Bir çağ düşünün… Hızla akıyor, gürültüyle yankılanıyor, ama derinliğini çoktan yitirmiş. Her şey anlık, her şey yüzeysel. İşte böyle bir dönemde, İsveç Akademisi’nin 2025 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Macar yazar Laszlo Krasznahorkai’ye vermesi, bir anlamda bu yüzeyin altına bir işaret taşı bırakmak gibidir. Akademi, ödülü “kıyametvari terörün ortasında sanatın gücünü yeniden teyit eden vizyoner eserleri” gerekçesiyle takdim etti. Bu cümle, yalnızca bir yazarın değil, tüm insanlığın ruh hâlini tarif ediyor ve insanlığı her şeye rağmen “yavaşlamaya” davet ediyor.
2018’deki skandallardan sonra reforme edilen İsveç Akademisi, daha temkinli ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsedi. Artık popülerliğin hızı yerine evrensel derinlik ön planda. Bu seçim, Nobel’in modern dünyanın hızına karşı bilinçli bir yavaşlama duruşunu benimsediğini gösteriyor… Acele etmeyen, derinlere işleyen bir edebiyat anlayışını yüceltiyor.
Macaristan’ın bu “kıyamet anlatılarının ustası”, uzun ve akıcı cümleleriyle tanınıyor. Yani okuması kolay bir yazar değil. Eserleri, zamanı ve mekânı genişleten, okuyucuyu içine çeken ama aynı zamanda durup düşünmeye zorlayan bir yapı sunuyor. Akademi’nin gerekçesi, bu yavaşlama ruhunu yansıtıyor: Kıyametvari bir dünyada sanatın, acele etmeden, katman katman birikerek direnç gösterdiğini vurguluyor.

Krasznahorkai’nin yavaşlama yanlısı duruşu, eserlerinin her satırında kendini belli ediyor. Örneğin, Satantango (1985) romanında, bir Macar köyünün çöküşünü anlatırken, bitmek bilmeyen yağmurları ve uzun yürüyüşleri betimleyerek zamanı adeta esnetiyor. Okuyucu, hızlı bir tüketim nesnesi değil, adeta bir tefekkür yolculuğu deneyimliyor. Şeytan Tangosu (Satantango) bu çöküşün en çarpıcı anlatımıdır. Bir kasabanın yavaş yavaş çürümesi, aynı zamanda bir toplumun ruhsal çözülüşünü simgeler. Krasznahorkai’nin karakterleri, kendi hayatlarının enkazında sürüklenirken, okur da bu yavaş tempolu, ağır atmosferin içine hapsolur. Bu romanı okumak, adeta zamanın akışına karşı durmak gibidir. Her sayfa, modern dünyanın aceleciliğine bir başkaldırıdır. İki kitabını okudum geçmişte… Şimdi ne kadar zor okuduğumu anımsıyorum.
Yazarın bir diğer eseri Savaş ve Savaş’ta, insanın anlam arayışı artık bireysel bir saplantıya dönüşür. Bir arşiv memuru olan Korim’in bir metni koruma uğruna her şeyini kaybetmesi, aslında insanlığın bilgi ve sanat uğruna kendini tüketmesinin simgesidir. Krasznahorkai, bu hikâyeyle şunu fısıldar: Belki de insan, anlam ararken kendi kıyametini yaratır.
Krasznahorkai, modern dünyanın “sürekli kıyamet” halini yazıya döken bir kehanetçi gibidir. Onun metinlerinde dinî göndermeler, mitolojik yankılar, varoluş sancıları iç içedir. Ama bütün bu ağırlığın içinde bir tür teslimiyet yoktur; aksine, direniş vardır. Çünkü yazar için sanat, yıkıma rağmen var olmanın en saf biçimidir.

Bela Tarr ve Görüntüye Dönüşen Kelimeler… Krasznahorkai’nin edebiyatı sinemaya geçince, Bela Tarr’ın kamerasında yeni bir boyut kazanır. Şeytan Tangosu ve Torinoi Atı filmleri, edebiyatın ağır adımlarını görüntüye dönüştürür. Tarr, yazarın cümlelerindeki o bitmek bilmeyen yürüyüşleri plan sekanslarla yakalar; kameranın önünde insanlar değil, zaman yürür.
Bu iki sanatçının işbirliği, çağımızın en benzersiz sanat diyaloglarından biridir. Krasznahorkai’nin metinlerinde gördüğümüz insanlık yorgunluğu, Tarr’ın siyah-beyaz tonlarında ete kemiğe bürünür. Rüzgârın uğultusu, yağmurun damlaları, köy yollarının çamuru... Hepsi insanın ruh halinin dışavurumudur. Edebiyat ile sinema, burada birbirinin aynasına dönüşür.

Nobel edebiyat ödülünü kazanan Macar Laszlo Krasznahorkai, dünyanın en değerli yönetmenlerinden Bela Tarr ile birçok filmin senaryosunda birlikte çalıştı. Torino Atı, Londra’daki Adam, Karhozat ve sinema tarihinin en özel yapımlarından Şeytanın Tangosu gibi yapımlarda imzası var.
Yazar bir röportajında, “Yazmak, yavaşlamaktır; acele etmek, edebiyatı yok eder” demişti – bu, bugünkü ödülün adeta bir özeti. Nobel’in bu seçimi, yalnızca bir yazarın değil, yavaş edebiyatın zaferi… Hızlı tüketim kültürüne karşı derinlikli bir başkaldırı.
Nobel Edebiyat Ödülü, son yıllarda yavaşlamayı bir felsefe haline getirmiş durumda.
Daha önce Jon Fosse (2023, Norveç) gibi minimalist yazarlar ödüllendirilmişti; Krasznahorkai ise uzun soluklu anlatılarıyla bu geleneği güçlendiriyor. Bu yavaşlama, edebiyatın özüne dönüş demek. Modern hayatın koşuşturmasında, Krasznahorkai’nin romanları okuyucuyu meydan okumaya çağırıyor: Cümleler o kadar uzun ki, bir sayfayı okumak dakikalar sürebiliyor. Ama tam da bu noktada bir sihir yatıyor – kıyametvari korkulara rağmen umut, yavaşça inşa ediliyor.
Edebiyat, hızın değil, sabrın zaferidir.
Durun, okuyun, düşünün. Bu ödül, sadece bir yazarın değil, edebiyatın zaferi – sanatın, korkular karşısında yavaşça direndiğini kanıtlıyor. Belki de hepimiz, Krasznahorkai’nin uzun cümleleri gibi, biraz yavaşlamalıyız… Gerçek anlam, sabırla doğar.
***
Türkçede Krasznahorkai: Laszlo Krasznahorkai’nin eserleri, Can Yayınları tarafından yayımlanmış ve farklı çevirmenler tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. Şeytan Tangosu (Satantango), Bülent Şimşek tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Direnişin Melankolisi (Az ellenállás melankóliája), Leyla Önal çevirisiyle yayımlanmıştır. Savaş ve Savaş (Háború és háború), Gün Benderli tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. Seiobo Orada, Aşağıdaydı (Seiobo járt odalent), Gün Benderli’nin çevirisiyle okurla buluşmuştur.