Biz bilginin, emek ve deneyimle elde edildiğine ve ardından paylaşıldığına inanan nesildeniz.
Şimdiyse şişirilmiş takipçi sayıları ve algoritmalara kurban edilmiş içeriklerle dolu bir dünyaya savruluyoruz. Ben henüz savrulmadım ama inanan çok.
Görünen o ki Influencer tayfası, modern çağın filozofları olarak sahneye çıkmış durumda. Ancak karşımızdaki Sokrates mi? Yoksa sadece alışveriş linki veren bir satış elemanı mı? Büyük çoğunluk anlayamıyor.
Aslında bu topa girmek istemiyorum ama takipçi peşindeki bu garip insanlar son Santorini depremleri sonrası gemi azıya aldılar. O nedenle yazıyorum bu yazıyı.
Bir Influencer nasıl yaşar? Önce bu soruya cevap verelim. Tanıyıp izlediklerimden aktarıyorum:
Influencerımız sabah gözlerini açar açmaz, sanki yeni bir güne değil de Broadway sahnesine uyanmış gibi yapay bir coşkuyla “Günaydıııın canımmm!” diye hikâye atar. Uyanır uyanmaz kamera açmak, normal bir insana fazla gelebilir ama influencer olmak, her anın bir içerik fırsatı olduğunu bilmek demektir.
İçinde derin anlamlar barındıran, insanlık tarihini şekillendirecek cümleler kurulur: “Önemli olan kendin olmak.” (Ama filtre olmadan asla!) ya da “Hayatta negatif enerjilerden uzak durmalısın.” (Tabii ki eleştiriden de!) Bu sırada fonda lüks bir mekân, aşırı sağlıklı bir kahvaltı tabağı ve mutlaka birkaç estetik dokunuşla cilalanmış bir yüz görmek mümkündür.
Bunlara en çok kızdığım konu ise edebiyat düşmanlıkları… Influencer tayfası, edebiyatın büyüsünü ve şiirin derinliğini anlamaktan uzak olsalar da, sosyal medyada ilgi çekmek ve etkileşim almak uğruna, yalan yanlış dizeleri Nazım Hikmet, Can Yücel, Cemal Süreya gibi usta şairlerin imzasıyla paylaşmaya da bayılır; üstelik bunu yaparken ne şiirin ruhuna ne de şairin üslubuna dikkat eder, böylece hem edebi mirası tahrif eder hem de okurların zihninde yanlış bir algı oluşturur
Reklamsız olmaz bu işler… Zaten influencer’ın varoluş amacı, markalar için canlı bir billboard olmaktır. “Arkadaşlar, bu diş macununu denedim, hayatım değişti!” gibi aşırı gerçekçi (!) paylaşımlar yapılır. Dün farklı bir markayı öven kişi, bugün tamamen zıt bir ürünü “hayatının vazgeçilmezi” ilan edebilir. Çünkü ne demişler, en büyük tutarlılık, gelen sponsorlu işlerin sürekliliğidir!
Burada sorabilirsiniz “takipçileri fark etmiyor mu bunları?” diye. Maalesef!
Biraz da dram edelim. Her şey güllük gülistanlık gitmez elbet. Birkaç hafta önce övülen bir restoran artık “çok bozmuş” olabilir. Düşen takipçi sayıları, aniden keşfedilen “zihinsel çöküş” hikâyeleriyle telafi edilir. Sonra bir meditasyon, iki self-love postu ve her şey yolunda.
Influencer tayfası, dikkat çekmek ve takipçi kazanmak uğruna sözde Uzak Doğu ve Hint mistisizminden yararlandıklarını iddia eder, ancak bunu yaparken kavramların kökenine, felsefi derinliğine ve kültürel bağlamına dair en ufak bir araştırma yapmaz; böylece meditasyon, yoga, çakralar, reenkarnasyon gibi kadim öğretileri yüzeysel, ticari ve popüler kültüre uyarlanmış bir şekilde sunarak, hem bu kadim bilgeliği yanlış aktarır hem de kendi takipçilerine eksik, çarpıtılmış ve çoğu zaman anlamsız bilgilerle dolu bir mistisizm pazarlamaktan geri durmaz.
Bu tayfa, meditasyonu da fena kullanır; kadim bir zihinsel dinginlik ve farkındalık pratiği olan meditasyonu, içi boş motivasyon sözleri, hızla tüketilen popüler trendler ve yüzeysel bir “pozitif enerji” söylemiyle harmanlayarak, asıl amacından koparır. Meditasyonu ruhsal derinleşme ve kendini keşfetme aracı olarak değil, birkaç dakikalık sosyal medya videolarında gösterişli pozlar vermek, egzotik bir imaj yaratmak ve takipçilerine sözde “hızlı huzur” vaat eden ticari ürünler satmak için kullanır. Böylece, derinliği olan bir felsefi ve spiritüel geleneği sığlaştırıp tüketim kültürünün bir parçası haline getirirken, meditasyonun gerçek anlamını öğrenmek isteyenleri de yanlış yönlendirir.
Gün, derin bir bakış ve “Herkesi çok seviyorum, iyi ki varsınız!” cümlesiyle kapanır. Yarın yeni bir PR paketi, yeni bir sponsor ve yeni bir “gerçekten içimden gelen” öneriyle devam eder. Biz de bu büyük oyunun sadık izleyicileri olarak, sahnenin kapanmasını bekleriz.
Ama influencer tayfası için sahne hiç kapanmaz. Çünkü gerçek hayat biraz fazla filtresizdir!
Benim anlamadığım, bu influencer tayfasının takipçilerini gerçekten bilinçli, ilgili ve sadık bir kitle sanıp onlara büyük paralar kaptıran sponsorlar; oysa bu takipçilerin çoğu, anlık eğlence peşinde koşan, yüzeysel içeriklere hızlıca göz atan veya algoritmanın önüne getirdiği her şeye kısa süreli bir ilgi gösteren insanlardan ibaret. Markalar, bu sahte etkileşimi ve şişirilmiş takipçi sayılarını görmezden gelip, gerçekten bir etki yaratacağını sandıkları bu içerik üreticilerine yatırım yaparak hem bütçelerini boşa harcıyor hem de aslında kendi marka değerlerine zarar veriyorlar.
Ben de ara ara bakıyorum influencer tayfasının takipçilerine; ne A ne de B gelir grubundan bir kişi görebiliyorum. Yani tanıttıkları lüks markaların orijinal ürünlerini alabilecek kitle zaten yok, hatta çoğu tanıtılan ürünlerin ancak çakmasını semt pazarından alabilecek durumda. Buna rağmen markalar, bu kitlenin gerçek bir alım gücüne sahip olduğunu sanarak influencerlara yatırım yapıyor, ama sonuç olarak hedefledikleri müşteri profiline ulaşamıyorlar. İşin en ironik yanı ise, bu sahte etkileşim dünyasında herkesin birbirini kandırdığı bir döngünün sürüp gitmesi.
Neyse ki devlet bu işe el koyuyor gibi görünüyor. Sorumlu Sosyal Medya Etkileyicileri Eğitim Programı kapsamında, influencerların uyması gereken kurallar, yanıltıcı reklam yapmamaları, sahte takipçi ve etkileşim kullanmamaları, izleyiciyi manipüle eden içerikler üretmemeleri gibi konular net şekilde açıklanmış. Ayrıca, bu kurallara uymayanların karşılaşacağı cezalar da duyurulmuş.
Bu gelişme, özellikle influencer pazarlamasının kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve tüketicilerin yanıltılması nedeniyle gerekliydi. Ancak uygulamanın nasıl denetleneceği, ne kadar etkili olacağı ve gerçekten bu sahte etkileşim dünyasını ne ölçüde temizleyebileceği ise merak konusu.
Ama en çok güldüğüm getirilen “yasaklar” oldu…
Özellikle “ödem atar” ifadesinin en çok ceza alanlar arasında yer alması gerçekten ironik ve komik. Yıllardır her bitki çayı, her detoks suyu ve her mucizevi kür tanıtımında kullanılan bu klişe ifade, nihayet yetkililer tarafından fark edilmiş ve yanıltıcı sağlık beyanı olarak değerlendirilmiş. Görünüşe göre, influencerların artık hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu tür ifadelerle takipçilerini kandırması eskisi kadar kolay olmayacak. Ancak asıl soru şu: “Ödem attıran” yerine “şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir” gibi yeni bir kelime oyunu bulunup bulunmayacağı!
Buna ise güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim… “Bunu kullanınca namaza başladım” demenin cezası tam 880 bin TL! Yıllardır çeşitli ürünlerin tanıtımında dini duyguları istismar etmekten çekinmeyen influencerlar için bu büyük bir şok olmalı. Bir krem, bir vitamin ya da bir detoks çayı kullanıp “hayatım değişti, ruhum arındı, namaza başladım” gibi abartılı iddialarla insanları kandırmak artık oldukça maliyetli bir iş haline geldi.
Ama işin komik tarafı şu: Şimdi bu ifadeyi kullanamayan influencerlar, yeni bir taktik geliştirip “Bunu kullanınca iç huzurum arttı, maneviyatım güçlendi” gibi dolaylı yollarla aynı mesajı vermeye çalışmaz mı? Büyük ihtimalle bu cezaları aşmanın yeni yolları şimdiden düşünülüyordur!
“Anne sütü yerine geçer” gibi ifadeler yasaklanmış. Pek sevindim. “Anne sütü yerine geçer” gibi bilim dışı ve tehlikeli ifadelerin influencerlar tarafından rahatça kullanılıyor olması, yıllardır büyük bir sorundu. Bebeğin beslenmesi gibi son derece hassas bir konuda, herhangi bir gıda takviyesi ya da mama için böyle iddialarda bulunmak hem etik dışı hem de sağlık açısından ciddi riskler taşıyor.
Ama işin trajikomik yanı şu: Yıllardır bu tür saçma ifadelerle ürün pazarlayanlar, şimdi “Anne sütünü destekler”, “Bebeğinizin gelişimine katkı sağlar” gibi daha dolambaçlı cümlelerle yasakları aşmaya çalışacak.
“Sırt ağrılarıma iyi gelen yatak, yastık” gibi ifadelerin de yasaklanması, aslında sağlık alanındaki yanıltıcı reklamların önüne geçilmesi adına oldukça yerinde bir adım. Bu tür ifadeler, insanların sağlık sorunlarıyla ilgili ciddi kararlar verirken yanlış yönlendirilmesine neden olabilir. Bir yatak ya da yastığın, kişisel sağlık durumuna ve uzman tavsiyesine göre farklı sonuçlar doğurabileceği unutulmamalı.
Yine bir yandan da, influencerlar bu tür yasaklı ifadeleri kullanamamak için hemen başka yollar arayacaktır diye düşünüyorum. Belki “Sırtınızda rahatlama hissi sağlayan” gibi daha dikkatlice seçilmiş cümlelerle aynı etkiyi yaratmaya çalışacaklar, kim bilir? Sonuçta, yasakların olduğu yerde yaratıcı ifadeler de doğar!
Bir gazeteci olarak Sorumlu Sosyal Medya Etkileyicileri Eğitim Programı’ndan beklentimiz tabii ki yüksek… Ne de olsa yıllardır, influencer tayfasının “ödem atar”dan “anne sütü yerine geçer”e kadar uzanan geniş bir yelpazede sayısız yanıltıcı ifadeyi rahatça kullanmalarına tanıklık ettik. Şimdi, “yalan söylemek, sağlıkla oynamak ve insanları yanıltmak” yasaklanacak, cezası ise 880 bin TL’ye kadar çıkacak!
Şimdi hepimizin kafasında şu soru var: “Peki, bu eğitim programı sonunda influencer’lar gerçekten sorumlu bir şekilde içerik üretecek mi, yoksa yeni yasakları aşmanın yeni yollarını mı keşfedecekler?”
Yazık…