Nedim ATİLLA
Ummuyorum, korkmuyorum, özgürüm…
8 Kasım 2020 Pazar

Demir parmaklıklı bir kapıdan süzülüp taş merdivenleri tırmanıyorum. Mezarın bulunduğu bastion, Kandiye’yi çevreleyen surların en yükseği. Tırmandıkça içimdeki huzursuz kuş da kanat çırpmaya başlıyor. Artık heyecandan mı, korkudan mı bilemem. Öyle ya birazdan koskoca bir yazarla karşılaşacağım. Ne Aegina’da yaşadığı evde, ne Atina’da ne de Pire’de bu kadar yaklaşmıştım ona. Anılarına ve yazdıklarına belki, ama ‘kendisine’ daha doğrusu taş bir mezarın altında ‘kendisinden kalanlara’ hiç bu kadar yakın olmamıştım.

Merdivenlerin sonuna geliyorum. “Nefes nefese kalmışsın” diyor bir ses. Farkında olmadan “Şişmanlıktandır” diye cevap veriyorum, gülümseyişim yüzümdü donakalıyor, çevreme bakıyorum, kimse yok.

Surların tepesinde genişçe bir alandayım, her yan çimenlik, ortada taş bir platform ve üzerinde insan boyu uzunluğunda bir taş kümesi. Baş ucunda derme çatma tahta parçasından yapılmış, bir kolu eğilmiş haç yıkılmak üzere, düştü düşecek. Gözlerime inanamıyorum. Koca yazarın yattığı yer bu olacak elbet. Nesine inanamıyorsun ki? Alıştın tabi üç gün hükümet yönetmiş insanların kendisine anıt mezar yapmalarına, iki türkü söyleyenin, üç satır yazanın kendini dünyanın en büyüğü görmesine.

Şaşırdın değil mi koskoca yazarın bu kadar mütevazı bir mezarı olmasına? Aslında yeşil çimenlerin ve Ege’nin lacivert gökyüzünün arasında yatmak, uzaktan Ege’nin masmavi tuzlu suyunu taşıyıp gelen rüzgarlarda serinlemek var ya, herhalde daha güzel bir ebedi uyku mekanı düşünülemez. Kendi vasiyeti miydi yoksa kendisinden sonra eşimi mi böyle bir mezarda karar kıldı, bilmiyorum. Etkilenmemek mümkün değil.

***

Yazının başlığına aldığım sözün tamamı Kazancakis’in Girit Kandiye’deki (Heraklion) mezar taşında yazar. Tamamı şöyledir: Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm…

Büyük depremden üç gün önceydi. Sevgili dostum Nezih Öztüre, hem kafa çekmeye hem de değerli bulduğu bir insanla tanıştırmaya davet etti. Yeni Liman’a kadar gittik konuşa konuşa… Ata’nın benzersiz lezzetleri, Midilli’nin arkasından gelmiş deniz kerevitleri, olağanüstü ahtapot, artık unuttuğum tereyağı ve daha neler neler…

Aralıksız 5 saat falan konuşmuşuz. Günlük siyasete de geldi laf tabii. Sıkıldık hemen. Dünyanın en güzel mavisinin kıyısındayız, siyaset nedir ki burada…

Tanıştığımız yazarın adının duymuştum. Keyifli bir Egeli Çetin Kent … İnternette dolaşan biyografisinde şöyle yazıyor: Gezi yazarı, senarist. 20 Şubat 1969, Balıkesir doğumlu. Çetin Kent, 2011 yılından bu yana Yahşi Cazibe’den başlayarak; Pis Yedili, Babam Sınıfta Kaldı, Günebakan gibi birçok dizinin senaryosunu yazmış, bazılarının senaryo ekibinde yer almıştır.

Çetin Bey dostumuz lütfetti iki kitabını imzaladı.  Bu kadar mı olur. “Bu kadar mı aidiyet duygusu yaratır iki kitap” dedim.

Nasıl demem. Yazının girişine aldığım bölümün yer aldığı; Bir Ege Macerası - Kazancakis'in Peşinde (2017) adlı kitabını depremden sonra sığındığımız Balıklıova’da bir gecede okudum. Benim de dostlarımla kat ettiğim yollarda adeta yeniden gezdim.

***

İkinci kitap da depremde 2 insanını kaybeden, tsunamiye maruz kalan Sisam Adası’ndan hareketle nefis bir Ege güzellemesi olmuş… Raxmetli Şükrü Tül Beyefendi ile konuştuğumuz ve çok gülerek yeniden mitler yazığımız antik çağın korkunç ama aslında komik tanrı/ tanrıça hikayeleri geldi aklıma. (Hera Yenge!)

Samos Günlükleri kitabı bu yıl çıkmış. O da büyük denizci Turgay Noyan’ın (bulunur mu?) Naviga Yayınları’ndan

Samos kitabını parça parça okuyorum. Ama pek katıldığım şu bölümü hemen paylaşmalıyım:

***

Bence adaları çekici kılan sebepler başka. Yaşam düzenleri bizim artık unuttuğumuz basitlik üzerine kurulmuş. Bize çekici gelen herhalde bu. Yollardaki neredeyse en lüks arabalar, bildiğiniz ‘ticari’ taksiler. Ulaşım için eski püskü basit motosikletler, yaşlı arabalar ya da çok ekonomik küçük araçlar yeterli.

Lüks denilebilecek restoranda bile masanın üzerine kağıt serilerek hizmet veriliyor. Sokakta kolunuzdan tutup içeri sürükleyen restoran cazgırları yok. Son dönemde bize yakın adalarda yavaşan buyrun buyruncular başlasa da hala rahatsız edici bir esnaf tipi yok denebilir. Eskiden bahşiş adeti de yoktu. Şimdi yine bize yakın adalarda hafiften bir bahşiş geleneği başlar gibi. Yemek yediğiniz sürece tepenizde bekleyen, kül tablasını, bardağı, tabağı, çatalı sürekli değiştiren arkadaşlar da yok.

Adaların diğer adalara ve ana karaya bağlantısı muhteşem. Denizi kullanma sistemleri üst düzeyde. O yüzden de kuş uçmaz kervan geçmez denilebilecek bir adada iki restoran, birkaç ev olabiliyor. Bir şekilde adayı hayata bağlıyorlar. Biz tekneciler için bu büyük avantaj. Agathonisi ya da Arki adası bu tip yerleşimlere iyi örnek. Kirlenmemiş, nispeten ucuz, sakin ve huzurlu yerleşimler. Denize yakın kısımlar bol yıldızlı lüks oteller tarafından gasp edilmemiş. Ev pansiyonculuğu ya da küçük oteller çok yaygın ve bu da insana huzur veriyor.

***

Bu yaz pandemiden karşıdaki adaların kapıları açılmadı…

Şimdilerde Euro olmuş 10 TL… Gidebilmek giderek zorlaşıyor.

İyi ki zamanında bol bol gitmişiz diye düşünmeden edemiyor insan…

Çetin Kent’in kitaplarını tavsiye ederim. Ege’yi daha da çok seveceksiniz.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Şeytanın kahvesi 8 Kasım 2020 Pazar 20:57

Çok duygu katmışsınız hocam İnsan okurken yaşamla ölüm arasında gidip geliyor birde en önemlisi üstü taş bir mezar altında yatan sadece insan Dünyadaki şahsiyeti bitiyor.

Yorumu oyla      3      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
19 Mayıs'tan Lozan'a...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu vapur bir milletin kaderini nasıl taşıdı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
İzmir’in sosyal demokratları
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Tasarruf öyle olmaz; böyle olur!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Asıl sorun Arapça tabelalar mı?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Pâyidar… Son Balo…
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Hayvancılıkta neden geriledik?
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Toptan ve perakende anılar…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bir portre Recai Acar...
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bir başkadır Göztepe sevgisi
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva