EGEDESONSÖZ - Ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen Suriyeli sığınmacıların sayısı gün geçtikçe artıyor. Sadece İzmir’de yaklaşık 100 bin civarında Suriyeli göçmen zor hayat şartlarında yaşam mücadelesi veriyor.
CHP İzmir eski milletvekili Ahmet Ersin Büyük konuyla ilgili yaptığı açıklamada yaşanan dramlar, acılar ve hatta ölümlerle karşı karşıya kalan yabancıların kamuoyu ve yöneticiler tarafından yanlış bir tanımlamayla mülteci olarak ifade edildiğini belirtti.
Ersin mültecilerin tanımını ve haklarını düzenleyen sözleşmelerden örnekler verdi ve şunları söyledi: Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi, BM Genel Kurulunda 1950 yılında kabul edilerek, 1951 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise bu sözleşmeyi 29 Ağustos 1961 tarihinde, coğrafi sınırlama koşullu olarak imzalamıştır. Buna göre Türkiye, Avrupa ülkeleri dışında kimseyi mülteci olarak kabul etmemekte ve dolayısıyla Avrupa dışındaki ülkelerden yasadışı gelenlere mülteci statüsü de tanımamaktadır. Bu yüzden ağırlıklı olarak Afganistan, Irak, Suriye ve Afrika ülkelerinden genellikle de Uluslararası İnsan Kaçakçıları aracılığı ile ve daha iyi bir yaşam umuduyla çeşitli yollardan ülkemize gelenler, Türkiye mevzuatı ve yasalarına göre Mülteci olarak kabul edilmemektedir. Bu durum ülkelerindeki savaş veya başka nedenlerle Türkiye'ye gelenlerin hem BM şemsiyesi ile Cenevre Sözleşmesinin sağladığı haklardan mahrum kalmalarına ve hem de Türkiye'nin bunların barınmaları ve iaşelerinde Birleşmiş Milletlerin katkı ve maddi yardımlarından yararlanamamasına neden olmaktadır.
SURİYELİLERİN SAYISI 2 MİLYONDAN FAZLADIR
Nitekim bugün sayıları birkaç milyonu bulan yabancılar, sadece Suriyelilerin sayısı 2 milyondan fazladır, gerek iaşe ve gerekse barınmaları bakımında, Türkiye'nin üzerine yük olmuşlardır. Avrupa ülkeleri Asya, Ortadoğu ve Afrika’dan gelenlerin, kendilerinde sorun olmaması için, Türkiye sınırları içinde depo edilmesini teşvik etmişlerse de, soruna ortak olmaya yanaşmamışlardır. Her nedense Türkiye de, Avrupalı dostlarımızı üzmemek için olsa gerek bu yükü sırtlamış ve sınırlarımızda, giriş için yeterli önlemi almamışken, sert önlemler alarak bunların Avrupa'ya çıkışlarını engellemiştir. Yani insani sorunu da üstlenmiştir. Esasen bunlar Türkiye'yi Avrupa yolunda geçici bir durak olarak görmektedirler Asıl amaç Avrupa'dır. Nitekim ülkemize geldikleri gibi, yine yasadışı yollardan ve genellikle deniz yoluyla üstelik olumsuz koşullarda Avrupa ülkelerine gitmek isteyenler yüzünden Ege Denizi ceset tarlası haline gelmiştir. Türkiye, mültecilerle ilgili coğrafi kısıtlama nedeniyle uluslararası İnsan Hakları Kurumları tarafından sıkça ve ağır biçimde eleştirilmektedir. Ayrıca o dönem Milletvekili olarak görev yaptığım TBMM. İnsan Hakları Komisyonu'nun mültecilerle ilgili Temmuz 2010 tarihli raporunda da, coğrafi kısıtlamanın herhangi gerekçeye bağlamadan kaldırılması gerektiği belirtilmesine rağmen sonuç alınamamıştır.
COĞRAFİ KISITLAMA KALDIRILMALIDIR
Dolayısıyla Türkiye, mültecilerin hukuki ve insani haklarını düzenleyen Cenevre Sözleşmesi'yle ilgili, bir insanlık ayıbı olarak sürdürdüğü coğrafi kısıtlamayı bir an önce kaldırmalı ve Avrupalıların ülkemizi Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden iç savaş veya daha iyi bir yaşam için umut yolculuğuna çıkan milyonlarca mazlumun depolandığı bir ülke haline getirmesine yol açmamalıdır.