Dönemin Maarif Nazırı Emrullah Efendi...

"Şu mektepler olmasa, Maarifi ne güzel idare ederdim" buyurmuş...

Tarihe geçen bu söz, bugün için de geçerli sanırım.

Şu okullar olmasa, Milli Eğitimi ne güzel idare ederlerdi!

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, kendisi itiraf etti.

"Avrupa ülkelerinin tamamına yakını, yüz yüze eğitime başladı!"

Ya biz?

21 Eylül'de, kısmetse anaokulu ve ilkokul birinci sınıflarda yüz yüze eğitimi başlatacağız!

Bakan Bey, şu korona olmasaydı, belki Milli Eğitimi çok iyi idare edebilirdi!

Ama bir yandan eğitim öğretim, diğer yandan koronavirüsle mücadele, Bakan Selçuk'un bünyesine ağır geldi gibi...

***

Bakan Bey'in İl Milli Eğitim Müdürleri ile telekonferans sistemiyle yaptığı görüşmede verdiği talimatlar, son derece yerinde.

Fakat...

İzmir İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Yahşi'nin açıklamaları, beni tatmin etmedi.

Velileri de tatmin etmediğini görüyoruz.

Alınan veya alınması öngörülen önlemler, o makamdan bakıldığında yeterli görünebilir.

Fakat sahaya inildiğinde hiç de kusursuz olmayacakmış gibi bir düşünce hakim pek çok kişide...

Neden böyle düşünüyorum, derseniz.

Bugüne kadar eğitim sisteminde veya Milli Eğitim'de başlatılacak uygulamalarda her daim aksaklıklar yaşandı.

Ortada bir salgın var.

Dünyayı  kasıp kavuran koronavirüsle mücadelede maalesef Türkiye olarak başa döndük.

Hatta salgının ilk döneminden daha ağır bir şekilde yaşıyoruz, koronalı günleri...

***

Bakan Selçuk, Avrupa ülkelerinin tamamına yakınında yüz yüze eğitime geçildiğini söylerken...

"Biz aşamalı ve daha kontrollü eğitime geçişten yanayız" ifadesini de kullandı.

Biz daha iyisini yapıyoruz, demek istercesine...

Oysa o ülkeler, yüz yüze eğitime çoktan başladı.

Nijerya'da bile öğrenciler sınıflara girdi.

Mesela Almanya'da ilkokul öğrencileri, 20-25 kişilik sınıflarda birlikte ders görüyor.

Okula girişlerinden sınıfta oturuş düzenine kadar her şey disiplinli.

Çocuklar, derste de maske takıyor, bahçede oynarken de...

İskandinav ülkelerinde sıralar özel paravanlarla, çocukların tahtayı görmesine engel olmayacak şekilde kapatılmış.

Servis araçları, her sefere çıkışta dezenfekte ediliyor.

***

Veliler, "Bizde bu işler nasıl olacak?" diye kendi kendine soruyor.

Okul idarelerine de soruyor, ama yanıt bulamıyor.

Milli Eğitim'den gelen açıklamalar da yetersiz kalınca...

Kafalardaki soru işaretlerine, her gün yenileri ekleniyor.

***

Bu sıkıntı yetmiyormuş gibi...

Bir de velilerden taahhütname imzalaması isteneceği iddiası çıktı.

Nedir bu taahhütname meselesi?

Velinin imzalamasını istedikleri taahhütname, akıllarınca Milli Eğitim'i, okul idaresini vebalden kurtaracak!

Taahhütnamenin özü şu:

"Milli Eğitimin sorumluluğu yoktur."

Bunu imzalamayan velinin çocuğu, okula alınmayacak!

Diyelim ki, çocuk okulda hastalandı, koronaya yakalandı.

Taahhütnameyi imzalayan veli yüzünden o çocuk koronaya yakalanmış sayılacak!

Okul yöneticilerinin, Milli Eğitim yöneticilerinin hiçbiri suçlu gösterilemeyecek!

Taahhütnamede, Milli Eğitim'in yüz yüze eğitim şartları alt alta sıralanmış!

Bunları uygulamak, tamamen velinin sorumluluğundaymış gibi...

Okul idarelerinin, Milli Eğitim'in sorumluluğu yokmuş gibi...

Öğrenciyi ve veliyi birinci derecede sorumlu tutacaklar!

Veliler, böyle bir yaklaşımı kabul etmiyor.

***

Sadede gelelim.

Veliler!

Artık somut açıklamalar bekliyor.

Alınacak önlemlerin kalem kalem anlatılmasını istiyor.

Dahası, bunu sahada, henüz okullar açılmadan görmek istiyor.

Çocuğunu gönül rahatlığıyla okula göndermek istiyor.

Orada çok iyi korunacağını, eğitimini de en güzel şekilde alacağını bilmek istiyor.

Servislerin, kantinlerin nasıl işletileceğini bilmek istiyor.

Ama aklındaki deli sorulara yanıt bulmak yerine...

Üstü kapalı, hiç de net olmayan açıklamalar duyuyor.