Kuzeydoğu Anadolu’nun görkemli dağları, gökyüzünebirer sessiz destan gibi yükselir. Bu dağlar sadece taştan topraktan ibaret değildir; her bir zirvesinde asırlık hikâyeler, her bir yamacında insanlığa dair umutlarve hüzünler saklıdır. Sabahın ilk ışıklarıyla karla kaplı tepeleri altın rengine boyayan güneş, adeta bu dağların ruhunu uyandırıverir. Rüzgâr, vadilerde usulca şarkılar söylerken, insanın içindeki yalnızlığı da, özgürlüğü de kucaklar. Bu topraklarda doğanlar, bu dağların gölgesinde büyürken öğrenir ki, hayat çok serttir, ama sonsuz bir bağışlayıcılık da taşır.

Zamanın durduğu sanki birer sığınak gibidir bu dağlar... Ağrı Dağı’nın heybeti, insana hem ne kadar zayıf olduğunu hatırlatır, hem de ona cesaret aşılar. Erzurum Palandöken’de kar üstünde kayan bir çocuğun neşesi, Ardahan’daYalnızçam’dayankılanan bir çobanın kaval sesine karışır. Kars’ın Allahuekber Dağları’nda ise geçmişin acıları ve kahramanlıkları her daim sessizce nöbet tutar. Bu dağlar insanın ruhuna dokunur, ruhunu okur; ona sabrı, direnci, sevmeyi ve kuvvetli olmayı öğretir. Her bir kar tanesi, her bir kayanın gölgesi, üstünde biten otu çiçeği, bu topraklarda yaşayanların kalbinde derin izler bırakır. Çünkü bu ‘uca’ dağlar, sadece coğrafya değildir; yuvadır,aşktır, halaydır, bardır, türküdür, özlemdir.

Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı, Türk HalkOyunları Bölümü, EKİN Dans Topluluğu’nun, yüce dağlara selam durduğu “Uca Dağlar” isimli danslı anlatıyı izlerken düşündüm bunları… Kars, Ardahan, Ağrı ve Erzurum’a ait koca bir‘geleneksel dans kültürü’; köklerine sadık kalarak, küçük modern dokunuşlarla, güzel bir öyküyle, perdeye yansıtılan şahane tablolarla ve pırıl pırıl gençlerle sahneye taşınmıştı. İzlerken, tüylerimiz diken diken, hem o coğrafyada gezindik, hem türkülere eşlik ettik, hem de halk oyunları eğitimi alan üniversite öğrencisi genç dansçılara hayran kaldık. İzlemeyen üzülsün derim.

Sahnede Kuzeydoğu Anadolu coğrafyasının farklı kültürlerinde yetişen iki gencin sevdasına da şahitlik ettik. Kendi yaşadıkları yörelerin geleneksel değerleriyle büyümüş olan iki gencin yolu, Kuzeydoğu Anadolu’da “Uca Dağlar”ın eteklerinde nasıl kesişti, ne zorluklara göğüs gerdiler, nasıl mücadele ettiler ve nasıl düğün dernek kuruldu; izleyenlere danslarla, türkülerle, orta oyunlarıyla harmanlayıp anlattılar.

Librettoyu yazan Prof. Dr.Öcal Özbilgin Hocamızın dediği gibi, “Nice efsanelerin şahidi Kuzeydoğu Anadolu/ Ağrı, Palandöken, Allahuekber, nice dağlarla dolu/ Kadim kültür mirası taşıyan bu yüce coğrafya/ Danslara, türkülere, şiirlere ilham yolu…”

EKİN Dans Topluluğu, 36. yılında,Doç. Dr. Bora Okdan yönetmenliğinde ve Prof. Dr. Öcal Özbilgin’in sanat danışmanlığında, bu kez de Kuzeydoğu Anadolu’nun kültürel zenginliğini,adetanakış gibi işleyerek sahneye taşımış. Belli ki arkada çok büyük bir emek ve özverivar.Danslar kadar kostümlerin de çok göz alıcı olduğunu söylemeliyim. İşin mutfağı ise çok kalabalık. Müzik direktörlüğünü Dr. Serdar Kastelli’nin üstlendiği bu gösteri için, daha adını sayamayacağım kadar çok değerli bölüm hocası da seferber olmuş. Böylelikle “Uca Dağlar” projesi, Anadolu’nun geleneksel dans adımlarını, bölgenin dağlarından ilham alan kültür tarihi üzerinden kurgulayarak, çağdaş bir bakış açısıyla yorumlamış. Kostümlerden müziğe, koreografiden sahne tasarımına kadar her detayda büyük bir titizlik ve sevgi olduğu çok açık…

Ege Kültür Derneği, Ege Üniversitesi Mezunlar Derneği ve Erzurum Atatürk Üniversitesi de desteğini esirgememiş. Fakat en büyük alkış gençlere… Gördük ki, canla başla,heyecanla, özenle ve müthiş bir uyumla sahnede en iyisini yapmak için çalıştılar. Bize düşen, keyif almak ve izlerken onlarla gurur duymak oldu. Çıktıkları yolda başarılar diliyorum her birine…

Anadolu coğrafyasının yüce dağlarının kültürel miras öykülerini, sahnede 80 dansçı dillendirdi, 80 dakika boyunca…. Bu kültürel şölen, aslında, sahnede devleşen bir emeğin, tutkuyla yoğrulmuş bir sanatın ve Türkiye’nin kültürel mirasına adanmış bir özverinin muhteşem bir yansıması gibiydi. 80 dansçının her bir adımında, her bir hareketinde, dağların heybeti ile halkın yüreği birleşti sanki…. Bu eşsiz eseri hayata geçiren tüm sanatçılara, genç dansçılara, yönetmenlere ve görünmez kahramanlara, bu toprakların hikâyesini böyle coşkuyla anlattıkları için kalpten teşekkür ediyorum.

Geçmişe minnet ve vefayla, geleceğe umut ve güvenle bakmamıza vesile oldular. Salondaki herkese iyi geldiler. Bir kez daha anladık ki, hayatın kirini pasını, sanat temizleyebilir ancak.Sizler, geçmişi onurlandıran ve geleceğe sahip çıkan bu güzel proje ile hepimizin ruhuna dokundunuz. İyi ki varsınız…(Fotoğraflar: Birsen Sever)

***

Küçük Notlar:

“Uca Dağlar” gösterisinde de yer verilen NarduvanAğacı, Türk mitolojisi ve kültüründe derinanlamlar taşıyan, genellikle ‘Hayat Ağacı’ olarak da bilinen kutsal bir semboldür. Narduvan, Türklerin İslamiyet öncesi inanç sistemlerinde, özellikle Şamanizm ve Tengrizm’de önemli bir yer tutar. Bu ağaç, gökyüzüyle yeryüzünübirleştiren ve evrenin merkezinde yer alan bir köprü olarak tasavvur edilir. Kökleri yerin derinliklerine, dalları ise gökyüzüne uzanır. Bu da yaşamın sürekliliğini, doğanın döngüsünü ve ruhların yolculuğunu sembolize eder.

Gösteriye Hasan Rastgeldi’nin harika tabloları eşlik etti ki mükemmeldi ve arka fona çok yakıştı.

Kars’a ne zaman gitsek mutlaka “âşık atışmalarına” tanık olmak isteriz. E.Ü. Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümüöğrencileri, bize harika bir atışma örneği sundular.

Ve Teyo Pehlivan… Erzurum fıkralarının unutulmaz kahramanını canlandıranCumhur Sevalile karşılaşmak ise çok keyifliydi.