Engin ÖNEN
Hakikat sonrası siyaset
27 Ağustos 2019 Salı

Aslında yazacak o kadar çok şey var ki, konu çokluğu bazen yazı yazmayı bile engelliyor. Hangisini yazmalıyım diye düşünüyorum kaç gündür. Vahşi kadın cinayetleri üzerine bir değerlendirme mi, orman yangınları ve anlamı hakkında mı, HDP’li büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınması mı olmalı yazının konusu yoksa Ahmet Davutoğlu’nun, “Bak konuşursam fena olur” şantajı mı…

Bunların her biri yazı konusu elbet…

Bugün sosyal medya veya siyasal dünyamızdaki olup bitenleri anlamaya ve açıklamaya yönelik bir şeyler yazmak geldi içimden…

Bazı paylaşımlarım üzerine bir kısım arkadaşların, “Bak bu yanlış, olmadı ama…”, “Tehlikenin farkında değil misin?”, “Siyaset şöyle bir şeydir…”, “Düşmanın ekmeğine yağ sürüyorsun…” türünden değerlendirmelerine yanıt vermekte sıkılıyorum bazen…

O zaman da karşı taraf, “üstten bakmakla” ya da “kibirle” suçlayıveriyor hemen. Oysa karşıdaki “Siyaset şöyle bir şeydir” diye başlarken, meslek yaşamı boyunca bu konularda dersler vermiş, yayınlar yapmış bir kişinin en azından bu düzeyde bilgi sahibi olabileceğini bile düşünme zahmetine katlanmıyor…

Neden böyle olduk?

Neden bu kadar kutuplaştık, vasatlaştık ve komplocu olduk vb…

Bu sorular kapsamlı analizleri gerektiriyor elbet. Ancak basit düzeyde bir şeyler söylemek de mümkün…

Her çağ kendine özgü hakikat, bilgi ve algı dünyasına sahiptir. Ortaçağda inanç, hakikati açıklamaya yeterliydi. Modernleşme akla dayandı. Hakikat akılla aranabilecek / ulaşılabilecek bir şeydi artık…

Akıl rehberdi, doğaya egemen olmada ve toplumu düzenlemede deneysel bilim önemliydi. Bu modern dönemdi ve modern insanın hakikat arayışı ve algısında akıl ve bilim öndeydi. Deney, kanıt ve tutarlılık önemli ölçülerdi…

Bilimsel ve teknolojik ilerleme modern toplum ve birey yaratmaya yaradığı gibi başka sonuçları da oldu. Bilginin manipüle edilmesi, iktidar aracı olarak kullanılması vb. İşin içine medya ve küreselleşmenin hareket kabiliyeti de eklenince bambaşka sonuçlar ortaya çıkmaya başladı…

Hakikatin manipüle edilmesi ile sahte bir gerçeklik yaratmak olanaklı hale geldi. Komplolar ve tasarlanmış gerçekler daha öne çıkmaya başladı.

Medya iktidar bağlantısı giderek her türlü ilke ve etik değerden uzaklaştı. Medya artık yeni ve iktidar tarafından talep edilen sahte gerçeklikler peşindeydi…

Bu durum, siyasi alanda ve toplumdaki kutuplaşmayı besleyici ve belli ölçüde de ondan beslenen bir ilişki biçimine dönüştü…

Modernizmin bize tarif ettiği gerçeklik, artık yerini gerçek ötesi (post truht) bir dünyaya bırakıyordu. Gerçeği aramanın yolu akılken, gerçek ötesi için, akla değil olsa olsa kanaate ve inanca ihtiyaç duyar hale geldik…

Bu hakikat sonrası dönemdi artık…

Hatta “kanıt” ve “akla” direnir hale geldik. Kutuplaşma tam da böyle bir iklimle mümkündü. Farklı kutuplardan iki örnek verelim…

Ekrem İmamoğlu seçim kampanyası sırasında bir gencin tepkisiyle karşılaşmıştı. Genç, İmamoğlu’na teröristleri desteklediğini söylüyordu. İmamoğlu, ısrarla o yayını göstermeye çalıştı ama genç, “Hayır görmek istemiyorum” diyordu. Kanaatini destekleyen bilgiden vazgeçmek istemiyor, kanıtı reddediyordu…

Diğer örnek bir süre önce sosyal medya üzerinden ısrarla dolaştırılan bir haberdi. Habere göre, Cumhurbaşkanı ameliyata alınmış, ağır hastaymış ve hatta Putin’in doktoru bile ameliyata katılmış vb. Oysa o anda Cumhurbaşkanı bazı illerde miting yapıyordu. Ama buna rağmen herkes kendisi gibi düşünenlere sosyal medya ağları üzerinden bu haberi dolaştırmakta ısrar ediyordu…

Kutuplaşmış toplum, kendi kutbu içinde aynı gazete, TV’leri izliyor ve aynı gazetecileri ve akademisyenlerin konuşmalarını dönüp dönüp dinlemeyi tercih ediyor. Her kutbun üyeleri bilgilenmekten ziyade inanç tazelemek peşinde uzun süredir. Adeta ne söyleneceğini bildiği halde medyada ve salon toplantılarında kendi vaizlerini ibadet psikolojisinde dinler hale geldiler…

Farklı görüş ve düşünceleri yok saymak ve kendisi gibi düşünenlerle sürekli belli mesaj ve videoları paylaşmak bu ritüelin önemli bir ayağını oluşturmaktadır… “Çok önemli”, “Lütfen paylaşın / yayın” mesajları yankı (eko) odası etkisi yapıyor ve böylece hepimiz kendi sesimizi duyuyor, kendi sözümüzü tekrar ediyoruz…

Kutuplaşmadan beslenen siyaset böylece daha mümkün oluyordu.

Böyle bir siyaset içinse, “liyakat” ve “kalite” biraz gereksiz ayrıntıya dönüşüyor doğrusu…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çöl tozu meselesi: Yararlı mı, zararlı mı?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Cumhuriyet'i ve Atatürk’ü anlamak
Kemal ARI
Kemal ARI
İstediklerimiz ve sorumluluklarımız
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
O gün bugündür!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Buralara bir daha dönme Göztepe!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Mutlu s’on!
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Keser döner sap döner!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'Cehaletin tek korkusu kadındır…'
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva