Pandemi günlerinden beri başlayan ve bir türlü ateşi sönmeyen ekonomik kriz ile toplum olarak yüzleşmemiz sürüyor.

Dar gelirli ayı çıkarmakta zorlanıyor. Çarşı-Pazar, her şey ateş pahası...

Özellikle demir çelik ve petrokimyaya dayalı bir ürünü bugün aldın aldın. Yarın başka fiyat…

Aslında bu bir sonuç…

Türkiye’nin ekonomisinin temelini oluşturan rafineri, petrokimya ve demir çelik sektörlerinde dışa bağımlı hale gelişimizin hikayesinin bir parçası PETKİM’de yatıyor.

Bundan önceki yazımda 2008’de özelleştirilen ve Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR’a satılan petrokimya devi PETKİM’in zarar ettiğini gündeme taşımıştık.

Yine PETKİM’in ilk çeyrekte 2 milyar 599 milyon TL zarar ettiği açıklandı.

Bir önceki yazı bir hayli ilgi çekti. PETKİM’in 2024 Faaliyet Raporu’nu biraz daha deşmek istedim.

Faaliyet raporunda özetle;

-PETKİM gibi Türkiye devi, 2024 yılında 7 milyar TL zarar etti.

-Şirketin üretimi artmıyor, buna karşılık Türk sanayisinin petrokimyasallara olan talebi ülkenin büyüme hızının çok üzerinde artıyor. Öyle ki, her ay başında TİM tarafından açıklanan ihracat rakamlarında “Kimyevi Maddeler ve Mamulleri” sektörü ihracatta birinci ya da ikinci sırada gelirken, ithalatta da ilk sıralarda yer alıyor. Bu durum kuşkusuz Türkiye’nin dış ticaret açığına menfi yönde yansıyor.

Çözüm ne?

Yerli üretim…

Pekâlâ yerli üretici PETKİM ne durumda?

-Yurt içindeki pazar payı yüzde 7’lere inmiş durumda... Bu orana şirketin re-export yaparak ithal ederek yurt içindeki sanayicilere sattığı ürünler de dahil.

-Şirketin 21 yıl süren sancılı özelleştirme sürecinin tamamlanmasının ardından, yönetici kadronun kamuoyuna pek çok kez açıkladığı ve şirketin web sitesinde hala yer alan “2030 ve 2040 Value Site” vizyonunda, yurt için pazar payının o yıllardaki yüzde 24’lük seviyeden 2040 yılında yüzde 40’a çıkarılacağı yazılı… Ancak bugün gelinen durum tam anlamıyla “fiyasko” kelimesinin karşılığı oluyor.

Özelleştirilmesi için kasıtlı olarak zarar ettirilen ve daha fazla üretim yapılsın diye özelleştirilen, 22 fabrika ve destek biriminden oluşan Türkiye’nin ve İzmir’in göz bebeği fabrikalar dizisinin yeni sahiplerinin üretimi azaltmaktan yana bir yaklaşım sergilemesi sonucunda, ekonomide daha fazla dışa bağımlı hale geliyoruz. Katma değer yaratacak ürün yaratamadığımız gibi ekonomimiz kırılgan hâle geliyor.

Biraz rapordan gidelim ve bunu üretilen bazı ürünlerden örneklendirelim.

-PETKİM’in Etilen fabrikası, petrokimya üretiminin başlangıcını oluşturuyor. Bir petrol türevi olan ve hemen yanı başındaki STAR Rafinerisi’nde üretildiği için “sıfır lojistik maliyet” ile alınan Nafta’yı Etilen’e dönüştürüyor bu fabrika.

Yıllık üretim kapasitesi 580 bin ton…Bu kapasite, PETKİM’in yurt dışındaki orta ölçekli rakiplerinin bile üçte birine karşılık geliyor.

Ve PETKİM 2024 Faaliyet Raporu’na göre bu kapasitesini yüzde 69 oranında kullanabiliyor. 1984 yılında 300 bin ton/yıl kapasite ile devreye giren Etilen fabrikasının kapasitesi 41 yılda iki kat bile artmamış.

Oysa petrokimyasallara olan talep bu sürede yüzde 2 bin artış gösterdi diyebiliriz.

PETKİM, bu alanda bırakalım ihracatı, kendi ülkemizin ihtiyacını karşılayabilecek ölçeğin dahi çok gerisinde kalmış.

-Kısa adı PVC olan Polivinil Klorür’den örnek verelim. Neredeyse her hanede, her otomobilde kullanılan bir ürün bir PVC. Yüzlerce sektörde hammadde olarak kullanıyor.

PETKİM’de yıllık kapasite 150 bin ton…

Geçen 20 sene kapasitesini bir ton bile önce artıramayan PETKİM’in pazar payı o tarihlerde yüzde 30 iken bugün yüzde 2’lere kadar gerilemiş.

Daha çarpıcı örnek ise PVC’nin yüzde 40’ını oluşturan tuzda yaşanıyor. Petkim’in PVC entegrasyonunu yapan Klor Alkali ve VCM (Vinil Klorür Monomer) fabrikaları uzunca bir süredir kapısına kilit vurmuş durumda. Petkim, PVC üretmek için gereksinim duyduğu VCM’i ithal ediyor. Bir bakıma taşıma suyla değirmen döndürüyor…

-Petkim’in uzun yıllar iç piyasayı domine ettiği Polipropilen (PP) ürünü ise başta otomotiv ve tekstil olmak üzere onlarca sektörde kullanılıyor. Türkiye’nin Polipropilen ihtiyacı çok yüksek. Petkim’in PP üretim kapasitesi neredeyse 30 yıldır aynı, 144 bin ton.

Sadece Gaziantep kentinde yıllık 1 milyon ton Polipropilen tüketimi yapıldığını belirtirsek, yerli üretimde yaşanan acınası durumu daha iyi anlamak mümkün…

*

Özetlersek…

PETKİM, evet, Türkiye’nin göz bebeği bir kuruluş… Devlet eliyle, hepimizin vergileri ile inşa edildi.

Bir tür beyt-ul mal!

Ancak kamu yönetiminde iken büyütülemedi, yerinde saydırıldı, 21 sene özelleştirme sürecinde tutuldu, İzmit-Yarımca’da kurulu kompleksi 2000’li yılların başında çöp fiyatına Tüpraş’a satıldı.

2008 yılında gerçekleşen özelleştirme ile daha fazla üretim yapsın diyerek Azerbaycan firması SOCAR’a satıldı.

Ve bugün geldiği nokta üretimi neredeyse dibe indirdi.

Bırakalım dış rekabeti, iç piyasanın dahi ihtiyacına karşılamaktan çok çok uzakta PETKİM…

PETKİM’deki üretim kapasitesinin yüzde 58’lere kadar inmesi ve tesis içindeki çok sayıdaki fabrikanın uzun süredir kapalı kalması PETKİM’in geleceği açısından da endişe yaratıyor.

Petrokimya ve rafineri ürünlerine ihtiyacın bu kadar çok olduğu ve dünya ölçeğinde çok sayıda firmanın devleştiği bir dünyada, bu rakamlarla PETKİM’in ne iç piyasanın ihtiyaçlarını karşılama ne de dünya devleri ile rekabet şansı yok.

Otomotiv başta olmak üzere onlarca sektörden yüz binlerce fabrikanın petrokimyaya ihtiyacı bulunuyor.

Türkiye’nin yeni yatırımı TOGG’dan örnek verelim. TOGG’un ucuza mal edebilmesi ve gerek ülke gerek dış piyasada yer elde edebilmesinin yolu işte tam da böylesi stratejik sektörlerde iyi bir yerde olmaktan ve büyük olmaktan geçiyor.

PETKİM bu haliyle büyük değil.

Petrokimya stratejik bir ürün ve gerek üretim sürecinde gerekse de fiyatların belirlenmesinde ve yatırımlarda devletin mutlaka doğrudan yer alması, denge pozisyonunda olması gerekiyor. Kullandığımız neredeyse her üründe plastik, yani petrokimya var.

Şu haliyle Türkiye’de petrokimyayı hammadde olarak kullanan sektörler ve firmalar ithalatçıların kucağında oyuncağa dönüşmüş durumda. Bu durum, ekonomide dışa bağımlılığı arttırırken ürünlerin pahalı şekilde vatandaşa ulaşmasına ve enflasyonun yükselmesine de yol açıyor.

Bu memleketin hayrını düşünenler için tek yol var; yeni PETKİM’ler yaratın, PETKİM’e kayyum atayın.

*Not: Bir önceki yazımda bir kısım yorumcu tarafından firmayı kötülediğim, hatta gözaltına alınmam gerektiği yönünde değerlendirmeler yapanlar oldu. Yanıt vermek pek usulden değildir ancak birkaç kelam da etmek gerekiyor.

Köşe yazılarımdaki rakamlar 2024 Faaliyet Raporları’ndan alındı ve ülkenin ihtiyaçları ile karşılaştırılarak ortaya konuldu.

Bir reklam stratejisi çerçevesinde “Türkiye’nin gözbebeği” olarak pazarlanan PETKİM’in ahvali rakamlarla budur. Sadece bir gazeteci olarak değil, bu memleketin hayrını düşünen ve tam bağımsızlığını savunan bir yurtsever olarak konuyu daha fazla açmanın yararlı olacağına inandım. Bu konunun üzerine de sık sık gideceğim. Umarım faydası dokunur ve birileri uyanır.