Neşe ÖNEN
Hayatla barışmak için birlik olmak!
7 Nisan 2015 Salı

Hepimiz bir gün öleceğiz, biliyoruz, değil mi? Öyleyse, bütün bu didişmelerin ve hayatla mücadele etmenin bir anlamı olmalı.  Yoksa niye öleceğimizi bile bile yaşamaya direnelim!

Yaşamaya çalışmak demiyorum. Yaşamaya ‘direnmekten’ bahsediyorum. Onca acıya, kahra, ihanete, yoksulluğa, yalnızlığa, sevdiklerimizin yitip gitmesine rağmen, o hiç ulaşamadığımız varış noktasına bıkıp usanmadan koşmaya, ‘direnmek’ diyorum…

Hepimizin bir varış noktası var. Ancak hiç birimiz bu ‘varış noktası’ nedir ve nerede biter bilmiyor! Absürt olsa da insanoğlunun evrendeki varlığı, bir nokta ile diğer nokta arasındaki mesafeden ibaret.

Bu aykırılığı içimize sindire sindire yaşayıp gidiyoruz. Tanrıya inansak da, inanmasak da… Ya da şöyle demek mümkün; Tanrı varsa da, yoksa da, realiteyi gözlemlediğimiz zaman, insan aklı şunu öneriyor: Evrenin bir zekâsı var… Olmalı!

Bu büyük zekâya, isterseniz irade de diyebilirsiniz. Bu büyük irade, ya da yaratıcı her ne ise belli ki temel prensipler üzerine işliyor. İnsanoğlu, elbette ömür gibi kısa bir zaman diliminde, Tanrı’nın dehasını çözebilecek bir mucize gerçekleştiremeyebilir.

Peki, insanoğlu kendi dehasını çözebildi mi?

Aslında deha dediğimiz yaratıcı zekâ; duyuş, seziş, inanış ve kabiliyetlerimizin bir bütünü. Tüm bu unsurlar bilgi, deneyim ve algılarımızın gücüne dayanıyor. Bunların içerisinde ben en çok sezgilerin gücüne inanıyorum. Bu bir kişisel görüş. Katılmayabilirsiniz.

Neden bilgi, deneyim, ya da kabiliyet gibi objektif bir unsuru değil de ‘sezgi’ gibi öznel bir anlayışı daha çok önemsiyorum?

Çünkü aslında ‘sezgi’ diye açıkladığımız olgu aslında pek de öznel değildir. Sezgi kavramı; bilgi, deneyim ya da kabiliyet kavramlarına göre daha ‘nesnel’ bir içerik arz eder.

Hissetmek, algılamak ya da öngörmek şeklinde açıklayabileceğimiz ‘sezgi’ kavramını geniş bir şekilde düşünürsek, bu olgunun etrafımızı çevreleyen bütün enerji birimleriyle alışverişten ibaret bir süreç olduğunu fark ederiz.

Hücrelerimizden yayılarak, evrendeki görünmeyen enerji birimleri dâhil, bütün zerreciklerle sürekli bir ileti alışverişinde bulunma eylemi, çok yönlü ve öznel olmaktan ziyade, en nesnel iletişim biçimidir.

Dolayısı ile sezgilerimize güvenebiliriz. Çünkü sezgilerimiz bize, sadece gözlerimizin erişebildiği ya da kulaklarımızın duyabileceği veyahut da hafızamıza sığdırabileceğimiz kadar bilgi getirmezler. Sezgilerimiz bize, hayal ettiklerimize dair de bilgi taşırlar. Düşüncelerimiz enerji birimleri olarak hayal ettiğimiz mekânlara ulaşır ve bize o mekânın görüntüsünü ulaştırır. Örneğin, telepati dediğimiz olgu tesadüf değildir. Sadece düşünce enerjilerinin buluşması ve tekrar beyne geri dönerek elde ettiği bilgiyi aktarmasıdır. Tıpkı kapalı devre yayın yapan TV’ler gibi…

Velhasıl… Sezgilerim bana, yaşadığım deneyimlerden, edindiğim bilgilerden, kabiliyetlerimle sahip olduklarımdan çok daha mühim bir şey öğretti; hayata gelişimizin bir amacı var. Sanırım ben bu amacı artık daha iyi anlıyorum: Hayatla barışmak!

Bugüne kadar bütün kavgalı olduklarımızla, geçmişimizle, kin güttüklerimizle, düşmanlarımızla ve en önemlisi ‘kendimiz’ ile barışmak…

Bunu başarabildiğimiz ölçüde evrendeki noktaların birleşeceğine ve evrenin yaratıcısına giden bir doğru çizeceğine inanıyorum. İşte bu yüzden birlik olmak zorundayız. Tek başına, dağınık noktalar düz bir doğru oluşturamaz, değil mi?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
'Memleket' küçülüyor!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Neden fakirleştik?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Afyon üstünden Akşehir’e... (Gezi notları)
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Çıkışlar kapalı
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bardak boş mu dolu mu?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
19 Mayıs 'yorulmadan' ilerleme günüdür
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Çocuklukta yaşamsal sorunlar üzerine
Ümit YALDIZ
Ümit YALDIZ
Değişimin ayak sesleri!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
19 Mayıs'tan Lozan'a...
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Tasarruf öyle olmaz; böyle olur!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva