Geçtiğimiz gün içerisinde Haber Eskpres gazetesinde bildiğim ama hatırlamayı bıraktığım bir haber çıktı. Dünya Ekonomik Forumu, cinsiyet eşitsizliğinde Türkiye'nin durumunu bir kez daha gözler önüne serdi diye başlıyordu haberin girişi. Yayınlanan 'Global Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'nda 142 ülke arasında Türkiye eşitlikte 125'inci sırada yer almış yine. Böylece Türkiye'de kadınların ekonomi, politika ve eğitim alanlarında eşit olmadığı bir kez daha kanıtlamış olundu.
Dünyanın en büyük 17'inci ekonomisi olan Türkiye, bu raporla dünyanın en eşitsiz 17'inci ülkesi olduğunu bu raporla yeniden ortaya koydu. Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında ise Türkiye'den daha eşitsiz bir ülke yok gibi.. Dünya ekonomik forumu verileri sadece kadınların daha iyi olmasına göre planlamıyor. Bu konuda iki faktör çok önemli. Doğumdan beklenen cinsiyet ile ortalama yaşam beklentisi. Türkiye'de doğumda 'kız çocuğu' beklentisi 0,94, erkek çocuk beklentisi 0,92. Yani kız çocukları lehine bir durum söz konusu. Aynı şekilde Türkiye'de ortalama yaşam beklentisinde kadınların 67 yaş, erkeklerin 63 yaş olduğu için de her iki faktör de kadınlar lehine bir durum oluşturuyor. Türkiye bu nedenle diğer 30 ülkeyle birlikte birinci sırayı paylaşıyor.
Bu yazıyı okuduğum zaman içim burkuldu yine, çünkü 142 ülke arasında 125'inci sırada olmak yıllardır yapılan 'kadın mücadelesi'nde ne kadar ilerlediğimizi veya neden halen arzu edilen noktaya gelemediğimizi bize ve bana bir kez daha hatırlatıyor. Bu durumu çözmek mümkün mü? Neler yapmak gerek? Bir ümit ışığı var mı gelecekte?
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bir insanın tutum ve davranışlarını değiştirmek istiyorsan biraz beklemek zorundasın. Çok fazla bir süre değil minimum 150 yıl. Yani üç kuşak… Bu ne demek derseniz, hemen açıklayayım. Bir davranışımızı değiştirmek istiyorsak ve bunu örneğin ben de denemek istiyorsanız öncelikle oğlumun değiştirilmek istenen bu davranışı gösterip- göstermediğini kontrol etmeniz gerekiyor, çünkü pek çok davranışımız aslında 'kalıtsal' ve çocuklarımıza da geçiyor. Oğluma geçen genetik bir davranış, bir sonraki nesile yani onun çocuklarına da geçiyor. Sonuç, benim torunumun çocuğuna kadar beklemek zorundayız kısacası. Değiştirilmek istenen davranışın ne olduğunu anlamak için…
Nasıl yani bu kadar geç mi derseniz yanıtım 'evet' olacak. Yani, kadınların toplum içindeki yerini değiştirmek, onların bir birey olarak yaşamda kendilerini göstermelerini sağlatmak için en aşağı üç nesil beklemek gerekiyor. Kolay bir mücadeleye benzemiyor; ama umutlarımızı asla yıkmamak gerekiyor. Olumlu gelişmeler bu mücadelenin bizler göremesek bile 'ciddi bir gelişim ve değişimin' yıllar sonra ülkemize yansıyacağını gösteriyor.
Buna kendi çocuklarımızdan örnek vererek anlatmak belki de çok daha akılcı. Akademik ve felsefi açıdan çok değer verdiğim bir dostum bir gün beni telefonla arayarak kızının bir ders ödevi için benimle konuşmak istediğini söyledi. Ödevin konusu 'siyasette ve ekonomide kadının yeri'ydi. Bu teklif çok hoşuma gitmişti. Bir babanın kızına özellikle kadının konumunu sarsacak bilgiler ile yönlendirmesi alışık olmadığımız bir tutumdu. Çevremde bu gibi konularda düşüncelerini söylemekten çekinmeyen erkek arkadaşlarımın sayısı artmaya başladı. Son gelişme ise kendi yaşadığım evde yaşandı. Yıllar boyunca benim bu tür konularda çok fazla çalıştığımı ve çabaladığımı gören oğlum hep: 'anne, neden bu kadar inat ediyorsun, sen mi bu düzeni değiştireceksin?' derken bir gün bir kız arkadaşı ile telefon konuşmasına tanık olduğumda yüzümde bir gülümseme belirmişti.
Oğlum, yüksek lisans yapan bir kız arkadaşıyla konuşurken, muhtemelen arkadaşı yüksek lisans tezi konusunda henüz bir konu bulamadığından yakınmış olmalı ki, oğlum: 'Neden, Türkiye'de özellikle parlamentoda kadın milletvekili sayısının az olması konusunu' çalışmıyorsun diyordu.
Değişim bence başlıyor, benim gibi erkek evlada sahip kişiler ile kadın duyarlılığına sahip babaların kızları bu ülkede yeni bir düzenin başlamasın da inanın 'mihenk taşı' oluşturacaklar. 'Kelebek Etkisi' gibi ben her gün öğrencilerime örnek olacağım, her gün gazetelerde bu ve benzeri yazıları okuyanlar, televizyonlar da bu konularda söyleşileri dinleyenler 'değişecekler'. Belki yavaş yavaş, ama değişecekler. Ben:'ümitliyim'. Ben, ülkemizde çok ciddi bir 'farkındalık eğitimi' nin başladığına inanıyorum pek çok alanda. Bu konuların başında ise 'kadın ve erkek eşitliği' var. Kadının eğitim düzeyi yükseldikçe, ekonomiye katkısı artıkça, anne ve babasından ayrımcılık görmeden eğitim ve öğretim almışsa, farklı bir nesil geliyor olacak. Bu nesil de, 'feminist bakış açısı'nı değil, olması gereken 'hümanist bakış açısı'nı bizlere gösterecek ki, işte o zaman Dünya Ekonomik Reformu Raporları'nda 142 ülke içinde 125.ci sırada olmayacağız. Değil mi?