Çekilen kur’a da şansımıza Tunceli Hakimliği çıkmıştı. Sevindik… Ne de olsa, ilk tayin yerimiz bir vilayetti. Ve, bir vilayette olması gerekli tüm devlet organları da mevcuttu…
Mesai bitimlerinde kimi üst düzey memurlar, şehrin aşağısında Munzur Nehri’nin kıyısındaki, duvar gibi dik ve yüksek kayaların üstündeki, “Tepebaşı” Gazinosunda toplanır, Munzur alabalıklı yemeğimizi yer, oyun da oynardık.
O sıralar özellikle küçük yerlerde avukat da bulunmaz, boşluğu “Arzuhalci”ler doldururdu. Onlar için de çeşitli öyküler anlatılırdı ;
Biri… Bir kadın boşanmak için arzuhalciye gider, ona boşanma nedenlerini anlatmaya, arzuhalci de yazmaya başlar… Dilekçe bitince arzuhalci okumaya başlar, döne döne okur da okur…
O okudukça kadın iç çekerek ağlamaya başlar… Arzuhalci niye ağladığını sorunca da kadın, “ Uyy..anam, ben ağlamayım da kim ağlasın ki… başıma neler neler gelmişte haberim yok!” der, hıçkırıklara devam eder!
Arzuhalci yoktu, avukat çoktu Tunceli’de…Aklımda kalanlar : Hasan Kocademir, sonradan milletvekili de olan Süleyman Yıldırım ve KEMAL BURKAY…
***
Yalçın Çakmak ve Tuncay Şur’un derlediği “Kürt Tarihi ve Siyasetinden Portreler” de, Servet Gün’ün, “Susmayan Bir Öykü Olarak Kemal Burkay” başlıklı makalesinden de yararlanıldığına göre ;
Kemal Burkay, 1937 yılında Tunceli’nin Mazgirt İlçesi Kızılkale Köyünde, yoksul bir ailenin 9 çocuğundan biri olarak doğdu. 1955’de Dicle Köy Enstitüsünden mezun oldu…
Burkay… Kuru fasulye ve pirinci ilk defa burada yediğini söyler. Yine burada, ‘Kollektif yaşamın örgütlendiği, ortaklaşa üretilip tüketildiği, enstitü yaşamının, sosyalist fikirlerinin oluşmasında yardımcı olduğunu da ekler.’
Kemal Burkay, 1960 yılında Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olur. Kısa bir süre de kaymakamlık yapar…
1970’lerde göreve başladığımız Tunceli’de, avukatlık yapardı. Kibar ve saygılıydı. Avukat olarak da, titiz ve donanımlıydı…
Hani dün gibi aklımda… Yargıtay üyelerince
yazılıp, avukatlara da satılmak üzere bize gönderilen kitaplardan satın almasını isteğimiz üzerine de gülümseyerek, “Hakim Bey, biz kitap okumuyoruz ki!” demiş, espritüelliğini de ortaya koymuştu…
Kemal Beyle, Tunceli dışında hiç karşılaşmadık. Yaşam öyküsünü de okuyarak hep takip ettik…
Siyasi yaşamına TİP ile başlamış, Tunceli örgütünün kuruluşunu yapmış. Yaptığı bir konuşma nedeniyle Ankara Kapalı Cezaevine düşmüş ve “Prangalar” adlı şiirini burada yazmıştı. Şiir, Rahmi Saltuk tarafından da
bestelenmişti…
Yine TİP’in son kongresinde yaptığı bir konuşmadan suçlanması nedeniyle yine cezaevlerine düşmüştü. Mamak Cezaevinde yazdığı “Tutsaklar” şiiri, “Mamak Türküsü” olarak, ‘Yeni Türkü’ tarafından bestelenmişti.
12 Mart 1971’de ki muhtıralı askeri darbeden sonra… Tutuklanacağını öğrenince yurt dışına çıkarak, Almanya’ya gitmiş, 1974 genel affında dönmüştü. Dernek ve partilerle uğraşılarını sürdürmüştü…
12 Eylül 1980 askeri darbesinden hemen
önce tekrar yurt dışına çıkar ve kesintisiz
30 yıl orada kalır. 2011’de tekrar yurda döner, çalışmalarına devam eder…
***
‘Hatasız dost arayan dostsuz kalır’casına,
son zamanlarda yazdığı “Avcı” şarkısı ile,
yine Güneş’teydi Sezen Aksu !
Kemal Burkay’ın “Gülümse“ şiirini de önceden şarkılaştırarak yine unutulmaz yapmıştı ki, şarkının ünlü “Bir kedim bile yok” lu bölümü şöyle ;
Tut ki karnım acıktı / Anneme küstüm / Tüm şehir bana küstü / Bir kedim bile yok / Anlıyor musun? / Hadi gülümse
İyi Pazarlar…