HABERLER>POLİTİKA
26 Aralık 2014 Cuma - 10:18

Usta kalemler Soyoğul’un Selahattin Demirtaş röportajını yazdı!

HDP Eşgenel Başkanı’nın Gönül Soyoğul’a verdiği röportaj köşelere taşındı.

Usta kalemler Soyoğul’un Selahattin Demirtaş röportajını yazdı!

Egedesonsöz Yazarı Soyoğul ile HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın kentteki il kongresinin ardından yaptıkları sohbet ülke gündemine taşındı.

Özellikle Demirtaş’ın İzmir penceresinden yaptığı demokratik özerklik açıklamaları birçok güçlü kalemin köşesine konu oldu.

Hürriyet Gazetesi yazarı Fatih Çekirge, T24 haber portalı yazarı Celal Başlangıç ve Millet Gazetesi’nin tanınmış kalemi Ergun Babahan Soyoğul-Demirtaş röportajı eksenli çarpıcı yazılar kaleme aldı.

İŞTE O YAZILAR



Celal Başlangıç yazdı:
Bölünmekten niye korkuyorsun ki, sen zaten bölünmüşsün
 
Bölünme korkusundan, kendi hayatına bile sırtını dönüp "demokratik özerkliği" ağzına alanı susturuyorsun "Ben bu ülkeyi böldürmem" diye. Oysa sen bölüneli çok olmuş, ne yazık ki bunun farkında değilsin. Bir farkına varsan da, esas ezenle ezilenin, zenginle yoksulun bu ülkede nasıl bir bölünmüşlük yarattığını konuşsak.
 
"Demokratik özerklik" sözünü duyunca yerinden zıplıyorsun hemen, "Yoksa bölünüyor muyuz?" diye.
 
Zaten bölünmüşsün, farkında değil misin?
 
1925'te Şeyh Sait İsyanı çıktığında, Takriri Sükun Kanunu kabul edildiğinde, İstiklal Mahkemeleri kurulduğunda çoktan bölünmüştün.
 
1938'de Dersim'de binlerce insan süngülenirken, kendi ülke topraklarını kendi uçaklarınla bombalarken, sağ kalanları Türkiye'nin batısındaki kentlere sürgüne gönderirken hala bölünmemiş mi sanıyordun kendini?
 
Bombalayan uçaklarından birini kullanan pilotun adını ülkenin en büyük havaalanına verince bu bölünmüşlüğü önleyip milleti bütünleştireceğini mi sandın yoksa?
 
"Türküm" demesine ya da dememesine göre insanların en azından "mutlu" ve "mutsuz" olmak üzere ikiye bölündüğünü de görmedin herhalde.
 
Görmedin ki, bu sözün üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçtikten sonra bile Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyanın bütün dağlarını, taşlarını, zafer taklarını, ana caddelerini donattın "Ne mutlu Türküm diyene"yle.
 
"Kürt yoktur, onlar Dağ Türkleri'dir, dağda soğuktan sertleşen karın üzerinde yürürken 'kart, kurt' sesleri çıktığı için onlara 'Kürt' denmiştir" tezini topluma "dünyanın en bilimsel  buluşu" olarak dayattığında zaten bölünmüştün "Ova Türkleri" ve "Dağ Türkleri" olarak.
Herhalde Çin'ce yasaklandı!
 
"Kürt yok"tu ama çarşıya pazara ürününü satmak için inen ve Kürtçe'den başka bir dil bilmeyen köylülerin "ağzından kaçırdığı" her Kürtçe sözcüğe zabıta ve jandarma marifetiyle 25 kuruş para cezası kestiğinde sen çoktan bölünmüştün.
 
Yatılı bölge okullarında uygulanan asimilasyon politikası da, bütün ülke çocuklarının her sabah "Türküm, doğruyum" diye güne başlaması da kuşkulandırmadı seni.
 
1970'li yıllarda "temsili Kürtlerin" yaşadığı çadırlar basılarak yapılan askeri tatbikatlar da bir fikir vermedi demek ki sana bölünmüşlüğün konusunda.
 
12 Eylül darbesini yapanların "Türkçe'den başka dillerin konuşması hakkında kanun" çıkartırken, yani "Kürtçe" demeden Kürtçeyi yasaklarken sen herhalde İngilizce, Almanca ya da Çince konuşmanın, yazmanın engellendiğini sanıyordun.
 
Bu ülkede yıllarca silah ya da uyuşturucu kaçakçılığı yapar gibi Kürtçe şarkı kasetleri gizliden gizliden satıldığında da fark etmedin bu büyük bölünmeyi.
 
"Kürtlerin cehennemi" olan Diyarbakır Cezaevinin duvarlarına "Türkçe konuş, çok konuş" diye yazılırken de aklına gelmedi "Bu insanlar nece konuşuyorlar da az konuşuyorlar?" sorusu.
 
Diyarbakır Cezaevi'ne giden annelerin başka bir dil bilmediği için kullandıkları her Kürtçe sözcüğe karşılık asker-gardiyanların sırtına iğne batırdığını da duymadın muhtemelen.
Görünmeyen duvarlar bölmüş aslında
 
Bir dönem bütün bir ülkede kimlik kontrollerinin insanların adları ya da fotoğrafları üzerinden değil de doğum yerlerine göre yapıldığına da hiç tanık olmadın.
 
Binlerce köy ve mezra yakılıp yıkılıp milyonlarca insanın değil yataksız yorgansız, yalınayak "gidebileceği yere kadar" sürgüne gönderildiğinden de haberin olmadı.
 
Sadece kendi kendine sordun "Nereden geldi bu Kürtler?" diye.
 
Köylerden sonra ilçeler, şehirler bombalanırken, yakılıp yıkılırken de hala "tasada, kıvançta, kederde" ortak mıydın?
 
Bulgaristan'dan kaçan Türklere kapılarını sonuna kadar açıp bankalardaki yardım hesaplarını televizyon kanallarından bangır bangır duyuran devlet anlayışının, iş Saddam'ın kimyasal silahından kaçan Kürtlere gelince, yardım hesabı açanlara "bölücülük"ten dava açtığını da duymadın muhtemelen.
 
Binlerce Kürt genci geleceklerini arkalarında bırakıp ölümüne dağa çıkarken de fark etmedin bu bölünmüşlüğü.
 
"Faili malum" cinayetlerle Kürtlerin yaşadığı kentlerin kaldırımlarını "aile kabristanı"na; ülkenin dağını taşını, kuyularını, kuytularını "toplu mezarlığa" dönüştüren "bir resmi organizasyon"u da duymadın.
 
Roboski'de kendi yurttaşlarını bombalayıp onlarcasını öldüren devletin bugüne dek tek bir sorumluyu bile yargı önüne çıkartmadığını da görmedin.
 
IŞİD çetelerinden kaçan on binlerce insan sadece bu ülkede yaşayan Kürtlerin derdi olurken, yani bu ülkede Kürtlerle Türkler arasına görünmeyen, bu yüzden de daha çok tosladığımız bir duvar örülürken de fark etmedin bu ülkenin zaten bölündüğünü.
 
O yüzden bugüne dek bölünmekten korkacak, endişe duyacak bir veri yoktu da elinde, bugün  "demokratik özerklik" lafını duyunca yerinden zıplıyorsun, "Kürtler bu ülkeyi bölecekler" diye.

İzmir'in özerk olmasını istemez misin?
"Özerklik" denilince insanların kendi hayatları hakkında daha dolaysız karar verme, kendi hayatlarına ilişkin kararlara daha dolaysız katılım olarak değil de "Kürtlerin bu ülkeyi bölmesi" olarak görenlere güzel bir yanıtı var HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın.
 
İzmir'in usta gazetecilerinden, çok eski dostum Gönül Soyoğlu, egedesonsoz.com için soruyor Demirtaş'a:
 
 "Yerel yönetimlerde özerkliği, bir kısmımız bölünme olarak görüyor. Bu nedenle konuyu açalım. Böyle bir durumda, İzmir ne olacak? İzmir’de yaşayan Kürtler ne olacak?"
 
Soruyu yanıtlarken; eğitim ve sağlık hizmetlerinin yerel yönetimlerde olduğu, azınlıklara kontenjan ayrılan daha renkli yerel meclislerin oluşturduğu, talebi olan insanların çocuklarına ana dilde eğitim verilen, ama ortak dilin Türkçe olduğu, herkesin kendi kültürünü özgürce yaşayabildiği bir model üzerinden yanıtlıyor Demirtaş soruyu:
 
"İzmir’de yaşayan Kürt, kendini yabancı hissetmeyecek. 'Burası benim vatanım' diyecek. Ben burada kendi anadilimde eğitim alıyorum. Burada yaşayan Türk, Kürt’ten korkmayacak, ülkeyi böler mi' korkusu olmayacak. Çünkü ülke zaten onun. Şimdi o zaman İzmir’deki Kürt neden ülkeyi bölmek istesin? Her şeyi var. Dili var, kültürü var, işi var, gücü var, inkar edilmiyor, hor görülmüyor. 'Burası senin vatanındır' diyor İzmirliler. Arap’a da bunu söylüyor, Boşnak’a da bunu söylemiş oluyor. Yerelde üretilecek her hizmet, denetime daha açıktır. Büyükşehir Belediyesi, gidersiniz gerekirse protesto edersiniz, yanlış yapıyorsunuz, diye hesap sorarsın. Yanlış yapmaya devam ediyorsa ilk seçim gelir, oy vermezsin indirirsin. Ama şimdi Ankara’daki hükümet yanlış üstüne yanlış da yapsa indirecek gücün yok. İşte yerel özerklik dediğimiz budur. Avrupa bunu uzun yıllardır uyguluyor. O olmazsa insanların aklında sürekli kendi devletini kurma fikri canlı kalır."
Özerkliği tartışamıyoruz bile
 
Soyoğul, bu söyleşisiyle ilgili olarak yazdığı yorumda, "özerklik" konusunu hele İzmir'de dile getirmenin nasıl da riskli olduğunu anlattıktan sonra soruyor:
 
"Yerel yönetimlerde özerkliği doğrudan ‘bölünme’ olarak algılayıp doğrudan reddetmek, bunun sadece Kürt tarafına yarayacağını var saymak, ne kadar doğru?"
 
Anlayacağın üzere, sen zaten bölünmüşsün de farkında değilsin.
 
O kadar değilsin ki, Galatasaray'ın karşısına çıkan takımın Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor mu yoksa Amedspor mu olduğunu sorgulamadan, "Neden İstiklal Marşı ıslıklandı ki?" soruna yanıt bulmaya kalkıyorsun.
 
"Özerklik" denilince dört bir yanını saran şu iptidai "bölünme" paranoyasından bir kurtulsan da, gelir dağılımı dünyanın en kötü ülkelerinin başında gelen, zenginle yoksul arasındaki uçurumun her geçen gün büyük bir felakete dönüştüğünü konuşsak.
 
Nerede "kederde, tasada, kıvançta ortak"  millet, başka memleketlere mi göçtü, diye sorsak.
 
Konuşsak da, gelir adaletsizliği arttıkça zenginle yoksul, demokratik hak ve özgürlükler budandıkça ezenle ezilen arasında bu ülkenin nasıl bölündüğünü bir görsek.


 
Fatih Çekirge yazdı:
Demirtaş özerkliği böyle tanımlıyor

BARIŞ sürecinin belki de en kritik sorusu şudur:
HDP özerklikten ne anlıyor?
Görüşmelerdeki birçok konu gelip bu 'özerklik' kavramında düğümleniyor. Çünkü 'özerklik' sözü, birçok kişinin zihninde 'bölücülük' diye karşılık buluyor.

Ve Selahattin Demirtaş cevabı İzmir'den veriyor...
egedesonsoz.com'dan Gönül Soyoğul sormuş...
Demirtaş'ın uzun cevabından başlıklar şöyle:
Büyükşehir belediye meclisleri eğitim alanında yetkili olsa... Örneğin, okul açma, okul yaptırma, öğretmen atama, öğretmenin bütçesini verme ile birlikte bütçe devredilmiş olsa.
Diyelim ki Kadifekale'den 500 tane aile geldi, Meclis'e başvuru yaptı. Dedi ki biz çocuklarımıza Kürtçe eğitim verilmesini istiyoruz. Belediye meclisi bu dilekçileri alıp inceleyecek. Diyecek ki, bizim orada yaşayan insanlarımızın anadili Kürtçe. Orada belediyemiz ihtiyaca göre iki tane Kürtçe eğitim veren okul açsın. Kitabı biz basalım, öğretmeni atayalım, maaşını verelim. Yerel idare karar versin.
 
TÜRKÇE ORTAK DİL
Tabii burada klasik bir soru geliyor akla:
Herkes farklı dillerde eğitim alırsa, nasıl anlaşacaklar?
Cevap:
Kürtçe eğitim alan çocuklar, elbet Türkçeyi de öğrenecekler. İzmir'de yaşıyorlar, ortak dil Türkçe. Türkçeyi bilmeden nasıl yaşayacaklar? Ama kendi anadilini de unutmasın."
 
