ihale yoluyla yangın söndürme ekiplerine eleman olarak alındığını öne sürdü:
“Olağan koşullarda yangına müdahale edecek seviyede yeteri kadar ekip ve ekipmanımız var. İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’ne bağlı 4 uçak, 7 tane helikopter, ayrıca Silahlı Kuvvetler’den de bu işler için kullanılmak üzere 4 helikopter var. Şunu, özellikle vurgulamak istiyorum. Yangın, hava araçlarıyla söndürülmez. İlk başladığında, durdurmada, ilerlemesini önlemede hava araçlarının kesinlikle faydası var. Soğutma sürecinde de faydası var. Yangın görüntülerini gözümüzün önüne getirelim; yangın alanı 2 – 2,5 kilometreyi bulmuş, helikopter geliyor, taşıdığı 2 tonluk suyu bırakıyor, ama etkisi sivrisinek ısırığı gibi bir şey oluyor. Hava araçlarının bu anlamda yangına bir faydası yok. Gece görüşlü helikopter konusu fazlasıyla abartıldı. Gece görüşlü helikopter diye bir şey aslında yok; pilotların kasklarında gece görüş düzeneği vardır. Gece görüşü o kadar gerekli değil ama… Ama’sını söyleyeyim; ben 1982-85 yılları arasında Gördes’te Orman İşletme Şefi’ydim. O yıllarda biz 10-15 hektar yangın ya verirdik, ya vermezdik! Benim çalıştığım dönemde Seferihisar’da bir büyük yangın olmuştu, 1850 hektar, 5 gün sürmüştü. O farklıydı. Yangın çıkar ve 2-3 hektar yanmadan söndürülürdü. O zaman orman işçilerini, Orman İşletme Şefi, kendi seçer alırdı. Yani ben seçiyordum. Ben burada çalışmak istiyorum diye gelenler oluyordu. Askerliğini komando olarak yapmış, güçlü kuvvetli, ormanı biliyor ve ormanı benden daha iyi korumak istiyor. Ya şimdi? İhaleyle, taşeron yoluyla yangın söndürme ekipleri alınıyor! Adam yangını bırak, orman görmemiş! Kafasında orman kavramı, cinayet işlenen, hayvanların saldırdığı bir yer! Orman yangını sırasında o dehşeti gördüğü anda işi bırakıp kaçan işçiler gördük. O zamanlar orman söndürme ekipleri, civar köylerden özellikle seçilirdi; yangın ilk çıktığında ilk müdahaleyi onlar yapsın diye… Maalesef orman köylüsü bırakmadılar. Orman muhafaza memurları, yangınla bire bir ilişkide olan personelimizdir. Eskiden Orman Muhafaza okulları vardı. Şimdi, börtü böcekten korkanlar, orman muhafaza memuru oldu. Yangın, havadan söndürülmez; çünkü savaşta havadan bombardıman edilir ama savaş cephede kazanılır. Yangın da öyledir. Bire bir yangınla mücadele etmeden o yangın söndürülmez. Hem Orman Bölge Müdürlüğü, hem Büyükşehir Belediyesi köylere tanker veriyor. Hemen hemen tüm köylerde yangın söndürmede kullanılmak üzere tanker var. İlk müdahaleyi zaten onlar yapacaklar. Birisi dumanı gördüğü anda, yangına 10 dakika su sıkarsa, o yangın söner.”

THK’NIN ELİNDEKİ 8 UÇAK SATILMAMALI, UÇURULMALI, YANGINDA KULLANILMALI
THK’nın satışa çıkardığı 8 yangın söndürme uçağıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Ahmet Kenan Öztan, “Kanada yapımı CL-215 model uçaklar, sırf yangın söndürme amacıyla dizayn edilmiş uçaklardır. THK, 2009-17 yılları arasında bu uçaklardan 10 tane satın aldı. İkisi kaza kırıma uğradı. Şu anda envanterinde 8 uçak var. Bunlardan 4’ü uçabilecek durumdaydı zaten. Diğer 4 tanesi ise yedek parça sorunu yüzünden uçamıyordu. Geçen sene THK, TUSAŞ ile birlikte bu uçakları da uçabilecek hale getirdi. Fakat THK yönetiminde şu anda havacılıkla hiçbir alakası olmayan bir kayyum var. Nedense bu uçakları uçurmamakta kararlılar. Bu uçaklar, gerçekten özelliği olan uçaklardır. Bu uçakların, hızı düşüktür ve bu özelliği, yangın söndürmede bir avantajdır. Uçak hızlıysa, suyu dökeceği yere nokta atışı yapamaz. Hızı düşükse, THK uçakları gibi, nokta atışı yapabilirsiniz. Şu anda kullanılan uçakların aldığı su kapasitesi 2 ton iken, THK uçaklarının su kapasitesi 4,5 tondur.”
BÜYÜKŞEHİR’İN YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI ALMAK İSTEMESİNİ DESTEKLEMİYORUM
Ahmet Kenan Öztan, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin satın almak istediği yangın söndürme uçağına bakanlığın izin vermemesiyle ilgili düşüncelerini de ortaya koydu:
“Büyükşehir belediyesinin uçak alması gereksiz bir şeydir. Orman Genel Müdürlüğü, Amerika’dan 10 tane yangın söndürme uçağı alacaktı, o bile satın almıyor. Çünkü bu uçağı 3 ay, 4 ay kullanıyorsunuz. Diğer zamanlarda yatıyor. Onu sürekli çalışır halde tutmak için çok masraf yapmak lazım. Satın almak yerine kiralamak, en doğrusudur. THK bu konuda örgütlendi. Pilotları, altyapısı, bakım onarım tesisleri olan bir kuruluş. Belediyeler uçak alacağına THK’yı desteklesin, bir değil, 11 tane uçak alınsın. THK envanterinde kalsın, belediyeler de yararlansın. Belediyelerin yangın söndürme uçağı almasını desteklemiyorum. Kara güçlerini güçlendirmek, en doğrusudur. Hem istihdam yaratmış olursunuz, hem de yangını söndürmede çok iş yapacak bir ekip yaratmış olursunuz.”
ORMAN ÇALIŞANLARININ ROTASYONA UĞRAMASI DOĞRU BİR ŞEY DEĞİL
Orman Genel Müdürlüğü’nün, personeli rotasyona soktuğunu, bunun büyük bir hata olduğunu anlatan Ahmet Kenan Öztan, ayrıca vatandaşları orman yangınlarına karşı duyarlı olmaya davet etti:
“Orman Genel Müdürlüğü, çalışanlar arasında rotasyon yapıyor. Belli bir süre bir yerde çalışanlar, istekleri dışında başka yerlere gönderiliyorlar. Ben bir dönem Isparta Sütçüler’de görev yaptım. Ben oradan ayrıldıktan sonra Sütçüler’de büyük bir yangın çıktı. 8 işletme şefliğinin 8’i de daha yeni personeldi. Yangına karşı hiçbir deneyimleri yoktu. Yangınla mücadelede tecrübe çok önemlidir. Yangını yaşamış birisi, bir tanesinde hata yaparsa, ikincisinde aynı hatayı yapmaz. Mıntıkasını tanıyorsa, nerede yangın riski var biliyorsa, orada kalmalıdır. Benim kulecim, şefim, bugün buralara dikkat edelim, sözleriyle beni uyarırdı. Yangın ekiplerimiz teyakkuz durumunda olurdu. Tüm yurttaşlarımızı duyarlı olmaya davet ediyorum. Herkes sorumluluk hissetsin. Bugünler ateş yakıp piknik yapılacak günler değil. Bunun dışında ormanlarda yapılan tahsisler, konut alanlarıyla ormanların paramparça edilmesi, ormanların içinde insan faaliyetlerinin artmasına neden oldu. Tahsisler arttıkça, orman yangını riski de artacaktır. Son yangınlarda insanüstü gayretle söndürme faaliyetlerine katılan, bir haftadır yastık yüzü görmeyen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Onların emeklerinin sadece teşekkürle ödenmeyeceğini de hatırlatmak isterim.”




