HABERLER>GÜNCEL
16 Kasım 2021 Salı - 12:26

ÇMO'dan 'yüzülebilir körfez' çıkışı: Hayalin ötesine geçmez

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in 'Yüzülebilir körfez' vaadi ile ilgili konuşan Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay, "Biz kentleri sadece binalardan ibaret görüyoruz ancak bu binaların getirdiği nüfus yüklerini, hava kirliliğini, trafiği göz önünde bulundurmadığımız için aslında yaşanamaz kentlerle karşı karşıya kalıyoruz. İzmir, bu nokta bu darbeyi en büyük alan kentler arasında. Bu koşulları yönetemezsek, körfezde yüzmek, bir hayalin ötesine gidemeyecek" dedi.

ÇMO dan  yüzülebilir körfez  çıkışı: Hayalin ötesine geçmez

EGEDESONSÖZ - Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay, Gazeteci yazar Muhittin Akbel'in sorularını yanıtladı. İzmir ve Aydın'da yaşanan çevre sorunları ile kent genelinde verilen ÇED olumlu raporlarına kadar birçok açıdan değerlendirmelerde bulunan Kınay, Gediz Nehri ve su kirliliği ile ilgili de dikkatli olunması gerektiği çağrısında bulundu.

İZMİR GİDEREK ARTAN ŞANTİYE GÖRÜNÜMÜ İLE KARŞI KARŞIYA
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’in körfezde yüzülebilecek iddiasını değerlendiren Başkan Kınay, şu anki koşullara bakıldığında ‘Yakın zamanda iç körfezde yüzebiliriz’ demenin doğru olmadığını söyledi. Kınay, “40 yıl önce yüzülen körfez, evsel tarımsal atıkların kontrolsüz akıtılması kirletildi. Kokan, yüzülemeyen, herkesin uzak durduğu bir körfezle karşı karşıya geldik. Son 15-20 yıllık süreçte de körfezi rehabilite etmek ve tekrar yaşanabilir hale getirmek için hem çevre anlamında hem de jeolojik anlamda ciddi maliyetler yürütülerek bir çalışma başlatılmaya çalışıldı. Büyük Kanal Projesi ile atık suların arıtıldığı bir süreç başladı. Kontrolsüz büyüyen kentlerde yaşıyoruz ve İzmir bunda büyük bir pay alıyor. Evlerde kalmaya çalıştığımız pandemi sürecinde İzmir giderek artan şantiye görünümü ve giderek artan bir nüfus ile karşı karşıya kalmış durumda. Nüfus yükünün getirdiği altyapı eksiklikleri ve altyapının üstyapıya yetişmediği bir planlama eksikliği ile karşı karşıyayız. Körfezin yüzülebilir olması için mevcut kirliliklerin ortadan kaldırılması ve altyapının büyümesi için yatırımların ortaya çıkarılması lazım” dedi.

KÖRFEZE DAİR UMUTLAR KARA BİR TABLOYA DÖNÜŞECEK
Şu anda körfeze bakıldığında körfezde yaşamın başladığına yönelik iyi görüntülerin olduğunu dile getiren Kınay kentin büyümesini göz önünde bulundurarak, “Kentin büyümesinin getireceği yükleri İzmir’in karşılayamadığı noktada, körfez ile ilgili umut ışıkları bir anda kara bir tabloya dönüşecektir. Zaman zaman deniz marulu gibi şeyler görüyoruz. Tesislerin yetersizliği ve varsa kaçak deşarjlar ile denetlenemeyen tesisler, bizi yüzülebilir körfez hayalinden uzaklaştırıyor. Biz kentleri sadece binalardan ibaret görüyoruz ancak bu binaların getirdiği nüfus yüklerini, hava kirliliğini, trafiği göz önünde bulundurmadığımız için aslında yaşanamaz kentler yaratıyoruz. İzmir de bu nokta bu darbeyi en ağır şekilde alan kentler arasında. Bu koşulları yönetemezsek, körfezde yüzmek, bir hayalin ötesine gidemeyecek” diyerek çarpıcı açıklamalarda bulundu.

SUYA YÖNELİK TEHLİKE GİTTİKÇE BÜYÜYOR
Son dönemlerde artan su kirliliği ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Helil İnay Kınay, şunları söyledi:

"Küçük Menderes, Gediz ve Kuzey Ege havzalarında su kalitesinin en kötü seviyesinde olduğunu söyledik. Açıklamayı yaparken sadece İzmir değil, tüm ülkemizdeki su kaynaklarına baktık ancak bizler kendi kentimizdeki su verilerini paylaştık. Bunları bize söyleten Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün yaptığı çalışmalar ve paylaştığı raporlar. Uzun süredir ülkemizdeki su havzalarına yönelik raporlar ve çalışmalar paylaşılıyor. Bunlar kamuoyuna açık raporlar. Bunlara baktığınızda yüzeysel su kaynaklarını yarısından fazlasını en kötü seviyede olduğunu görüyoruz. Kendi bölgemizde de yaşam kaynağımızda olan Gediz, Küçük Menderes ve Kuzey Ege Havzası'nda maalesef bu karnenin diğerlerinden  iyi olmadığını gördük. Bu değerlendirmeler ile İzmir'de giderek artan nüfus yükü, kentteki yapılaşma baskısı, gelen göç, bizim yaşamsal suya ulaşma noktasında hem kalite hem de miktar açısından büyük sıkıntılarımız olduğunu gösteriyor.  Kasım ayını ortasındayız ve hala yağışlar ile ilgili bir sıkıntı söz konusu. Suya yönelik tehlike gittikçe büyüyor.”

4 MİLYON KİŞİNİN YARARLANACAĞI SU KAYNAĞI TEHLİKE İLE KARŞI KARŞIYA
Gördes'te yapılması planlanan sülfürik asit tesisine ÇED olumlu kararının verilmesini de değerlendiren Kınay, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:

"Biz aslında ÇMO olarak ÇED sürecinde bütünsel bir değerlendirmenin ne kadar önemli olduğunu söylüyoruz. Gördes'te 2010 yılında ÇED sürecinin tamamlanması ile faaliyet giren bir Nikel Madeni var. Gördes verimli bir tarım arazisi ve su kaynaklarımızın olduğu bir bölge. Hem İzmir hem Manisa'nın su içme kaynağı olarak planlanan bölgede bir madencilik faaliyetinin yarattığı çevre riskiyle karşı karşıyayız, 2010 yılından beri. Bu süreç devam ederken Nikel Madeni'nde Sülfürik asit ile işlem görmesinden kaynaklanan ilave bir kimyasal risk de söz konusu. Madende hem kapasite artışına yönelik bir süreç başlatıldı ve ÇED süreci kabul edildi, hem de madendeki sülfürik asit ihtiyacını karşılanması için yıllık 1 milyon ton üretim yapacak bir sülfürik asit üretecek bir fabrikanın kurulması talebinde bulunuldu ve ÇED olumlu raporu alındı.  Son derece verimli tarım arazisinde ve içme suyu olarak planlanan bir bölgede bu fabrikanın kurulması ile yılda ortalama 4 milyon kişinin yararlanacağı su kaynağının çok daha büyük bir tehlikede olduğu ve tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde kullanılacak su kaynaklarının da büyük bir riskle karşı karşıya kaldığını gösteriyor."

30 BİN TON SÜLFÜRİK ASİT TARIM ARAZİLERİNE DÖKÜLDÜ
"Bugün bu bölge Manisa'nın içme kaynağı ve İzmir'in gelecekteki içme suyu kaynağı olarak yer alıyor. 2017 yılında tesisi sülfürik asit taşıyan tankerlerin karayolunda yaşadığı kazalar nedeniyle asitlerin tarım arazilerine döküldüğünü gördük. Basına yansıyan 4 kazada Mayıs ayında 30 ton asit tarım arazilerine dökülmüştü. Su kaynaklarını besleyen kaynağa ulaşması son anda engellenmişti. Bu süreçlerde riskin yöneltilmesi ve planlamasında uygulama nasıldır diye baktığımızda tesis yönetiminin sorumluluk kabul etmediğini gördük; sorumluluğun taşıyıcı firmada olduğu yönünde beyanları oldu. 30 bin ton sülfürik asidi yönetemeyen bir firmanın 1 milyon ton üretim yapacak bir fabrikada kaza ve riski nasıl yöneteceğini bilmemesi, çok büyük bir kara delik olarak karşımıza çıkıyor."

İKİSİNİN YAN YANA YAPILMASI MÜMKÜN DEĞİL
Kamu yararı ya da madencilik arasında bir seçim yapılması durumunda kamu yararının tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Kınay, "En önemli konu, yer seçimi. Madenin bulunduğu alana tesis kurulması esastır ancak bu alanın diğer özellikleri ortaya konduğunda, madencilik mi yapacaksınız, yoksa su kaynaklarını mı koruyacaksınız, konusundaki tercihi de kamu yararı doğrultusunda vermeniz gerekir. Bu ikisinin yan yana yapılması mümkün değil. Su kaynaklarındaki kirliliğin geri dönüşü yok. Var olan kaynaklarımızı riski büyük tesisler ile karşı karşıya bırakıyoruz. Bu tesisin burada gerçekleşmesi halinde bölgedeki tarımı hayvancılığı, su kaynaklarından vazgeçip madenciliği ve onun getireceği ekonomiyi tercih etmiş oluyoruz. Tesisin yaklaşık 10 yıllık çalışma sürecinde kirlilikle ilgili bölge halkının tarımsal faaliyetlerindeki olumsuzluklar ortaya çıkmış durumda. Ağır metaller içeren atık suyun tarım alanlarına ulaşması, bu potansiyelin ortadan kalkması ve kullanılamaması anlamına gelecek. Bir kaza halinde kirlilik çok daha büyük boyutlara ulaşabilecek durumda" diye konuştu.

SÜLFÜRİK ASİT İÇİN DE DAVA AÇACAĞIZ
Meslek odaları olarak çevre sorunlarının takibini yapacaklarına da dikkat çeken Kınay, "Gördes nikel madeni işletmesinin 2010'daki ÇED süreci de mahkemeye taşınmıştı. ÇED değerlendirmelerinin yetersiz ve uygulaması açısından da yetersiz olduğunu hukuki açıdan belirtmiştik ancak değerlendirmeler olumsuz oldu. Kaç tane ÇED olumlu kararı çıktı! Biri kapasite artırımı, diğeri sülfürik asit tesisi ile ilgili. Kapasite artışı ile ilgili davalar açıldı. Sülfürik asit için de dava açacağız. Ayrıntılarını dava dosyasında teknik olarak paylaşacağız. Bu tesisinin işletilmesi halinde geriye dönüşü olmayan doğa ve kamu zararları oluşacak. Tesisin kapasitesi 3 kat artırılması öngörülmüş ancak işlem tesislerinin artışa rağmen, aynı kaldığı görülüyor. Yani kendi içinde bir çelişki söz konusu.  Bu mücadele, bir hukuk mücadelesi, yaşam mücadelesi ve su mücadelesi. Bu sadece Gördes halkını değil, tüm Türkiye'nin yaşam mücadelesi. Bu mücadelede sağlıklı yaşmayan isteyen herkes parçası olmalı. Bizler meslek odaları olarak bu sürecin takipçisiyiz" dedi.

O ASBESTLİ GEMİ, ŞU ANDA BREZİLYA’DAKİ LİMANDA BEKLETİLİYOR
Aliağa gemi söküm tesislerine getirileceğinin açıklanmasının ardından tartışmalara neden olan Nea Sao Paulo gemisi hakkında da sürecin takipçisi olduklarını dile getiren Kınay, bir süredir kamuoyunda konuşulmayan bu konu hakkında şu bilgileri verdi:

"Aliağa'daki gemi ile ilgili süreci sıcak gündem ile takip ettik. Gelişi ile ilgili bir hareketlenme yok. Biz de bağlı olduğu limandan çıkmaması için mücadeleyi sürdürüyoruz. Hem Sao Paulo gemisini izlemeyi hem de bölgedeki işlemlerle ilgili konular gündemimizde. Şu an ülkemizin karasularına girmedi. Ancak o gemi sadece bir simge. O günden bugüne Aliağa'da birçok gemi söküldü, sökülmeye devam ediliyor. Bu süreçte atıkların ne kadarının bertaraf edildiği, nasıl maddeler olduğu yönünde bakanlıktan halen net bir açıklama yok. Biz bunları takip etmeye ve gündeme getirmeye devam edeceğiz. O gemiyi unutmadık, unutturmayacağız."

JES’İN OLUMSUZ SONUÇ DOĞURMAYACAĞI BİLGİLERİ, EKSİK VE YANLIŞTIR
Aydın'ın Germencik ilçesinde yaşanan toprak yarıklarıyla yeniden gündeme gelen Jeotermal Enerji santralarıyla ilgili olumsuz etkilere dikkat çeken Kınay’ın değerlendirmeleri şöyle:

"Olumlu cümleler söylemek istiyorum ancak konular bizi farklı boyutlara itiyor. Sürecin mevzuatı ve denetimdeki eksikler ile biz Aydın bölgesinden başlayarak birçok olumsuz sonuçlar ile karşı karşıya kaldık. O bölgede ürüne ve doğaya etkisi devam ederken, JES'in atık sularının doğaya verilmesinden kaynaklı olumsuzluklar devam ederken zemine yönelik olumsuzluklar da ortaya çıkmaya başladı. Bununla ilgili ne ve nasıl olduğu yönündeki açıklamayı yetkililerin yapması lazım. Ülkemizde JES kullanımına yönelik mevzuat ve yönetmeliklerin düzeltilmesi ve uygun çalışmayan firmaların el çektirilmesi gerekiyor. Aydın da sıkıntılar büyüyerek devam ediyor. Bugün İzmir’de de JES'e yönelik çalışmalar var; bir taraftan doğru yürüttüğünüzde alacağınız kazançlar varken, bunu yanlış yönettiğinizde geri dönüşü olmayan zararlar ortaya çıkıyor. Yine kamunun denetimi ve planlaması çok önemli. JES'ten kaynaklı ürün kalitesi ve deseninde düşüşler olduğu raporlarla ortaya kondu. JES'in tarım ürünleri üzerinde olumsuz sonuç doğurmayacağı bilgileri eksik ve yanlıştır. Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün havzalar ile ilgili değerlendirmelerinde JES’ten kaynaklı kirliliklerin ortada olduğunu raporlarla görmüş durumdayız.”

İZMİR’DE KOKU SORUNUNUN SEBEBİ; KENTİN YÜKÜNÜ KARŞILAMAYAN ALTYAPI
Vatandaşların İzmir’in bazı bölgelerinde koku sorunundan şikayetçi olduğunu söyleyen Kınay,
“İzmir'de yıllardır kokan bir körfezden, kokudan kurtulmuş ve iyileşmeye başlamış bir körfeze geçiş yapıyoruz. Ancak son yıllarda koku problemleri ile karşı karşıya kalmaya başladık. Ortaya çıkan koku problemi ile ilgili birkaç etmen var. Birincisi altyapı eksikliği ile ilgili etmenler, sanayiden kaynaklanan, derelerden kaynaklanan problemler, arıtmadan kaynaklı problemler olabilir. Bunlarla ilgili değerlendirmeler paylaşıldı. Kentin farklı yönlerinde oluşan koku şikayetleri var. Biz bununla ilgili görüşlerimizi Büyükşehir ile paylaştık. Derelerin temizliği gibi süreçler yürürken, kokunun devam etmesindeki diğer etkenler, sanayi kaynaklı kontrol edilemeyen ya da kaçak deşarjlar olabilir, bunun ilgili idarelerce denetiminin yapılması ve bundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını açıklaması gerekir. Aslında kentin artan yükünü karşılamayan altyapıdan kaynaklı sıkıntılar. Arıtma tesisi olmasına rağmen, tesislerden kaynaklanan revizyonların kapasite artışlarını, zamanında planlanamaması, gelen nüfus yükünü karşılayamaması ve kentin atıksu toplama işlemi ile ilgili yaşanan aksaklıklarda bir taraftan bu süreçleri tetikleyen faktörler. Bunlara bir bütün olarak baktığımızda, bütünün bir parçası olarak tüm süreçlerin değerlendirilmesi gerekiyor” dedi.  

DİRENÇLİ KENT OLMAK ÇOK ÖNEMLİ
Son yıllarda yaşanan sel felaketlerinde baş sırayı İzmir'in aldığına dikkat çeken Kınay, “Dirençli Kent” konusundaki görüşlerini açıkladı:

"Bizler aslında yaşanan afetler ve sayısındaki artışlarla birlikte, bu afetlerle nasıl başa çıkabiliriz, noktasına geldik. Dirençli kent, iklim değişikliğinin etkileri ile daha çok konuşulmaya başlandı. Ülkemizdeki son 10 yılda yağış kaynaklı afetlerde artış olduğu, bunda da başı İzmir'in çektiğin görüyoruz. Bu afetlerin doğa kaynaklı olmadığını, insan eliyle yürütemediğimiz süreçler nedeniyle afetlere dönüştüğünü görüyoruz. Suyun akış yönünün kapatıldığı, yeşilin betonlaştırıldığı ortamda yaşamımızı yok eden bir düşman görevi görüyor yağmurlar. Buna iklim krizi dememiz de çok doğru değil.  Bu noktada dirençli kent olmak çok önemli. Ancak şu anki afetler, mevcut kentleşmeye yönelik yanlışların ortadan kaldırılması ile mümkün. Biz kentlerimizde mevcut altyapıya sahip olamadığımız için iklim değişikliklerinin çok daha acımasız etkilerini kısa vadede yaşamaya başlayacağız. Altyapı çalışmalarını tamamlamış kentlerin ise ilave önlemler alması gerekecek. Bilim ve mühendislik açısından yapılması gerekenler ortadadır. Nettir. Bunların bir an önce yapılması gerekir. Aslolan, politikaların kamu ve doğa yararına yürütülmesidir."

ALİAĞA'DAN KAYNAKLI KİRLİLİK ETKİSİ VAR
Kent genelinde hava kirliliğinin yıl boyunca yaşandığına dikkat çeken Kınay, “Hava kirliliği sadece kış aylarında yaşadığımız bir şey değil” dedi ve ekledi:

"İzmir'in hava kalitesi ile ilgili verilere baktığımızda, 1 yıl boyunca çok da temiz hava soluduğumuz söylenemez. Öncelikli olarak kömür kaynaklı ısıtma kaynaklarından oluşan kirlilik, özellikle İzmir'de kışın yoğunlaşıyor olsa da sınır değerlerinin üstünde kalıyoruz. Özellikle Aliağa'dan kaynaklı bir kirlilik etkisi var, tüm kenti etkileyen bir faktör. Aliağa, kirlilik kapasitesini aşmış bir yer. Tesislerin kapasite artışlarına izin vermeden mevcut tesislerin rehabilitasyonlarına yönelik önlemler alınması gerektiğini yıllardır söylüyoruz.  Ancak ülkemizde ÇED kararları ile birlikte kentimize baktığımızda İzmir'deki yatırımlarda özellikle Aliağa'daki kapasite artışlarını görüyoruz. Kentteki kontrolsüz yapılaşma ve ağaçsızlaşması önümüzdeki günlerde daha kirli bir hava ile karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor. Doğanın kendi kendine temizleme süreci normal koşullarda olan bir etken. Bizler insanoğlu olarak yürüttüğümüz faaliyetler ile doğaya büyük bir yük veriyoruz. Yarattığımız etkenlerle ilave çözümleri ortaya koymalıyız. Marmara'daki müsilaj problemi aslında bize sorunun ne kadar büyük olduğunu gösterdi.  İzmir'de de müsilajın benzer bir sürecini yaşadık. İzmir körfezinin sığ olması, akıntı hızının düşük olması ile biriken kirlilik karşımıza farklı sorunlar olarak çıktı. Bununla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilgili bakanlıkların değerlendirmeleri ortaya koyması ve kirliliğin nereden kaynaklandığını ortaya koyması gerekiyor."

İZMİR, BİYOLOJİK ARITMADA İYİ KENTLERİNDEN BİRİ AMA…
Atık arıtma tesislerinin kapasite artırımı ve rehabilitasyonu konusunda zamanlamanın önemine dikkat çeken Kınay, "İzmir'in kentin atık suları yüzde 98 oranında ileri biyolojik arıtma ile deşarj  ediliyor. Ancak kentin nüfus yükünden kaynaklanan atık su  arıtma tesislerine baktığımızda İzmir Türkiye'nin en iyi kentidir ve nüfusa baktığımızda yeterli midir, iyileştirme ve revizyon zamanında yapılabilecek mi noktasında soru işaretleri var. Bunlar da karşımıza soru işaretleri olarak çıkıyor.  Altyapı eksiklikleri ve nüfus yükündeki artış arıtma tesisinin yetersiz kalacağı bir zamanlamayla bizi karşı karşıya getirdi" dedi.

YAĞMUR SULARI BARAJLARA ULAŞMADIĞI İÇİN, SEL OLARAK KARŞIMIZA ÇIKIYOR
Geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık ve barajlardaki su sıkıntıları ile ilgili betonlaşmaya vurgu yapan Kınay, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Geçen yıl yine ekim-kasım aylarında barajlardaki doluluk oranlarını konuştuk. Aralık ayında gelen yağışlarla sel felaketlerini yaşadık. Bizim söylediğimiz cümleler hep aynıydı. Yağışlar ile ilgili süreçler ve suyun yönetimi bütünsel bir süreçtir. Karşı karşıya kaldığımız sorunlar, yürütemediğimiz su politikalarını sonucu. Sadece suyu ve yönetimi, gelen yağışlarla barajlardaki doluluk oranları ile değerlendirmek mümkün değil. Geçen yıl da benzer cümleleri ortaya koymuştuk. Ortalama 1 yıllık süreci  karşılanacak suyumuz var ancak 2'nci yılı ya da kurak bir dönemi geçirdiğimizde 3'ncü yılı öngöremiyoruz. Gerekçesini iklim değişikliği ya da yağışların azalması olarak görmek mümkün değil.  Suyun besleyen, barajlarımız besleyen yağmurun yollarını kapatmış durumdayız. Sular barajlara ulaşmadığı için, sel olarak karşımıza çıkıyor."

 
Şampiyon Samed kupayı Karakayalı'ya getirdi
 
CHP'den Urla çıkarması... Yücel: Kayyuma tepki var
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Alen Doğu Gencer 16 Kasım 2021 Salı 22:47

Kanal projesi yapılırken 5 milyon nüfusa göre planlanıp yapıldı. o dönem izmir in nüfusu 3 milyon civarıydı. hiç kimse izmir in bu denli gayri resmi bir göç alacağını düşünemedi. Kanal projesine bağlı arıtma tesislerinin kapasitelerinin yetmeyişi izmir nüfusunun 5 milyonun çok üzerinde olduğunu gösteriyor.

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
İzmir'de hafızlar icazetlerini aldı
Kestanepazarı Öğrenci Yetiştirme Derneği himayesindeki Karabağlar, Konak ...
İzmir'de hazırladı, UNESCO'ya ulaştı
İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Tekstil ve Moda Tasarımı Bölüm Başkanı ...
İzmir'in liseleri karınca gibi!
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, meslek liselerinde, 2021 yılının ilk ...
 
İzmir'de PKK/KCK baskını!
Diyarbakır merkezli, aralarında İzmir'in de bulunduğu 4 ilde terör örgütü ...
İzmir merkezli 'saadet zinciri' operasyonu: Çok sayıda gözaltı!
İzmir merkezli 21 ilde, 'saadet zinciri' yöntemiyle dolandırıcılık yaptıkları ...
Jandarma'da FETÖ operasyonu: 63 gözaltı
Ankara merkezli operasyonda, FETÖ/PDY'nin 'jandarma mahrem yapılanması'na ...
 
Zehir tacirlerine şafak operasyonu: 29 gözaltı
İstanbul'da uyuşturucu satıcılarına yönelik operasyonda 29 şüpheli yakalandı.
Mehmet KARABEL yazdı... Başı göklere değen destan!
Mehmet KARABEL yazdı... Başı göklere değen destan!
İzmir'de faciaya kıl payı... Mikser kırmızı ışıkta mı geçti?
İzmir’in Karabağlar ilçesinde, beton mikseriyle hafif ticari aracın çarpışması ...
 
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
'Memleket' küçülüyor!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Neden fakirleştik?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Afyon üstünden Akşehir’e... (Gezi notları)
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Çıkışlar kapalı
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bardak boş mu dolu mu?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
19 Mayıs 'yorulmadan' ilerleme günüdür
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Çocuklukta yaşamsal sorunlar üzerine
Ümit YALDIZ
Ümit YALDIZ
Değişimin ayak sesleri!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
19 Mayıs'tan Lozan'a...
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Tasarruf öyle olmaz; böyle olur!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva