Yıl 2014’tü… Aylardan Eylül’dü. Daha geçen yıldı aslında. Ertuğrul Günay görevden alınmış, Binali Yıldırım belediye başkanlığına soyunmuştu. Manisalı Bülent Arınç’ın Bursa’yı temsil ettiği AK Parti kabinesinde tek bir Egeli vardı. Erdoğan’ın sınıf arkadaşı Denizlili Zeybekçi… Kentin ve de bölgenin siyasi yalnızlığı bununla da sınırlı değildi.
‘İzmir neden yok?’ başlıklı bir yazıda aynen şöyle demiştim:
“Tabi ki meselenin tarihsel çizgide siyaset sosyolojisi açısından ele alınması gerekiyordur. Kentin ve bölgenin giderek artan siyasi yalnızlığının elbette tek bir nedeni olamaz. Lakin kentin ve de bölgenin son yarım asırda ‘lider profilli’ siyasetçi üretemediği de istatistikî bir gerçek. Neden/niçin, nasıl…? Onlarca soru var yanıtlanması gereken…Diyelim ki İzmir AK Parti’ye oy vermiyor diye bakansız kaldı.
Peki, CHP’ye ne demeli?
MYK’sında tek bir İzmirli yok. Hatta tek bir Egeli var.
Aydınlı Bülent Tezcan… CHP’nin iktidar olduğu en büyük kent İzmir…
Ve en güçlü olduğu bölge Ege… Ama ‘Dersimli Kemal’ tek bir İzmirli bile bulamadı A takımına alacak. 30 Mart seçimlerinin ardından MYK’ya davet ettiği Dr. Aytun Çıray’ı bile almadı bu kez”
Sonrasında bu minvalde birkaç yazı daha yazdığımı biliyorsunuz. Kentin ve bölgenin siyasi yalnızlığını bu derece önemseyen biri olarak Kılıçdaroğlu’nun yeni MYK’sına nasıl baktığımı anlamak zor olmasa gerek.
Teknik açıdan Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte 14 kişinin yer aldığı MYK’da İzmir’i temsilen 5 kişi var. Kılıçdaroğlu ve Böke’yi de İzmirli sayarak tabi ki…
Meselenin niceliksel yönünü bir kenara koyarsak; bu tablonun bir de siyasi açıdan ele alınmasında fayda var.
Kılıçdaroğlu bu MYK ile kime/nasıl bir mesaj vermek istemiş olabilir?
Parti içi dengeleri nasıl kurmuş falan…
5,5 yılda 7 kurultay kazanıp 75 Genel Başkan Yardımcısı ile çalışmış, başka bir değişle “değiştir babam değiştirmiş” bir genel başkanın nasıl bir mesaj vermeye çalıştığını çözmek bizim haddimiz değildir. Yani Kılıçdaroğlu’nun vermeye çalıştığı mesajı çözmek bizi aşar…Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 40 yıl önceki arkadaşlarıyla yola devam ettiğini düşündüğümüzde ortada ciddi bir ekip sorunu olduğu da aşikârdır. Yahut 5,5 yılda kaybettiği 6 seçimin faturasını her seferinde ekibine kestiği…
İzmir’in iç siyaseti açısından ise Kılıçdaroğlu’nun bir denge politikası izlediği söylenebilir. İl kongresini kazanan yapının MYK’da temsilinde sorun olduğu net... Kılıçdaroğlu’nun anahtarına yazmadığı Başdanışman Erdal Aksünger’i bile MYK’ya aldığı düşünülürse Alaattin Yüksel-Aziz Kocaoğlu yapısının bu MYK’yı iyi okumasında fayda var.
Bilhassa Kocaoğlu’nun… Kongrenin ardından “Belediye başkanlığı yapamadı” dediği ismin Genel Başkan tarafından ‘Genel Sekreter’ olarak taltif edilmesi oldukça sert bir hamledir.
Prof. Kamil Sındır’ın PM’ye giriş sürecine Kocaoğlu-Yüksel yapısının rıza gösterdiğini hatta yeşil ışık yaktığını biliyoruz. Ve de Sındır-Kocaoğlu ilişkisinin son dönemde yumuşama eğiliminde olduğunu, buzların erimeye başladığını söylemek de mümkün. Ama yine de il kongresinde kaybeden tarafı destekleyen bir vekilin ‘genel sekreter’ yapılması birçok açıdan manidardır.
Genel Başkan’ın İzmir Milletvekili olması;
Parti Sözcüsü’nün İzmir Milletvekili sıfatı taşıması;
Genel Sekreter’in İzmirli olması;
Ayrıca MYK’da iki koltuğun daha İzmirlilerden oluşması…
60 kişilik PM’de İzmir’in neredeyse 10 kişiyle temsil edilmesi…
CHP için de İzmir için de son derece önemli bir hamledir. “Kılıçdaroğlu nihayet oyların önemli bölümünü aldığı Ege’yi, İzmir’i hatırlamış, hakkıyla temsilini sağlamıştır” diyebiliriz.
Tabi ki iş bununla bitmiyor. Şimdi sıra İzmirlilerde…
Aldıkları görevin hakkını vermeleri lazım… En büyük sorumluluk Kamil Sındır’da…
Tabi ki kimse Sındır’dan bir Önder Sav olmasını beklemiyor. Hatta Gürsel Tekin olmak bile Sındır’ı aşar şu anda... Ama Süheyl Batum’dan daha iyi olmak elindedir. Giderek de ağırlığını arttırması mümkündür. Ama kişisel hırs, rövanş duygularına yenik düşerse vay haline!
Baştan da söylediğim gibi… Sındır’ın unutmaması gereken şey Kılıçdaroğlu’nun ekip değiştirmeyi ne kadar sevdiği ve siyaset yaptığı partinin CHP olduğudur. Kaldı ki Kılıçdaroğlu’nun 5,5 yılda eskittiği genel sekreter sayısı gardırobundan kaldırdığı takım elbise sayısından fazladır. Önder Sav, Süyehl Batum, Nihat Matkap, Bihlun Tamaylıgil, Gürsel Tekin benim sayabildiklerim…
Sındır bu süreci iyi yönetebilirse 2019’da başka kapıları da açması mümkün olabilir. Ama etrafının gazına gelip başkanlık dönemindeki hatalarını tekrarlarsa kısa sürede yıpranıp ilk kurultayda üzeri çizilebilir.
Başdanışman Aksünger’in ‘bilişim ve teknoloji’ alanında yapacakları vardır elbet. Açık söylemek gerekirse Aksünger’in teknik terimlerle örülü konuşmaları beni aşıyor. Yani onu dinlerken ‘teknoloji konusunda’ aramızda uzay olduğunu hissediyorum. Yani ‘Star Wars’ filminin replikleri gibi geliyor bana Aksünger’in sözleri! Teknolojik açıdan amatör kümede sayılmamdan kaynaklı olabilir. Yani kusuru kendimde arıyorum. Yoksa İzmir siyasetinde yıllar önce İTO Meclis Üyesi iken başlattığı ‘Mavi Alev Hareketi’ ile göz kırpan, 2009 Bayraklı başkan adaylığı için uğraşırken genel merkeze gönderdiği özgeçmişiyle adından çok söz ettiren, Kılıçdaroğlu döneminde yıldızı parlayan, BİLSES Vakfı Başkanı sıfatını vekil seçilinceye kadar taşıyan, son dönemde telekulak ve dinleme merkezli açıklamaları, yolsuzlukları araştırma komisyonundaki görevi nedeniyle ön plana çıkan Aksünger, önseçime girmemeyi tercih ederek sevenlerini üzmüş rakiplerini ise şaşırtmıştı. Sonrasında Kılıçdaroğlu’nun ‘başdanışman’ payesi ile ödüllendirdiği ama PM listesine yazmadığı, İzmir kongresinde hiçbir listede yer bulamayarak kurultay delegesi seçilemeyen ama gelinen noktada MYK üyesi olan Erzincan kökenli siyasetçi için söylenecek tek bir şey… Yolu açık olsun!
Zeynep Altıok’a gelince; Sosyal medya üzerinden başlatılan ‘Atatürk’ün fotoğrafını TBMM’deki odasından kaldırdı’ saldırısından sonra hem PM’ye seçilmiş hem de MYK’ya alınmış olması, o saldırıya omuz veren CHP’lilere yeterince açık bir mesaj olmuştur. Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun İzmir siyasetinde kurmaya çalıştığı dengeler açısından da Altıok’un özel bir yeri olduğu söylenebilir. Denilebilir ki Sındır ve Aksünger’i Yüksel-Kocaoğlu yapısının karşısına yerleştiren Kılıçdaroğlu, Altıok’u da bu yapının karşısına yazmıştır. Yani Altıok ideolojik zeminde en az Moroğlu kadar yakındır Alaattin Yüksel’e…
Sonuç olarak CHP’de ‘İstanbul’un aut İzmir’in in olduğu’ bir süreç başlamıştır. Yahut CHP kalesini koruma adına safları sıklaştırma politikası izlemeye başlamıştır. Alaattin Yüksel gibi tecrübeli bir il başkanı ve 4 MYK üyesi ile birlikte CHP, İzmir siyasetinde önemli bir hamle yapmıştır. Tabi ki iç hesaplaşmaları bir an önce bitirmek kaydı şartıyla… Tabi ki bu hamleleri düşünmesi gereken taraf AK Parti’dir. Yahut AK Parti İzmir’in siyasal patronu Binali Yıldırım’dır. Bakalım Bakan Yıldırım CHP’nin yeni vitrini için ne gibi önlemler alacak?
Şimdilik bu kadarla yetinelim.
DEVAM EDECEK…