PKK’nın kendini feshettiğini açıklamasının ardından en çok merak ettiğim konunun Erdoğan ve Bahçeli’nin yeni düşmanın kim olacağı konusu olduğunu bir önceki yazımda bahsetmiştim.

İktidarda kalabilmenin yolunu uzun yıllardır kutuplaşma siyaseti ile yürüten ve temelini PKK ve CHP karşıtlığından alan ve hatta CHP’nin ve PKK’nın ittifak yaptığına dair dozajı yüksek açıklamalar yapan Erdoğan ile kuruluşundan bu yana siyasi varlığını zaten karşıtlık üzerine kurmuş olan MHP’nin siyaset yapma tarzında bir değişim olup olmayacağı konusu açıklık kazandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin yürütülen davada yeni gelişmelerin ve operasyonların sinyalini verdi. Bir suç örgütü tarifi yaptı.

Erdoğan’ın “İstanbul'da yürüyen soruşturma bu çarpık tablonun en bariz ve belki de Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu örneğidir. Öyle ki, yapılan işlerin yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili organize suç vasfını aşarak ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor. Bu karanlık organizasyon İstanbul'la sınırlı kalmamış ülkedeki pek çok belediyeyi kurumu kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüşmüştür. Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor” sözleri yorumlayamaya çok açık…

Konuşmadan çıkardığım manşetim ise şu oldu; “Yeni düşman bulundu; İmamoğlu Suç Örgütü (İSÖ)”

Özetlersek;

-PKK’nın silah bıraktığı, umut hakkının tartışıldığı ve demokrasi rüzgarlarının estirilmeye çalışıldığı ortamda iç siyasette “düşmansız yapamayan” Erdoğan, kutuplama siyasetinden vazgeçmiyor.

-İmamoğlu ve arkadaşlarının cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş ve ülke güvenliğini tehdit eden bir suç örgütü kurdukları ilan edilmiş durumda… Hatta bu haliyle örgütün adı İSÖ değil İSTÖ de olabilir. Erdoğan, suç örgütü olarak tanımladığı İmamoğlu yapısını anlatırken bazı iş insanlarının, medya, cemaatler, bürokrasi ve istihbarat yapılarının da içinde olduğu bir “ahtapot”a benzetiyor. Bu durum İmamoğlu dosyasının kapsamının genişletileceğine ve yeni dalga operasyonlara dair sinyaller veriyor.

-İmamoğlu’nun tutuklanması konusu bazı kesimlerce seçim öncesi “mıntıka temizliği” olarak yorumlanmıştı. Açıklamaya baktığımızda Erdoğan’ın mıntıka temizliğini kendisine yakın çevrelerde yapmaya başlayacağının işaretlerini veriyor. Bir dönem kendisi ile yol yürüyen iş insanlarının İmamoğlu ile yakınlaşmasından rahatsız olan Erdoğan’ın bu iş insanlara yönelik başta yargı, istihbarat ve medya olmak üzere baskı mekanizmasını arttırabileceğinin, bürokrasi içinde muhalefete yakınlaşan kesimlere ilişkin yaptırımların uygulanabileceğinin, muhalif medyanın üzerine daha sert gidilebileceğinin ipuçlarının verildiği görülüyor. Kısacası Erdoğan hoşlanmadığı kişileri bu dosyaya ekleyebilir.

-Bir parantez ise İmamoğlu ile yakınlaşan cemaatlere ilişkin verilen sinyal… Operasyon dalgasının AK Parti iktidarına her zaman mesafeli olan kendisine Süleymanlılar diyen Süleymancılar cemaatini işaret ettiği konuşuluyor. Daha çok merkez sağ ve milliyetçi partilere destek verdiği bilinen Süleymancılar’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bazı ihaleler ve imar konularında işler yaptığı konuşuluyor. Erdoğan, operasyonun kapsamını Süleymancılara yöneltme sinyali vererek kendisine yakın olan başta Nakşibendi kollarına bağlı cemaatlere bir mesaj vermek istemiş olabilir.

-Erdoğan, İmamoğlu’nun krimalize ederek CHP ile İmamoğlu arasına mesafe koydurmak isteyecektir. Bunun yanında kurultay soruşturması ile de kıskaca almaya çalıştığı CHP tepe yönetimini olası bir erken seçimde güçten düşürmeyi hedefliyor olabilir.

Toparlarsak;

Erdoğan’ın yerel seçim öncesi CHP’yi güçten düşürme planını devreye sokmuş durumda… Erken seçim öncesi Erdoğan tüm kozlarını oynuyor ve işinin bir hayli zor göründüğünü söyleyebiliriz.

Anketlerde CHP’nin birinci parti çıktığı, İmamoğlu’nun seçimi kazanma potansiyelinin bir hayli yüksek olduğu, tutuklanma konusunda kamuoyunda kafaların berraklaşmadığı bir ortamda “milli güvenlik tehdidi” olarak İmamoğlu’nun konulması Erdoğan’ın siyaseten çok zor günler yaşadığını ve baskı mekanizmasını işletmekten başka bir çaresinin kalmadığını gösteriyor.

Bir yandan Öcalan’a umut hakkının tanınması pişirilirken meclise gelip konuşma yapması için davetler yapılırken Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının milli güvenliğe tehdit olarak değerlendirilmesi bu dava ve olası operasyonlar silsilesini boşa düşürebilir. Şu günlerde olduğu gibi davanın içeriğinden çok İmamoğlu’nun mağduriyetinin konuşulabilinir. Çünkü Erdoğan’ın tabiriyle cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük suç örgütüne ilişkin sarf edilen “heybedeki turplar” halen etrafa saçılmış değil.

Türk siyasetinin “gerçek anlamda” normalleşmesi gerekiyor. Tünelin ucu ise henüz görülmüş değil.