BÖLÜCÜLÜK MÜ?
Demirtaş'ın Türkiye'nin en çok tartıştığı bu konuya İzmir'den cevap vermesi anlamlıdır. (Elbette röportajı yapan tecrübeli kalem Soyoğul'un yaptığı gazeteciliği de kutlamak gerekiyor, ki söyleşinin tamamını okumanızı tavsiye ederim.) Demirtaş'ın bu sözleri üzerine akla gelen diğer keskin soru ise şu:
Peki böyle bir özerklik bölücülüğü körüklemez mi?
Cevap:
İzmir'de yaşayan Kürt, kendini yabancı hissetmeyecek. Burası benim vatanım diyecek. Ben burada kendi anadilimde eğitim alıyorum. Burada yaşayan Türk, Kürt'ten korkmayacak, demeyecek ki (aman bu bize bir şey yapar mı?), ülkeyi böler mi korkusu olmayacak. Çünkü ülke zaten onun; rahat, huzurlu. Kendi anadilinde eğitim alıyor, senin benim gibi yaşıyor. Senin çocuğun Türkçe eğitim aldığında bu çocuk da Kürtçe eğitim alıyor. Ama ikisi anlaşırken Türkçe anlaşabiliyor. Birbiriyle anlaşıyorlar, yabancılaşmıyorlar. Şimdi o zaman İzmir'deki Kürt neden ülkeyi bölmek istesin?
Her şeyi var. Dili var, kültürü var, işi var, gücü var, inkâr edilmiyor, hor görülmüyor. Burada göçmen muamelesi görmüyor. Burası senin vatanındır diyor İzmirliler.
İşte yerel özerklik dediğimiz budur. Avrupa bunu uzun yıllardır uyguluyor. Ve böyle olduğu zaman Kayseri'de, Diyarbakır'da, İstanbul'da her yerden insanlar o vatanı, o bayrağı, o toprağı, o devleti kendine ait hissedecek. Aidiyet oluşacak. Bölünme ortadan kalmış olacak."
Evet bu sözler önemlidir.
En azından uzunca bir süredir sorduğumuz bazı soruların cevabını buluyoruz. Kızan olacaktır. Karşı çıkan olacaktır. Farklı düşünen olacaktır. Ama sonuçta özgürce tartışılıyor. Türkiye bu görüşleri özgürce tartışamadığı için çok acı çekti.
Artık rahatça konuşulmalıdır.
Çünkü tek çözüm demokrasi içinde özgürce tartışabilmektir.


 
Ergun Babahan yazdı:
Öcalan'ın taslağı İzmir için de önemli

Hükümet ile PKK arasında yürütülen barış görüşmelerinin çok olumlu geçtiği, imza aşamasına geldiği hem iktidara yakın kanattan, hem de Kürtler tarafından vurgulanıyor. Sürece damgasını vuracak imzaların 21 Mart’ta atılacağı vurgulanıyor. Taslak açıklanmadı ama HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, İzmir merkezli egedesonsoz.com’dan Gönül Soyoğul’a verdiği demeçte, içeriğe ilişkin somut ipuçları verdi.
 
Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kaleme aldığı müzakere taslağı, Türkiye’nin şu anki idari yapısını tam terse çevirmek istiyor. Yani adem-i merkeziyetçi bir yapı öneriyor. Bu, önemli kararların Ankara’dan değil, oluşturulacak bölge veya il meclislerinden alınacak olması anlamına geliyor. Demirtaş, bu konuda eğitimi örnek veriyor:
 
BELEDİYELER OKUL AÇSA...
‘‘Sayın Aziz Kocaoğlu’nun başkan olduğu Büyükşehir Belediye Meclisleri eğitim alanında yetkisi olsa, örneğin, okul açma, okul yaptırma, öğretmen atama, öğretmenin bütçesini verme ile birlikte bütçe devredilmiş olsa. Şu an Büyükşehir meclisinde Kürt de var Türk de var, başka etnik kimlikler de var. Karma bir meclis. Bu meclisin daha renkli olduğunu düşünün.
 
Özellikle azınlıklara kota, koltuk vermek lazım. Çünkü (sayıca) az olan, seçilme ihtimali en az olandır. Siz ona seçilme imkanı verirsiniz. Burada bir grup Ermeni vardır. Orda bir grup koltuk hep onların olur. Bunlar okul açarken diyelim ki Kadifekale’den 500 tane aile geldi meclise başvuru yaptı. Dedi ki, ‘biz çocuklarımıza Kürtçe eğitim verilmesini istiyoruz’ Büyükşehir Belediye Meclisi bu dilekçileri alıp inceleyecek. Diyecek ki, bizim orada yaşayan insanlarımızın ana dili Kürtçe.
 
Orada belediyemiz ihtiyaca göre iki tane Kürtçe eğitim veren okul açsın. Bu çocuklar orada fiziği kimyayı biyolojiyi Kürtçeyi öğrensin. Kitabı biz basalım, öğretmeni atayalım, maaşını verelim. Yerel idare karar versin. İhtiyaç varsa, talep varsa.
 
Ve bundan sonra orada Kürtçe eğitim yapacak çocuklar, elbet Türkçeyi de öğrenecekler. İzmir’de yaşıyorlar, ortak dil Türkçe. Türkçeyi bilmeden nasıl yaşayacaklar? Ama kendi anadilini de unutmasın, öğrensin. Kaybetmesin kültürünü’’
 
MERKEZİN GÜCÜ YERELE...
Demirtaş, böyle bir dönüşümün önemini şöyle vurguluyor: “Yerelde üretilecek her hizmet, denetime daha açıktır. Çünkü yerel meclisi denetlemek kolaydır. Hemen şuradadır Büyükşehir Belediyesi, gidersiniz gerekirse protesto edersiniz orayı değil mi? Yanlış yapıyorsunuz diye hesap sorarsın. Yanlış yapmaya devam ediyorsa ilk seçim gelir, oy vermezsin indirirsin.
 
Ama şimdi Ankara’daki hükümet yanlış üstüne yanlış da yapsa indirecek gücün yok. Toplumun yüzde 50’si onu destekliyor, ne yapacaksın? İzmir’de sen istediğin kadar güçlü ol, İzmir’in yüzde 90 oyunu al, adam seni yönetmeye devam ediyor’’
 
Gerçekten de bugün yüzde 50 oy gücünü arkasına almış, Sünnici bir iktidar anlayışı kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan kesimlere yaşam, tüketim biçimleri dayatıyor. PKK ile varılacak müzakerede merkezin gücü kırılıp yerele devredilirse, bugünün Türkiyesi’nin koşullarında gerçek bir devrim olur.
 
Sorun, bugün fiilen tek adam rejimi kurmuş Erdoğan’ın elindeki güçleri yerele bırakmaya razı olup olmayacağında. Müzakere sadece silahlı mücadeleyi bitirmeyecek, demokratikleşmenin önünü açacak bir potansiyele de sahip.

 
 
Kılıçdaroğlu’ndan adaya saldırı sonrası ilk açıklama
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
DOĞRUCU DAVUT 26 Aralık 2014 Cuma 23:28

USTA KALEMLER VİSKİYİ FAZLA KAÇIRMIŞLAR.

Yorumu oyla      12      5  
kemal türkler 26 Aralık 2014 Cuma 13:29

sn c. başlangıç gerçeği yazmış , diger iki dedikoducuyu okumadım bile.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Demirtaş hükümet-Öcalan görüşmesi için tarih verdi
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş devletle Öcalan arasındaki müzakerelerin ...
Meclis Başkanı Çiçek: Yüce Divan’a gitmezlerse...
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yolsuzkla suçlanan dört eski bakanın durumuyla ...
Davutoğlu'ndan kritik talep: Kendiniz isteyin!
Başbakan Davutoğlu’nun yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla haklarında Meclis ...
 
Güven: SGK hasta bilgilerini 65 bin liraya sattı mı?
CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hülya Güven, hastaların sağlık bilgilerinin ...
Kılıçdaroğlu'ndan hükümete süreç çıkışı
Star Ana Haber Bülteni'nde gündeme ilişkin soruları yanıtlayan CHP Genel ...
AK Parti’de ders Osmanlıca: İlk kursiyer Delican!
AK Parti Konak günlerdir süren tartışmanın ardından flaş bir hamle yaptı. ...
 
Aydın Şengül’den Kocaoğlu’na: Yürekli olan…
AK Parti İzmir Milletvekili Aydın Şengül kendisini eleştiren İzmir Büyükşehir ...
Flaş! Ve süre doldu: CHP’de kimler adaylık için istifa etti?
Genel seçim öncesi büyük hareketliliğin yaşandığı CHP İzmir İl Örgütü’nde ...
CHP Lideri’nden 16 yaşında tutuklamaya sert tepki
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 16 yaşındaki lise öğrencisi M.E.A.'nın ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva