HABERLER>SAĞLIK
27 Şubat 2023 Pazartesi - 13:28

Psikiyatrist Yüncü’den ‘İzmir depremi’ için siyasilere ve medyaya uyarı: Toplumda kaygı bozukluğu artıyor!

Türk Psikiyatri Derneği İzmir Şube Başkanı Prof.Dr. Zeki Yüncü, deprem felaketi sonrası siyasetçiler ile medya kuruluşlarına büyük görev düştüğünü belirterek  ”Toplumun doğru bilgilenmesi gerekiyor. Çünkü toplum doğru bilgilenmezse travmasını doğru yaşayamaz. İnkar mekanizması daha fazla kullanılırsa sağlıklı bir travma süreci yönetilemez. İzmir'de deprem olursa nereye gideriz? Herkes bunu tartışıyor. Durum böyle yönetilmeye başladığında, herkesin kaygı, korku, endişe, güven hissi bütün toplumu etkileyecek şekilde darmadağın olmaya başlıyor" dedi.

Psikiyatrist Yüncü’den ‘İzmir depremi’ için siyasilere ve medyaya uyarı: Toplumda kaygı bozukluğu artıyor!

Diren ÇELİK/EGEDESONSÖZ- Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin ardından yaralara sarılmaya çalışılıyor.

Yaklaşık 13 milyon vatandaşımızı doğrudan etkileyen afet sebebiyle başta çocuklar olmak üzere milyonlarca kişi psikolojik olarak da etkilendi.

Depremde enkazdan kurtarılan, yakınlarını kaybeden, evini ve eşyalarını kaybeden, arama-kurtarma çalışmalarında görevli olan, gönüllü olarak yardıma giden ve yaşananları uzaktan takip eden herkes depremin etkisini hissetmeye devam ediyor.

Enkazı yaşayanlardan tutun da bölgeye yardıma giden birçok kişi daha önce deneyimlemediği duyguları yaşıyor ve travmatize oluyor. Deprem bölgesinde yaşanan olayların hem bireylerde hem de toplumda ne tür izler bırakacağı sorgulanıyor.

Gerek yıkımı yaşayan vatandaşların gerekse çalışmalara katılan ekiplerin psikolojilerine etkilerini sorduğumuz Prof.Dr. Zeki Yüncü süreçle ilgili önerilerine Egedesonsöz’e  anlattı.

TOPLUMSAL TRAVMA PANDEMİ İLE BAŞLADI
Koronavirüs pandemisinden başlayan süreçlerin olağanüstü olduğunu belirten Prof. Dr. Yüncü İzmir’de depremin de yaşandığını hatırlatarak ”Bundan üç yıl önce bir travma söz konusuydu. Dünya durdu, covid oldu, her şey durdu. Çocuklar okullarına gitmedi, insanlar işlerine gitmedi. Evden çalışmaya başladılar. Bir sürü insan öldü, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı kaybettik. Ölüm korkusu hepimizi sardı. Bu bütün dünyayı kapsayan bir olaydı. Çin'den başladı, bize daha geç geldi ama bütün dünyayı etkisi altına aldı. Bu olayı yaşarken biz yerel olarak bir deprem yaşadık. Tahmin ediyorum son dönemlerin en büyük depremiydi ancak lokaldi. İzmir'in belirli bir bölgesinde, Bayraklı bölgesinde yıkım oldu. Buna rağmen bir sürü bina zarar gördü, kayıplar oldu, yakınlarımız öldü. İnsanlar orada çadırlarda yaşadılar. Fakat çok sınırlı bir bölge olduğu için hızlıca sarıp sarmalandı. Aradan biraz daha zaman geçti, depremle birlikte sokağa çıktık, hastalık patladı tekrar. Deprem covid'i alevlendirdi. Yumuşadı, aşılarımızı olduk. Aşılarla ilgili bir sürü kafa karıştırıcı konular gündeme geldi. İyi ki olduk bu arada. Ama insanlar bunu sorguluyor, haklı olarak da sorguluyor. Ama aşı olan kişiler keşke olmasa mıydık diyor? Sonra yumuşadı hastalık, olaylar normale dönmeye başladı. Biz çekinerek de olsa toplantılara katılmaya, dersler vermeye başladık. Öğrenciler artık online değil de hibrit sistemle amfilerde ders görmeye başladılar. Yavaş yavaş maskelerle vedalaşır noktaya geldik, daha az özen göstermeye başladık” dedi.

‘EN ÖNEMLİ ŞEY TOPLUMA DOĞRUYU ANLATABİLMEK’
Depremi yaşayanların henüz akut stres bozukluğuyla boğuştuklarını kaydeden Yüncü,”Tam da gündelik hayatımıza, işimize dönmeye başlamışken bir anda bu deprem oldu. Deprem biliniyordu, bilinmiyordu ayrı ve önemli bir tartışma konusu. Sonra haberleri açtık. Gün içinde haber akışı devam ettikçe çok farklı bir noktada olduğumuzu, aslında bütün bir Güneydoğu Anadolu Bölgesinin batısını kapsayan büyük bir coğrafyada bir deprem felaketiyle karşı karşıya olduğumuzu öğrendik. Tabii olay eski depremlere de benzemiyor. Erzincan Depremi oldu, belli bir alandaydı. 1999'da Gölcük Depremi sınırlı bölgedeydi. Fakat Kahramanmaraş’taki hem insan kaybının fazla olduğu hem de çok geniş coğrafyayı etkileyen farklı bir depremdi. Çok zor bir şey bu. Öyle bir yara açıldı ki, insanların evleri kalmadı, işleri kalmadı, yakınlarını kaybettiler. Sığınacakları yer, komşusu, akrabası kalmadı. İnsanlar şu anda şaşkın durumdalar ve depremin ancak akut etkileriyle boğuşuyorlar. Yani şu anda bir travma sonrası stres bozukluğunu konuşamıyoruz daha. Akut stres bozukluğu aşamasındayız. Bir ay bile olmadı. Bu çok hızlı ve etkisini daha anlayamadığımız bir dönem. Kişilerle konuşurken ya da medyada onları izlerken insanların şaşkınlık içerisinde olduklarını, bir şeyleri yalıttıklarını, görmezden geldiklerini, duygusal olarak kendilerini izole ettiklerini görüyoruz. Düşünün, birisiyle röportaj yapıyorsunuz, orada insanları oyun oynarken, sohbet ederken görüyorsunuz. Acı yok gibi. Bu tabii ki büyük bir yalıtma, insanlar duygularını yalıtarak hayatlarını idame ediyorlar. Kendilerine bakabiliyorlar. Çünkü düşünün, yakınlarınız ölmüş, barınma ihtiyacınız karşılanamıyor. Açsınız, susuzsunuz, temel ihtiyaçlarınızı gideremiyorsunuz ama bir şekilde ayakta kalıyorsunuz. Size bir muhabir mikrofonu uzattığında akıllı uslu cevap veriyorsunuz. Böyle bir şey mümkün değil. Muhabir neden mikrofonu uzatıyor demiyorum. Bir yaşam mücadelesi var ve insanlar ‘survive’ etmeye çalışıyor. Survive ederken birtakım savunma sistemleri kullanarak hayatta kalabilme becerisi gösterebilirler. Burada belki de en önemli sistem duygularını yalıtmak, yok saymak ve bastırmak. Şu anda bu travmaya uğramış olan kişiler öyle hayatta kalıyorlar ve bu, bu dönem için bence sağlıklı bir mekanizma. Aksi takdirde bununla başa çıkamazlar. Yaşadıkları bu sosyal izolasyonu doğal kabul etmek ve şu an için o yaralarına merhem olmak gerekiyor. Zaman içinde ne olacak? Bu duygusal izolasyonlar yerini daha sağlıklı ve olması gereken savunma mekanizmalarına bırakacak. İnsanlar kendilerini sorgulayacaklar, neden bizlerin başına geldi diyecekler ve sonrasında kayıplarına üzülecekler. Belki de anksiyete geçirecekler ve bir süre sonra da bu iç hesaplaşma bitecek ve sağlıklı olarak yaşama devam edecekler. Bu noktada aslında bizim bu durumla başa çıkabilmek için onların bu bilişsel sürecini bilmemiz ve ona uygun hareket etmemiz gerekir” dedi.

BİLGİLENDİRMENİN ÖNEMİ
Sosyal medya başta olmak üzere medya yoluyla dolaşıma sokulan bilgilerin depremzede vatandaşları olumsuz yönde etkilediğini de kaydeden Prof. Dr. Yüncü, “X bir gazeteye bakıyoruz, diyor ki ‘depremde bu kadar kişi yaralanmıştır, bu kadar kişi de hayatını kaybetmiştir’. Böyle mi? Ama arkadaş konuşmalarında şu söylem dolaşıyor: ‘rakam öyle değil, daha fazla’.  Bunu bilmemiz gerekiyor. Bilirsek ona uygun hareket eder, daha rahat atlatırız. Ama rakamlara güvenilemediği ve bunlarla ilgili birtakım spekülasyonlar olduğu için hepimiz tedirgin oluyoruz, rahat değiliz. Burada en önemli şey bütün topluma doğru anlatabilmek… Hani biraz daha temkinli konuşulabilir ama yalan değil, temkinli konuşulabilir. Ama artık yavaş yavaş envanter çıkmaya başladı. Toplumun doğru bilgilenmesi gerekiyor. Çünkü toplum doğru bilgilenmezse travmasını doğru yaşayamaz. İnkar mekanizmasını daha fazla kullanır ve sağlıklı bir travma süreci yönetemezsiniz. Dolayısı ile bizim şu anda, akut dönemde neye ihtiyacımız var? Olay hakkında bilgilenmeye ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu adımı atmadan ötesini yapmamız pek mümkün değil. Bilgilenme aslında toplumun depremden uzak olan bölümü için önemli. Bilecek, neye ihtiyaç var bilecek, elinde var olan desteğiyle onu uygun şekilde sunacak. Depremde 20 tane battaniyeye ihtiyaç varsa oraya bin tane battaniye yollamanın anlamı yok ki. Neden anlamı yok? Çünkü örneğin başka bir yerde deprem oldu, ne yapacağız? Bir enerjimiz varsa onu uygun kullanmamız lazım. Ama eğer bin taneye ihtiyaç varsa da, 100 tane işimizi görmez. O zaman demeliyiz ki, ‘şu kadar daha ihtiyaç var, onu elbirliğiyle karşılayalım’. Konteyner yapın deniyor, kaç tane konteyner yapılacak, bilmiyoruz. Bütün bunların envanterinin çıkması, depremden uzak olan kişilerin oraları desteklemesi için de önemli bir ihtiyaç” şeklinde konuştu.

‘İNSANLARIN KENDİLERİNİ İFADE ETMEYE İHTİYACI VAR’
Depreme maruz kalan kişilerin öncelikle temel bakımlara ihtiyacı olduğunu ifade eden Yüncü,”Barınmak, beslenmek, tuvaletimizi yapmak zorundayız. Bunların temelde karşılanması lazım. Eğer kişiler bunu alabiliyorlarsa bir güvenlik hissi oluşmuş olur. Şu anda bu binada oturuyoruz, sizinle depremi konuşuyoruz. Ama depremin burada olabileceğini öngörerek konuşmuyoruz. Bunu yok sayıyoruz. Öyle çünkü. Yaşayamayız da onunla. Ama oradaki insanlar bunu yaşamışlar ve temel güven duyguları yani ölmeyeceklerine ilişkin, depremin olmayacağına ilişkin, olsa da kendilerinin güvende olacağına ilişkin güven duyguları kırılmış doğal olarak. Bunun onarılması gerekiyor. Bunun onarılması için de sarıp sarmalanmaya, destek olunmaya ihtiyaçları var. Devletin sıcak eli, toplumsal dayanışmaya ihtiyaç var. Bu sağlanıyor mu? Elimizden geldiğince. Bunun öncelikli yapılması gerek. Bu sağlanırsa, kişilerin en temel ihtiyaçları sağlanmış olur. Sonra o kişinin konuşması gerek. Konuşması için teşvik edilmesi gerekir. Ne yaşadılar, nasıl yaşadılar, hangi şartlarda yaşadılar, ne hissettiler, ne duydular? Bunların, onlar istedikçe onları çok zorlamayan bir şekilde ifade edilmesi, kelimeye dökülmesi gerek. O anda çektiği sıkıntılar, nelerinin eksik olduğu, neye ihtiyaç duyduğu, neye duymadığının konuşulması gerek. Bunlar konuşulmazsa ortaya öfke çıkar. Öfke hepimizi etkiler. Öfkeyi öfkeyle bastıramazsınız, öfkeyi öfkeyle bastırırsanız daha büyük öfke çıkar ortaya. İnsanların, kendilerini ifade etmesine gereksinimleri var. Şu anda öyle bir dönemdeyiz” dedi.

GÖÇ KONUSU SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL
Vatandaşların yaşananlar dolayısıyla göç ettirilmesini doğru olmadığını kaydeden Yüncü, “İnsanların herhangi bir nedenle yerlerinden yurtlarından koparılıp göç etmesi doğru mu diye sorarsanız bence doğru değil. Yani size ait bir yer, o coğrafyanın insanısınız, orada yaşamak, yakınlarınızla beraber olmak istiyorsunuz. Diyorsunuz ki ‘baba ben iyiyim, anne ben şöyleyim, beni merak etme’. Enkaz altında olan kişi kimi arıyor? Babasını arıyor, amcasını arıyor. Bu içgüdüsel bir şey. Normal şartlarda AFAD'ı araması gerekiyor. Arayamıyor, çünkü düşünmüyor. Neden bunu söyledim? Oradaki insanların kendilerine yakın olan, güvende hissettikleri, kendilerini daha rahat ifade ettikleri insanlarla temas kurması gerekir. Dolayısı ile orada yerleşim sisteminin,  konteyner kentlerin, sahra hastanelerinin, çadırların kurularak insanların farklı şehirlere gitmesine engel olmak gerekiyor. Bu onlar için temel. Kalıcı olarak insanların kendi yerleşim yerlerinde kalmaları gerekir ki travmayla daha iyi başa çıkılabilsin. Bir de göç alan yer ve göç veren yer durumuyla karşı karşıya kalınıyor. Şefkatli eller açılıyor, herkes birbirine destek oluyor. Sonuna kadar böyle gidebilir mi bu? Böyle de gitmez. Çünkü gelen kişi yabancılık hissetmeye başlayabilir, dışlanma olabileceğini hissedecek. Karşı taraf da bunu hissedecek, duygusal aktarımlar olacak. Dolayısıyla, bununla başa çıkabilmek, böyle yoğun göç dalgalarının yaşandığı dönemlerde kolay değil. Kural koyucularının, politika üretenlerin bunu değerlendirdiklerini ve buna uygun birtakım stratejiler geliştirdiklerini düşünüyorum. Çünkü çadır kentler kuruluyor, konteyner kentler kuruluyor,  bunlar önemli konular ve aslında bunlar da bir karar verilmesi, toplumun bilgilendirilmesi gereken konular. Bu konularda sağlıklı bilgiler akmaya başlarsa, travmaya uğrayan ve travmaya uğramasa bile bizler gibi tanık olan insanlar da kendilerini güvende hissedecek. Travma olduysa eğer, siz bu travmayı yaşamamakla beraber ona tanık olduysanız eğer travmatize oluyorsunuz” ifadelerini kullandı.

YAYINLAR HAKKINDA UYARI
Yaşanan büyük depremin ardında başka büyük depremlerin beklendiğine dair yapılan yayınlar hakkında da konuşan Prof. Dr Yüncü, “Millet orada hayatını kaybetmiş, biz İstanbul depremini tartışıyoruz. İstanbul'da oturanlar haksız mı bu tartışmada? Tabii ki değil, tabii ki tartışmalılar. Ama orada 40 bin kişi ölmüş, İstanbul'da kimse ölmemiş, ‘şükür’. İstanbul konuşulmalı mı? Tabii ama vakti var. Sıcağı sıcağına değil. Bir acımızı yaşayalım önce. Dolayısıyla bu süreçlerin iyi yönetilmesi gerekiyor. Politika koyucuların daha açık ve bilgilendirici stratejileri ortaya koyması, sergilemesi gerekiyor. Net, tutarlı bilgileri açıklaması gerekiyor. Şu anda hepimizin, acısının anlaşılmasına ihtiyacı var. Peki buradaki insan için orada yapılanların önemi nedir? İzmir'de deprem olursa nereye gideriz? Herkes bunu tartışıyor. Durum böyle yönetilmeye başladığında, herkesin anksiyete düzeyi artıyor ve bir yere lokalize edeceğimiz, bizim oraya destek üreteceğimiz sistem ortadan kalkıyor. Kaygı, korku, endişe, güven hissi bütün toplumu etkileyecek şekilde darmadağın olmaya başlıyor. Şu anda aslında yaşadığımız durum bu. Hep beraber sarılıp sarmalanmaya, destek olmaya, dayanışma içinde olmaya ihtiyacımız var. Bir evden ölü çıktığında, birinin cenazesi olduğunda taziyeye gidiyoruz, ‘yanındayız’ diyoruz. Acısı olan insanı sıkmadan, onu anlayarak, onun yanında olduğunu hissettirerek, bir ihtiyacının olup olmadığını sorarız. Bunlar iyi geleneklerimiz. ‘Tamam, bir yakınımı kaybettim ama desteğim de var’ hissi. O desteğe ihtiyacımız var. Şu anda biz de bu durumdayız. Dolayısıyla sürecin daha akut dönemindeyiz, daha alacağımız çok mesafe var” ifadelerine yer verdi.

'TPD OLARAK HIZLI BİR REAKSİYON ALDIK'
İzmir’deki psikososyal destek çalışmalarını aktaran Yüncü, “İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonuyla birçok STK bir araya geldi. İzmir’de Psikososyal Destek örnek bir oluşum oldu. Orada farklı meslek grupları bir dayanışmayla insanlara psikososyal destek olma doğrultusunda grup oluşturdu. Bir toplumsal duyarlılık var gerçekten. En azından bizim birtakım değerlerimiz olduğunu gösteriyor. Her STK dayanışarak yükü paylaşmaya çalışıyor. Psikiyatri Derneği tek başına yürütemez, Tabip Odası tek başına yürütemez, Psikologlar Derneği tek başına yürütemez ama hepsi beraber yürütebilir. Bölgeye gidip gelen arkadaşlarımız oldu. Psikiyatristler de bölgeye gitmeye başladılar. Gidip gelen insanlar çok etkilendi. Orada çalışmak da travmatize edici. Hele yakında depreme maruz kalmışsak, bütün o travmalar yeniden yeşermiş oluyor. Gidip dönenlerin yaşadığı şeyler üzücü ama hayatın gerçeği. Orada çalışan kişilerin psikososyal destek ihtiyaçları karşılanmalı. Oradaki izlenimlerin aktarılmasının, paylaşılmasının iyi olacağını düşünüyorum. Buna ilişkin olarak da Türk Psikiyatri Derneği İzmir Şubesinin kendi içinde bir yapılanması var. Sahaya inen meslektaşların dayanışması oluşturulmaya çalışılıyor. TPD İzmir Şubesi olarak çok hızlı aksiyon aldık. Herkes ‘ben ne yapabilirim’ demeye başladı. Bir sistem oluşturuldu. O sistemde hastalar görülüyor, tedavileri düzenleniyor. Türk Psikiyatri Derneği genel merkezi hemen eğitim faaliyetlerine başladı. Deprem sürecinde insanlara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair bilgilendirmeler yapılıyor. Bunlar tabii direncimizi, gücümüzü arttırdı. Bunu 15 günlük planlamamak, uzun vadeli planlamak gerekiyor. Diğer kamu kurumlarıyla konuşuldu, onlara nasıl destek olabileceğimizi sorduk. Bizden bir talepleri olursa yanlarında olacağımızı ilettik. Devlet tabii ki ana kural koyucudur. Ama sivil toplum örgütlerinin de devlet tarafından güçlendirilerek sistemi büyütmemiz gerekiyor. Devlette çalışan arkadaşlarımız tükenebilirler. Elbirliği içerisinde sürdürebilmemiz gerekiyor. İster amuda ister özelde çalışsın, meslektaşlarımızla dayanışarak, bu şekilde hareket ederek bu yükün altından kalkabiliriz diye düşünüyoruz. Aslında topluma verilmesi gereken en önemli mesajlardan biri ‘yıkılmadık, ayaktayız, güçlüyüz, birlikteyiz’dir. Bunun, insanların kendilerini güvende hissedebileceği şekilde duyurulması gerekir” diyerek sözlerini tamamladı.

 
DASK'ın hasar ödemesi 1,1 milyar TL'yi geçti
 
Kahramanmaraş'ta günde 45 bin ton enkaz kaldırılıyor
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Uzmanı uyardı: Deprem sonrası omurga hastalıklarına dikkat
Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Bilgehan Bilge, afetzedeleri ...
Deprem korkusu uyku bozukluklarını tetikliyor
 Deprem ve doğal afetlerden sonra bireylerde uyku bozukluklarının görülebileceğini ...
Dr. Zafer Beken hayatını kaybetti
Karaciğer yetmezliği teşhisiyle uzun zamandır tedavi gören Medical Point ...
 
Depremzedelere tetanos aşısı uygulandı
Sağlık Bakanlığı'na bağlı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nce Hatay'da depremzedelere ...
Deprem bölgesinde akciğer sağlığı riski!
Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası, bölgede enkaz kaldırma çalışmaları ...
Deprem sonrası kortizol yükselmesine dikkat!
Stres hormonu olarak bilinen kortizol, vücut bir tehdit altındayken koruyucu ...
 
Uzmanı açıkladı: Çocuklarda 'üfürüme' dikkat!
Çocuklarda üfürüm konusunda uyarılarda bulunan Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı ...
Sağlık Bakanlığı'ndan depremzede gebelere yakın takip
Sağlık Bakanlığı tarafından, depremzede gebelerin sağlığının korunmasına ...
'Depremde 448 sağlık çalışanı hayatını kaybetti'
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 448 sağlık çalışanının depremde hayatını ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Veda zamanı!
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Tasarruf öyle olmaz; böyle olur!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Asıl sorun Arapça tabelalar mı?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Pâyidar… Son Balo…
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Hayvancılıkta neden geriledik?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
İnsanlık durumu; vasat altı
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Toptan ve perakende anılar…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bir portre Recai Acar...
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bir başkadır Göztepe sevgisi
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Şampiyon Göztepe!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva