Nedim ATİLLA
Ege Kültür Derneği…
16 Eylül 2017 Cumartesi

Bugün size İzmir için umut veren bir gelişmeden söz etmek istiyorum.

Antropologlar der ki, “İnsanın kendini en eski ifade şekli dans etmektir.” İnsanlık tarihinde daha ortada gelişmiş bir dil bile yokken, beden dili vardı. Bu yüzden kadim toplumlarda dans, birçok şeyin karşılığı oldu ve çok önemsendi. Sevinç, mutluluk, korku, hüzün, keder anlatıldı; hatta şifa aktarıldı dans yoluyla… Ayrıca birlik ve beraberlik ruhunu canlı tutmaya; kutsal bir tören ya da ayin ortamında, ruhsallığı duyumsamaya da yarıyordu dans... Daha ne olsun?

Çoktanrılı dönemde, insanoğlunun dans ederek tanrılarına tapındığını da biliyoruz. Asya şamanlarının davul veya tef eşliğinde, ateş etrafında dans ederek transa geçtikleri de yine bilinen bir gerçek. Günümüzde en eski güneş ‘kült’ünden gelen ve Şaman (Kam) geleneğini sürdüren kültürlerin izlerini, özellikle de Rusya Federasyonu’nun kuzeyinde yaşayan Yakut Türkleri arasında hâlâ görmek mümkün. Asya’dan Amerika’ya göç eden Kızılderililer ise, kutsal kabul ettikleri bir tür ‘güneş’ dansını, her yıl topluca tekrar ederek binlerce yıldır yaşatmaktalar.  

Güneşi kutsamak, neredeyse insanlık tarihi kadar eski… Anadolu’da Alacahöyük ve Çatalhöyük bölgelerinde güneş simgeleri; güney doğuda Urfa iline yakın Nevali Çori’de ise kutsal halk dansı betimlemeleri (resim ve kabartma olarak) mevcut. Bu tasvirlerden, “Güneşe en doğal halimizle teslim olmaya hazırız.” anlamını çıkarıyor prehistoryacılar… Güneş simgeleri ise, ‘güneş kültü’ törenlerinin en eski haline, Anadolu halk danslarının da kökenlerine inmemizi sağlıyor.

Metin And’ın “Oyun ve Bügü: Türk Kültüründe Oyun Kavramı” adlı eserinde de ısrarla altını çizdiği gibi, Orta Asya, Mezopotamya ve Akdeniz medeniyetlerinden beslenen Anadolu kültüründe dans; Şamanizm’den, oyun ve büyü kavramlarının devamından doğmuştur. Ve Anadolu’da küçük çocuklardan yaşlı ninelere-dedelere kadar hemen herkes dans eder.

Geçen Temmuz ayında başka bir medyaya da yazmıştım. 3 Haziran akşamı, MÖTBE Kültür Merkezi’nde, Ege Üniversitesi Mezunlar Derneği ve Ege Kültür Derneği’nin katkılarıyla sahneye konan Yetişkinler Halk Dansları isimli etkinlik, ne yazık ki, yine tek gecelik şahane bir gösteriydi.

Evet Ege Kültür Derneği… Bir çok yerde okumuşsunuzdur. Açılış törenine Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da katıldığı bu örgütlenme umut veriyor açıkçası…

Yıllardır Prof. Dr. M. Öcal Özbilgin’in yönetiminde sahne alan İzmirli ‘yetişkinler’; yani Anadolu Kadınları, Efe’ndiler ve Hanımefe’ndiler toplulukları, halk danslarının sadece gençlerin harcı olmadığını pek de güzel kanıtlıyorlar.

***

Üstüne basa basa söylüyorum… Cumhuriyet’in iki önemli kazanımı olan (ne yazık ki sonradan unutulan-unutturulan) Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi girişimlerin ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koyduğu için, amatör bir ruh ve profesyonel bir çaba ile sahnelenen bu etkinlik ve sonuçta kurulan dernek, fevkalade değerlidir, önemlidir. Emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum.

Program broşüründe vurgulanan mesajı da sizlerle paylaşmadan geçmek istemiyorum: “Yetişkinler Halk Oyunları Toplulukları, geleneğe ve sanata tutunmanın gerekliliğine inanmış; ‘bir orman gibi kardeşçe’ yaşamak için dansı kendine yol edinmiş bireylerden oluşmaktadır. Toplulukların ortak amacı, ‘deneyimlerle olgunlaşmış hayatı’ paylaşmaktır. Anadolu insanının toplumsal belleğinde taşıdığı iyiliğe yönelik hayat görüşünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan yüksek değerdeki geleneksel bilinci, dans yoluyla kitlelere duyurmaktır.”

