RÖPORTAJLAR
29 Temmuz 2016 Cuma

Hayat şimdi burada yaşanır

Hanzade Ünuz insanı sordu, psikolog – yazar Doğan Cüceloğlu gönül muradı keşfetmenin önemini anlattı...

Hayat şimdi burada yaşanır

Uzun yıllar iflah olmaz bir okuruydum, şimdi komşusu oldum.

Psikolog – yazar Doğan Cüceloğlu ile birkaç yıldır çekingen çekingen selamlaşıyordum Gümüldür’de.

Can attığım halde dinlenmek için kısıtlı süreyle ailesinin yanına geldiğini bildiğim için kendisini sorulara boğma teşebbüsüm olmuyordu.

Ta ki bu haftaya kadar...

Bizim mahallenin huyunu suyunu iyice benimsediğini fark eder etmez hemen röportaj girişimde bulundum Doğan Bey’den.

Yayınlayacağı son kitabı için kampa çekilmiş olmasına rağmen nezaket göstererek beni kırmadı ve sorularıma yanıt verdi.

Psikolog – yazar Doğan Cüceloğlu, bugüne dek 20’ye yakın kitap yazdı.

Televizyon programlarında anlattı, konferansler seminerler verdi.

Bizi bize anlattı.

Derdi neydi peki?

İnsan.

Ve aile.

Yine aynı yere işaret etti Doğan Cüceloğlu sohbetimizde.

Demokratik aile olmadan demokratik bir toplum oluşturamayacağımızı söyledi.

15 Temmuz darbe girişiminde yaşadığımız acı tablodaki gibi “kültür robotu” haline gelmiş insanlar yetişmesini önlemek için önümüze reçete koydu.

Kendi değerlerinin farkında, önceliklerini seçebilen bir “Şahsiyet” inşa etmenin kıymetini, düşünsel haritasını serdi önümüze.

Korku kültürünün sürdürülebilir demokrasiye ket vurduğunu söyledi, “Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama olmaz” dedi.

Psikolog – yazar Doğan Cüceloğlu ile yaptığımız keyifli salıncak sohbetinde aklımda en çok kalan ise “Hayat şimdi burada yaşanır… Olabileceğin en iyi insan olmaya çalış” cümlesi oldu.

-İnsanı anlamak uzun bir yolculuk değil mi?

Benim asıl ilgi alanım insan ve insan ilişkileri. İnsan ilişkileri konusunu derinlemesine, bütün parametreleriyle incelemeye çalışıyorum. Toplum hayatına ilişkin bir açıklama sistemi oluşturdum kendime göre. İnsan, aile hayatı, çocuk yetiştirme, öğretmen - öğrenci ilişkisi ve bir de gençlerin kendi yaşamlarındaki etki alanlarını, sınır ve sorumluluklarını farkına varması gibi konuları tanımlamaya, etkin olmaya çalışıyorum. Onun için bütün bu olan bitenlerin hepsini o çerçeve içerisinde yorumlamaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Ama eleştiri aldığım da oluyor.

-Ne tür eleştiriler?

Neden daha açık seçik bir politik tavır içerisinde yürüyüşlere katılmıyorsun diye eleştiriler yapılıyor. Neden daha açık bir tavır içerisinde derneklere katılmıyorsun deniyor.

-Daha keskin bir tavır mı bekleniyor?

Evet daha keskin, daha faal bir politik tavır bekleniyor. Ben bu konuda kendi yanıtlarımı çok açık seçik biliyorum. Benim farkına vardığım şey şu: Hayat, şimdi burada yaşanır, bu bir gerçek. Eğer şimdi burada kalbim durursa ben beş dakika sonra yokum. Şu anda bir deprem olsa bütün önceliklerimiz değişir. Şimdi burada geçmiş var, şimdi var ve bir de potansiyel olarak gelecek var. Burada en önemli iki soru şunlar: Şimdi burada benim etki alanım nedir? Ve ikincisi de önceliklerim neler? Anne baba için öncelikler farklıdır, iş hayatında öncelikler farklıdır…

GÖNLÜNÜN MURADINI KEŞFETMEK

-Önceliklerimizi belirleyen nedir peki?

İşte en önemli sorulardan biri de bu. Önceliklerim ne olmalı, önceliklerimin farkında mıyım sorusunu sorabilmek olgun yetişkin insanın önemli bir vasfıdır. Biz geçmişimizin kalıplarıyla algılarız. Şimdi buradayı algılarken, şimdi buraya neler getirdiğimizin farkında mıyız? İşte kültür robotu olan kişi neler getirdiğinin farkında değil. Kendisi karar veriyormuş gibi algılıyor ama aslında onu programlayan geçmişi karar veriyor. Eğer kişi şahsiyet olmuşsa…

-Şahsiyet olmaktan kastınız nedir?

Şahsiyet olmak şu: benim geçmişteki programlanmam değil benim değerlerim karar verir demektir. Benim değerlerimin karar vermesi için benim şimdi gelecekle ilgili bir sorumluluk almam gerekir. Gönlümün muradını keşfettim mi? Ben nasıl bir dünya istiyorum? Bu çok önemli.

-Gönlünün muradını keşfetmek...  Yalın bir insan olmak gibi mi?

Kesinlikle… Kültür robotluğunun ötesine geçmiş olmak lazım. Savaşçı adlı kitabımda da bunu anlatıyorum zaten. Niyetinizin saflığını yakalamaktan kastım budur. Ben ne istiyorum, niçin onu istiyorum? Kendim için mi yoksa “bizim” için mi istiyorum? Bütün bunların farkına varıp muhasebesini yapmış oluyorsun.

Ne oldu? Ben kimim sorusunu sormaya başladın. Kültür robotu olmaktan çıkıyorum, seçimlerimin farkındayım. Değerlerimin ve yaratmak istediğim geleceğin farkındayım. Şimdi önceliklerimi seçeceğim. Etki alanımı ve önceliklerimi belirliyorum. Bu yolculukta en sevdiğim cümledir, “Niyetimin saflığını kazandım. Elimden gelen gayreti gösterdim. Kısmet ne ise kabul ettim.” Bak, kişinin kendisiyle ne kadar barışık bir söz bu. Böylelikle yaşamın dinamikleriyle dans etmeye de hazır hale geldin.

DEMOKRATİK AİLE OLMADAN...

-Ahenkli bir dans…

O zaman sınırlarını da biliyorsun. Şimdi ben desem ki, “Deniz böyle düz olmasın, ben dalgalı deniz istiyorum”. O zaman bu salaklık olur ve böyle çok insan var. Etki alanında mı? Hayır. Etki alanına katabilir misin? Hayır. O zaman sen hakikaten akıllı bir yol izlemiyorsun.

-Etki alanına sokabileceğin şeyler yok mu?

Bu çok önemli, etki alanının içine sokabileceksen o zaman geleceğinde etki alanına sokabileceğin şeyleri şimdiden farkında olarak damlaya damlaya göl haline getirmen lazım. İşte benim de yapmak istediğim bu.

-Yapmak istediğiniz nedir?

Şu anda hakikaten sağlam işleyen demokratik bir sistem yok. Ama ben Doğan Cüceloğlu, bir bilim insanı olarak demokratik sistemin temelindeki bakış tarzı, anlam verme sistemi ne olabilir diye düşünebilirim. Geldiğim nokta ise şu, demokratik aile kurulmadan demokratik toplum olamaz. Mümkün değil. Demokratik aile nasıl kurulur? Birisinin diğerine emretmesiyle kurulmaz, “Haydi bakalım çocuklar evlenin de demokratik bir aile kurun,” demesiyle kurulmaz. Her bir kişinin kendi kültür robotluğunu keşfederek ondan kurtulması, değerlerini keşfederek şahsiyet haline gelmesiyle olur. Mış gibi yetişkin değil, gerçekten yetişkin olmaya başlaması… Onun için ben ne yapıyorum? Kitap yazıyorum, tv programları yapıyorum. Benim etki alanım içinde olan o.

EVLENMEDEN ÖNCE...

-Elinizde fener ışık tutmak gibi ...

Onu yapmaya çalışıyorum ama o nedenle de eleştiriliyorum. Ama ben etki alanım içerisinde elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Üniversite öğrencilerine yönelik bir kitap yazıyorum. Şu an çalıştığım kitaptan sonra hazırlayacağım. “Evlenmeden önce okunacak kitap”… (Kahkahalar..)

-Hangi sorulara ışık tutacak bu kitap?

Evlenmek istediğin kişiyi tanıyor musun? Evlenmekle ilgili niyetin ne? Ben kimim? Bu evlilikle ilgili nelerin farkında olmam gerekir ve aramızda hangi değerleri yaşatmamız lazım, bu evliliğin temel değerleri ne?

-Demokratik aile için kullanım kılavuzu mu olacak?

Ben şunu biliyorum, insanın ilişkiler içinde iki doğası var. Biri toplumsal insan, sosyal rolleri vardır. Diğeri de bireysel özüyle ilgili bir doğası vardır. İki toplum düşünelim; birinde insanın sosyal yönüne önem veriyor, sen kadınsın seni erkekle evlendiriyorum diyor. Karı – herif ilişkisi oluyor. Diğerinde ise insan kadın, insan erkekle evleniyor. İnsan kadın, insan erkek evliliğinde insan insana konuşma imkanı var, kadın erkek olarak da konuşma imkanı var. Ama en zengini insan insana konuşabilme durumudur.

İNSANIN ANAVATANI ÇOCUKLUĞUDUR

-Kötü tabloda ne yaşanıyor?

Diyelim ki, karı-herif evliliğinde bir çocuk doğdu. Bu evlilikteki kadın insan olarak ilişki kurmaya aç ve çocuk geldi. Nasıl sarılır o çocuğa… Aç çünkü… İlişki kurmak ister. O çocuk onun mutluluk kaynağıdır. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor, çocuk doğduktan 6 saat sonra sezgileriyle değerlendiriyor. Çocuk birkaç ay içinde şöyle anlar: “Ben annemin mutluluğu için çok önemliyim, annemi mutlu etmem lazım”. İşte, çocuk prangaya girdi… Doya doya çocukluğunu yaşama özgürlüğünü kaybetti. Ne oldu? Bir insanın anavatanı çocukluğudur dedik ama işte onu anavatanından mahrum ettik. Aslında herkes muhteşem bir potansiyel olarak doğuyor. Ben de diyorum ki, bu gençler için kitaplarımla bir etki alanı oluşturmaya çalışıyorum.

-Kitaplarınız bugüne dek kaç adet satıldı?

1 milyon 800 bini aşmıştır sanıyorum.

-Buna rağmen siz de anlaşılmamışlık ve belki bundan dolayı incinmişlik, tatlı bir serzeniş seziyorum.

Hayal kırıklığı diyelim. Hayal kırıklığım var biraz. Fakat ben şunu öğreniyorum, kendim için incinmişlik… Hayal kırıklığı falan… Gerçek ne ise o gerçek içinde çalıştığımı bilip, ona göre dans etmeliyim. Savaşçı kitabını yazmış bir kişi olarak, bu gerçeğin içerisinde dans ettiğimin farkında olarak devam etmem lazım. Şunu anlıyorum, kitaplarımı okuyanların hepsinin beni doğru anladığını varsaymam doğru değil. Herkes kendine özgü beklentileri içerisinde ne kadar hazırlığı varsa o kadar anlayabiliyor. Bazen benim söylediğimin tamamen dışında, bambaşka şeyler anlayabiliyorlar. Hayretler içerisinde kalıyorum. Bakakalıyorum… Bunu mu anladın yahu? Nasıl olabilir. İçimden de teşekkür ediyorum, “Doğan diyorum daha dikkatli yaz, örnekler ver” (gülüyor). O bakımdan facebook bana çok yardımcı oluyor. Hayal edemeyeceğim yorumlar geliyor.

BİZ BAŞKAYIZ DEĞİL Mİ HOCAM?

-Nasıl yorumlar?

Erkek okurların bir bölümü gıcıklık yapmak için fırsat arıyor. Korku kültürünün temel değeri güç, “Biz de varız burada abi” gibi tavır oluyor. Hele dereceli bir akademisyen ise… Kadın okurların da değişik olgunluk dereceleri var. Bu olgunluk dereceleri içinde pek hoşuma gitmese de şu geliyor epey fazla… ”Doğan hocam ben sizi çok iyi anlıyorum. Biz çok iyiyiz değil mi?” Ötekileştirme başlıyor. “Öbürleri kötü, anlamıyorlar sizi değil mi?” Hemen bir kamplaşma hadisesi… Bu çok var. “Biz sizi anlayanlar, başkayız değil mi hocam” şeklinde. Bu da gelişimin bir aşaması. Bunu ben doğal karşılıyorum. Böylelikle yolculuğuma daha olgunlaşmış, mütevazı bir insan tavrı içinde devam etmem konusunda yardımcı oluyor bana.

-Hayal kırıklığınız geçiyor mu o zaman?

Beklentinize bağlı… Farz edelim ki beni bir konferansa davet ediyorlar, şu konuda 45 dakika konuşuyorum. Soru cevapta ilk kişi el kaldırıyor, soruyu dinliyorum. Allah Allah nasıl böyle anlamış olabilir? İkinci soru, üçüncü derken beşinci soruda bende jeton düşüyor. Meğerse beni akıl hastanesine davet etmişler. Meğer hepsi akıl hastasıymış… O anda benim içim rahatlar, ne bozulurum ne öfkelenirim. Derim ki, adam hasta. Aklı başında değerlendirme yapmasını bekleyemezsin ve bunu çok yaygın görüyorum Türkiye’de. Hem üniversitelerde, hem gazetelerde, her türlü partilerde.

-Biz neden böyleyiz diye sorayım o halde?

Neden böyleyiz? Güzel bir soru… Paranoyak. İçimizdeki Çocuk’tan yola çıkarak Mış Gibi Yetişkinler’de bunu yazdım, yetişkin gibi görüyorsun adamı ama yetişkin değil. Etrafına baktığın zaman bu adamın başka türlü olmasını da bekleyemezsin. Şöyle bir ilke takip ediyorum, “Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama gelişmez”. Mümkün değil. Ben öfkelendiğim zaman diyorum ki, “Doğan bilim adamı olarak anlaman gereken bir şeyi göremiyorsun. Haydi bir fırsat çıktı, takip et”. Takip ettiğim zaman da mutlaka öğreneceğim bir şey çıkıyor. Korku kültürünün doğal işleyiş tarzı. Korku Kültürü diye bir kitap yazdım. En az okunan kitabım (gülüyor).

HALKIN SOKAĞA ÇIKMASI MİLATTIR

-İyi ama 15 Temmuz darbe girişiminde halkın olağanüstü tepkisine, direnişine baktığımızda… Bu önemsenecek bir tavır değil mi?

Kesinlikle bir iyileşme de yaşanıyor. Halkın sokağa çıkabilmesini, tavır almasını çok miladi bir adım olarak görüyorum. Demokrasi adına çok önemli bir gün olarak görüyorum. Halk, “Benim oyuma saygı duyulsun. Ben bir insan olarak bu düzenin içinde sayılmak istiyorum” diye karar vermiş. Böyle bir bakış var ve bu çok önemli. Geriye dönüşü yok olarak görüyorum bu tavrı ve gurur duyuyorum.

-Tanka kurşuna karşı duran, tarlalarını yakan, tişörtünü tankın egzozuna tıkan, füze rampası taşıyan kamyonu durdurup lastiğini bıçakla kesen insan öyküleri var…

Müthiş yaratıcı. Bizim kültürümüzün bir esnaf kültürü tarzı var. Yaşamla içi içe girmiş, yaşamla boğuşmuş, ayaklarının üzerinde durmuş ve çözüm üretebilmiş çok güçlü bir kültür. Öğrenmiş ve olgunlaşmış bir tarafı var. Bizim esasında bu esnaf kültürünün dinamiğine, ilgisine ve değerlerine sahip bilim adamlarına, akademisyenlere ihtiyacımız var. Vizyon oluşturup temel değerleri eğitime sokabilecek insanlara ihtiyaç var. Türkiye’de kaç tane eğitim fakültesi var? Bunların içinde yüzlerce doçent ve eğitim profesörü var. Ama akademik hayattaki insanları derleyen toparlayan bir eğitim derneği yok. Eğitim konusunda, eğitilmiş Türk nasıl bir insandır konusunda hem fikir olduğumuz bir modelimiz yok. Türk eğitim sistemi henüz gönlünün muradını bulabilmiş değil. Bu çok önemli. Bunu da tankın üzerine çıkan halk yapamaz, bunu bizim akademik hayatımızın yapması gerekir.

DEĞERLER İHMAL EDİLİYOR

-Malzeme hazır orada duruyor diyorsunuz…

Kesinlikle… Temel değerleri keşfedip onu bilimsel tabana oturtmak meselesi…

-Eğitimli Türk dediniz…

Eğitimli bir vatandaşın nasıl bir insan olacağı konusunda bir bilincimiz olması lazım. Bizim şu anda yarattığımız, malumat yüklü insan oluyor. Değerler konusunu ise tamamıyla ihmal etmiş durumdayız.

 “BEN DE VARIM”

-15 Temmuz’da on binlerce insanın sokağa çıkmasının altında hangi değer yatıyor?

Adam yerine konma, hesaba alınma ihtiyacı. “Ben de varım abi, ben tekmelediğinde bir köşeye kaçacak köpek değilim. Onurlu bir insanım. Eğer onurlu bir insan olarak yaşayamayacaksam vur öleyim daha iyi”. Bence çok anlamlı bir insan cesareti. İliklerine kadar hissediyor onu.

-Korku kültüründe hangi değerlere öncelik veriliyor?

Korku kültüründe bir tek temel değer var, o da güç. Güçlü, korkutan kişi olmak. Ama sevgi, güven, şükür kültürüne doğru gittiğinde iki temel değer var. Hakkaniyet ve hakikat. Hakikat, bir değer olmadan bilim gelişebilir mi, sanat, felsefe gelişebilir mi?

BÜYÜK RESİM İHTİYACI

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Meydanlara çıkın” çağrısını halkın sahip çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Lider olarak görüp desteklemesinin altında ne var?

Bir psikolog olarak sana insanla ilgili bir gerçeği söylüyorum. Dört grup insan ihtiyacı var. Bir yeme içme barınma gibi yaşamın gereksinimlerinin karşılanması. Ben buna ekonomi diyorum. İki, çocuğun doğuştan getirdiği bir gereksinimi var, akıl. Soran, merak eden, öğrenen akıl gereksinmesi. Üç, gönül gereksinmesi. Paran olur, bilgin olur ama senin özlediğin, seni özleyen biri yoksa hayatın bomboştur. Birçok insan da bundan intihar eder. Demek ki ilişkilere ihtiyacı var. Ve dördüncüsü insanın bir büyük resme ihtiyacı var.

-Büyük resim derken?

İnsan kendisinin de içinde yer aldığı evrene bir anlam vermek istiyor. Ve burada inançlar, değerler devreye giriyor. “Allah’ım sana hamd ederim” dediği zaman, “elhamdülillah” dediği zaman büyük resim işin içine giriyor. Bana öyle geliyor ki AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bu büyük resim konusunda sıkılmadan, ıkınmadan bir çerçeveyi müdafaa etti, ortaya koydu ve arkasında durdu. Bu geçmişi olan bir çerçeve. Yüzyılları var ve o nedenle derleyici toparlayıcı oluyor.

CHP NEDEN GENİŞLEYEMİYOR?

-Muhalefetin gözden kaçırdığı nedir?

İngiltere’ye git, İngiliz ‘Sen nesin, kimsin’ diye sorduğunda Müslümanım dersen bir şey anlar. Ama Atatürkçüyüm dersen bir şey anlamaz. Bir şey ifade etmez. Ondan dolayı Atatürkçü olmanın evrensel terimlerini bulmamız lazım. Atatürkçü olmanın evrensel değerlerini bulmamız için onun büyük resmi nedir, değerleri nedir anlamamız ve o terimleri bulup Maocu, Atatürkçü diye değil, o değerler sisteminde konuşabilmek lazım.

-Örneğin…

Diyelim ki akıl özgürlüğü içinde sorgulama, bilimsel düşünceye saygı, insana saygılı, hakikatı araştırma, empati duygusu gibi neyse o değerler sistemi oluşturulması lazım.

-Atatürkçülük sloganlaştırıldığı için mi politikalar halka tam ulaşılamıyor?

Aynen bravo, onun için CHP bir türlü genişleyemiyor. Politik parti Beşiktaşlı olmak, Fenerbahçeli olmak, Galatasaraylı olmaktan farklı bir şey olmalı değil mi? Politik alanda kimseyi eleştirmek istemiyorum ama ben böyle bir alanla ilgilenecek olsam mutlaka benim partimin gönlünün muradını keşfedip onun altında yatan temel değerleri bütün felsefi derinliği içinde anlayıp ifade etmek isterim. Nasıl bir büyük resim içinde görüyorum?

‘ÖTEKİLER’ DEMEDEN...

-AK Parti bu konuda daha mı donanımlı?

En bilimsel uygulamaları onlar yapıyor. Seçimde olsun, sosyal medyada olsun, politik analizlerde olsun… Ticaret hayatında aynı şekilde.

-Toplumu okuma konusunda daha mı gerçekçiler?

Evet ama bence bunu sadece politik amaçla yapmıyorlar. İnandıkları değerler sisteminin bir icabı olarak da yapıyorlar. Kökleri var. Umarım “Biz” derken daha kapsayıcı bir taraf içinde olup, “Ötekiler” demeden gelişme devam eder. Hakkaniyetli olunmazsa toleranslı olmak da zor oluyor.

-Darbe girişiminden sonra toplumda yakınlaşma oldu…

Ben de aynı sezgi içindeyim. Fakat bunun devam edebilmesi ilişki içinde olur. Karşı tarafın da dinlenecek laflar söylemesi lazım. Ben ne yaparsam yapayım, hiçbir şeyin farkında olmazsa o zaman diyaloğu keserim. Kötü niyetli olarak bakarım, hakikati görmediği için sustururum.

SÜRDÜRÜLEBİLİR DEMOKRASİ İÇİN

-İktidar uzak durduğu, eleştirdiği ve kavga ettiği medya gruplarına şimdi büyük bir saygıyla yaklaşıyor…

Bu bir olgunlaşma getirir ve bu çerçevede devam ederse… Şimdi demokrasiye inanmak ile partiye inanmak bambaşka şeyler. Demokrasiye inanıyorsan eğer, vatandaş ister senin partine ister başka partiye oy versin vatandaştır, hakkı vardır. Hangi partiden olursa olsun hizmet bilinci içinde bakarsın, tabii vatandaşın da bunu algılaması, “Abi ben AK Partiliyim neden bana da CHP’li gibi davranıyorsun” dememesi lazım. Bu da vatandaşın olgunluğu meselesi. Netice olarak şunu görüyorum, vatandaş olgunlaşmadan hükümetin olgunlaşması mümkün değil. Vatandaşın olgunlaşması da onu yetiştiren ana babaların olgunlaşması demektir. O nedenle çocukların yetiştiği aile ortamı demokratik, insana saygılı değerler bilinci yerleşmiş olmadan sürdürülebilir bir demokrasinin oluşması çok zor.

-Aileler çocukları için fedakarca çırpınıyor bir yandan…

Çok iyi niyetliler, ama ana baba ne yaptığını bilmiyor. Bilmediğinin farkında değil. Onun anne babası da, onu eğiten öğretmenleri de, profesörü de bilmiyordu. Bilmediğinin dahi farkında olmayan bu adama nasıl kızacaksın? Hakikaten bilmiyor. Önemsenmek, kabul edilmek, değer verilmek, güvenilmek, sevilmeye layık olmak, ait olmak ve özgür olmak. Ailede bu değerleri yaşayarak yetişen çocuk, “Ey yaşam hazırım. Hangi müziği çalarsan o dansı yaparım” der. Gözleri ışıl ışıldır. Kötü niyetli değiliz; ama ailede insan kimdir, insanı nasıl inşa ederiz konusunda öğrenmemiz gereken çok şey var. Ben de etki alanıma giren bu konularda sağ olduğum sürece hizmet vermek istiyorum. O nedenle politikaya karışmam, yürüyüşlere gitmem, etki alanımı kaybetmek istemem.

“HADİ HOCAM ÇIK MEYDANA”

-Kendi uzmanlık alanında en iyisini yap mı diyorsunuz?

Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sözünü çok takdir ediyorum. Kardeşim diyor, politikayla ilgileniyorsan buyur gel, kur partini çık arenaya boyunun ölçüsünü al diyor. Akademisyen olarak politika yapmak istiyorsan çık meydana diyor. Ben ondan dolayı politikaya girmiyorum, girmek istemiyorum. Çünkü Allah bana bir fırsat verdi. Bilim insanı olarak hizmet yapabileceğim bir alanı yakalamış durumdayım ve çok şükür bunu yapabiliyorum. Çok şükür yazabiliyorum. Benim okurlarımın çoğunda “Hadi hocam çık meydanlara gibi bir beklenti var. Onu akıllıca bir tavır olarak görmüyorum. Bana yazık olur böyle bir şey yaparsam. Ve emeğime de yazık olur, geleceğe de yazık olur. O nedenle 16 Temmuz 01.00’de facebookta yazdım, “Tasvip etmiyorum. Bu darbe Türkiye’nin geleceğini karartır, geriye götürür” diye yazdım.

-FETÖ’cülerin saldırganlığını, akıl tutulmasını nasıl karşıladınız?

Kesinlikle tuhaf karşıladım. Allah Allah nasıl olabiliyor dedim. Ama madem ki oldu, demek ki olabiliyor. Kendi gönlünün muradını keşfetmiş ve değerler bilinci içerisinde seçim yapan, şimdi buradayı değerlendiren insan ile ortamın oluşturduğu dinamikler içinde kültür robotu olarak karar veren insanlar arasında fark var. Kesin İnançlılar adlı bir kitap yazmıştı Eric Hoffman, bu konuyu müthiş inceliyor. Görüyorsun o zaman neden Almanya’da Hitler’in altında son derece akıllı bilim insanları, tıp mensupları bulunabiliyor.

-Şiddete başvurarak insanları öldürmek?

Kendisi şiddet olarak görmüyor ki, hizmet ediyorum bilinci içerisinde bakıyor. Bir de böyle bir havaya girince ve senin gibi düşünmeyince, “Benim gibi düşünmeyenler saygıdeğer değildir” anlayışı oluşuyor. Korku kültürünün ifadesi. İnşallah araştırması yapılır.

ANLADIĞINA ÖFKELENMEZSİN

-FETÖ üyelerinin psikolojisini tahlil etmek için bu  şart şüphesiz…

Bu insanları hapse at ama bir yandan da bilimsel bir tavırla incelenmesi haritanın çıkması lazım. Ne dedim? Anladığına öfkelenmezsin, öfkenin olduğu yerde anlama geliştiremezsin. Hep öfkeli tavır içerisinde isen anlayamazsın, 25 – 30 yıl sonra yine olur. Onu bastırırsın 60 yıl sonra yeniden olur. Anlayıp, tedbirini almak lazım. Gerçek Özgürlük kitabımda anlatıyorum, semptomları bastırmaya çalışmadan nereden geldi diye bakmak önemli. Güzel olan ne biliyor musun? Çocuk doğarken müthiş donanmış olarak doğuyor. Bilim insanı olmaya hazır, yeter ki elinden alma. Çocuk merak ederek hakikati anlamaya çalışır. Yaradan hiçbir şeyi eksik bırakmamış, müthiş bir sistem. Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama gelişmez. Umarım politikacılar bunu hatırlarlar ve böylelikle anlayıp, anlayan insan olarak hizmet etmeye kolları sıvarlar. İstediğim şey bu.

-Siz gönlünüzün muradını keşfettiniz mi?

Ben bu ülkede doğan çocukların her birisinin olabileceğinin en iyisi olmasına hizmet etmek istiyorum. Canan Dila’nın yazdığı Damdan Düşen Psikolog kitabımda anlattım, ben kendi çocuklarıma tam olarak iyi babalık yapamadım. Ama istiyorum ki bu ülkenin iyi niyetli insanlarına bilimsel bilgiler vererek dilimin döndüğü kadar anlatarak hizmet edeyim. Onların çocukları kalıplanacak yerde gelişsin, olabilecekleri en iyi insanlar olsunlar. Benim gönlümün muradı bu. Buna ermek mümkün değil ama o yolda niyet, gayret, kısmet devam edeceğiz.

 
Tenis sokağa çıktı!
 
Büyükşehir davası tam bir kumpastı!
YORUMLAR
Toplam 4 yorum var, 4 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Ali Al 28 Kasım 2022 Pazartesi 21:24

Thanks

Yorumu oyla      3      4  
Muammer CEBECİOĞLU 31 Temmuz 2016 Pazar 02:42

Atatürk'ün sloganlaştırılmasının; kime, ne zararı oldu? Yolcu: 'Yol yok, iz yok, uçurum var, ölüm sessiz

Yorumu oyla      12      6  
Ali Köse 30 Temmuz 2016 Cumartesi 00:39

Dogan Hoca cok iyi tahlil yapiyor.Elinize,yüreginize saglik.

Yorumu oyla      12      6  
Gul 29 Temmuz 2016 Cuma 23:54

Hocam Ben sizi cooook takdir ediyorum, iyiki varsiniz Keske kitaplarinizdan e-kitap yoluyla da ulasabilsek

Yorumu oyla      12      6  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Tenis sokağa çıktı!
Hanzade Ünuz, Egeli Veteran Tenis Derneği Tenis Kulübü Başkanı Vefa Doğu ...
Bıçak kemiğe dayandı!
Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, kente ve hizmetlere dair Egedesonsöz'e ...
'Dağlar, Kayalar Sürekli Kalkan' oluyorsunuz!
CHP İzmir Milletvekili Balbay parti ve ülke gündemine ilişkin pek çok ...
 
Yalvarırım satmayın!
Gönül Soyoğul sordu, TARKEM Başkanvekili Uğur Yüce Kemeraltı’nın yarınını anlattı…
Hayat, yerel gündemden ibaret değil
‘Patronlar Kulübü’ ESİAD’ın Başkanı, Ege’de Sonsöz’ün konuğuydu.
Göz görmez, beyin görür!
Hanzade Ünuz “Fark Yaratanlar” da Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu ile konuştu…
 
Patron antrenördür!
Türk asıllı yıldız futbolcu İlkay Gündoğan “Fark Yaratan” hikayesini Hanzade Ünuz’a anlattı…
Almanlar şapka çıkarıyor!
Gazeteci Hanzade Ünuz, Almanya’nın Köln kentinde Egetürk Genel Müdürü ...
Kopmuş hayatları dikiyor
Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da EMOT Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. ...
 
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Vali Bey neden ‘yıkamam’ dedi?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
‘Keşke idam olsaydı’ diyenler haklı mı?
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Birkaç gün önce Çin
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
'Pişman olmuş adama Nobel verdiler!'
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
‘Gönülsüz bekarlar’ için bakanlar devreye!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İmamoğlu yalnız mı bırakılıyor?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Atatürk’ten rövanşı alacaklar da…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (10) 'Bak Postacı Geliyor'
Serdar DEĞİRMENCİ
Serdar DEĞİRMENCİ
Sonbahar
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bu da geçer
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva