Nedim ATİLLA
Gösteri İdeolojisi ve Medyanın Hali
13 Temmuz 2018 Cuma

Temmuz’un yarısını tatile ayırdım. Instagram takipçilerimin gördüğü gibi mavi sularda geçiriyorum zamanı… Şu günlerde varoluşçu davranmak galiba en iyisi… Denizin üzerinde yapılabilecekler sınırlı, yüzmekten kalan zamanda okumak, okumak, okumak…

Umberto Eco’nun savaş, faşizm, basın, öteki, göç, hoşgörü ve hoşgörülemezlik konularını ele alan “Beş Ahlak Yazısı” adlı kitabını okuyorum altını çize çize…  İlk kez 20 sene önce okumuştum, şimdi okurken her şeyin ne kadar da güncel olduğunu görmek şaşırtmadı  elbette… “Beş Ahlak Yazısı”  içerik itibarıyla, muhtemelen sürekli güncel kalacak bir çalışma… O zaman çizerek okumamıştım, şimdi daha iyi oldu.  Altını çizdiğiniz metni dönüp dönüp okumak, üzerine düşünmek, tartışacak birini bulursanız tartışmak daha da iyi tabii ki.

Savaş, hoşgörüsüzlük, basın özgürlüğü ve göç bu dünyanın bitmeyecek sorunları gibi duruyorlar.  Eco'nun kendi ifadesiyle söylersek, “bu yazılar, neyi yapmanın iyi olacağı, neyi yapmamak gerektiği ve neyin hiçbir biçimde yapılmayacağı hakkındadır” (s.11)  Eco'nun çalışması, yazıların hangi gerekçe ve koşullarda yazıldığını açıklayan kısa bir “Giriş” ve her bir yazının bir bölüm oluşturduğu toplam beş bölümden oluşuyor. Bu bölümler sırasıyla “Savaşı Düşünmek”,  “Ebedi Faşizm”,  "Basın Hakkında",  "Öteki Sahneye Girdiğinde" ve  "Göçler, Hoşgörü ve Hoşgörülemezlik" başlıklarını taşıyor. Daha önce de yazmıştım, sıkılınca sarıldığım yazarlardan birisi Umberto Eco

Eco, kitaptaki ilk yazısı olan “Savaşı Düşünmek”i Körfez Savaşı günlerinde kaleme aldığını söylemiş…. Dolayısıyla ilk yazının temasının savaş olması da bir tesadüf sayılmaz. Ancak hemen belirtelim, Körfez Savaşı, Eco'nun doğrudan konu ettiği, yani amaç olarak ortaya koyduğu tema değildir. Körfez Savaşı, Eco'nun bir bütün olarak savaş olgusunun kendisini tartışmak için kullandığı aracı argüman... Öyle ki Eco burada somut savaşı tartışmaz, onun problem olarak ortaya koyduğu şey, insanların savaş karşısındaki tavrı-tutumu, yani eylem biçimidir. Dolayısıyla savaş burada artık tarihsel bir olgu olarak değil, etik bir kategori olarak ele alınmıştır.

Çünkü Eco'nun savaş karşısındaki düşüncesi daha en baştan yadsıyıcıdır. Dahası Eco'ya göre savaşı yadsıyan bu düşünce  “savaşın 'yararlı' sonuçlara ulaşılmasını sağlaması durumunda daha da geçerli olmak zorundadır; çünkü böyle bir sonuç, insanların, belirli durumlarda, savaşın makul bir olasılık olduğu kanısına varmalarına yol açabilir. Oysa, böyle bir görüşü reddetmek zorundayız…” (s.15).

