Siyaset bilimciler Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülgün Tosun ile Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun 7 Haziran sandığı üzerine detaylı bir analiz yaptı, Meclis’e giren 4 partinin karnesini çıkardı.
İŞTE O ANALİZ
7 Haziran seçimi, Türkiye siyasetinin önümüzdeki süreçte çeşitli boyutlarıyla yeniden yapılanacağına ilişkin sonuçlar üretti. Seçmen davranışında keskin kırılmaların yaşanarak, seçmenlerin yeniden mevzilenmeye başladığı 3 Kasım 2002 seçimlerinden bugüne devam eden tek partili AK Parti hükümeti sona erdiği gibi, bu partinin hakim parti statüsü de bitti.
7 Haziran’da ortaya çıkan tabloya ilişkin basit bir okuma, yakın dönemde siyasal hayatta yeniden tek parti hükümetine dönmenin kolay olmayacağı izlenimini vermekte. Bu tür bir yargıda bulunmamızın nedeni; kamuoyunda belirli çevrelerde iddia edilenin aksine, özellikle MHP ve HDP’ye yönelen seçmenlerin bir erken seçim yapılsa dahi, AK Parti’ye geri dönmesinin zor olmasındandır. Ortaya çıkan tablo net olarak milliyetçi ve muhafazakar Kürt seçmenlerin bu partiyle kurmuş oldukları aidiyet, temsiliyet ilişkisinin sona erdiğinin habercisi…
AK Parti kurulduktan kısa bir süre sonra katıldığı 3 Kasım seçiminden 2010 Anayasa değişikliği referandumuna dek sağ muhafazakar bir parti olarak 1980’lerde ANAP’ın stratejisiyle örtüşen toplumun her kesimine seslenip, oylarını kapmaya çalışan partiydi (catch-all party). Bu özelliğiyle liberallerden Türk milliyetçilerine, muhafazakar Kürtlere kadar farklı toplum kesimlerinin siyasal temsil aygıtı olmuştur. Girdiği her seçimi kazanan parti olarak ise 2011 seçimlerinde hakim parti konumunu elde etti. Son 3-4 yıldır toplumsal-kültürel hayat ile siyasal alanı çoğulculaştırma yerine, o güne dek süren söylemin ve siyasaların çoğunlukçu-dışlayıcı, tektipçi hale dönüşmesiyle, önce liberallerin, çözüm sürecinde milliyetçilerin, Cumhurbaşkanının kampanya sürecine dahil olmasıyla birlikte ise muhafazakar Kürtlerin partiyle bağlarının kopmasına neden oldu diyebiliriz.
Nitekim, 7 Haziran seçim coğrafyası yakından incelendiğinde, Ak Parti’nin 2011’e göre tüm illerde oy kaybettiğini, en fazla oy kaybına (-31.6 ile -17.5 puan arasında) uğradığı 10 ilin (Ağrı -31.6, Van -23.4, Siirt -19.9, Bitlis-19.7, Bingöl-19.7, Diyarbakır-19.1, Batman-18.9, Muş-18.9, Şanlıurfa-18, Iğdır-17.5) Kürtlerin yoğun olarak yerleşik olduğu iller olduğu göz önüne alınırsa, durum daha iyi anlaşılabilir.
AK Parti’nin 10-17 puan arasında oy kaybettiği iller arasında bulunan Erzurum (+10.1), Gaziantep (+8.4), Kayseri (+9.6) , Uşak (+10.9), Kırıkkale (+9.9) gibi milliyetçi seçmenin yoğun olduğu illerde MHP’nin 8-10 puan arasında oy artışı sağlaması, çözüm sürecine tepki duyan milliyetçi seçmenin AK Parti ile olan ilişkisini koparıp MHP’ye yönelmesinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Partilerin 2011-2015 seçimlerindeki oy artış- azalışlarının ilişkisel durumunu tespit etmek amacıyla yaptığımız korelasyon analizinde AK Parti ile MHP ve HDP arasında gözlemlediğimiz güçlü korelasyon, AK Parti ile MHP ve HDP arasında oy alışverişi yaşanmış olabileceğine ilişkin önemli bir karinedir. Seçim öncesinde yapılmış güvenilir kamuoyu araştırma bulguları da bu yönde…
AK Parti iktidarında çevreden siyasal merkeze taşınan ve Türkiye’nin yeni siyasal, ekonomik seçkinlerine dönüşen sosyolojik dinamikler ile bu partinin İslami kimlik referanslı “hayırseverlik” politikalarıyla hayata tutundurulan kesimleri, AK Parti’yi 7 Haziran’da % 40’ların altına düşürmeyen toplumsal kesimlerdir. İzmir hariç İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyük kentlerde oy oranının ülke ortalamasının üzerinde (%41-44 arasında) seyretmesi büyük ölçüde hayırseverlik temelli politikaların hayrına verilen ve oya dönüşen kent yoksullarının desteğinin sonucudur. AK Parti’nin Orta Anadolu merkezli inşa ettiği yeni ve alternatif ekonomik dönüşümden en fazla pay alan muhafazakarların ağırlıklı olarak yerleşik oldukları Konya (%65.6), Malatya (%59.1), Aksaray (%58.3), Karaman (%55.8), Nevşehir (%52.8) gibi illerde oylarının Türkiye ortalamasının 15-25 puan üzerinde seyretmesi sosyolojik dönüşümün iktisadi dinamiğinin tezahürüdür. Şu da bir gerçektir ki, Türkiye siyasal hayatına yakından bakıldığında, bu kitle sürgit bir parti etrafında toplanmayıp, destekledikleri partinin iktidardan düşmesi durumunda kolaylıkla başka partilere yöneliyor. Önümüzdeki dönemde AK Parti’nin geleceğini tayin edecek olan bu kitle, AK Parti’nin iktidar dışında kalması halinde potansiyel olarak yeni temsil arayışına yönelebilir.
7 Haziran’ın diğer kaybedeni olan CHP için, oylarını % 25’te sabitlemesi başarı olarak yorumlanamayacağı gibi, ortaya çıkan tablo veri alınarak CHP adına karamsar bir gelecek çizmek de doğru değil. 53 ilde -36 ile -0.2 puan arasında oy kaybeden CHP’nin kaybı Tunceli’de -36, Kilis’te -7.7, Ardahan’da -7.6 puandır. Buna karşılık, Hakkari’de çok düşük olan oyunu korumuş, 27 ilde ise 5.9 ile 0.1 puan arasında arttırmıştır. En yüksek artış Ordu’da 5.9, Bolu’da 4.4, Bilecik’te 3.9 puandır. CHP bu seçimde de Trakya ve Ege ağırlıklı sosyolojik tabanını Kıyı illerinden Orta ve Doğu, Güneydoğu Anadolu’ya doğru yaygınlaştıramamıştır. Ülke ortalamasının üzerinde oy almayı başardığı 29 ili bulunan CHP’nin, buralarda %25.6 ile %53.5 arasında oy topladığı görülüyor. Oylarının en yüksek olduğu 5 il Edirne (%53.5), Kırklareli (%50), Tekirdağ (%45.7), Muğla (%45.6) ve İzmir (%44.7). Korelasyon analizinde tespit ettiğimiz CHP’nin 2011 oylarıyla 2015 oyları arasında istatistiki açıdan çok güçlü, pozitif yönlü ilişki bu partinin tabanından sanıldığının aksine HDP’ye ülke genelinde yönelen hatırı sayılır bir seçmen kitlesinin olmadığı şeklinde okunabilir. Burada CHP açısından düşündürücü olan, Türkiye’de HDP’nin ardından toplumsal tabanını koruma anlamında en kemikleşmiş seçmene sahip olmasına rağmen bu seçmen tabanını büyütememesidir. Bir başka ifadeyle, CHP ne başka partilere seçmen kaptırıyor ne de başka partilerden, hatta yeni seçmenlerden beklediği oyu alıyor.
Yeniden açıldığı 1994’ten sonra katıldığı tüm seçim kampanyalarıyla karşılaştırıldığında, ilk kez seçmenin ne istediğinin bilinciyle hazırlanan bir bildirge ve kampanya yönetimiyle CHP seçim sürecini yönetmiştir. Buna rağmen, sandıktan dörtte birlik seçmenin desteğinin ötesine geçemeyen bir CHP çıktı. Tablo CHP’nin “seçim kazanamayan parti” olduğunu gösterse de, parti seçkinlerinin kampanya performansı veri alındığında, en azından sadık seçmenine seslenmenin ötesinde “seçim kazanmak isteyen parti”ye dönüşen bir CHP izliyoruz. Bildirgedeki vaatleriyle Türkiye’nin sosyolojik piramidinde yükselmek isteyen düzenin yoksunlarına dönük yüzü ile sosyal demokrat iddiasını arttırmasına rağmen seçimden başarılı çıkılmamışsa, CHP’nin asıl sorununun seçmen zihninde kendisine dair hakim olan ve tüm çabalara rağmen değiştirilemeyen negatif algıdır. CHP’nin 7 Haziran seçim bildirgesiyle hedef kitlesi arasına uygulanan ekonomi politikalarıyla iktisaden düzenin dışlananlarını dahil etmesi, sosyolojik tabanını genişletme potansiyeline sahip bir stratejiydi. Bu başarılamadı. Umut verici olan ise; Bildirgeyle yazdığı sahici hikayenin otoriter muhafazakarların ürettiği bir sahte hikaye olan tek Parti “Ce-Ha-Pe!!si” hikayesini er ya da geç değiştirme potansiyeline sahip olmasıdır.
2011’e göre oylarını sınırlı biçimde arttırma başarısı gösteren MHP’nin 7 Haziran gecesi aktüel siyasete vurduğu asıl damga; ülkenin milliyetçi seçim coğrafyasında AK Parti’nin hegemonik gücünü kırması, AK Parti ile yarıştığı her seçimde bu partiye devrettiği sosyolojisini yeniden teslim alma sürecine girmesidir. 53 ilde %16.3-40.8 arasında oy alarak kendi ülke ortalamasının üzerine çıkmayı başaran MHP’nin oylarının en yüksek olduğu 5 il Osmaniye (%40.8), Kilis (%35.6), Kırşehir (%32), Bayburt (%32) ve Gümüşhane (%30.9)dir. MHP 70 ilde 2011 seçimine göre oylarını arttırma başarısı gösterirken, bu artışın en fazla olduğu iller Kilis +14.6, Aksaray +12.4, Karabük +11.8, Uşak +11.3, Kütahya +10.9, Erzurum +10.1 ve Zonguldak +10 puandır. Oy artışının 9.8 ile 14.6 puan arasında gerçekleştiği 10 ilin AK Parti’nin 7.6 ile 17.2 puan arasında oy kaybettiği 10 il olması, AK Parti’den MHP’ye belirgin bir oy kayması yaşanmış olabileceğini akla getirmekte. Kilis (MHP+14.6 AK Parti-10.1), Aksaray (MHP +12.4 AK Parti -7.8), Karabük (MHP +11.8 AK Parti -9.5), Uşak (MHP +11.3 AK Parti -11.5), Kütahya (MHP +10.9 AK Parti -9.7), Erzurum (MHP+10.1 AK Parti-17.2), Zonguldak (MHP+10 AK Parti -8.9), Kırıkkale (MHP+9.9 AK Parti -11.2), Kırşehir MHP (+9.8 AK Parti-10.5), Artvin (MHP+9.8 AK Parti-7.6). MHP adına önemli bir kazanç, AK Parti adına ise kayıp olarak okunabilecek bu veri durumun iktidar partisine maliyeti HDP’nin ulusal barajı aşmasıyla birlikte iktidardan düşmesine yol açacak kadar şiddetli olmuştur. Kampanya sürecinde Bahçeli’nin söylemi, taşrada yerel siyasetçilerin kampanya performansı, bildirgesindeki vaatlerinden çok, AK Parti’nin Kürt sorununu çözmeye yönelik projesinin MHP’nin başarısının ardında yatan temel dinamik olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Önümüzdeki süreçte partinin mukadderatını tayin edecek olan husus; önce koalisyon alternatiflerine ilişkin alacağı pozisyon, ardından muhalefet ya da iktidar ortağı olması durumunda göstereceği performansla yakından ilişkilidir. Ak Parti ile gidilecek bir koalisyon ortaklığı teorik olarak ideolojik bağlantı nedeniyle en makul formül olsa da, bu koalisyonun MHP’yi bir sonraki seçimde bırakın 1-2 puan kaybetmeyi, baraj altında bırakması kuvvetle muhtemeldir. Üstelik 2 partinin olası koalisyon ortaklığı özellikle kaynak paylaşımı ve taraftarlara kaynak ve rant tahsisi nedeniyle er geç dağılır. Çözüm sürecinin rafa kalkacağını ise söylemeye bile gerek yok.
7 Haziran’ın asıl kazananı olan HDP, geçmişte bölge partisi kimliğine sıkışan özelliği yerine, bugün Güneydoğu dışında Türkiye’nin farklı bölgelerinde irili ufaklı çoğulcu sosyolojisiyle gözlerin üzerinde çevrildiği bir partiye dönüşmüş durumda. 22 ilde ülke ortalamasının üzerinde %87.5 ile %14.6 arasında oy toplayan HDP’nin en yüksek oy aldığı 10 ilin Güneydoğu ve Doğu Anadolu illeri olması (Hakkari %87.5, Tunceli %61.1) dışında, performansının en yüksek düzeye ulaştığı ilk 20 il içinde bölge illeri haricinde sadece İçel’in (%18) olması, kendi ülke ortalamasının üzerinde oy almayı ise sadece Adana (%14.6) ve İçel’de başarması dikkate değerdir. Bu 2 ilde de azımsanmayacak Kürt seçmenin olduğu hatırlanmalı. Partinin barajı aşmasında Demirtaş’ın Türkiye’nin yerleşik siyasetçi profiline aykırı niteliği, kampanya sürecindeki söylemi, performansı gözardı edilemeyecek olsa da, HDP’nin yükselişini tek değişkenle açıklamak siyasetin sosyolojik kanunlarına aykırıdır. HDP, Türkiye siyasetinde tarihsel olarak dışlanan Kürt kimliğini topyekün tek bir parti etrafında seferber etmeyi başarması kadar, demokrat, barış yanlısı, çoğulculuğun siyasal alanda temsiline inanan çok farklı sosyolojilerin ittifakının ürünü olarak parlamentoda azımsanmayacak bir oranda temsil hakkı elde etmiştir. Bu anlamda HDP’nin yükselişi; siyasal kültürümüzde egemen olan ve son yıllarda yükselişe geçen tektipçi-otoriter, dışlayıcı- çoğunlukçu siyasal zihniyet ve pratiğine karşı geliştilen bir tepkinin ürünüdür. Bu tepkiyi HDP özellikle Kürt seçmenler dışında İstanbul (%12.6), İzmir (%10.4) gibi metropollerde otoriterleşmeye karşı demokratikleşme ve özgürleşmenin politik temsil kanalı olarak bir protest siyasal hareket şeklinde kendisi aracılığıyla temsil etme başarısı göstermiştir.
Yeni dönemde HDP, kendisine yönelen farklı sosyolojilerin desteğini kimlik siyasetinin ötesine, çoğulcu-demokratik uzlaşı temelinde temsiliyete taşıyamaz ise, Türkiye parti sisteminde kalıcı olma riskiyle karşı karşıya kalır. Buna karşılık, kendisini parlamentoya taşıyan yeni sosyolojilerin temsilini Kürtlerin talepleriyle birlikte harmanlama başarısı gösterip, demokratik çoğulcu siyaseti parti kimliğinin merkezinde kurumsallaştırabilirse, Türkiye’de “yeni solun seçmen toplayıcı adresi” olabilir.