EGEDESONSÖZ – TBMM’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçe görüşmelerinde söz alan CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, üniversitelerde yaşanan sorunlara sert eleştiriler yöneltti. Taşkın, YÖK ve İstanbul Üniversitesi’nin Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi sürecindeki rolünü “utanç verici” olarak nitelendirdi.
“28 kişinin diploması iptal ediliyor ama yalnızca 1 kişi yargılanıyor” diyen Taşkın, söz konusu işlemin Türkiye’yi uluslararası alanda zor durumda bıraktığını savunarak, “Bu ülkeyi muz cumhuriyeti gibi gösteren bu karar derhâl iptal edilmelidir” çağrısında bulundu.
Rektör atama sistemini de eleştiren Taşkın, üniversite bileşenlerinin yöneticilerini seçemediğini, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen rektör seçimlerinin kaldırıldığını hatırlattı. “12 Eylül cuntası bile üniversitelerin rektör belirleme sürecine katılımını öngörüyordu. Siz darbecilerden bile geriye düştünüz” diyen Taşkın, atamalarda liyakat kriteri bulunmadığını ifade etti.
Vekilliği sona eren siyasetçilerin ve emekli bürokratların rektör yapıldığını belirten Taşkın, bu durumun akademik özgürlüğü ciddi biçimde zedelediğini söyledi. Akademik Özgürlük Endeksi 2025 Raporu’na atıfta bulunan Taşkın, Türkiye’nin “tamamen kısıtlı” ülkeler arasında yer aldığını vurguladı.
Taşkın’ın konuşmasının tamamı şu şekilde:
Konuşmama YÖK'ün ve İstanbul Üniversitesinin Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesi sürecinde üstlendikleri utanç verici rolü kınayarak başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Düşünün, 28 kişinin diploması iptal ediliyor ama sadece 1 kişi yargılanıyor. Yeni Şafak yazarlarından bir tanesinin de bu ölçüsüzlüğe dikkat ettiği yazısını dikkatinize sunuyorum. Şunu açıkça söylüyorum ki: Ülkemizi bir muz cumhuriyetine çeviren ve böyle gösteren bu utanç verici işlemin derhâl iptal edilmesini talep ediyoruz. Ülkemizi bu utançtan kurtarın.(CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim, yine ülkemize hiç yakışmayan rektör atamaları konusuna. Bu ülkede, elbette ki sıradan bir yurttaş muhtar seçebiliyor ama üniversite bileşenleri rektör seçemiyor. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen rektör seçimlerini ortadan kaldıran ve Cumhurbaşkanının atama yetkisini esas alan bir kanun geçirdiniz. 12 Eylül cuntası bile Anayasa'ya "seçme" ve "atama" ifadelerini koymuştu, cunta bile üniversitelerin rektör belirleme sürecine katılmalarını öngörmüştü. Siz darbecilerden bile geriye düştünüz, daha da kötüsü rektör atamalarına dair bir kriteriniz yok. (CHP sıralarından alkışlar) Uzun bir süre ne iddia ediyordunuz? Diyordunuz ki: "Aman seçim olmasın, üniversiteler politize oluyor, politikleşiyor." Peki, siz şimdi ne yapıyorsunuz? Vekilliği biten arkadaşlarınızı rektör yapıyorsunuz, emekli Diyanet İşleri Başkanını rektör yapıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir ortamda akademik özgürlüğün yerlerde sürünmesi kaçınılmazdır. Akademik Özgürlük Endeksi 2025 Raporu'na göre Türkiye, en düşük akademik özgürlüğe sahip ülkeler arasında E kategorisinde yer almakta ve tamamen kısıtlı olarak sınıflandırılmaktadır. Üniversite demek gelenek demektir, üniversiteler ancak farklı gelenekler ve uzmanlıklar yaratmalarına olanak tanındığında serpilir ve gelişir. Sizin farklılığa, çeşitliliğe, üniversitelerin gelenek oluşturmasına tahammülünüz yok. Öyle olsaydı Boğaziçi Üniversitesinden gurur duymanız gerekirdi, her biri yurt dışında kariyerini sürdürebilecek akademisyenlerin bir kamu üniversitesi için verdikleri mücadeleye saygınız olurdu. Siz ne yaptınız? Hiçbir liyakat veya seçilme kriteri uygulamadan "Bizden olsun yeter." diyerek oraya paraşütle rektör ve akademisyenler atadınız. Bu da yetmedi, üniversiteye dışarıdan 600 idari personel gönderdiniz, küçücük bir üniversiteye 600 idari personel. Neden? Çünkü kaybettiğiniz belediyelerde çalışan personeli işe yerleştirmeye ihtiyacınız vardı. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) 5 milyon ev genci işsizlikten kırılırken siz yine kendi yandaşınızı vatandaşa tercih ettiniz.
Geçenlerde, Adalet Bakanı "Yargıda karar alma süreçlerini kısalttık." dedi, gülümsedim. Benim de aralarında olduğum barış akademisyenleri, tam dokuz yıldır yargı sürecinin sonlanmasını bekliyor, yakında onuncu yıla gireceğiz. AYM'nin lehimize olan kararına rağmen görevlerimize iade edilmiyoruz. On yıl ne demektir arkadaşlar? Meslek hayatınızın neredeyse yüzde 30'u veya 40'ı demektir. İşte, bu adaletsizlik sizlerin eseri. KHK'lerle üniversitelerden atılanların tümü için adil yargılanma ve makul bir sürede yargılama temel bir insan hakkıdır.
Yine, bu koşullarda bilim üretilebileceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Geçenlerde genç bir Bakan burada "Türkiye inovasyon merkezi olmuştur." dedi; gerçekten üzüldüm, keşke olsaydı. Hakikatle sorununuz olduğunu düşünüyorum; propagandayı gerçekle, algıyı olguyla karıştırıyorsunuz. Bizim üniversitelerimizin teknoloji üretimine bir katkı sundukları, sunabildikleri iddiası doğru değildir. Daha da kötüsü, üniversitelerin giderek işlevsizleşmesi, toplumsal ihtiyaçlara yanıt verememesi ve üretimle bağlarının kopmasıdır. Öğrenciler açısından baktığımızda, sayısı artarken niteliği giderek düşen üniversitelerden tam bir kaçış yaşandığını görüyoruz. Üniversiteye giriş sınavında barajı da kaldırdınız, neredeyse eksi netlerle bilgisayar mühendisliğine öğrenciler giriyorlar. 2025 YKS sınavına başvurular bir önceki yıla kıyasla 600 bin kişi azalmıştır. Üniversite mezunları arasında işsizlik yüzde 40'ları bulmuş durumda. Mezun üniversiteliler "Boşuna mı okuduk?" diye feryat ediyor. Üniversiteler artık yoksul ama yetenekli gençler için daha iyi bir hayata kavuşmak amacıyla kaldıraç işlevi görmüyorlar.
Üniversitelerin çeşitliliğin, liyakatin, özgürlüğün, bilimin ve bilimsel üretimin merkezi hâline gelmesini yeniden sağlayacağız.