Esasında Eco, savaşı, özellikle günümüz dünyası için, olanaklı bir durum olarak da görmüyor. Ona göre savaş pek çok yeni bağlantı oluşturur ve bunlar, savaşın taraflarının niyet ve hesaplarının ötesinde durumlar…

Dolayısıyla Eco'ya göre         savaş, nasıl bir gelişme gösterirse göstersin, tarafların iradesine tam olarak karşılık gelmeyecek bir ağırlıklar dağılımına yol açtığı için, gelecek on yıllar boyunca dramatik bir siyasal, ekonomik ve psikolojik istikrarsızlık içinde uzayıp gidecek, 'savaş politikası'ndan başka bir şey üretmeyecektir” (s.25).

Eco'ya göre insanların on binlerce yıldır istikrarsızlık durumlarının çözümü için savaşa başvurmaları, aynı dönemde psikolojik dengesizliklerini çözmek için alkol veya aynı yıkıcı etkiye sahip maddelere başvurmaları gibidir ve bu, gerçekçi bir çözüm değildir.

Savaşın hızlı bilgi akışı, kıtalar arası göçler ve yeni teknolojilerin doğası gibi nedenlerden dolayı yapılma nedenleriyle çelişki içinde olduğunu düşünen Eco, entelektüelin görevini de unutmamıştır: “savaşın olanaksızlığını dile getirmek [...] alternatif bir çözüm olmasa bile” (s.27).

Savaşın her türlü insani girişimi yok ettiğini düşünen yazar, bunu ilk görev olarak addeder. Nitekim ona göre savaş, daha en baştan bir çözüm yolu olarak asla düşünülmemesi gereken bir olgudur.

***

Savaşa karşı yadsıyıcı tutumunu ortaya koyan ve entelektüeli de bu tutuma ortak olmaya çağıran Eco'nun dikkat çeken ikinci yazısı ise “Ebedi Faşizm”dir.

Eco, bu yazıyı ilk olarak 1995 yılında Colombia Üniversitesi'nin İtalyan Dili ve Edebiyatı ile Fransız Dili ve Edebiyatı bölümlerinin Avrupa'nın özgürleşmesini kutlamak üzere düzenledikleri bir sempozyumda sunmuştur. Yazar, bu kitaptaki metnin de birkaç biçimsel değişiklik dışında aynı olduğunu yazmış.

***

Eco'nun, “Basın Hakkında” adlı denemesi, İtalyan Senatosu'nun düzenlediği bir seminer sırasında, senato üyelerine ve önde gelen İtalyan gazetelerinin yöneticilerine sunulan bir değerlendirme yazısıdır. Emin olun bu bölümü okurken Türkiye medyasında son yıllarda olup bitenin 20 yıl önce yazıldığını düşündüm…

Eco, yazının daha en başında amacını ortaya koyar ve yazısının İtalyan basının durumu üzerine bir değerlendirme ve siyaset dünyası ile ilişkileri üzerine bir şikâyetname olduğunu belirtir.

Eco burada her ne kadar İtalyan basınını ele alsa da esasen vurguladığı noktalar tüm ülkelerin basın-yayını için geçerli olmak durumunda…  Nitekim Eco, “Basın, eleştirilerden bağışık kalamayacağına göre, basının kendisini sorgulaması demokratik bir ülkede sağlıklılık koşuludur”(s.51) derken, bu geçerli söylemi de kurmuş olmuş.

Dönemin basınından örnekler sunan Eco burada, haber seçimi, sayfa düzenlenişi ve temalaştırma gibi tekniklerin artılarına ve eksilerine vurgu. “Gazetenin dergi haline gelmesi” başlığında ise Eco'nun eleştirisi gazetelerin satış kaygısı ile hareket edip kimlik kaybına uğramaları noktasında yoğunlaşır.  Özellikle televizyonun etkinliğinin giderek arttığı bir ortamda, gazete ve dergilerin nitelikli dönüşümü gerçekleştirmekte başarılı olamadıklarına dikkat çekmiş. 20 Yıl öncesinden bugünleri görmüş gibidir.

Gösteri İdeolojsi” başlığı altındaki temel konu, gazetelerin sayfalarını doldurmak için olur olmaz haberleri gündeme taşımaları ve çoğu zaman dolgu haberler ile gündem oluşturmalarıdır.

“Gazete ve televizyon” başlığında eleştirilen ise televizyon haberlerinin birinci sayfadan verilmesi, yani gazetenin televizyonu takip eden niteliksiz bir yayın aracına dönüşmesidir.

Yine burada, basının siyasetle olan ilişkisi de eleştiri konuları arasındadır, dahası bu eleştiriler “Söyleşi” başlığı altında da devam ettirilir. Burada siyasilerle söyleşilerin amacı dışına çıktığı ve gazetelerin satış kaygısına alet olduğu vurgulanır, ancak bu tek taraflı bir sorun değildir; çünkü siyasetçiler de kendi çıkarları bakımından bu işe gönüllü alet olmaktadırlar. Bir diğer başlık olan “Basının basın hakkında konuşması”  esasen televizyondan aldığı bir özelliktir.

Nitekim basın, televizyon hakkında konuşmadığı zaman kendi hakkında konuşur. Bu durum, yine en çok siyasetçilerin işine gelir; çünkü bir gazetede verilen demeç diğerlerinde de yankı bulur. Böylelikle kitle iletişim araçları dünyaya açılan bir pencere olmak yerine, bir aynaya dönüşmekte, basın, sadece kendini izler hâle gelmektedir.

***

Eco, “Basın Hakkında” yazısını en son “Ne yapmalı?” başlığı ile tamamlıyor. Eco burada, basına çelişkilerinden kurtulması için iki yol öneriyor:

İlki Eco'nun “Fiji yolu” diye tabir ettiği, basının dolgu haberlere yer vermeden sadece ajansların verilerine yoğunlaşarak önemli haberleri gündeme taşımasıdır.

Öteki yol ise “kapsamlı irdeleme” yoludur ki bu, gazetenin şov dünyasının haftalık dergisi hâline gelmekten vazgeçip, dünyadaki olaylar hakkında ciddi ve güvenilir bir haber kaynağı olmasıdır.

Nitekim Eco'ya göre her ne olursa olsun basın, özellikle yazılı basın, tüm bu eleştiriler saklı kalmak kaydıyla, vazgeçilebilecek bir alan değildir. Çünkü gazete ve dergilerin bir ülkenin uygarca gelişimindeki rolü yadsınamayacağı gibi, modern insana sabah ritüeli olarak sunduğu tatmin de görmezden gelinemez.

Ama medya için genelde söylediği şu söz meselenin özüdür… “Bir tuzaktan korkuyorsan, kendin kur tuzağı. Böylece tuzağa düşenler, senin denetimin altına girer.”

***

Umberto Eco’yu yaz boyunca okumaya devam edeceğim. Bir sonraki mevzumuz hoşgörü ve hoşgörüsüzlük üzerine olacak…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Sarı Çİzmeli Memed'A 14 Temmuz 2018 Cumartesi 14:36

'Gülün Adı' ve 'Foucault Sarkacı'yla başucu yazarlarımız arasına girip "Ortaçağ' ile önemini pekiştiren Umberto Eco ve benzeri değerlere de yer/zaman ayırmaya evet Sn.ATİLLA, ama şimdi değil diye düşünüyorum... CHP'nin ve başkanının 9.hezimeti unutturulmak üzere... Üstelik rüzgar ters yönden esmeye başladı ve Sn.İNCE'ye sinsi saldırılar çoktan başladı... "İnce haklı amaaaaaa...." demeyen siz de dahil sadece birkaç ilkeli yazar kaldı. Zaman unutturmadan bu konular üzerine yazmaya ve bizler de okumaya ve tepki koymaya devam edip 9.hezimetin faillerini bir nihai hesaplaşmaya zorlasak daha isabetli olmaz mı? Saygılarımla....

Yorumu oyla      10      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Manisa bir 'olmaz'ı nasıl 'olur' yaptı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva