Benim İstanbul’u bu kadar çok sevmemin nedenlerinden biri de Kurtuluş’tur… Anne tarafımın kökleri, Elazığ’dan İstanbul’a göç eden ve en az seksen yıldır Kurtuluş semtinde yaşamış akrabalarıma dayanır. Çocukluğumdan gençlik yıllarıma dek, ananemin evinde, o dar sokakların bulunduğu semtte epey vakit geçirdim. O sokaklarda zaman yavaş akardı; kimse kimseye yabancı değildi. Kurtuluş, çocuk gözümde sadece bir semt değil, İstanbul’un kalbinin attığı yerdi. Çünkü orası herkesin bir parça hikayesiydi… Rum komşunun paskalya çöreğiyle, Ermeni pastacının şambabasıyla, Türk esnafın mis gibi pişirdiği köftesiyle yoğrulan bir kültür mozaiğiydi. Belki de o zaman öğrendim bir semtin hikâyesinin, onun insanlarıyla başladığını!

O yüzden Kurtuluş benim için bir coğrafyadan çok, bir bellektir; çocukluğumun sesleri, ananemin şefkati, Ermeni ve Rum komşularımızın dostlukları… Bu yazı, o belleğin kaybolmayan öyküsünü duymak isteyenler içindir…

İstanbul’un kuzeyinde, Şişli sırtlarında yer alan Tatavla, bugün “Kurtuluş” adıyla anılsa da yüzyıllar boyunca tarihi ve kültürel izlerini sürdüre gelmiştir. Rum, Ermeni ve Türk topluluklarının yüzyıllarca iç içe yaşadığı bu semt, İstanbul’un çok kültürlü geçmişinin günümüzdeki solmaya yüz tutan aksidir. Bir zamanlar, daracık sokaklarında yankılanan Rumca şarkılar, ahşap evlerden yükselen taze çörek kokuları ve kahvehanelerindeki tavla sesleri, Tatavla’nın unutulmaz atmosferini oluşturuyordu.

19. yüzyıl sonlarında Tatavla panoraması. Kaynak: İstanbul şehir arşivi.

Semtin adı: Tatavla’dan Kurtuluş’a

“Tatavla” ismi Yunanca kökenlidir ve “tavla” kelimesi Yunancada “ahır, atlık” anlamına gelir. Cenevizli tüccarların atlarını burada barındırdıkları, bu yüzden bölgenin adının 'Tatavla' (ahırlar) olarak anıldığı kabul edilir. 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı donanmasında çalışan Rum gemiciler ve zanaatkârlar burada yerleşmiştir. 1929 yılında çıkan büyük yangın semtin büyük kısmını yok etmiş, yeniden yapılanma sürecinde semtin adı Cumhuriyet döneminin ruhuna uygun olarak “Kurtuluş” olarak değiştirilmiştir. Bu yeni ad hem yangından kurtuluşu hem de yeni bir toplumsal döneme geçişi simgeler.

İlk yerleşimciler

Tatavla’nın ilk yerleşimcileri, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kasımpaşa tersanelerinde çalışan Rum gemiciler ve marangozlardı. Zamanla bu işçiler ailelerini getirip yerleşerek kendi kiliselerini (Agios Dimitrios), okullarını ve tiyatro topluluklarını kurdular. Bölge, 18. ve 19. yüzyıllarda İstanbul’un en canlı Rum-Ortodoks merkezlerinden biri haline geldi.

Aya Dimitri Kilisesi’nin tarihi ve günümüzdeki durumu

İstanbul’un Şişli ilçesi, Kurtuluş/Tatavla semtinde yer alan Aya Dimitri Kilisesi’nin inşa başlangıcı kesin olarak belirlenmiş olmasa da çeşitli kaynaklar 16. yüzyıl sonları ya da 18. yüzyıl başlarına kadar uzanan bir geçmişe işaret etmektedir. Örneğin; dış duvarda yer alan bir kitabe, 1726’da büyük bir tamiratın yapıldığını göstermektedir; ayrıca 1751-1754 ve 1798 yıllarında kiliseye önemli eklentiler yapılmıştır. 1782 yılında cemaat tarafından yeniden inşa edildiği, 1798 yılı civarında büyütüldüğü belirtilmektedir. Kilisenin çan kulesi ilk olarak 1857 yılında yapılmış, 1955’te yeniden inşa edilmiştir.

Aya Dimitri Kilisesi, günümüzde hâlen faaliyet gösteren bir Rum Ortodoks cemaati kilisesidir. Kaynaklar kilisenin haftanın her günü ibadete açık olduğunu bildirmektedir. Bu açıdan kilise hem tarihi mekân olarak hem de yaşayan bir ibadet alanı olarak semtin çok kültürlü kimliğini günümüzde de temsil etmektedir.

Kilise, semtin Rum Ortodoks nüfusunun sosyal ve kültürel yaşamında merkezi bir yere sahip olmuştur; Tatavla/Kurtuluş içinde yer alması nedeniyle hem antik yerleşim katmanlarıyla hem de modern kentsel dönüşüm süreçleriyle örtüşen bir kültür tarihi sembolüdür

Surp Vartanants Ermeni Kilisesi

İlk ahşap kilise 1861’de yapılmış, 1903’te onarılmış; 1929’da tamamen kâgir olarak yeniden inşa edilmiştir. Hâlen aktif; İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ne bağlı olarak düzenli ayinler yapılır. 2000’lerde iki kez restorasyon geçirmiştir. Kurtuluş/Feriköy hattındaki Ermeni toplumu için merkezî buluşma ve dayanışma alanı; korosu ve okuluyla kültürel yaşamın da kalbidir.

Tatavla, Osmanlı döneminden bu yana müziği ve eğlencesiyle tanınmıştır. Semtin en ünlü geleneği Baklahorani Karnavalı’dır. Rum halkı, Büyük Perhiz öncesinde maskeli balolar, sokak dansları ve müziklerle dolu bir festival düzenlerdi. “Tatavla Havaları” ise semtin müzikal kimliğini temsil eden oyun havaları ve Rum taverna ezgilerinden oluşurdu.

Günümüzde yeniden canlanan Baklahorani Karnavalı.

“Baklahorani” kelimesi, iki parçadan oluşur: “Bakla” Yunancada fasulye/bakla anlamına gelir. “Horani” ise şenlik, eğlence, köy meydanı gibi anlamlarda kullanılır. Dolayısıyla kelimenin anlamı, kabaca “bakla şenliği” ya da “bakla bayramı” olarak çevrilebilir. Bu isim, karnavalın perhiz (oruç) döneminden hemen önce, yani et yememe dönemine geçilmeden önce yapılan son şenliklere atıfta bulunur. Bakla, bu dönemde yenilen sade yemeklerin sembolü hâline geldiğinden, karnavala adını vermiştir.

Baklahorani Karnavalı’nın kökenleri, Bizans döneminin pagan bahar kutlamalarına, hatta Antik Yunan’daki Dionysos Şenlikleri’ne kadar uzanır. Osmanlı döneminde Tatavla/Kurtuluş semti Rumların yoğun yaşadığı bir bölgeydi; burada yaşayan topluluk, her yıl “Kathara Deftera” (Temiz Pazartesi) öncesinde bu karnavalı kutlardı. Temiz Pazartesi, Büyük Oruç (Lent) döneminin başlangıcıdır; dolayısıyla Baklahorani, bu oruçtan önceki son büyük eğlence olarak görülürdü.

Maskeler, renkli kıyafetler, müzik aletleriyle sokaklarda maskeli alaylar (maskara alayları) yapılırdı. Evlerde ve meyhanelerde Rumca, Ermenice, Türkçe şarkılar söylenir, danslar edilir, Tatavla Havaları çalınırdı. Kostümler, hicivli taklitler, dönemin sosyal olaylarını mizah yoluyla yansıtan kısa oyunlar sergilenirdi. Kadınlar, erkek kılığında; erkekler kadın kıyafetiyle dolaşarak sosyal rolleri ters yüz ederdi. Bu, toplumda gerginlikleri azaltan bir mizah kültürünün parçasıydı. Karnavalın en canlı yılları 19. yüzyıl sonu ile 1930’lar arasıdır. Bu dönemlerde Tatavla sokakları, meşalelerle aydınlatılır; karnaval alayı Kurtuluş Caddesi’nden geçerek Şişli’ye kadar uzanırdı.

1943 yılında, II. Dünya Savaşı’nın toplumsal sıkıntıları ve Türkiye’de azınlık topluluklarının baskı altında kalmasıyla birlikte, Baklahorani Karnavalı yasaklandı.
İstanbul Valiliği’nin “asayiş” gerekçesiyle aldığı karar sonrası karnaval, uzun süre yapılmadı. Tatavla semti de 1929’daki büyük yangın ve göçlerle birlikte demografik olarak değişmeye başlamıştı. Böylece karnaval, İstanbul’un kolektif belleğinde bir nostaljiye dönüştü. 2000’li yılların başından itibaren, İstanbul Rum Cemaati Vakfı ve Şişli Belediyesi iş birliğiyle karnaval yeniden canlandırıldı.

Bu etkinlik, günümüzde İstanbul’da genellikle şubat sonu ya da mart başı, pazartesi gününe denk gelen tarihte düzenleniyor. Modern Baklahorani’de farklı etnik kökenlerden insanlar, maskeler ve kostümlerle alaya katılıyor. Müzisyenler Rumca, Türkçe, Kürtçe ve Ermenice şarkılar söylüyor. Kortej, eski Tatavla evlerinin önünden geçiyor ve nostaljik bir atmosfer yaratıyor. Katılımcılar, çok kültürlü İstanbul’un hoşgörü mirasını kutluyor. Bu modern karnaval, artık sadece Rum cemaatinin değil, tüm İstanbulluların birlikte yaşama ve kültürel hafıza simgesini yaşatmaya çalışıyor…

Kurtuluş/Tatavla’nın lezzetleri ve pastaneleri

Kurtuluş/Tatavla, mutfağıyla da İstanbul’un önemli bir durağıdır. Nazar Pastanesi’nin profiterolü, Paskalya çörekleri, şambaba tatlısı ve muhallebi çeşitleri meşhurdur. Ermeni mutfağından topik ve lakerda, Rum meyhanelerinden kalma mezeler bugün hâlâ Kurtuluş sokaklarında yaşar. Paskalya döneminde vitrinlerde boyalı yumurtalar ve çikolata tavşanlar yer alır. Bugün Kurtuluş, çok kültürlü mutfakların bir arada bulunduğu, geleneksel lezzetlerin modern yorumlarla sunulduğu bir gastronomi merkezidir.

Kurtuluş Pastanesi – Tatlı kültürünün günümüzdeki simgesi.

Kurtuluş’un bugünkü mutfak dokusu, geçmişin Rum ve Ermeni lezzetlerinin yanına güçlü bir Türk esnaf lokantası geleneğini de eklemiştir. Özellikle 1980’lerden itibaren Anadolu’nun farklı yörelerinden gelen aileler semtte, kendi yöre mutfaklarını temsil eden küçük işletmeler açmıştır. Günümüzden öne çıkan lezzetler: Kurtuluş Pilavcısı, 1970’lerden bu yana açık; tavuklu pilavı, nohut yemeği ve turşusuyla semtin klasik durağı. Köfteci Hüseyin, ev köftesi, piyaz ve ayran üçlüsüyle sade ama müdavim kazandıran bir lokanta. Kurtuluş İşkembecisi, gece saatlerine kadar açık; işkembe çorbası, kelle paça ve tereyağlı mercimeğiyle meşhur. Tatavla Mangal, geleneksel ocak başı formatında; Adana ve Urfa kebaplarıyla modern Rum meyhanelerinin yanındaki Anadolu lezzet kontrastını yaşatıyor. Köşe Başı Lokantası, günlük sulu yemek, tencere yemeği, hünkâr beğendi, İzmir köfte gibi ev yemekleriyle bilinir.

Bugün Kurtuluş/Tatavla sokaklarında yürürken bir yanda taze balık kokusu, diğer yanda ızgara köfte ya da mantı kokusu duymak mümkündür. Semtteki kafe ve lokantalar birbirine karışmış bir İstanbul mutfağını temsil eder. Bu nedenle Kurtuluş/Tatavla mutfağı, sadece geçmişin değil, bugünün de çok kültürlü gastronomi belleğidir.

Tatavla’da yetişen ünlüler

Kurtuluş/Tatavla ve çevresi, birçok sanatçıya ve yazara ilham olmuştur. Sait Faik Abasıyanık, hikâyelerinde bu semtin yalnızlık ve insan sıcaklığını işler. Mario Levi, romanlarında Kurtuluş’un çok kültürlü yapısını ölümsüzleştirir. Zaven Biberyan, Ermeni cemaatinin iç dünyasını toplumsal dönüşümle harmanlar. Ayşen Gruda, Ayten Gökçer, Erol Günaydın ve Ertem Eğilmez gibi tiyatro ve sinema sanatçıları Kurtuluş/Tatavla’da yaşamış sanatçılardan bazılarıdır.

Demografik yapı

19. yüzyılda Tatavla, Rum-Ortodoks ve Ermeni topluluklarının yoğun olarak yaşadığı bir mahalleydi. Cumhuriyet’in ilanından sonra Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelen Türk ailelerin yerleşmesiyle demografik yapı değişti. Bugün Kurtuluş/Tatavla, Türkler, Ermeniler, Rumlar, Kürtler ve göçmen toplulukların iç içe yaşadığı çok katmanlı bir yerleşimdir. Bu çeşitlilik, semtin ruhunu hâlâ canlı tutmaktadır.

Bugün Kurtuluş/Tatatvla sokaklarına her adım attığımda, zamanın benden alıp götürdükleriyle, bana bıraktıklarını aynı anda hissederim. Bir yanım artık çocuk değil; annem çoktan göçüp gitti bu dünyadan mesela... Ama ananem hâlâ orada, teyzem, dayılarım ve diğer akrabalarım. Kurtuluş/Tatavla, sadece bir semt değil; İstanbul’un kalbinin attığı bir kültürel hafızadır aynı zamanda. Geçmişin şarkıları, kokuları ve sesleri hâlâ sokaklarında yankılanır. Agios Dimitrios’un çan sesiyle, camii ezanlarının birleştiği bu mahalle, çok kültürlü İstanbul’un yaşayan en değerli sembollerinden biridir.

Ancak semt, eski dokusunu çoktandır yitirmeye başladı. O dar sokaklara şimdi park etmiş arabalar sığmıyor; bazen bir ambulans geçemiyor, itfaiye sireni yankılanıyor ama bir türlü ilerleyemiyor. Kurtuluş/Tatavla kalabalıklaştı, bir yandan da göç eden yerli Rum ve Ermeni nüfusu nedeniyle epeyce yoksunlaştı!

Yine de benim en sevdiğim semtlerden biridir. Bu semt, benim geçmişime baktığım bir penceredir zira! Kurtuluş’a/Tatavla’ya her gidişimde, o pencereden kendi çocukluğumu, eski komşularımızı, en çok da annemi görür ve hepsine el sallarım…