Köy Enstitüsü denince, bugün pek çok insanın yüreği pırpır eder. Çünkü 1940’ta kurulan, 1954’te tamamen kapatılan köy enstitülerinin hala silinmeyen izleri vardır onların üzerinde… Kapatılmasaydı, bu eğitim kurumları, 85 yaşında olacaktı bugün…
O günleri Köy Enstitüsü öğrencisi olarak yaşamış, öğretmen olarak kapanışının acısını yüreğine gömmüş, ulu bir çınar var aramızda…
Kimden mi söz ediyorum? Tabii ki yılların eğitimcisi, bugün itibariyle 650’den fazla çocuk kitabı yazarak eğitim dünyasına katkı koyan Mevlüt Kaplan’dan…
17 Nisan 1940’ta 3800 sayılı Köy Enstitüleri Kuruluş Kanunu ile hayata geçirilen bu çok özel eğitim yuvalarını, Allah uzun ömürler versin, 95 yaşındaki Mevlüt Kaplan hocamızdan dinlemek, her defasında beni başka dünyalara götürüyor.
Yine öyle oldu. Köy enstitüsü fikrinin Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından nasıl bir ifadeyle ortaya atıldığını o kadar güzel anlattı ki Mevlüt Kaplan…
İlerleyen yaşına rağmen köy enstitülerinin tekrar hayatımıza gireceğine olan inancını, umutlarını da çok net ifade etti.
Köy okullarının kapatılmasından duyduğu üzüntüyü, bugünkü meslek liselerinin köy enstitüleriyle neden kıyaslanamayacağını tüm ayrıntılarıyla dile getirdi.
Mevlüt Hoca’dan ayrıca, Ankara Gazi Eğitim Fakültesi’nden arkadaşı, kendisi gibi Köy Enstitülü şair Mahmut Makal ve yazar Fakir Baykurt’la birlikte, bu muhteşem eğitim yuvalarının kurucusu İsmail Hakkı Tonguç ve Milli Eğitim’in efsane Bakanı Hasan Ali Yücel ile neler konuştuklarını, huşu içinde dinledim. Daha fazla sözü uzatmayalım.
Gazeteci Muhittin Akbel sordu, eğitimin ulu çınarı Mevlüt Kaplan cevapladı.
Buyrun sohbetimize…
***
- Mevlüt Hocam, Köy Enstitüleri Ulu Önder Atatürk’ün vefatından sonra açıldı. Bu eğitim anlayışında Atatürk’ün rolü, etkisi ne derece olmuştur? Nasıl doğdu bu yüce fikir?
“Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’ün bir Milli Eğitim Bakanı vardı, 1935-38 yılları arasında görev yapan Saffet Arıkan… Saffet Bey bir askerdi, eğitimci değildi ama Atatürk’ün en çok sevdiği, güvendiği bakanlardan biriydi. Atatürk, bir yandan hastalıklarla boğuşurken, aklı fikri yine ülkenin kalkınması için neler yapılabilir, onu düşünüyordu. Bir gün, Saffet Bey’i çağırır, şunları söyler:
Saffet, biz savaşları kazandık. Savaşları köylülerle kazandık ama köylü yurttaşlarımız cennete gitmek duygusuyla yetiştirildikleri için savaşlarda çok kolay öldüler. Bu insanları geliştirmek, ilerletmek zorundayız. Cumhuriyet’i kurduk, bağımsızlığımıza kavuştuk. Devrimler yaptık, çağdaşlaşma yolundayız. Biz şehirlerde kalmışız, köylülere bir şey yapmamışız. Oysa biz o köylülerimize çok şey borçluyuz. Köylülerimizi ne zaman kalkındıracağız, okula, öğretmene kavuşturacağız?
Saffet Bey, Atatürk’ü çok büyük bir dikkatle dinlemiş ancak bunun 80 yıl sonra olabileceğini söylemiş!”
BİZİM 8 GÜNE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK SAFFER, 80 YIL BEKLEYEMEYİZ!
- Peki Atatürk, Saffet Bey’in bu sözüne tepki vermemiş mi?
“Vermez olur mu hiç!, Atatürk, o sözleri duyunca hiddetle yerinden fırlar; sen ne diyorsun Saffet! Bizim 8 aya tahammülümüz yokken 80 yıl nasıl bekleriz köylerimizin kalkınması için? Ben sana bir öneride bulunayım, bir düşün istersen… Anadolu çocuklarını biz askere almıyor muyuz? Alıyoruz! Onlara okuma yazma öğretmiyor muyuz? Öğretiyoruz! Dağın arkasındaki düşmanı nasıl vuracağını öğretmiyor muyuz? Öğretiyoruz! O zaman, çavuş, onbaşı olmuş köylü çocuklarına terhis olduklarında, 6 ay öğretmenlik kursu versek, köylerinde eğitimci olarak onlardan faydalansak olmaz mı? Okulsuz köylerde çok faydaları olur, okuma yazma oranının artmasına katkıları olur. Çocuklar, hiç olmazsa üç sınıf okusalar, o bile kar değil mi?
Saffet Bey; Paşam, bu konuyu düşünelim, benim de aklıma yattı, der. Makamına döndüğünde, o dönemde Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde görev yapan hocalardan biri olan İsmail Hakkı Tonguç’u arar. Atatürk’ün önerisini anlatır. İlköğretim genel müdürü sensin, gel yanıma, bu konuyu derinlemesine konuşalım, der.”
ATATÜRK, FİKİR BABASI OLDUĞU KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULDUĞUNU GÖREMEDİ
- Sonrasında ne gibi gelişmeler yaşanmış?
“İsmail Hakkı Tonguç, 9 bin köyü dolaşır. Bir yıl sürer bu ziyaretler… Tonguç, köyleri dolaşırken, askerden gelmiş, okumayı yazmayı orada öğrenmiş gençlerin, köylülere okuma yazma ve matematik öğrettiğine tanık olur. Hiç kimse böyle bir yetki vermediği, hatta tavsiyede bile bulunmadığı halde, gönüllü olarak öğretmenlik yapmaktadır terhis olmuş askerler… O zaman, İsmail Bey’in aklına da yatar bu iş, Ankara’ya döndüğünde Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’a rapor verir. Bu projenin hayata geçirilebileceğini söyler, neler yapılması gerektiğini anlatır.
Sonrasında, 1936’dan itibaren dört köy öğretmen okulu açılır. Askerlik dönüşü eğitmenler yetiştirilir bu okullarda. Birisi izmir’de Kızılçullu öğretmen okuludur. Kekliktepe, Çifteler, Akpınar köy öğretmen okulları da faaliyete başlar. Atatürk’ün vefatından 1,5 yıl sonra, yani 1940 yılında 17 Nisan’ın 3800 sayılı Köy Enstitüleri kanunu çıkarılır. Atatürk, Köy Enstitüleri fikrinin hayata geçirildiğini görmemiştir ama bu büyük eğitim sisteminin mimarı, kendisidir. Fakat 1946’da çok partili döneme geçilince, iktidar, köy enstitülerine karşı bir tavır koymuştur, istememiştir bu üretim odaklı okulları. Köy Enstitülerinin kapatılması için ellerinden geleni yapmışlardır. Nitekim 21 köy enstitüsü ve yüksek köy enstitüleri de kapatılmıştır. 1954 yılında tamamen…”
- Köy enstitülerinin kapanışına da şahit oldunuz. O günleri de anlatır mısınız lütfen?
“Biz böyle mi olacaktık, diye derin bir üzüntüye kapıldık. Gazi Eğitim’de okurken öğrendik köy enstitülerinin kapandığını… O zaman, kendileri de birer köy enstitülü olan şair Mahmut Makal, yazar Fakir Baykurt ve ben, İsmail Hakkı Tonguç'a gitmeye karar verdik. Ankara Palas'ın yanındaydı evi. Gittik, görüştük. Milli Eğitim'de uzun yıllar bakanlık yapan Hasan Ali Yücel ile görüştük. Çocuklar, katlanacağız buna, dediler. Onlar da bir çözüm yolu bulamıyordu, çünkü iktidarda Demokrat Parti vardı. Çaresizdik.”
KÖY ENSTİTÜLERİ YAŞASAYDI, KÖYDEN ŞEHİRE GÖÇ BU KADAR OLMAZDI
- Onlarca yıldır köy enstitülerinin ne kadar kıymetli olduğunu, ülkemize kazandırdıklarını, yeniden açılması gerektiğini anlatıyorsunuz Mevlüt Hocam… Ancak köy enstitülerinin tekrar hayatımıza gireceğine dair en küçük bir adım dahi atılmış değil. Duygu ve düşüncelerinizi dinlemek istiyorum.
“Köy enstitüleri, ülkemiz için çok yararlı eğitim kurumlarıydı. İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, bu kurumların önemini çok iyi biliyorlardı. Günümüzde öğrenciler sormuyor, araştırmıyor, mevcut eğitim anlayışı nedeniyle… Çünkü öğrencilerin sormaları, düşünmeleri istenmiyor. Türkiye’mizde bugün itibariyle bilimden uzaklaştırılmıştır. Öbür dünyayla ilgili eğitim ağırlık kazanmıştır. Bizi yönetenlerin de bilimden uzaklaştığını görüyoruz. Türkiye’nin ilerlemesi gerekirken, geriye gittiğini düşünüyorum. 1990’lara kadar yüzde 80 olan köy nüfusu, bugün yüzde 25’lere geriledi. İnsanlar çocuklarını okutabilmek için şehirlere taşınmak zorunda kaldı. Hatta karnını doyurmak için şehre göçme eğilimi içine girdi. Köy enstitüleri yaşatılsaydı, böyle mi olurdu Türkiye? Köyden şehre göç, bu kadar olmazdı her şeyden önce.”
20 BİN KÖY İLKOKULU KAPATILDI, KÖYLÜNÜN GELİŞMESİNİN ÖNÜNE TAŞ KONULDU
- Köy Enstitüleri neden kapatıldı sizce?
“Bugün itibariyle köylerimizde en az 20 bin okul kapatılmış, muhtarlıkların deposu haline getirilmiştir. Bu da her okulda 5 öğretmenin olduğundan yola çıkacak olursak, 100 bin öğretmenimiz köy çocuklarını okutmaz, okutamaz olmuş. Öğrenciler taşımalı eğitimle şehre götürülüyor. Köylünün okumasının, köylünün çağdaşlaşması, köylünün bilinçlenmesinin önü kapatılmıştır. Türkiye’de büyük bir geçim sıkıntısı vardır ve çiftçi daha çok yoksullaşmıştır, üretim yapamaz hale gelmiştir. Anadolu, aydınlığa çıkması gerekirken, karanlığa hapsedilmiştir. Benim gibi köyünü, ülkesini seven biri için köylü çocukları çok üzüntülüyüz. Köy enstitüleri, 17 bin 341 köy çocuğunu okutmuş öğretmen yapmıştır. Askerliğini yapmış 8 bin kadar insanımızı da 6 aylık eğitime alarak eğitmen olarak yetiştirmiş, köylülere okuma yazma, matematik öğretmek üzere görevlendirilmiştir. Onlar da yoklar artık. Ülkemizde üniversiteyi bitirmiş, öğretmenlik hakkını elde etmiş 1 milyona yakın gencimiz, bu eğitim yoksulluğu içinde görev beklerken, 20 bin köy ilkokulu kapatıldığı halde devletimiz kapılarını onlara kapatmıştır. ”
GÖRMESEM DE BİR GÜN MUTLAKA KÖY ENSTİTÜLERİ AYDINLANMASI GERİ GELECEK
- Eğitimin temel taşlarının bu kadar çok oynandığı bir dönemde Köy enstitüleri gerçeğinin ülkemizde yeniden yaşatılacağına olan inancınızın çok büyük olduğunu görüyorum.
“Sevincim, umudum odur ki, bilim çevreleri, köy enstitülerinin gerekliliğini kabul etmiş ve daha çok ele alıyor olmasıdır. Ben köy enstitülerinin bunca zamandır tekrar hayata geçirilmiş olmamasına rağmen unutulacağını zannetmiyorum. 1948 yılından beri, yani öğretmenlik mesleğini elime aldığımdan itibaren köy enstitülerinin çok yararlı olduğunu, bu modelin tüm ülke geneline yayılması gerektiğini savunuyorum. Köy enstitüleri kapatıldı, ben hala aynı görüşteyim ve köy enstitülü günlere dönülmesi gerektiğine inanıyorum. Yaşım 95… Köy enstitülerinin açıldığını görür müyüm, bilemiyorum ama umudumu hiç yitirmediğini söyleyebilirim. Türkiye, çok zorluklardan var olmuş büyük bir ülkedir. İnsanıyla, toprağıyla yoktan var edilmiş bir ülkedir. Belki ben göremem, sizler görürsünüz ama mutlaka günün birinde köy enstitüleri kurulacaktır. Bu çalışmalarımızın, verdiğimiz mücadelenin meyvelerinin toplanacağı inancındayım. Daha fazla zaman kaybına tahammülümüz yok. Bu nedenle o günlerin, çok daha erken geleceğine inanıyorum. Köy enstitüleri aydınlanması, 1940’lı yıllarda olduğu gibi yakın bir gelecekte ülkemizi tekrar aydınlığa kavuşturacaktır.”
ADI KÖY ENSTİTÜSÜ OLMASIN DA ŞEHİR ENSTİTÜSÜ OLSUN, YETER Kİ KURULSUN!
- Köy enstitüleri, Türkiye için neden gereklidir?
“Üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur, eğitim konusu. Çünkü geleceğimizdir çocuklarımız… Köy çocukları, şehir okullarına gitmek zorunda bırakılmışlardır. Adı köy enstitüsü olmayabilir, ama bilime dayalı, mutlaka her alanda üretim odaklı, özellikle tarıma yönelik çalışmaların yapıldığı bir eğitim oluşumu ortaya konmalıdır mutlaka... Türkiye’de adı köy enstitüsü olmasa da köy enstitüsüne benzer eğitim anlayışıyla yeniden tanışacağımıza inanıyorum. Çünkü başka kurtuluş yolu yoktur. Çünkü nüfusumuz artıyor, üretim azalıyor. Bu ülke, ithalatla daha fazla yaşayamaz. Kendi insanımızla, kendi çapımızda ve kendi topraklarımızda çalışmak, üretmek zorundayız. Adı köy enstitüsü olmasın da şehir enstitüsü olsun. Niye? Çünkü Anadolu köylüsü, şehirlere taşınmıştır. Şehirde umduğunu bulduğunu söylemek mümkün değil. Bugün şehre taşınmış köylüler bin pişmandır. Aileler, parasızlıktan çocuklarını şehirde de okutamıyorlar. Mecburen köye dönüyor ama köydeki pek çok şeyini kaybetmiştir artık. Şehir enstitüleri, tarımı önceliklendiren eğitim anlayışıyla köyleri daha cazip hale getirebilir. Ülkemizi yönetenler, Suriye, Afganistan gibi ülkelerden gelen sığınmacıları bağrına basıyor. Kendi insanımızı da özellikle köylü üreticilerimizi de bağrına basmalı ki, insanımız daha çok üretsin, şehre gitmeyi aklından bile geçirmesin.”
MESLEK LİSELERİ, KÖY ENSTİTÜLERİNİN YERİNİ TUTMAZ
- Lisenin zorunlu eğitim kapsamından çıkarılması düşünülüyor. Amaç, esnafa, sanayice eleman yetiştirmek, meslek liselerinin önünü açmaktır. Bu düşüncenin, köy enstitüleriyle bir bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?
“Bugün meslek lisesi diyorlar, eskiden sanat okulu denirdi. Sanat okulları, köy enstitüleri döneminde de vardı. Eğitim hayatında önemli bir yeri vardı sanat okullarının… Tornacılar, elektrikçiler, dökümcüler ve daha pek çok meslek dalında eleman yetiştirdi. Sanat okullarını çok önemli bulmakla birlikte, bu okulların köylere hitap etmediğini düşünüyordum. Hala da bu düşüncemin arkasındayım. Sanat okulları, şehirler için açılmıştır, şehirdeki sanayiciler, esnaf için açılmıştır. Yerinde bir adımdır, meslek liseleri… Fakat köy enstitülerinde yapılan çalışmalar tamamen, köy kurallarına, köy şartlarına göre yapılmıştır. Meslek liselerinden farkı, köy enstitülerinin, köylerdeki insanların zanaat alanında, eğitim alanında gelişmesini sağlaması, ayrıca bilimsel tarımın nasıl yapılacağını öğretmesiydi. Hayvancılığın, arıcılığın bilimsel eğitimi verilirdi, süt ürünleri üretimi öğretilirdi. Kısacası, bugünkü meslek liselerinde veya yeni oluşturulacak okullarda, köylere hitap edecek eğitimler işin özünü oluşturmalı. Yetiştirilen eğitmenler, köylülere hem tarımsal üretim, hem de hayvansal üretim konusunda eğitimler vermeli. Ancak bugünkü meslek liselerinde böyle bir şey yoktur. Dolayısıyla köy hizmetlerindeki eğitime benzer çalışmaların yapılacağı okullara şiddetle ihtiyaç vardır. Köy okullarının mutlaka açılması gerekiyor. 40 bin köyümüz var. Bu köyler kalkınırsa, Türkiye kalkınır. Öbür dünyaya yönelik eğitime ağırlık verip bilimden koparsak, sonumuzun Arap ülkelerinden daha beter olacağını düşünüyorum. Bu nedenle uygar ülkelerin gittiği yoldan gitmeliyiz. Köy çocuklarınızı geliştirmemiz, köy okullarını açmamız lazım.”