Harun ÖZDEMİR
İslâmcı dış politikanın dünü ve bugünü
20 Kasım 2015 Cuma

İslâm tarihinde ve günümüzde Müslümanların siyasal yaşamları skandallarla doludur. Adı “Barış Sözleşmesi” olan “İslâm Dini” uğruna yapılan siyaset ve yazılan kitaplar, Niccolo Machiavelli’e rahmet okutacak niteliktedir. İtirazı olanlar İbn-i Haldun’un Mukaddime’si ile Niccolo Machiavelli’in Prens’ini okuyabilirler. 

***

Peygamberin ölümü ile başlayan siyasal kargaşa, Halife Osman döneminde kanlanmış, Halife Ali döneminde ise savaşa dönüşmüştür. Bu şaşılası hırs, İslâm tarihi boyunca “siyaset ve yönetim hukuku”nun oluşmasını engellemiştir. Taharet, abdest, namaz, oruç, hacc … konularını ayrıntılı tartışan imamlar, ne yazık ki, can, mal, düşünce ve inanç özgürlüklerini yakından ilgilendiren siyaset ve yönetim konusunda susmuşlardır.

Bunun nedeni Kur’an’ın ve hadislerin yetersizliği değildir. Tek nedeni vardır, o da siyasilerin tahammülsüzlüğüdür. 

İslâm dünyası, 4.Halife Ali döneminde girdiği siyasal türbülanstan 1400 yıl geçmesine rağmen hala çıkamamıştır. Batı demokrasileri her ne kadar burjuva nitelikli de olsa, krallık veya hanedanlık yönetimlerine göre çok daha İslâmîdir. Bunu utanmadan yazmak gerekir. Çünkü İslâm tarihinin siyasal olgunluğu, henüz komşumuz Yunanistan düzeyine ulaşamamıştır!

 
Benzer durum dış politikada da yaşanmıştır.
 
Hayber’in fethinden sonra 20. Yüzyıla kadar yaklaşık 1300 yıl boyunca Yahudi sorunu yaşanmamıştır. Üçüncü halife Osman döneminde su yüzüne çıkan Müslümanlar arasındaki siyasal ve ekonomik mücadele derinleştikçe, bundan en çok yararlananlar Yahudiler olmuştur. Bu durum Haçlılar Ortadoğu’ya egemen oluncaya kadar devam etmiştir.
 
Haçlı egemenliği, Müslüman emirliklerin dış politikaya bakışını değiştirmiştir. Bu dönemde çürüme her alanda ileri düzeydeydi. Müslüman emirlikler, aralarındaki anlaşmazlıkları Haçlılara çözdürüyorlardı. Rakibini yenemeyeceğini anlayan bir emir, Haçlı Krallığına hediyelerle başvurup rakip Müslüman emirliği kılıçtan geçirtebiliyordu. Bu vahşet, yaklaşık iki yüz yıl (1099-1287) sürdü. Bu onursuz siyasete Selahaddin-i Eyyubî son verdi.

***

Osmanlı Viyana sınırlarına kadar genişlerken de düşman Hıristiyan Avrupa ve Rusya idi, geri çekilip Anadolu’ya sığınırken de! Dinin dışında kazanmanın ve kaybetmenin bir açıklaması yapılamaz mıydı, Müslümanlar bunun üzerinde fazla düşünmediler.   

***

Dış politikayı dini ayrımlarla açıklamak, Sömürgecilik Çağı dediğimiz 19. yüzyıla kadar devam etti. Osmanlı Devleti, girdiği savaşları kaybederken, aynı dönemde İslâm ülkeleri de birer ikişer Avrupalı devletlerin sömürgesi oluyordu. İlk dış politika tartışmaları 19. Yüzyılın ikinci yarısında yayımlanmaya başlayan İslâmcı gazete ve dergilerde görüldü.
 
Gazete ve dergilerde sömürgeleştirilen nice Müslüman yerler hakkında dramatik haberler ve haritalar yayımlanıyordu. Ne yazık ki, verilen bilgilerin çoğu yanlıştı! İlk İslamcılar dediğimiz Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi’ler ve sonrakiler dergilerinde yerlerini bilmedikleri ülkeler hakkında yanlış haritalar yayımlayıp Halifeyi Ehl-i Salibe karşı göreve çağırıyorlardı.

***

Duygusal diyebileceğimiz ilk dönem İslâmcılarının “laiklik, demokrasi, cumhuriyet, liberalizm, anayasal düzen, insan hakları, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, parlamenter sistem, sivil toplum, kadın hakları, emeğin hakkı, basın özgürlüğü…” gibi Batılı kavramlar üzerinde yürüttükleri teorik tartışmalar, Osmanlı modernleşmesine büyük katkı sağladı. Cumhuriyet de bu tartışma ortamında olgunlaşan fikirler ve kadrolar tarafından kuruldu.
 
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro, İttihatçıların hayalci dış politikalarını terk ettiğini “Halifeliği hanedandan alıp Cumhuriyete ve Hükümete vermekle” dünyaya ilan etti. Nutuk’ta da anlatıldığı gibi yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin tek amacı vardı, o da savaşlarda insan kaynaklarını yitirmiş, harap bitap Anadolu’yu maddi ve manevi olarak kalkındırmaktı. Bu amaçla, başta Yunanistan olmak üzere savaştığımız tüm yakın ve uzak komşularla barış antlaşmaları ve savunma ittifakları yapıldı.
 
Türkiye; Lozan’dan beri çatışmasızlık prensibini benimseyerek uyumlu bir dış politika izledi. Sonradan Anglosaksonların ısrarıyla başımıza bela edilen Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorunu hariç, Türkiye dünyada herhangi bir dış politika sorunun faili olmadı. 
 
Yeni zamanlarda devletler kadar sivil oluşumların da siyasal görüşleri önem kazandı! Dünya ve Türkiye genelinde İslâmcıların da kendilerine özgü dış politika tercihleri oldu:
 
-İsrail ve Yahudiler en büyük tehlikedir! Bu görüş, Müslümanları normal düşünme kabiliyetinden uzaklaştırdı. Oysa Müslümanların sorunu, ülkelerinin İsviçre kadar özgür olamamasıydı. Ortadoğu’nun baskıcı rejimleri, varlıklarını İsrail’e borçluydular. Dünya demokratikleşirken Ortadoğu’nun böyle kalması, ancak İsrail tehlike görülmesiyle mümkün olabiliyordu!
 
-Ortadoğu yönetimleri halklarına yalan söylemekte. Hiçbir Arap yönetimi; İsrail, ABD, İngiltere, AB ve Rusya’ya karşı olmadı; olamaz da! Ortadoğu halkları özgürleşmek istiyorsa bir tek talepleri olabilir; o da “Koşulsuz İsrail barışı!” Halkların ekmeği de temiz suyu da bu barışa bağlı! 
 
-Müslüman yöneticiler, Batı’ya sonsuz bir sadakatle bağlandılar! Batılı güçlerin Emirliklere sadakati ise duruma bağlı! Yarın ne olacağını kimse bilemezdi!
 
-Ortadoğu’da düzen, bölge halklarının irade ve rızasına dayanmıyor. Petrol olduğu sürece Batı’ya rağmen Ortadoğu’da bir düzen kurulamaz. Halkların çıkarı; ekmek ve temiz su kadar “özgürlük”, hem de İsviçre kadar özgürlüğe bağlı. İsviçre modeli, Emirliklerin ve Krallıkların okuduğu ayetler ve hadislerden çok daha İslâmî olduğunda kuşku yoktu!
 
-Ortadoğu’da düzen, petrol bitene kadar İsrail’e göre kurgulandı! Petrol bitince bu düzen değişecektir; kimsenin kuşkusu olmamalı. O güne kadar mevcut düzene Yahudiler ve Ortadoğu halkları katlanmak zorunda, başka çare yok. Milyonlarca Arap güne “Petrol sizin olsun; İsrail barışı bize yeter!” selamıyla başlamadıkça huzur ve özgürlük olmayacaktır!   
 
-İslâm Konferansı, Arap Birliği, İSEDAK, D-8… gibi ne var ise bunların toplamının bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bu oluşumlar tepkiler olduğunda “Bir şeyler yapmaya çalışıyoruz!” demek için kurulmuştur.
 
-Ortadoğu’da düzeni ancak Filistinliler değiştirebilir! Filistinliler taş atmayı bırakıp bilim, ticaret, sanat ve edebiyatla uğraşmaya başladıkları gün düzen değişmeye başlayacaktır. Bu çıkmazdan kurtulmanın ve yeni Ortadoğu düzenini kurulmanın koşulu, İsrail’e tek taraflı 1.000 yıl çatışmama sözü vermeye bağlı.
 
-Bir “Müslüman”; yaratıcı bilimi, sanayii, ticareti, edebiyatı ve sanatın her çeşidini yaşam stratejisi edinmeden başarılı olamayacaktır!
 
-Bir “Mümin”, sadakatle askerlik yapabileceği bir devlette yaşayarak en başarılı siyasal tercihini yapmış olacaktır!  
 
-Müslümanlar; İbn-i Haldun’un Mukaddime’si ve benzerleri zalimane öğütlerden oluşan kitaplardan daha iyisini yazamadıkları sürece kötü gidişe son veremeyeceklerdir!
 
Düşüncelerimi saçma bulanlara gelince; kuşkusuz onları rahatlatacak önerilerim de olacaktır:
Onlar; İsrail, Ermenistan, Kuzey Irak, Suriye, devlet hayali gören Kürtler, Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, AB, ABD, Rusya ve Çin… gibi en az 15 cephede gün boyu savaşabilirler!
Gazanız mübarek olsun, arkadaşlar!
 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Tahir Erkut 20 Kasım 2015 Cuma 17:11

Machiavelli'yi iyi bilirim ancak İbn_i Haldun okumadım. Machiavelli'nin de ötesine geçmiş bir İbn-i Haldun var ise ve İslamcılar İbn-i Haldun'u örnek alıyorsa... Fena; çok fena

Yorumu oyla      15      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva