İzmir’de kent siyaseti bir süredir kontrollü bir yerel muhalefet (AK Parti) ve iktidara karşı da kontrollü bir muhalefet (CHP) denkleminde…
AK Parti’nin gerek ilçe belediyeleri gerekse büyükşehirde isteneni veremeyen CHP’ye etkili bir muhalefet öremediği görülüyor.
Yerelden genele bir iktidar stratejisi geliştiren CHP’nin İzmir siyaseti ise vergi ve SGK borçları, İller Bankası kesintileri sebebiyle AK Parti’ye karşı sert muhalefet öremiyor.
CHP “gık” dese AK Partili isimlerin “ipleri atarız, arka planda konuştuklarımızı artık basın yoluyla anlatırız” mesajları sosyal medya üzerinden hemen yayılmaya başlanıyor.
Bu durumun sürdürülebilir olduğuna inanmıyorum. Bir yerde çubuk ya AK Parti’ye ya d CHP’ye doğru kırılır.
Kontrollü siyaset günlerinin kongresi de buna uygun bir havada geçmesini doğal karşıladım.
CHP’nin yeni il başkanı Çağatay Güç’ün siyaset yapma tarzını bilmiyoruz, kendisini çok da tanımıyoruz. Ancak parti içinde AK Parti’ye diş gösterecek profilde çok sayıda isim varken Çağatay Güç’ün tercih edilmesi tek başına CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yakınlık-uzaklık konusu üzerinden değerlendiremeyiz. Özgür Özel’in bizzat müdahil olduğu kongre sürecine kentteki “kontrollü siyaset” havasının da farkında olarak bir tercih yapmış olabileceğini değerlendirebiliriz. Dişli bir ismin başkanlığı şu an ki konjektürde belki artıdan çok eksi sonuçlar da yaratabilirdi.
Çağatay Güç’ün yürüteceği siyaset tarzı bu kontrollü halin dışına çıkarak ve AK Parti’yi doğrudan hedef alacak biçimde halkın gerçek gündemini ele alan ve halk muhalefetini CHP’de örgütleyen bir yönelimin içine mi girecek, yoksa çoğu siyasetçi gibi “sosyal medya”, “PR” endeksli bir profil mi olacak?
İzleyip göreceğiz.
Bu “atama” ile ne hedeflenmiş olabilir?
-Genel Başkan Özgür Özel, belediye başkan adaylarını “özel bir çalışma” ile belirlediklerini açıklamasının ardından kendisine yakın bir ismi il başkanlığına monte ederek kent siyasetini kendine yakınlığı ile bilinen isimlerle tamamen dizayn etmiş oldu.
-Özel, il başkanı ile büyükşehir arasındaki ilişkinin yeniden ele alınması noktasında büyükşehir içinden gelen bir ismin avantaj sağlayacağını düşünmüş olabilir. Özel, Aslanoğlu ile Tugay arasında tutuklanma öncesinden başlayıp mahkeme salonunda göndermelerle devam eden gerilimli ilişkiyi bitirmek istemiş olabilir.
Kongrenin anlattığına bakarsak…
-Genel Başkan Özgür Özel’in sürece doğrudan müdahalesi ile genel başkan yardımcıları Deniz Yücel ve Murat Bakan sürecin dışında kalmaları ikili için bir güç kaybı olarak yorumlanabilinir.
-İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın uzun süre beraber çalıştığı Çağatay Güç’ün başkanlığa getirilmesi, uzun bir süredir devam eden örgüt-büyükşehir gerilimini normalleştirebilir. Bu durum kongre sürecinde pek müdahil olmayan Tugay’ın hanesine bir artı olarak geçtiğini söyleyebiliriz. Yine Tugay’ın bir siyasi manevra ile kurultay delegeliği ilçe başkanına devretmesi ve sonrasında Özgür Özel’in müdahalesi ile yeniden delege yazılması Tugay’ın örgütteki popülerliğini arttıran bir siyasi hamleydi.
-Kongrenin kaybedenleri ise imza topladığı belirtilen ancak başarılı olamayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Kılıçdaroğlu’na yakınlığı ile bilinen ve kongreye katılmayan milletvekilleri Sevda Erdan Kılıç, Rahmi Aşkın Türeli, Mahir Polat ve Rıfat Nalbantoğlu olmuştur. 4 milletvekili görüşlerini kongre salonunda anlatmaktan feragat ederek kürsüyü etkin biçimde kullanmamaları bir eksi olarak yorumlanabilinir.
-Aday gösterilmeyen ve sürecin doğru yönetilmemesi nedeniyle biraz da “rencide edilen” Şenol Aslanoğlu’nun alınan kararı olgunlukla karşılaması kongre salonunda pozitif bir etki yarattı. Aslanoğlu’nun kurultay delegasyonuna girmesinin yanı sıra kooperatif davasından tutuklu bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi önceki başkanı Tunç Soyer’in kurultay delegasyonuna yazılması, yine Soyer’in avukatı olan Murat Aydın’ın delegasyona yazılması hem örgüt içi dengelerin karşılanması hem de vefa örneği gösterilmesi açısından altı çizilmesi gerekiyor.