Nedim ATİLLA
Bilgeyi kaybettik…
10 Aralık 2018 Pazartesi

Bugün öğle saatlerinde uçağa binmek üzere beklerken bir yandan da twitterda yazılanları okuyorum. Sevgili ağabeyim, Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı'nın hesabından yaptığı paylaşımı gördüm ve irkildim. Orhan Abi, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in hayatını kaybettiğini duyuruyordu: “Hocamızı kaybettik... Cumhuriyet kuşağının çok çok seçkin insanı... Bir bilim ve kültür adamı Prof. Bozkurt Güvenç hayatta kalma mücadelesini yitirdi. Türkiye'nin başısağolsun..."

İnsan ve Kültür kitabı ile daha 1970’lerin sonunda tanımıştım Bozkurt Hoca’yı… Hep yolumu aydınlattı yaklaşık 40 yıldır… Türkiye’yi tanımak için Bozkurt Hoca’dan daha önemli bir el feneri yoktur diye düşündüm hep.

Gelecek hafta bir genç gruba konuşma yapacağım. Hemingway’in “Çanlar Kimin İçin Çalıyor?” başlığına benzer bir sunuma hazırlanırken Bozkurt Hoca’nın fi tarihinde yazdığı, benim de kesip sakladığım bir yazısına faydalanmaya karar vermiştim. Ne diyordu Prof. Güvenç … Beraber okuyalım…

***

Kent kültürü tarihçilerinden Oscar Lewis, Sanayi Devrimi’nin, matbaadan sonra ve buhar makinesinden önce, şehirlerdeki saat kuleleriyle başladığını savunur. Tabii bunlardan önce de müminleri toplu duaya çağıran kiliselerin çanları, minarelerden yayılan Ezan sesleri vardı.

Saat kulesi, günlük çalışma hayatını, her şeyin var olduğu zaman ve mekân kavramlarımızı değiştirdi. Bilim öncüsü fizikçi Newton’un zaman ve mekân ayırımı, uzay fizikçisi Einstein’da zamanmekan oldu. Bu devrimsel dönüşümün günlük hayatımızdaki sonuçlarını yorumlamaya çalışıyorum.

Okul öncesi yaşlarda kilise çanlarını duyar, kapı tokmağını ya da zilini tanır kapıya koşardık. Okulda ders ve teneffüs ziliyle tanıştık. Evlerdeki çalar saatler “kubbeli hamam” bulmacasının yanıtı idi. Sonraki yıllarda futbol meraklısı delikanlılar, düdüğünü doğru dürüst çalmayan hakemleri “cebine yüzlük gözüne gözlük” yollu överlerdi. Şimdilerde, modern holiganlar topluca sahaya inip hakem dövüyor.

Bir zamanlar, boynuz (horn) sesine benzeyen otomobil kornasından yakınırdık. Bugün trafik işaretlerinin süresinden şikayetçiyiz. Dünyanın her ülkesinde trafik düzeni yaya haklarını kısıtlıyor.

Tanzimat yönetimi, yıldırıma kaşı minarelere tel takılması kararını ertelemişti. Bugün, şerefelerdeki toplu hoparlör karmaşası Ezan seslerini sildi süpürdü. İkinci Savaş’tan sonra dönüşüm hızlandı...

Düdüklü tencereden düdüklü zamanlara… Minareden dört yöne okunan ezan, insan sesini uzaklara iletiyordu. Selatin camilerindeki minare ve şerefe sayıları tarihi devlet gücünün simgesi oldu. Yıkılan devlet onurunu cami, minare ve şerefe sayısıyla onarmaya çalışıyoruz. Top sesleriyle duyurulan iftar saatleri artık televizyon ekranında ilan ediliyor.

Dünyaya açıldık ama Ramazan ayında kuzey limanlarında mahsur kalan denizcilerin iftar sorununu çözemedik. Akıllı bir müftü, kutsal aylarda otur oturduğun yerde, buyurmuş: Ne işin var, günü gecesi 6 ay süren kâfirler diyarında?

Radyo çağında, Londra’daki Big Ben dünyaya saat ayarı verirdi. Ucuz Quartz saatler Büyük Britanya’nın benciliğine son verdi. Ne var ki Ramazan ayının aynı günde başlaması kararı uygulanamıyor.

Küreselleşen uygarlık dış mekânlardaki gürültüyü belki azalttı, ama uğultuyu gideremedi. Yayalar cep telefonunuz çalıyor diye birbirini uyarıyor.

Gürültüye karşı sokakta dirençliyiz ama mutfak ve banyoda çaresiz. Telefonlar, ocaklar, mikro dalga fırınlar, çamaşır, bulaşık ve kurutma makineleri, zilli bebekler gibi bizleri sürekli uyarıp duruyor: Görevim bitti hemen beni kapat diyor. Her zil sesiyle bir telaş ve koşuşmadır başlıyor, acaba hangisi? Yetişemezsek biraz sonra yeni bir düdük turu; tümden susuncaya kadar. Postacının uyarısı, size ulaşamadık 5 gün içinde gelip almazsanız...

Bizimkiler bitince komşunun konut ve araba alarmları kapatılmazsa, batarya ya da piller bitene değin bütün ziller çalacaktır. Ambulans, itfaiye ve korumaların sağda solda çalan naa-nii naa-nii  sirenleri. Denetlenemeyen gürültüler işitme kaybına yol açıyor. Birbirimizi dinlemiyorduk, giderek duymaz oluyoruz. Korna yasak ama hazır beton döken modern mikserlerin gürültüsü dinmek bilmiyor.

Pilli araçların boyuyla pillerin boyu da küçülüyor fiyatları yükseliyor. Kendi öten düdükler tükenecek gibi değil. Tek istisnası titreşimli diş fırçası. Titreşim durunca fırçayı yenilemek gerekiyor.

Yazar Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor? eseri, Tolstoy’un ünlü Savaş ve Barış romanı gibi, bir dünya klasiği idi.

Günümüzün romanı: Düdükler Kimin İçin Çalıyor?  olabilir mi?

***

Bozkurt Güvenç Hocayı bu güzel coğrafya hiç unutmayacaktır…

 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva