EGEDESONSÖZ - İntegral Araştırma Şirketi Koordinatörü Ümit Yaldız, Sonsöz TV'nin konuğu oldu. Gazeteci Fatih Yapar'ın sorularını yanıtlayan Yaldız, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
MHP'YE OY KAPTIRMAMANIN DAHA BASKIN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM
AK Parti ve MHP'nin oluşturduğu Cumhur İttifakı tarafından hazırlanan Seçim Yasası hakkında değerlendirmelerde bulunan Yaldız, "Seçim barajını düşürülmesi demokrasi açısından kazanım” dedi ve şunları söyledi:
“Ancak Türkiye'de her işin arkasında başka planlar var. Araştırmalarda 2018 seçimlerinde İzmir ve Ege Bölgesi'nde yaptığımız çalışmalarda Cumhur İttifakı'nın oyunu hesap etmekte çok zorluk çektik. Tüm Türkiye genelindeki araştırma şirketleri de MHP'nin alacağı oyda yaşadı bu sıkıntıyı. Biz de İzmir'de 4,5'larda olacağını düşünürken yüzde 6 oldu. İttifak yapmak… MHP'yi düşünün. Geçmişteki gibi bir koalisyon yok. Kabine de yok, ancak Cumhur İttifakı'nın bir parçası. Belki arka perdede atamalar oluyordur. Şu görüş oluşuluyor; 'Bahçeli, MHP'liler hiçbir şey almadan bizim partimize destek oluyorlar.' Bir millet duygusu ortaya çıkıyor. Kamuoyu anketlerinde MHP’nin oyu yüzde 5-6 diye konuşulurken, MHP'ye baktığınızda Başkanlık sistemine giden yolu açan parti. Evet -Hayır referandumunda gövdesini taşın altına koyan biri parti. O günden bugüne tüm hükümetlere sınırsız destek veren, yeri geldiğinde Erdoğan'dan daha fazla Erdoğancı olan bir parti. Böyle olunca iktidar partisi seçmeninde bir pozitif algı oluşuyor. Böyle olunca sandıkta MHP baraj altında kalacak gibi görününce AK Partili seçmenden MHP'ye geçiş olabiliyor. Baraj yüzde 5'e düşürülseydi Millet İttifakı bünyesinde de Memleket Partisi gibi partilere özgüven aşılamak, ittifakı bozmaya çalışmak gibi bir algıyı oluşturmak gibi bir hamle olarak görebilirdik. O zaman çoğulcu bir sisteme hizmet ederdi. Ancak şu an bünyeden MHP'ye oy kaptırmamanın daha baskın olduğunu düşünüyorum" dedi.
GENEL MUTABAKAT ORANINI DÜŞÜRÜYOR
CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi'nin bir araya gelerek 'güçlendirilmiş parlamenter sistem' görüşmelerini de değerlendiren Yaldız, şu ifadeleri kullandı:
"6'lı masa… Parlamenter sistem için bir metin açıklandı. Beni o masada irite eden, niye 6 olduğu oldu. Neden 6 parti var? Hiç seçime girmemiş, oy oranı 0'a yakın olanlar var. Bir tık daha geniş olabilir miydi? Bir önceki seçimin Cumhurbaşkanı adayının partisi Memleket Partisi lideri niye yok? HDP niye yok? Orada bulunanların 6 değil de 15-20 gibi bir birliği olmalıydı. Bu genel mutabakat oranını düşürüyor. O 6'lı masa yüzde 1 ve altı olan partinin liderlerine yaramıştır. Kılıçdaroğlu ve Akşener, o partileri kendi seviyesine taşımıştır. Millet İttifakı ise mesele, Millet İttifakını ete kemiğe bürünmüş hali CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi'dir. Diğer isimler farklı yerlere mesajlar vermek için bulundurulmuş olabilir. Millet İttifakı genişleyecekse, 6 değil daha fazla partiyle genişlemeli. Bunu şu handikapı da var; Türkiye'nin zihninde çok ciddi bir koalisyon düşüncesi de var. AK Parti uzun süre bu sayede iktidarda oldu. 40 yaş üzeri seçmenin zihnindeki en büyük kaygı, istikrarsızlık kaygısıdır. HDP'yi nereye koyacaksınız? HDP'yi alsan alınmaz, satsan satılmaz, pozisyonuna sokuyorlar. Türkiye'nin sorunlarını çözmek istiyorlarsa, HDP'nin yok sayılmasının çok doğru olmadığını düşünüyorum. Kaygıları doğru yönetmek lazım. Burada bir samimiyet ve netlik sorunu çıkmasın. Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllarda büyüten şey, geçmişte 'Kürt sorunu vardır' deyişidir. Ancak onlar da günübirlik kaygısı ile çözüm masasını devirmemiş olsaydı, o süreç biraz daha milli hassasiyetler gözetilerek yürütülmüş olsaydı, belki HDP'nin de ya da o yapının birtakım silahlı güçlerin kontrolünde olmasını engellerdi. Türkiye olarak son 10 yıldır birlikte sevinmeyi ve birlikte kutlamayı unuttuk. Siz bu ülkeye biz daha iyi yönetiriz algısını vermek istiyorsanız, HDP'yi tanıyorsanız, yeni bir muhatap oluşturmanız lazım. Cumhur İttifakı ne der, düşüncesi üzerinden siyaset yapılmaz. "
HERKES GÜÇLÜ BİR AKTÖR OLMA SEVDASINDA
Vatandaşların ekonomik kaygılar içindeyken siyasilerin oy derdinde olduğunu vurgulayan Yaldız, "Koyun can derdinde kasap et derdinde. Siyasetçiler nasıl oy alırım derdinde, ancak vatandaş geçim derdinde” dedi ve şu değerlendirmelerde bulundu:
“ Vatandaşlar 4 haneli faturalar ile karşılaşıyor. Bir ekonomi bakanımız var, evlere şenlik. Hükümetin güven vermediğini ben rakamlarla açıkladım. Muhalefet de vermesi gerektiği güveni veremiyor. Hükümet ile muhalefetin İzmir özelindeki algısında çok bir değişiklik yok. Ben meselesinden… Herkes küçük hesapların peşinde koşuyor. Siyasete olan güvenin tek haneler düşmesinin altında bu var. Küçük bir birliksiniz ancak parti kuruyorsunuz. Muharrem İnce, İzmir'deki en büyük mitingi yapmış ancak siyasi hırslara yenik düşüp parti kuruyorsunuz. Ancak bunu da kuramıyorsunuz ve ciddi bir birlik sorunu var. Ali Babacan'ın DEVA Partisi var. Bana onun kadrosunda bulunan beş kişiyi saysın sokaktaki vatandaş. Herkes bir güçlü bir aktör olma sevdasında. Bu 6'lı masadakiler için de geçerli. Türkiye'nin içinden geçtiği olağanüstü koşullar göz önüne alarak önce devletim milletim, sonra siyasi ikbalim denmesi lazım."
AK PARTİ SEÇMENİNİ BİLE ÇOK ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ…
Ülke genelinde yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle gerçek sorunların bir çoğunun unutulduğunu vurgulayan Yaldız şunları söyledi:
"Ortak bir parti mi kurulacak , ittifak bu havayı veriyor mu, ona bakmak lazım. Türkiye'de canımızın en fazla acıdığı bölüm ekonomi, işsizlik ve hayat pahalılığı. Bizim araştırmalarımızda anketlerde yüzde 80'lere dayandı. Gerçek sorunlarımızın hepsi gömüldü. Hukuk, adalet, kadın hakları, şiddet, eğitim… Bunların hepsi gömüldü. Faturayı düşünürken burada adalet sorunu var dediğinde, seni sopa ile kovalarlar. Toplumsal muhalefet, diye bir şey var ve bu tüm siyasi partilerin üstünde. Bunun içinde HDP seçmeni de var daha küçük ölçekli partilerin seçmeni de var. Mesela o 6'lı masada neden TİP yoktu? Derdiniz çok seslilik yaratmaksa, her renkten ve desenden birilerinin olması lazım. Türkiye'de kaç parti olduğunu onlar biliyorlar. Gerek Kılıçdaorğlu'nun gerek Akşener'in kişisel ikbal ve hırslarının toplumsal muhalefete zarar verdiğini düşünüyorum. Yani ne istiyor vatandaş? Her birinin altında onlarca araştırma şirketi var. Kimi istiyor, nasıl bir tablo istiyor, nasıl bir yönetim tarzı istiyor, baksınlar. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyorlar. Peki nasıl bir güçlendirilmiş bir sistem? Yani belki de başkanlık sistemi biraz daha zayıflatılmadı. ABD'de böyle yönetim oluyor. Parlamenter sistem önümüzdeki tek sistem değil. AK Parti seçmeninin bile çok önemli bir bölümü, parlamenter sistem özlemi çekti. Ancak belki başkanlık sitemindeki bazı yetkileri sınırlandırarak, parlamentoyu daha güçlü hale getirerek, bazı yetkilerini düzenleyerek, daha yeni bir sisteme kavuşulabilir. Liderin ben şunu olacağım hırsını Türkiye'nin olası seçimde handikap oluşturması endişesi içindeyim."
KILIÇDAROĞLU’NUN MUHALEFET YIPRANMIŞLIĞI VAR
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanlığı adaylığı için CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun isminin geçmesini değerlendiren Yaldız’un bu konudaki görüşleri şöyle:
"Eğer ben CHP'de ikbal peşinde koşsaydım 'Kesinlikle Millet İttifakı'nın adayı Kılıçdaroğlu olmalıdır' derdim. Ancak benim böyle bir ikbal düşüncem yok. Ben CHP üye değilim, üye olmayacağım da. Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına, millet karar vermelidir. Millete sorarlarsa en doğru cevabı alacağını düşünüyorum. Ben sordum millete ve Kılıçdaroğlu'nun olmayacağını gördüm. Bunu CHP'liler de diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü ile siyasi olarak çok önemli adımlar attım. Millet İttifakı konusunda da çok özverili çalışmalarda bulundu, İYİ partiyi seçime soktu. İttifakı biraz daha genişleterek, HDP'yi de perde arkasından ekleyerek, yerel seçimlerde büyük başarılar kazandı. Türkiye'de ilk kez 20 yıllık iktidarın mağlup edilebileceğini gösterdi. Parti içinde kendisine rakip olan, seçim kazanmasa daha çok önemi bir desteği olduğu bilinen Muharrem İnce'yi aday göstermesi de çok önemlidir. Ancak Türkiye'nin toplumsal muhalefetinin enerjisi tek bir kişiye endekslenirse… Türkiye parlamenter sistem ile yönetilecek olsaydı, ben Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmalı derdim. Tarihsel misyon açısındansa, yani Türkiye'de Alevi kimlikli bir Cumhurbaşkanı adayını da Cumhurbaşkanı olabilmesi gerektiğini belirtirdim. Bu anlamda da bir anlamı olurdu. Ancak Sayın Kılıçdaroğlu seçimi kazanamaz kaygısının yüksek olduğunu gördük. Erdoğan nasıl iktidar yıpranmışlığı varsa, Kılıçdaroğlu'nun da muhalefet yıpranmışlığı var. Kemal Bey dışında diğer adayların ismi olursa ben Erdoğan'ın kazanma ihtimalini görmüyorum. Ancak Kemal Bey ile ilgili toplumda acabalar var. Buradaki sorun CHP seçmeninde. CHP kendi lideri ile ilgili derin kaygılar taşıyorsa, bunu diğer seçmenlere anlatamazsınız. Sandıktan çıkabilir ancak ben garanti görmüyorum. Millet İttifakı adayını millete sorarsa daha doğru olur. CHP bir dönem Diyarbakır'a, Kars'a gidemezdi. Kılıçdaroğlu bunları aştı. Ancak tüm bunlara rağmen kazanır mı, kazanamaz mı, konusunda bir kaygı var. Halkın istediğinin önünde kimse duramaz. Halka rağmen de dayatılırsa halk bunu kabul etmiyor. Geçmişte Ekmeleddin İhsanoğlu döneminde de yaşadık."
30 KİŞİYE AYNI İZİNLER VERİLİYORSA…
Karaburun Kaymakamı Serap Özmen Çetin'in mülki amir sıfatını taşıdığı ilçede arazi alım satımlarının gündeme gelmesi sonrası Türkiye çapında geniş yankılar uyandırmasını değerlendiren Yaldız, konunun çok can sıkıcı olduğunu söyledi:
"Gerçekten çok can sıkıcı bir mesele. Süreci başından itibaren hayretle dehşetle izliyorum. Karaburun'da benim de eşim nedeniyle yaşantımın olması. Açıkçası gazetecilik yaptığım dönemlerde Karaburun'un ÖÇK ilan edilmesi ile ilgili çok ciddi mücadeleler verdik. Karaburun'da taşocağı açmak istediler, bunları duyurduk, haberleştirdik, balık çiftliklerini taşımak istediler. Türkiye’nin en güzel koylarına balık çiftlikleri koymak istediler, orada vatandaşlar günlerce ellerinde dövizlerle beklediler, biz bunları haberleştirdik. Bölgeye RES'ler koymak istediler, bölgedeki hayvancılığa vereceği zararları dile getirdik. Karaburun'un korunması için çeşitli haberle yaptık ve nihayetinde Cumhurbaşkanlığı kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇK) ilan edildi. Bu birçok Karaburunluyu ilk başlarda sevindirdi. Binali Yıldırım'ın İzmir milletvekili olması sonrası altyapı yatırımları yapıldı, yolları genişletildi. Yoldan sonra pandemi ile birlikte Karaburun rantsal anlamda uçtu. ÖÇK koruyacak derken, nasıl korunduğunu haberlerimizle gösterdik. Aydın Şengül, o dönem Karaburun’u 'Avatar' filmine benzetmişti. ÖÇK geldi, bütün her şeyi durdurdu, planları askıya aldı, koruma imar planları hazırlanacak diye bekleyen Karaburunlular bir anda zeytin salamura tesisi kılıfı ile havuzlu villalar yapılması ile karşı karşıya kaldı. Karaburunlular iki ağaç dikse mahkeme yolunu tutarken, bu beyzadeler… Bunun partisi önemsiz. Bir şekilde ÖÇK kararını delerek Karaburun'un doğasında açtığı yaralar var. Bir imtiyazlı sınıf var. Siz de bir başlık açmışsınız 'Organize işler' diye… Burada 30 a yakın salamura tesisi var. Bence Tarım Müdürlüğünde bu ruhsatı verenler Kaymakam ile birlikte ÖÇK'yı uygulamak ile yükümleyken, kaymakamın kendisi imara açarak satıyor. Kaymakam bunu yapıyorsa diğer vatandaşların hiçbir suçu yok. Mülki amir bunu yapıyorsa, birilerini zeytin salamura tesisi kılıf altında havuzlu villalarda serinlemesi gayet normal. Karaburunlular hiçbir şey yapılmasın demiyor. Ancak koruma imar planı yapılsın. 2 yıldır Karaburunlular 1/25 binlik planları bekliyor. 30 kişiye aynı izinler veriliyorsa ve verenler aynı kişilerse, bunlara bakılması normaldir. Müteahhit aynı denetleyici, üstlenici aynıysa… Karaburun Belediye Başkanı yayınını da izledim, o da ' biz sadece yapılan yapının imara uygun olup olmadığına bakabiliyoruz' dedi. 2 yılda 30 salamura tesisi izni verenler, Tarım Müdürlüğü demiyor mu, ne oluyor diye?"
TÜRKİYE BU ŞEKİLDE GELİŞEMEZ
Kaymakam hanımla ilgili yapılan haberlere ilk etapta getirilen erişim engeline de sert bir dille tepki gösteren Yaldız, şöyle konuştu:
"Siz bir haber yaptınız, Karaburun Kaymakamı ile ilgili. Tamamen belgeli bir haberdi. Sonra o ona satmış, sonra diğerine satmış. 1 liraya alınan arazi 10 liraya satılmış. Mülki amirin yapmaması gereken bir durumdur bu. Urla'daki kaymakama da yazık olmuş o zaman. Ancak Kababurun'da araziyi zenginleştirme ve kullanım amacını değiştirme amacı var. Burada mesele, yerli halk için uygulanmayan düzenlemelerin birileri üzerinden organize şekilde yapılıyor olmasıdır. Bu haber Türkiye genelinde gündem oldu. Ancak bir sulh ceza mahkemesinin hakkında dava açılmayan tekzip gönderilmeyen habere iletişim yasağı getirilmesini ben anlamadım. Ancak gördüğümüz kadarıyla bu konuda sadece salamura tesisi haberi üzerine değil. Bu sulh ceza mahkemesi tarafından getirilen habere ulaşım yasağı konusunda bir düzen getirilmeli TBMM'de. Siz muhabirler, editörler çalıştırıyorsunuz, kira veriyorsunuz, bu zincirde bir muhabiri gidiyor, riski alıyor fotoğraf çekiyor, haber yapıyor ancak bir hakim karar alıp erişim engeli getiriyor. Türkiye bu şekilde gelişemez. Abdülhamit dönemine geri gider. Yasal düzenleme derhal getirilmeli. Bu haberde tekzip talebi var mı? Dava açılmış mı? Karaburun kaymakamı burada haksızlığa uğramış olsaydı bu habere erişim engeli gelir ve size ceza gelirdi. Ancak böyle bir şey yok. Ne var bunda diyor, itiraz etmiyor. Ne var boyutunu, bırakın gazeteci sorgulasın. Ben bu kararla ilgili olarak hakim arkadaş için de üzüldüm. Bir ülkede milletvekilinin konuşmasına engel getirilebilir mi? Türkiye adına kaygı verici ve üzüntü verici. Bu açıklanamayacak bir şey değildi. Özür dilenir ve yanlış yapıldığı kabul edilirdi. Hata yapıldıysa, zincir içinde değerlendirilirdi. Türkiye'de at izi, it izine öyle bir karıştı ki, hiçbir şey belli değil."