Atatürk’ün büyük vizyonu:

Halkevlerinde Anadolu halk dansları figürlerinin derlenmesi üzerine yapılan çalışmalar, bugün hâlâ çok kıymetlidir ve meyvelerini vermeye de devam eder. Unutmamak gerekir ki, ‘Zeybek’, Avrupa nazarında Türkiye’nin milli dansı olarak kabul görmektedir. Cumhuriyet balolarında Zeybek oynanması geleneğini başlatan da Mustafa Kemal Atatürk’tür. 

Atatürk, zeybek oyunlarının derlenmesinde büyük emeği geçen Selim Sırrı Tarcan'ın çalışmalarını takdir ettiğini şu sözlerle dile getirmiştir: "Selim Sırrı Bey, zeybek oyunlarına medenî bir şekil vermiştir. Bu eser hepimiz tarafından kabul edilerek, milli ve sosyal hayatımızda yer tutacak kadar tekemmül etmiş ve bedii bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara ‘Bizim de mükemmel bir raksımız var.’ diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, müsamerelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı her sosyal salonda, kadınla beraber oynanabilir ve oynanmalıdır.” Ne mutlu ki, bugün halk oyunlarımızı, Zeybek danslarımızı öğreten ve yaşatan çok değerli hocalarımız; kadın-erkek severek oynayan gençlerimiz, yetişkinlerimiz var.

Atatürk’ün büyük vizyonu daha 23 Nisan 1920 tarihinde başlar. TBMM’nin açılışında, “milli eserlerimizin derlenerek korunması” programa alınmış; ‘Hars Müdürlüğü’ kurulmuştur. 1924’te Selim Sırrı Tarcan, Türkiye Edebiyat Mecmuası’nda ve ‘Halk İlmi (Halkiyat)’ dergisinde, ‘folklor’u tanımlar; folklor’un birleştirici ve eğitsel bir bilim dalı oluşunun ısrarla altını çizer. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir ‘Türkiyat Enstitisü’ kurulur. M. Fuad Köprülü burada, halkbilim dersleri vermeye başlar. Akademik seviyede ilk halkbilimciler burada yetişmiştir. Yine 1924 yılında Musiki Muallim Mektebi, ‘Türk Halk Türküleri’ni derlemeye başlar ve bu değerli hazineyi arşivler.

Ve asıl tarih, Gazi’nin İzmir ziyaretinde yazılır. 14 Ekim 1925 tarihinde, Selim Sırrı Tarcan, İzmir Kız Öğretmen Okulu öğrencileriyle Atatürk’ün huzurunda halk danslarından bir seçki oynar. Bu anlamlı olay, Türk Halk Oyunları için bir dönüm noktası olacaktır. Hemen sonrasında Atatürk, Selim Sırrı Tarcan’ı ‘Zeybek’ danslarını yaymakla görevlendirmiştir.

Atatürk’ün bizzat öncülük ederek kurduğu Halkevleri, tarih boyunca folklor açısından önemli ve değerli çalışmaların yapıldığı yerler olmuştur. Kurumsal bilgilerin yanında, ‘Halk Oyunları’ grupları kurulmuş, festivaller düzenlenmiş, yöresel dergiler çıkarılmıştır. 1935 yılının Eylül ayında, İstanbul’da ve Atatürk'ün huzurunda da ‘Beylerbeyi Balkan Festivali’ gerçekleştirilmiştir. Bu festival, Türkiye’de düzenlenen ilk ‘Uluslararası Halk Oyunları Festivali’ olma özelliğini de taşır. Anadolu’nun dört bir yanından gelen halk oyunları grupları ile Balkan ülkelerinden gelen (Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan) halk oyunları toplulukları birlikte sahne almışlardır.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Çocuklukta yaşamsal sorunlar üzerine
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Köy Enstitülü olmak…
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Geleceğe ‘miras’ altın ses!
Ümit YALDIZ
Ümit YALDIZ
Değişimin ayak sesleri!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Büyük Altaylılar haydi kongreye!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
19 Mayıs'tan Lozan'a...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
İzmir’in sosyal demokratları
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Tasarruf öyle olmaz; böyle olur!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Asıl sorun Arapça tabelalar mı?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Hayvancılıkta neden geriledik?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva