Harun ÖZDEMİR
Cumhuriyet ne kadar kalıcı?!
6 Mayıs 2016 Cuma

Cumhuriyeti kalıcı kılan somut eser Ankara şehridir! Bir din, kültür, felsefe, ahlâk kendi değerleri ile yeni bir kenti tasarlayıp inşa etmiş ise, o kent yaşadığı sürece, onu inşa eden irade de yaşar!

İnsanlar ölür; değerler yaşar!

Bu bir yasadır!

Bu demektir ki, Ankara var olduğu sürece “Cumhuriyet” fikri ve mefkûresi de var olacaktır!

***

Mustafa Kemal; Osmanlı Devleti’nin 1826, 1839, 1856, 1876 ve 1909’da yaptığı büyük Islahatları, 1923’te bir kez daha yaptı.

Ama hiçbiri 1923’deki kadar “kalıcı” olamadı.

Osmanlı Devleti; ıslahatlardan umduğu sonuçları alamamıştı. Nedenini de bin yılların kenti İstanbulluların direnişine bağlıyordu. Osmanlı demek, İstanbul demekti. İstanbul’un istemediği ancak “Yapılıyor!” gibi olurdu ama yapılmazdı.

Padişahların en büyük korkusu İstanbul’da zuhur edecek bir isyandı!

***

Kim, hangi yeniliği yaparsa yapsın, İstanbul onu kısa sürede içinde sindirir ve etkisizleştirirdi. Derin İstanbul’un kabul etmediği bir yenilik İstanbul’un dışına çıkamazdı.

Bizans’ta, Osmanlı’da ve Cumhuriyet’te de bu kural değişmedi!

İstanbul, Hıristiyanlaşırken nasıl bir “tahrifat” yaptı ise Müslümanlaşırken ve modernleşirken de “tahrifatçı” oldu!

***

Mustafa Kemal, yeniliklere küçük bir bozkır kentçiği olan Ankara’yı başkent yaparak başladı. Her yeniliği önce Ankara’ya kabul ettirdi.

Çünkü Ankara’nın yenilikleri sindirip etkisizleştirecek bir kültürü ve geleneği yoktu. Henüz Bizans ve Osmanlı entrikaları ile de tanışmamıştı!

İstanbul’da entrikalar içinde yoğrulmuş kimi kurnaz zevat, aynı taktikleri Ankara’da da uygulamaya kalkıştığında her defasında karşısında Mustafa Kemal’i buldu!

Bu nedenle Cumhuriyet ve devrimlerine Anakaralılar da İstanbul’dan Anakara’ya gelenler de direnemedi.

Anakaralılar direnmenin ne olduğunu bilmiyordu; İstanbullularda da cesaret yoktu!

***

Cumhuriyet ve inkılâplar önce Ankara’da benimsendi, sonra diğer kentlerde, en sonunda da İstanbul’da.

Bizans’ın başkenti, entrikanın ve ihanetin de başkentiydi. İstanbul, aynı zamanda Müslümanlığın ve Türklüğün Bizanslaştığı bir kentti.

Her yeniliği, içtihadı, dini görüşü… kısa sürede kendisine benzetebiliyordu. Sultanların, İstanbul’da bir fetvaya takıldığı da görülmemişti. Fetvaların havada uçuşması, ancak bir saray darbesi ile son bulabilirdi.

Ulemanın “ilm-i siyaset” anlayışı bunu gerektiriyordu.

***

Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919’da ayrıldığı İstanbul’a, 1 Temmuz 1927’ye kadar gitmemiştir. Çok sevdiği İstanbul’a bütün davetlere, ısrarlara rağmen gitmemiştir. İlk heykeli İstanbul’da dikilmiş, açılışına gitmemiştir. Evi müzeye dönüştürüldüğünde de gitmemiştir. 

Mustafa Kemal bütün başarısını Ankara’ya borçludur!

*** 

Fetihten sonra İstanbul’a çok sayıda âlim geldi. Onlarca medrese yapıldı. Ama İstanbul’da düşünülmüş, İstanbul orijinli bir “ilim” oluşmadı!

Ama İstanbul; her türlü fetva, entrika, hakikati çiğneyip tükürme, alaya alma, birinci sınıf yağcılık ve dalkavukluğun, isyanın, ihtilâlin ve darbenin başkenti oldu!

İstanbul; yüzyıllar boyu askerlikten muaf tutulduğu için de, saray darbelerinin devlete ve millete neler kaybettirdiğini umursamadı! İhanetin, ilm-i siyasetin, entrikanın hangi kişisel çıkarlar sağlayacağını ise iyi bilirdi!

Bu nedenle İstanbul ayrı, Osmanlı ayrı oldu!

Birçok yönüyle!...

Bunu bütün Osmanlı uleması, ümerası, kalemiyyesi, seyfiyesi… iyi bilirdi! İstanbul dışında göreve gönderilmek “sürgün”e eş değerdi! Anadolu sevilmezdi; sadece asker deposu görülürdü!

Anadolu’da vali olmak, Padişah’ın gazabına uğramaktı! 

İstanbul’un vatan, millet, hizmet anlayışı böyleydi!

***

Mustafa Kemal, Osmanlı’nın defalarca denediği ama bir türlü yerleştiremediği ıslahatları bir yandan Ankara’ya kabul ettirmeye çalışırken diğer yandan da İstanbul’u Müslümanlaştırmaya çalıştı!

Mustafa Kemal, İstanbul’u da dönüştürmeye çalıştı. Hem de Lozan Antlaşmasına aykırı olarak İstanbul’un Gayrimüslimlerini taciz edip yurt dışına çıkmaya zorladı. Onların yerine Anadolu’nun Müslüman ahalisini yerleştirerek kentin sosyal sermayesini değiştirmek istedi!

***

Cumhuriyet; Bursa, Edirne, İstanbul, İzmir, Konya, Sivas, Erzurum’da Selçuklu ve Osmanlı eserlerine saman doldurmadığına ve at bağlamadığına göre yeni Türk devletinin “projeksiyon”unda bütün değerleriyle Müslümanlık, insanları etkilemeye devam edecekti.

Bu kesindi!  

Ama Cumhuriyet, aynı hassasiyeti Yahudi ve Hıristiyan eserlerine göstermedi.

Sanılanın aksine yaşadığımız birçok sorun 1950’den sonra zuhur etti! Muhafazakâr sağ siyasetin etkinlik kazanmasıyla birlikte Türkiye, rant diye bir kazancı keşfetti!

Herkesin ortak etkisiyle ortaya çıkan “rant” iktidara yakın kişiler arasında pay edildi! Hiçbir muhafazakâr iktidar, kent topraklarını önceden imara hazırlamadı.

Yeni kentler tasarlama, büyük ideallere fırsat tanıma yerine, Anadolu köylüsü 1950’den sonra İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa…’ya adeta boca edildi. İnsanlar; geceleri gecekondularda, gündüzleri işletmelerde ucuz işçi yapıldı. Krediler ve teşvikler İstanbul’a, artanlar İzmit’e ve İzmir’e verildi.

Türk insanı; sömürü, adaletsizlik, istismar, rantçılıkla sağcı ve muhafazakâr iktidarlar sayesinde tanıştı!

Hükümete yakın olmak zenginleşmenin en kestirme yolu oldu!

Eskiden bu işlerin pirleri İstanbul’da yaşardı; 1950’den sonra ortaya çıkan yeni yetme kurnazlar ise köylüydü. Yemesi, içmesi ve eğlenmesi sorunluydu. Kısa sürede zengin olmak, bütün kusurları örtmeye yetiyordu!     

Herkes Yahudi, Rum ve Ermenilerin ticaretle zengin olmalarından şikâyetçiydi ama milli ekonominin tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı üzerine inşa edilmesine bir itirazı yoktu!  

İtirazı olan vardı ama nedense muhalefet de “vatan haini” idi!

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 3 yorum var, 3 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
durgut yılmazer 16 Mayıs 2016 Pazartesi 13:45

Ankara -Cumhuriyet ilişkilendirmesine bayıldım.Katılıyorum.ATATÜRK zaten büyük bır deha ve ALLAHIN bizlere bir lütufu.

Yorumu oyla      11      5  
Serpil Tankus 8 Mayıs 2016 Pazar 09:04

Kalemine saglik kardes

Yorumu oyla      11      5  
muhalif 7 Mayıs 2016 Cumartesi 10:34

bu yazıyı nasıl yorumlamalıyız!1-milli mücadele anadoluda başlamıştır, kongreler, il ateş ise izmirde atılmıştır. istanbulu İngilizler işgal etmiş, padişah İngilizlere teslim olmuş meclisi mebusanda öğle, bu yüzden "harekat" istanbuldan başlayamazdı.CUMHURİYETİN ÖMRÜ İÇİN Ankarayı işaret etmek doğru değil.başkent ankara oldu ama, Samsun, , gazi olan antep,şanlı mücadele veren Urfa, Sakarya, afyon karahisarın kocatepesi,milli mücadelenin başladığı ve biitiği izmir ile Ankara başkent oldu. dolayısıyla cumhuriyeti sadece Ankara temsil etmiyor, tüm adı geçen şehirler temsil ediyor. "birilerinin" tarihimizin 1919 ile başlamasından duyduğu rahatsızlık bazı şeyleri gözler önüne sunuyor..Ankaranın başkent olması ne kadar önemli? önemli olan bugün cumhuriyet değerlerine en bağlı il hangisi?bu değerleri savunan, koruyan..Ankara başkentliği sorgulansa bile elinden alınsa bile CUMHURİYETE bir etkisi OLMAZ.2-Yahudi ve hıristiyan eserlerinin korunmaması konusu; buraya Yahudiler konulmamalıydı. çünküyahudiler türkiyede halk tarafından azınlık olarak görülmediler 400 yıllık Yahudi kültürü eserleri bugün bile izmirde ayakta, ancak şanlıurfada göremiyoruz, bu daha çok bölgesel bir yaklaşım diyebiliriz.hristiyanlara duyulan FOBİ ise rum ve Ermenilerin milli mücadele de tutundukları davranıştan kaynaklanmakta, Atatürk zamanında cumhuriyet döneminde savaştığı Venizelos ile kurduğu dostluk bunu ne kadar aşsa da, Atatürk sonrasi bu bir korunma refleksine dönüşmüş.1930 ve 40 larda büyük yangından kurtulmuş, Osmanlı izmiri kordon mimarisi yok edilmiş. bilinçli mi değil mi karar vermek zor..1950 lerde yıkılan sarı kışlayı da düşünürsek bilinçli deği gibi yani.neyseki elimizde kalanlar için bugün daha bilinçliyiz ancak devlet için aynı şeyi söylemek mümkün mü? örnek istanbuldaki Bizans mirası?

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva