Gönül Soyoğul
“Ama Vildan, hayat öyle bir şey değil işte, hiç olmadı!”
2 Şubat 2016 Salı

Ucu ucuna İzban’ı kaçırmış, raylardan kayıp gidişini aynı ‘kahretsin’ repliğiyle seslendirmiş iki kadınız Alsancak İstasyonu’nda. Yan yana bekleme sıralarına oturuyoruz. Yan yanayız ama birbirimizden ayrıyız. Kendinden başka kimseyi görecek gözü yok belli. Gürültüyle elindeki telefona anlatıyor hayatını kabusa çeviren insanları, sonra dinliyor bir süre ahizeden gelen sesi. Anlaşılan, karşısındaki yatıştırmaya çalışıyor onu. İitiraz ediyor o da:
“Ama Vildan, hayat öyle bir şey değil işte, hiç olmadı!”
Bir istasyonda değil, yerli bir film platosundayız şimdi…

Onun kadar uzaklaşmak için an’dan, yeni aldığım Penguen’i okumaya çalışıyorum, Ece Temelkuran’ın yazısını.
Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, Milliyet, Habertürk; BirGün derken, düzenli olarak bir yerlerde yaz(a)madığı için karşılaşamadığımız meslektaşla, her hafta Penguen dergisinde buluşuyoruz bir süredir. Hepten kaybettiklerim(iz)e bakınca, buna bile sevinebiliyorum artık. Küçük şeylerden mutlu olmayı bilirdim hep. Mikroskobik boyutlardakine yeni alışıyorum.
Elimizde kalan üç beş şey için sıkça dillendirdiğimiz ‘Buna da şükür’ cümlesini hayatlarımıza kattıkları için, değerli devlet büyüklerimizi sık sık anıyorum bu nedenden.

Şiddeti izlemeye maruz bırakıldığımız ülkede, ‘ne kestin koç, ne yedin hiç’ tufanından, zamanın boşluğunda yuvarlanırken sersemleten, acı çektiren bir hayat yaşamak zorunda kalındığından, hayatın mutluluk vadeden küçük/faydalı güzelliklerinden nasiplenemeden öylece yaşayıp gittiğimizden dem vurmuş Ece.
Yazısı su gibi akarken, içimden de tarifsiz bir hiçlik akıyor bu kekremsi hayata dair.
Vildan’a dert yanan, itiraz eden kadını duymuyorum artık.

*
-Ülkenin bir yanında savaş yaşanıyor, ölümler, katliamlar rutin haber halini almaya başladı; ama toplum olarak bunlar yaşanmıyormuş gibi davranıyoruz. Tepkisizliğimiz duyarsızlığımızdan mı kaynaklanıyor?(*)
“Duyarsızlık tepkisizliğin nedenlerinden biri. Çünkü tepkisizlik bir sonuç. Bunun birbiri ile iç içe geçmiş nedenleri var, birbirinden bağımsız ama neticede bir biçimde tepkisizliği doğuran bir süreç de var. Toplum olarak tepkisiziz, evet. Peki neden? Birincisi, Türkiye’de çok eskilerden beri var olan baskı rejimlerinin, darbelerin bir yansıması. Bu ülkenin baskı ve katliamlarla geçmiş bir tarihi var. Bundan öğrenerek çıkıyor insanlar. Kuşaktan kuşağa aktarılan travma dediğimiz bir olgu var.” 

- Yani, baskı süreklilik içerdiği için tepkisizlik zinciri kırılamıyor?
”Tabii, hep derinleşiyor bu. Neredeyse genetik mutasyon oluşuyor. İnsanlar korkarak yaşıyorlar. Şöyle düşünün, bazı ülkelerde örneğin Brezilya’da bazı mahallelere gitmek istemezsiniz, orada çocuk büyütmek istemezsiniz, akşam çocuğunuzun otobüsten inip tek başına eve yürümesi kaygı vericidir. Bizde de devletin yanından yöresinden geçmeme, bundan sakınma, korku duyma davranışı var. Dolayısıyla tepkisizliğin en önemli nedenlerinden biri korkmak. Çünkü kendimizi korumak, hayatta kalmak zorundayız. Bu bizi sakınımlı yapıyor. Gerçeklik algısının değişmesi, kaygan bir zeminde var oluş, bunların her biri çok önemli. Çünkü bunlar var oluşumuzu olumlamak için geliştirdiğimiz başa çıkma mekanizmalarımız. Birey olarak var oluşunuzu olumlamanız gerekiyor, yoksa yaşayamazsınız. Çok insani ama sağlıklı değil.”

- Gerçeklik algısını nasıl değiştiriyoruz?
”Doğru yanlış algılarımızı bir biçimde değiştirerek. Örneğin insan öldürmek doğru bir eylem olacak. “Çünkü devletim için öldürüyorum!” Buna tanıklık eden de, “O, devlet için öldürüyor” diyecek. Yüceltme davranışı. Bir süre sonra her şeyi böyle meşrulaştırıp, yüceltebilirsiniz. Kadın cinayetleri mesela. “O kadın açık giymişti onun için öldürüldü.” “Komşum yan gözle bakmıştı onun için”… Dolayısıyla ötekileştirdiğiniz birinin katledilmesi ya da zarar görmesi sizin tepki duymanız gereken bir şey değil, tam tersine olumlamanız, hatta desteklemeniz gereken bir şey haline geliyor. Bir de tabii terör, terörist kavramı var. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değil, dünyadaki tüm otoriter devlet ve iktidarların, halkı sindirmenin temel bir aracı olarak kullandığı. Bir üçüncü ayak da, bütün bu şiddet karşısında duygusal olarak kendinizi bunun tamamen dışında görmeniz. “Ben artık bu şiddeti duymak istemiyorum.” “Bu şiddetin içinde yaşamak istemiyorum” gibi. 

- Ya da yok sayarak? 
”Evet, örneğin Roboski... Orada çoluk çocuk insanlar katledilirken bütün Türkiye yılbaşı partileri yaptı. Bu da bir başa çıkma mekanizması. Tepkisizliğin bir boyutu da bu. Tabii bütün bunlar aynı zamanda politik bir takım tutumların da kıyıma uğratıldığı, demokratik bir yapılanmanın geliştirilmediği bir ülkede, politikaya bulaşmama şeklinde bir politik tutumu da beraberinde getiriyor. Bilerek isteyerek, bir tutum olarak güncel siyasi süreçlerle ilişkilenmemek. Böylece kendini korumak. Ki bu zaten kendimizi bildik bileli ailelerimizden, onların ailelerinden sürekli vaaz edilen bir durumdur. 

- Böyle yaşamak nasıl hasarlara yol açıyor peki?
”Ötekileştirerek, başkasını yok sayarak ya da kötüleyerek var oluş çabası, aslında sağlıksız bir başa çıkma mekanizmasıdır. Ruh sağlığımız, toplumsal bütünlüğümüz, bireysel bütünlüğümüz anlamında ağır bedelleri vardır. Zorlayıcı, ağır bir dönem geçiriyoruz. Toplumca travma sonrası stres bozukluğu yaşıyoruz sanki. Çabuk unutuyoruz, duyarsızlaşıyoruz, böylece kendimizi koruduğumuzu zannediyoruz.

-Tepkisizliğimizin bugün dünden farklı olarak ortak bir rahatsızlığa dönüşmesinin nedeni ne? 
”Şöyle bir fark var, geçmişte belki iletişim kanalları bu kadar yaygın değildi, çok el altından ve kulaktan kulağa yayılan, sınırlı bir haberleşme iken, bugün geldiğimiz noktada artık her şey anlık ve her şey göz önünde. Periscoptan canlı yayın yapıyor insanlar. Ferhat Encü, bir milletvekili olarak kapısının kırılmasını Periscoptan yayınlıyor, Twitter’dan yayınlıyor. Dolayısıyla ‘bilmiyorduk’ deme lüksümüz yok.”

*
Maziyi okuyarak ya da hem okuyup hem yaşayarak öğrenmişler… Katliamların üzerinin hep sessizce örtülüp zamanın dipsiz kuyusuna bırakıldığını bilenler, hissedenler, ne olursa olsun gözlerini kapamayanlar içinse zaten… ‘Ama Vildan, hayat öyle bir şey değil işte, hiç olmadı!’ zaten… Değil mi?

*
(*)Adli Tıp, işkencenin saptanması ve rehabilitasyonu konularında dünyaca tanınan uzmanlardan; yanı sıra insan hakları, barış, işkencenin önlenmesi alanlarında önemli çalışmaları olan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile Evrensel’de yayınlanmış röportajdan alıntılanmıştır…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
nurettin 3 Şubat 2016 Çarşamba 09:42

Veya hep acılar düştü sıradan insanın payına.

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Manisa bir 'olmaz'ı nasıl 'olur' yaptı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva