Türkiye, geçen yıl tam da bugünlerde siyasette yaşanan “normalleşme”yi konuşuyordu.

Sanki üzerinden yıllar, çeyrek asır geçmiş gibi…

31 Mart Yerel Seçimleri tamamlanmış ve CHP, uzun yıllar sonra birinci parti olurken AK Parti ise tarihinde ilk kez ikinciliğe gerilemişti.

İşte tam da o günlerde Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de düzenlenen 23 Nisan Resepsiyonu’nda el sıkışmışlar ve sonrasında karşılık jestler, ziyaretler yaparak “siyasette normalleşme”nin adımlarını atmışlardı.

Öyle ki CHP’nin gölge bakanları ile bakanlıkların birbiri ile teması sağlanırken ve doğrudan ilişkiler kurulurken muhalefet sıraları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı mecliste ayakta alkışlanmıştı.

Meclis tatile giresiye kadarki evrede uzun süredir siyasette yaşanan gerilim yerini dinginliğe bırakmıştı. Halkın özlediği tablo da açıkçası buydu.

CHP içerisinde “Saray ile müzakere edilmez, mücadele edilir” tartışması yaşanırken bir yandan da AK Parti’de kongre-kurultay süreci işlemeye başlanmıştı.

İşte ne olduysa bu evrede oldu.

AK Parti tabanının CHP ile yakınlaşmaya soğuk baktığına dair oluşan görüş, Saray'da baskın oldu. CHP ile DEM Parti arasındaki diyaloğun sürmesi bir bahane oldu ve iktidar siyaseten tüm gücüyle CHP’nin üzerine çullandı.

Meclis açılışı olan 1 Ekim tarihinde ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi CHP’yi DEM Parti-PKK konusu üzerinden çok ağır sözlerle hedef alırken aynı Bahçeli 22 Ekim tarihinde “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılan süreci başlattı ve silahların bırakılması ile Öcalan’a umut hakkının verilmesinden bahsetti.

Bu sertliklerin içerisinde 29 Ekim resepsiyonunda Bahçeli ile Özgür Özel’in diyaloğu belleklerdeki yerini koruyor. Bahçeli’nin “bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, birbirimizi kırmıyoruz inşallah” sözü insanda, Türk siyasetinde aslında perde önünde ve arkasında farklı pozisyon alışlar olduğuna ilişkin düşünceler oluşturuyor.

Yılbaşı itibariyle iktidarın tüm gücüyle Ekrem İmamoğlu’na siyaseten hücum ettiği ve sonu operasyonlarla noktalanan bir dönem yaşadık. Ekonomimiz sarsıldı, sokaklar eylem alanına dönüştü, bu ülkenin gencecik evlatları hapishanelere düştü. Tüm bunlar olurken de “Terörsüz Türkiye” hedefiyle başlatılan dönemde DEM Parti ile iktidar doğal olarak yan yana yürüdü. Bu arada 1,5 yıldır uygulanan kemer sıkma politikası sonucu elde edilen rezervler İmamoğlu operasyonlarında yakıldı. “Heybedeki turplar” ise bir türlü dökülemedi.

1 yılın özeti işte bu…

Ahmet Kaya’nın “Başım Belada” şarkısının nakaratı gibi: Nereden baksan tutarsızlık…

*

Tüm bunlar olurken enflasyon canavarı karşısında ne yapacağını şaşıran, kirasını ödemekte zorlanan, pazar alışverişlerinde porsiyon azaltmak zorunda kalan milyonlar siyasal alana olan tepkisini umursamazlığı ile gösteriyor. Toplum ile siyasi alan arasında makas açılmış durumda ve kapanacağa benzemiyor. Geniş toplum kesimleri muhalefete de hükümete de mesafesini henüz kaldırmış değil.

Muhalefet seçmeni yaşananların sonucu olarak daha konsantre görünüyor. Sokak eylemlerine destek veriyorlar, mitinglere katılıyorlar, imza topluyorlar. Ancak yaşanan gelişmeler karşısında Cumhur İttifakı seçmeni şimdilik sessiz... Yüzünü muhalefete döner mi? Muhafazakarlar yeniden kendi mahallelerinde safları sıklaştırır mı? Belirsiz... 

Bu ülkenin ana muhalefeti de iktidar partisi de tam 1 yıl önce “normalleşme” derken bugün işi TV ekranlarında, miting meydanlarında “siyasi düello”ya çevirmiş durumdalar…

Özetle, normalleşmenin sonucu “sandıksız Türkiye” tartışmasına dönüştü.

*

Bir parantez…

Sandıksız Türkiye olur mu?

Ben ihtimal vermiyorum.

“Sandıksız Türkiye” gibi bir niyet olsaydı CHP Genel Başkanı bunu anlamaz mıydı? 1 yıl önce “normalleşme süreci” başlatır mıydı? Ya Özgür Özel saf, siyaset bilmiyor ya Özel, Kılıçdaroğlu’na vurulan yafta gibi Erdoğan’a çalışıyor, ya da siyasi manevra yapıyor demektir bu.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sandıksız Türkiye’ye gücü yetmez. Çünkü Erdoğan eski gücünde değil. Böyle bir şey en başta Cumhur İttifakı’na zarar verir. Çünkü Cumhur İttifakı, tek başına Erdoğan’dan oluşan bir organizma değil. Erdoğan’ın gücünü birlikte paylaştığı başta MHP olmak üzere çok sayıda partiler, gruplar, tarikatlar var. Bir yandan DEM Parti ile yürütülen süreç oldukça hassas… Böyle bir tablo yani “sandıksız Türkiye” tartışması en çok ittifak içerisindeki partileri tedirgin edecektir.

“Sandıksız Türkiye”nin iktidar içerisinde olan –MHP- ve olmaya aday olan –DEM Parti- partilerden de bir karşılığı olmaz. Çünkü bu partiler aldıkları oy sebebiyle ittifak içerisinde yer alıyorlar, alacaklar. Aynı şekilde Erdoğan bu parti ve grupların oyuna muhtaç… Sandığın olmadığı bir ortamda ne MHP’ye ne de DEM Parti’ye bir ihtiyaç duyulur. Kısacası Sandıksız Türkiye, Cumhur İttifakı içindeki uyumu bozar. Bu da Erdoğan’ın pek de işine gelmez.