Tarih boyunca pek az imparatorluk, Roma İmparatorluğu kadar büyük bir güç ve etki alanına sahip olmuştur. MÖ 27 yılında Augustus’un iktidara gelmesiyle başlayan Roma İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda doruk noktasına ulaşmıştı. Roma İmparatorluğu, antik dünyanın en güçlü devletlerinden biri olarak yüzyıllar boyunca hüküm sürdü. Ancak, 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle, tarih sahnesinden silindi. Bu çöküşün arkasında birçok siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal neden yatıyordu. Günümüzde, Donald Trump'ın 20 Ocak 2025'te 47. ABD Başkanı olarak göreve başlamasıyla, Amerika Birleşik Devletleri'nin de benzer bir çöküş sürecine girebileceği yönünde endişeler yaşanıyor…

Siyasi istikrarsızlık ve iç çatışmalar

Roma'nın çöküşü: Roma İmparatorluğu, iç çekişmeler, taht kavgaları ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle zayıflamıştı. Merkezi otoritenin sarsılması, imparatorluğun kontrolünü zorlaştırmış ve iç çatışmaları körüklemişti.

Amerika ve Trump: Trump'ın ikinci dönemi henüz ikinci ayını doldurmadan, siyasi kutuplaşma ve iç çatışmaların filiz vermeye başladığı gözlemleniyor. Özellikle, Trump'ın muhaliflerine yönelik baskıları ve federal kurumlarda yaptığı tartışmalı atamalar, anayasaya aykırı imzaladığı kararnameler ve verdiği yetkiler, demokratik normları zayıflatmaya yönelik en önemli göstergeler. Örneğin, Trump'ın sadık destekçilerini kilit pozisyonlara getirerek, bürokrasi ve kamuda; demokratik teamülleri baypas etmesi ve otokratik bir yönetim tarzı gütme gayreti, siyasi istikrarsızlığı körükleyecek hamleler olarak görülüyor. 

Ekonomik zorluklar

Roma'nın Çöküşü: Roma ekonomisi, fetihlerin durması ve artan askeri harcamalar nedeniyle zayıflamıştı. Vergi yükünün artması ve gelir eşitsizliği, toplumsal huzursuzluklara yol açmıştı.

Amerika ve Trump: Trump'ın ekonomi politikaları, büyük şirketlere ve zengin kesime vergi indirimleri sağlarken, orta ve alt sınıf üzerindeki vergi yükünü artıracak görünüyor. Trump yönetiminin Avrupa Birliği, Çin, Kanada gibi ülkelere ithalatta getirmek istediği yüksek gümrük tarifeleri, en başta Amerikan ekonomisini vuracak. Dışarıdan, yüksek gümrük vergisi ile ithal edilen her ürün, özellikle ham petrol, mineraller ve hammaddeler, ülke içindeki bütün tüketim maddelerinin fiyatlarını artırarak yüksek enflasyona sebep olacaktır. Trump’ın iddia ettiği, üretimi Amerikan’ın içine çekme politikası asla gerçekçi değildir. Bugün beş dolara yazlık bir tişörtü ya da on beş dolara bir ayakkabıyı satın alabilen bir Amerikalı, bunu; tüketim maddelerinin ve girdilerinin, Çin, Vietnam, Güney Kore gibi, ihracatı ucuz işgücüne dayanan diğer ülkelerden ithal edilmesine borçludur. Yaşadığım eyalette, bir saatlik yasal asgari ücret, en az on beş dolar iken; beş dolara bir tişörtü ya da on beş dolara bir ayakkabıyı, Amerika’da nasıl üreteceksiniz?

Üstelik bir de yasal olmayan göçmenleri göndermeye kalkışıyorsunuz!

Amerika Birleşik Devletleri, ekonomik gücünü büyük ölçüde göçmenlerin sağladığı emeğe borçludur. Yasal statüsü belirsiz ve çoğu Meksika’dan gelen göçmenler, neredeyse yasal asgari ücretin yarısı kadar bir ücretle, üstelik de sigortasız çalıştırıldıkları için revaçtalar. Bu göçmenler sayesinde, inşaat sektörü ve tarım çiftliklerinin patronları büyük karlar elde ediyorlar. Ayrıca, kanalizasyon, madencilik, hastanelerde hademelik ve bakıcılık, yolların yapımı, fabrikalarda yedek parçaların montajı gibi alt tabaka ve emek yoğun işlere, Amerika’da doğup büyüyen gençler talip olmak istemiyor. Bu gibi işlerin çoğunun yükünü ve sıkıntısını, çoğunlukla göçmenler omuzlarında taşıyor. Amerikalılara saatine değil on beş dolar, elli dolar bile verseniz bu işleri yaptıramazsınız. Yapsalar bile, göçmenler kadar disiplinli ve özverili bir şekilde çalıştıramazsanız.

ABD Çalışma Bakanlığı ve Ekonomik Politika Enstitüsü’nün verilerine göre, özellikle tarım, inşaat, madencilik ve hizmet sektörlerinde göçmen işçilerin oranı oldukça yüksek: ABD'de doğup büyüyen vatandaşlar, genellikle daha yüksek maaşlı ve masa başı işlere yönelirken, fiziksel güç gerektiren ağır işlere olan talep her geçen gün azalmakta… 

Tarım: Amerikan çiftliklerinde çalışan tarım işçilerinin en az %50’si göçmenlerden oluşmakta. Göçmenler olmasaydı, birçok çiftlik iş gücü eksikliği nedeniyle faaliyetlerini sürdüremezdi. İnşaat: Göçmenler, özellikle düşük maliyetli konut projelerinde çalışarak ABD’deki şehirleşme sürecine katkı sağlıyor. Maden ve kanalizasyon işleri: Tehlikeli ve ağır iş kollarında göçmen işçilerin çalıştırılması, Amerikalı işçilerin bu alanlara ilgi göstermemesi nedeniyle kaçınılmaz hale gelmiştir. Hizmet sektörü: Restoran, otel ve temizlik sektörlerinde de göçmen işçilerin emeği olmadan sektör ciddi bir kriz yaşardı.

Sözün özü; eğer Amerika, göçmen emeğini dışlayarak katı göç politikaları uygularsa, ekonomik çöküş ve iş gücü krizleri kaçınılmaz hale gelir.

Trumpgiller toplumu değil, patronların karını düşünüyor

Amerika’nın düşük gelirli, yoksul ve dezavantajlı kesimlerine sağlık hizmetleri sağlayan Medicaid ve Medicare gibi kurumlara, federal bütçeden finansal desteğin kesilmesi ile ilgili yasa önerisi, aileleriyle birlikte seksen milyon Amerikalının, çaresizce ölüme sürüklenmesine sebep olacak cinsten hayati bir tehdit olarak, gündemdeki önceliğini koruyor. Üniversitelere federal bütçeden ayrılan araştırma fonları ile öğrencilere burs sağlayan federal öğrenci fonlarının kesilmesi keza, orta ve yoksul kesimlerin çocuklarının eğitime ulaşmasını engelleyecek, üniversitelerin nitelikli eğitim vermesinin önüne geçecek, sosyal ve bilimsel projelerin gelişim faaliyetlerine büyük darbe vuracaktır. Nitelikli eğitim veremeyen ve bilimsel üretim yapamayan Amerika, yapay zekâ ve teknoloji tiranlarının ihtiyaç duyduğu elemanları ve mühendisleri nereden bulacak; teknolojik atılımlar, üniversitelerin bilimsel üretimi olmadan nasıl gerçekleştirilecek gibi sorular,Trumpgillerin hiç ilgilenmediği konular. Çünkü onlar Amerika’nın geleceğine değil, iktidarları süresinde cukkalayabilecekleri kendi ceplerinin yatırımlarına odaklanıyorlar. Amerika’nın ekonomik politikalarına “Kısa günün karı” tarzında açıklanabilecek bir yaklaşımları var.

Teknoloji devlerine sınırsız destek: Yapay zekâ ve otomasyonun getirdiği eşitsizlik

Trump yönetimi, büyük teknoloji şirketlerine vergi avantajları, yatırım teşvikleri ve kamu ihaleleri yoluyla büyük finansal destekler sağlıyor. Ancak bu destekler halkın genel refahına değil, teknoloji devlerinin kâr marjlarını artırmaya hizmet ediyor. Trump’ın 2017'de yürürlüğe koyduğu “Vergi İndirimleri ve İşler Yasası (TaxCutsandJobsAct)” ile Amazon, Google, Microsoft gibi devler, milyarlarca dolar vergi avantajı elde etti. Trump, 2025'te aynı politikayı genişleterek, büyük teknoloji şirketlerinin ödediği vergi oranlarını daha da düşürmeyi planlıyor. Hükümetin yapay zekâ araştırmalarına büyük yatırımlar yapması, otomasyonun hızlanmasını sağlıyor. Ancak bu durum, iş gücü piyasasında milyonlarca çalışanın işini kaybetmesine neden oluyor. Trump yönetimi, bu süreçten olumsuz etkilenen işçileri korumak için herhangi bir sosyal yardım planı sunmuyor. Trump, Çinli teknoloji şirketlerine ağır yaptırımlar getirerek ABD’li devleri koruyor. Ancak bu politikalar, Çin ile ticaret yapan Amerikan küçük işletmelerini olumsuz etkiliyor.

Silah sanayisine rehavete dayalı finansal destek: Savaş ekonomisi

Trump yönetimi, ABD savunma sanayisini daha da büyütmek ve ABD’li silah tüccarlarını zenginleştirmek için rekor seviyede bütçeler ayırmaya devam ediyor. Orta Doğu'da, Asya'da ve Doğu Avrupa’da artan jeopolitik gerilimler, Amerikalı silah üreticilerine milyarlarca dolarlık yeni siparişler getiriyor. Trump, 2025 mali yılı için savunma bütçesini 1,2 trilyon dolara çıkardı. Bu, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlar gibi halkın doğrudan faydalandığı bütçe kalemlerine daha az fon ayrılması anlamına geliyor. Trump, Suudi Arabistan ve İsrail gibi müttefiklere daha fazla silah satışı yapmak için kongre onay süreçlerini gevşetti. Sonuç olarak, Lockheed Martin, Boeing ve Raytheon gibi dev savunma şirketleri, karlarını daha da artıracak…

Görünen o ki; Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, zenginleri daha da zengin edecekken, orta ve düşük gelirli Amerikalıları yoksulluk, sağlık ile eğitimgüvencesizliği ve ekonomik belirsizlik içinde bir gelecek bekliyor.

Roma'nın Çöküşü: Roma İmparatorluğu, geniş topraklarını savunmakta zorlanmış ve barbar akınlarına karşı savunmasız hale gelmişti.

Amerika ve Trump: Trump'ın "Önce Amerika" politikası, ABD'nin geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini zayıflatıp, uluslararası arenada izolasyona yol açabilir. NATO gibi ittifaklara olan bağlılığın azalması ve uluslararası anlaşmalardan çekilme eğilimi, ABD'nin küresel liderlik rolünü sorgulatacak ve bu alandaki boşluğu büyük bir ihtimalle Çin dolduracaktır…

Roma İmparatorluğu'nun çöküşünün, Trumpgillerebir ders olacağını sanmıyorum, zira; Trump ve çevresindeki şımarık, zengin teknoloji tiranlarının gözünü para bürümüş. Etraflarında olan biten her şeye “Benim bundan karım ne?” anlayışıyla bakıyorlar. Dolayısıyla, Amerika’nın demokratik kurumları, emekçi kesimleri ve sivil dinamiklerinin, dünyanın tüm emekçi ve sivil toplum örgütleriyle dayanışma göstererek, Trump ve avenesine direnmekten başka çaresi yoktur. Aksi takdirde, bir bakmışsınız, Amerika, MAGA sloganıyla yönetimi ele geçiren Trumpgillerin sayesinde, Roma İmparatorluğu’nun akıbetine uğrayıvermiş…