Aslında daha önce, Alaçatı ve Paşa Limanı bölgesinde yine turizm gelişim ve koruma bölgesi ilan edilip yürürlüğe konmuş. O tarihlerde (2008) Danıştay 6. Daire Başkanlığı’nın kararları ile Bakanlar Kurulu’nun bu kararı iptal edilmiş…

Hemen hemen aynı proje ile yine karşı karşıyayız ama bu defa kapsam daha genişletilmiş olarak…

Danıştay kararında (2008), bugünkü durumu da açıklayan çok net gerekçeler var. Söz konusu kararda bu gibi planların, “özel girişimcilere tahsis edilmek istendiği, buralarda girişi denetimli, kamuya kapalı alanlar yaratıldığı, bu kadar geniş alanın (şimdi çok daha geniş) yeterince incelenme yapılmadan turizm ve koruma alanı ilan edildiği, yasada kültür kavramının turizm kavramının, koruma kavramının da gelişim kavramının önüne konulduğu halde, yapılan incelemede ise tersi bir tavırla, sektörel kalkınma adı altında, sektörün dayandığı kültürel ve doğal değerler ve ne olacağı belirsiz şekilde özel girişimcilere bırakıldığı…” ifade ediliyor…

***

Ders olacak nitelikte bir yorum ve karar… Kamuya kapalı alan yaratıldığı uyarısı çok önemli… Ayrıca turizm gerekçesine dayandırılmakla birlikte aslında bu projenin turizmin en önemli kaynağı olan doğal ve kültürel değerleri korumaktan uzak olduğu uyarıları bugün için de geçerliliğini korumaktadır…

Önceki projede de yine golf sahaları gündeme gelmiş... Yine aynı Danıştay kararında, bu bölgede golf sahalarına geniş arazilerin tahsisinin aslında turizmin kendi kaynağını tüketmesi anlamına geleceği yorumu yapılmış…

Yine bu tür girişimler ile kapalı toplum alanları yaratılacağı ve bunun kamu yararı ilkesi ile çeliştiği, aynı kararda vurgulanmış…

Hukuk uzamanı değilim. Ama bu yorumlara ve karara bakınca, yine aynı durumla karşı karşıya olduğumuz ve hukuk geçerli olduğu sürece yine bu projenin mahkemeden dönmesi beklenir... Emsal karar ortada çünkü…

***

Çok geniş hazine arazilerinin özel girişimcilere tahsisi ve bu alanda çok sayıda golf sahası düşünülmesi, Danıştay raporunda da belirtildiği gibi, turizmin kaynaklarını tüketecek bir girişimdir…

Burada amacın turizm değil, hazine arazilerini satarak kaynak ayartmak olduğu açık…

Ayrıca şimdi önümüze konan projenin, bölgenin kapasitesi hiç gözetilmeden ortaya atıldığı da ortada… Daha önceki raporda su kaynağına değinilmemiş ama bu defa sanırım bilirkişiler ve mahkemeler bu konuyu da dikkate alacaktır…

Odalar ve vatandaşların feryatlarını ve mahkeme başvurularını bu çerçevede, turizme karşı değil, turizmden yana bir tavır olarak düşünmekte yarar var…