Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beşiktaş Belediyesi’ne yapılan operasyon sonrası kullandığı “turpun büyüğü heybede” deyimi sonrası iktidar ile CHP hattında oldukça gergin bir ilişki hakim… CHP’nin geçtiğimiz sene yapılan ve Özgür Özel’in galibiyeti ile tamamlanan kurultayı şaibe iddiaları ile gündemde…

Yerel seçim zaferi sonrası iktidar yürüyüşünü hızlandırmak isteyen CHP’yi meşgul edecek, kendi kabuğuna çekecek olayların önümüzdeki dönem içerisinde heybeden çıkacağını göreceğiz gibi…

Erdoğan iktidarını korumak adına CHP’nin içerisini karıştıracak ve ekonomi başta olmak üzere memleketin canını yakan olaylara alternatif bir siyaset hattı yürütülmesinin önünü kesecek hamleler yapmak durumunda...

Özellikle de Ekrem İmamoğlu’nun…

Erdoğan, İmamoğlu’nu kendisine en zorluk çıkaracak rakip olarak görüyor. Çünkü İmamoğlu, Türkiye’nin her kesişim kümesinden oy alma potansiyeline sahip… Milliyetçilerden de muhafazakarlardan da Karadenizlilerden de Kürtlerden de İç Anadolu’dan da oy alma potansiyeli oldukça yüksek… Bu durum Erdoğan’ı açıkçası endişelendiriyor. Çünkü Erdoğan, İmamoğlu’nda kendisini görüyor. En az onun kadar hırslı ve yetenekli…

Erdoğan’ı endişelendiren bir diğer durum da seçim propaganda süreci olsa gerek… 2023 seçimlerini büyük bütçeli bir seçim kampanyası ve 40 güne sıkışmış bir eforla ancak ikinci turda lehine döndüren Erdoğan’ın karşısında yine büyük seçim bütçesi oluşturabilecek ve bu konuda iyi planlama yapacak bir lider potansiyeli karşı karşıya olduğunu da söyleyelim.

Bir diğer potansiyel aday Mansur Yavaş’ın halk nezdinde yüksek karşılığı olsa da bu kesişim kümelerinin bazılarından oy alma potansiyeli daha düşük…  Geçmişi MHP kökenli olan Yavaş’ın bu potansiyel içerisindeki yeri İmamoğlu’nun bir tık gerisinde olduğunu söylemek mümkün… Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda İmamoğlu kadar istekli davranmaması da seçmenin kafasında soru işareti oluşturuyor. Bir diğer konu da Yavaş’ın İmamoğlu kadar yüksek bütçeli bir seçim kampanyası yapıp yapamayacağı konusu… Bundan önce Ekmeleddin İhsanoğlu için de Muharrem İnce için de yürütülen seçim kampanyasının bütçesi belliydi. Hatta İnce bu konuda bayağı sitemkardı. Bu durum son virajda seçmen refleksini bir ölçüde belirginleştirdi. Çünkü Erdoğan ekibi başta sosyal ağlar olmak üzere iletişim kanallarını öyle bir çalıştırdı ki seçmendeki algı yeniden Erdoğan lehine döndürülebilindi.

Erdoğan rakibini-rakiplerini bence iyi analiz etmiş durumda ve bu sebeple İmamoğlu’nu hiç olmadığı kadar zor durumda bırakacak operasyonlar ve kendisini siyaseten devre dışı bıraktıracak adli süreçler işletmeye çalışıyor. Erdoğan, İmamoğlu’nun siyasi stratejilerini ve iletişim dili noktasında kitleler ile kurduğu temasın her yönünü değerlendiriyor ve ona göre bir siyaset hattı sergilemeye çalıştığı görülüyor. Burada Erdoğan’ın yapacağı da en iyi hamle partinin içerisini karıştırmak ve CHP’yi kendi kabuğunun içine çekmek olacaktı. Bu konuda oldukça mahir olan Erdoğan’ın bu konuda şimdilik önde olduğunu belirtebiliriz.

*

Erdoğan’ın bu hamlelerine kalenin içinden açılan gedikler de eklenmesi CHP açısından en can yakanı belki de bu… Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiye genel başkan olarak geri dönme ihtirasını parti içi bir karışıklığa yol açacak bir biçime dönüştürmüş durumda…

Yine kongrede Kılıçdaroğlu’na destek verdiği söylenen İzmir delegesi Hatip Karaaslan’ın Ankara’ya giderek kongrede para karşılığı delege avcılığı yapıldığı yönündeki iddiaları yargıya taşıması da Erdoğan’ın elini ovuşturan bir iş oldu. İddialar ise CHP cephesinden kesinlikle reddediliyor.

Döne döne yine İzmir’e, örgüte döndük.

İzmir bu işin merkezine nasıl oturmayı nasıl başardı? Bu kişi kurultay delegesi olmayı nasıl başardı? Kimler bu kişiye yol verdi? Erdoğan’ın kayığına binecek kadar bir partilinin gözü nasıl kararır?

Asıl sorulması gereken ise şu; dava adamlığı mı, günlük çıkarlar mı?

Kitle partilerinde parti üyelik kriteri oldukça gevşek… Sosyal medyadan biraz sıksan, bu kuru sıkıyı aforizmalarla süslesen, az biraz da ağzın laf yapsa muhalif bir partide oldukça popüler olabilirsin. Hatta birilerine yakın siyaset yapmaya çalışırsan kurultay delegesi olman içten bile değil. Memleketçilik-aşiretçilik denkleminde kalabalık nüfuslu bir aileye sahipseniz de yine kurultay delegesi olabilirsiniz. Milletvekili Mahir Polat ile eski belediye bürokratı Heval Savaş Kaya'nın kurultay listesine yazdığı belirtilen Hatip Bey gibi mesela…

Gençlik Kolları’nın, ilçe örgütlerinin belediyede iş kovalama merkezlerine dönüştüğü, dava adamlığının yerini kişisel PR çalışmasının aldığı, partili olma kriterlerin aşınıma uğradığı bir ortamda bir davadan söz edilebilir mi?

CHP’nin bir iç düşmanı var ise o da CHP’nin ta kendisidir.

Teşhisi koyalım; kale çürük, kale çürükse parti de çürük…

6 Mayıs günü Deniz Gezmiş anması yapmak ile bir davanın sahibi olunmuyor. Bir düşün, hayalin peşinden umarsızca koşmadıkça Deniz Gezmiş, genç bir partili için ancak bir aparata dönüşür. Sol yumruğu kaldırıp üstüne belediyede iş kovalayan gençlerin memleket ile ilgili bir düşün peşinden koşmasının yolunun, kültürünün açılması gerekiyor. CHP'de başta üyelik kriterleri olmak üzere partililik konusunun ve "dava adamlığı" meselesinin yeniden ele alınması gerekiyor.