İZMİR - Tanrıkulu yaptığı açıklamada; “Başarısız ekonomik ve sosyal politikaların eseri olarak ortaya çıkan olumsuz sonuçların sorumluluğunu Gezi Park’ta yaşanan olaylara bağlamaya çalışan iktidar, bu kez bahanesinin arkasına saklanamayacaktır. Çünkü faiz ve nema lobisi söylemleri gerçekler karşısında karikatüristik kalacaktır.
Gezi Park’taki çığlıklara kulaklarını tıkayarak faiz lobisi söylemini geliştiren zihniyet 10 yıldır 498 milyar TL faiz ödediğini milletimize neden söylemiyor?
Merkez Bankası’nın dün açıkladığı ödemeler dengesi Nisan ayı ve 2013 yılı ilk dört ay sonuçlarına baktığımızda Orta Vadeli Program (2013-2015) hedefi olan yıllık 60,5 milyar dolar cari açığın, 24,3 milyar dolarlık kısmının 4 ayda gerçekleştiği ve Mayıs ayında ise 30 milyar doların aşılacağını görmekteyiz. Bu cari açığın finansmanı için gerekli olan ve sıcak para olarak tabir edilen dış kaynak girişinin ise Başbakan’ın son günlerdeki çıkışlarıyla giderek azaldığını görmekteyiz.
Diğer yandan Merkez Bankası’nın dün 5 kez gerçekleştirdiği döviz satım ihalelerinin döviz kurlarında 1 kuruş dahi etki etmemesi, borsanın kritik düşüşü ve faizlerin rekor seviyede yükselmesi de yine Başbakan’ın eseridir.
Kendi politikalarını gözden geçirmeyen ve inatçı tavır sergileyenler, ekonomimize ne kadar derin zarar verdiklerinin farkında olmaları gerekiyor. Zira; ülke olarak tüm gücümüz ve özverimizle çalışıp kazandığımız ekonomik değerler, bu tavırlar yüzünden refahımıza yansımayarak, yurtdışına gidiyor.
Yine dün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan büyüme rakamlarına baktığımızda piyasalarla birlikte, Bakanlar Kurulu üyelerinin dahi şaşırdığı sonuçlar ortaya çıkmıştır. 2013 yılı birinci çeyrek büyüme rakamının yüzde 3 olarak çıkmasının altında tüketim ve kamu harcamalarındaki artışın yattığını görüyoruz.
Hanehalkının borçlanarak gerçekleştirdiği tüketim harcamalarının büyümeye olan katkısı önümüzdeki çeyreklerde beklendiği kadar olmayacaktır. 2002 yılında hanehalkı borcunun GSYH’a oranı yüzde 2 iken, 2012 sonunda bu oran rekor bir artışla yüzde 18’e ulaşmış durumdadır. Bunun yanısıra hanehalkının halen 275 milyar TL’lik tüketici kredisi ve kredi kartı borcu bulunmaktadır. Artık hanehalkımız iktidarın kendilerine reva gördüğü; borcunu borçla kapatma döngüsüyle yaşam mücadelesi vermektedir. Bunun yanısıra batık kredi tutarı yaklaşık 10 milyar TL ve kara listeye alınmış borçlu sayısı 2,5 milyonubulmuş durumdadır.
Bu durum gelecek dönem için bize göre endişe yaratmaktadır. Artan siyasî ve ekonomik belirsizlik ve buna bağlı olarak borçlanma şartlarının ağırlaşmasıyla iç tüketimin düşmesi, zaten tasarruf açığı olan ülkemiz için önemli bir tehlikedir.
2013 yılının ilk üç ayında kamunun harcamalarının oldukça yüksek oranda gerçekleşmesinin yanında, özel yatırımların çok zayıf kaldığını görmekteyiz. Burada uzun zamandır bütçe hedefini tutturmak amacıyla sıkı tutulduğu iddia edilen kamu harcamalarının, ekonomideki yavaşlamayı örtebilmek için zamanla artırıldığı anlaşılmaktadır. Zayıf ihracat gerçekleşmelerinin 3 aylık büyümeye katkısı, artan ithalat nedeniyle negatif olmuş ve buna mevcut ekonomi yönetimi de seyirci kalmıştır.
2002 yılı seçimleri öncesi ‘biz lüks kamu binaları yapmayacağız ve yaptırmayacağız’ diyenlerin bu sözlerini çabuk unuttuklarını görüyoruz. Kamunun inşaat harcamalarının 2013 yılı 1’inci çeyrekte büyümeye yüzde 1,4 puan katkı yaptığını da açıklanan sonuçlardan görmekteyiz.
Ülkemizin yıl sonu için öngörülen yüzde 4’lük büyüme rakamına ulaşabilmesi için yatırımların canlanması gerekli olup, kamu yatırımlarının giderek azaldığı ve özel sektör yatırımlarının iştahını yitirdiği şu dönemde, bu öngörüye ulaşmak da mümkün olmayacaktır.
Türkiye’nin 2013 yılı için yüzde 4’lük büyüme hedefine ulaşması için siyasî ve ekonomik istikrar gereklidir. Ancak bunun sağlanabileceği şüphelidir. Diğer yandan hedeflerin tutması için elini kolunu bağlayıp, nefeslerini tutarak dönemsel sonuçları bekleyen ekonomi yönetiminin tedbir geliştirmesi, ‘biz de ekonomide şunları yaptık, bu yüzden bu rakamlar düzeldi’ demesi gerekmektedir. Yoksa bu gidişat sonbaharda ekonomi rakamlarında, her yıl gördüğümüz gibi yeni revizyonlar getirecektir.
Ekonomimizin üstüne karabulutlar inmesine neden olanlar, asgari ücretle çalışanlarımıza da günlük 1 TL zammı lâyık görmüşlerdir. 1 Temmuz itibariyle uygulamaya girecek olan yeni asgari ücret tarifesi ile 16 yaşından küçük çalışan çocuk işçilerimize de günlük 0,9 TL zam uygulanacaktır.
Türk-İş tarafından Mayıs ayında açıklanan açlık sınırının 995,28 TL, yoksulluk sınırının ise 3.241,96 TL olduğu bir ortamda halen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın ‘asgari ücretle geçinilir’ sözü akıllardadır.
Enflasyon rakamları baz alınarak yapılan artış oranları, çalışanlarımızın açlık sınırının altında ücretlerle karınlarını doyurmaya çalışmaya devam edecekleri anlamını taşır. Oysa zam oranları, ücret skalasının en altındaki vatandaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapılarak belirlenmelidir. Aksi halde yoksulluk önlenemeyecektir. İktidar, verdiği rakamlar ve yaptığı açıklamalarla Türkiye gerçeğini saptırmaya, yoksulluğu ve perişanlığı yok gibi gösterip, insanca yaşam imkânlarından yoksun milyonların varlığını gölgelemeye, halı altına süpürmeye devam etmektedir.
Ekonomik ve siyasî yönden karanlık ve belirsiz günleri milletimize ısrarla yaşatanların ekonomimize kan kaybettirmeye hakları yoktur. Bu tutumlarının sonuçlarını yine maalesef milletimize ödeteceklerdir. Biran önce ülkenin siyasî ve ekonomik istikrara kavuşması için somut adımların atılmasını beklemekteyiz.”