Tayfun MARO
Çalışmak ibadet, emek en yüce değer değil
5 Eylül 2017 Salı

Evrenin tanrısal bir tasarım olduğu doğru ise; çalışmak, yeryüzüne sürülen insana verilmiş tanrısal bir cezadır. İnsanın sürgün edilmesinin nedenine hiç girmiyorum, o bambaşka tuhaflıklarla dolu bir hikâye... Nihayetinde, insan, ilk günahın kefaretini ödemek üzere yeryüzünde bulunuyor.

Çalışmanın tanrısal bir ceza olduğunu düşünmek için çok fazla nedenim var. Bir kere, yeryüzündeki bütün canlılar mutlu mutlu beslenir, barınır ve bunları yapmak için hiç kimsenin iznine ihtiyaç duymazken, insanın çektiği şu çile ne oluyor! İnsan zeki ve bütün canlılardan üstün olduğu için mi? Sanki birileri bizi işletiyor…

Kutsal metinlere göre, insan yeryüzüne sürgün geldi. Cennetten veya her nerede yaşıyor idiyse, oradan kovuldu… Aslında, sürgünün nedeni ilk günahtan daha fazlası olmalı ama neyse… Meselenin o kısmını kurcalamaya ne aklım yetiyor ne bilgim... Sonuç olarak, insan, yeryüzünde ekmeğini taştan çıkarmaya hükümlü. Akıllı olacak ve hayatta kalmayı becerecek… Bu ahvalde, akıl, insana verilmiş ceza mı, yoksa ödül mü?

Yani meseleye Tanrı tarafından bakıldığında, gerek ibadet gerek ceza olarak çalışma, ilk günahın kefareti oluyor. Din dışı bakış açısından ise, çalışmak bir zorunluluktur. Hatta kimi zaman angarya…

İnsanın hayatta kalmak ve varlığını sürdürmek için yaptıklarının, toplumsallaşmanın bedeli olarak, düzenli iş ve çalışmaya dönüşmesi, emeğin sömürülebilir değeri olduğunun da anlaşılmasına yol açtı. Öyle ki, bir daha insanın iki yakası bir araya gelmedi. Üretim araçlarının mülkiyetini ele geçirmenin ve elde tutmanın yolunu yordamını öğrenen efendiler, insanı eğitip yaşlanıncaya kadar çalıştıracağı sistemi de kurdu. Sermayedar veya işveren, parasını verip insanı çalıştırıyor.

Şimdi soruyorum; Böyle bir çalışmanın neresi ibadet olabilir? Para karşılığı ibadet mi olur?

Bence, sömürüyü mümkün kılan angarya çalışmayı tanrıların kutsama ihtimali yok. Bir ihtimal, uygarlık öncesi avcı toplayıcı toplumlarda, çalışmayı ibadet gibi görmek mümkündü.

Sadece insan emeğini etkin olarak üretimde kullanmak değil, insanları ücret veya maaş karşılığı çalıştırarak gözaltında tutmak da sistemin bekası için gereklidir. Çalışan insanı yönetmek, kapatıldığı işyerlerinde baskı altında tutmak kolaydır. Bunun en somut örneği, işçi sınıfının sahip olduğu emek gücünün iktidar getireceği yanılgısıdır.

Ne yazık ki, metalaşan emek en yüce değer değildi ama iyi para ediyordu. İşçiler kendisi için sınıf olmak yerine, emeğini pazarlamayı tercih etti.

Nihayetinde, yapay zekâ, emeğin en yüce değer olmadığını öğretti. Tanrı ise, çalışmaya mahkûm ettiği insanı yeryüzüne sürdü. İster göklerdeki efendinin gözüyle bakalım, ister yeryüzündeki efendilerin bakış açısını kullanalım, neresinden bakarsanız bakın çalışmak üstümüzdeki lanettir.

Üretmek saikiyle sistemli çalışmayı öğrenen insan, kendisine kalan çalışmadığı zamanlarını da tatil adı altında, sistemin boş zamanları değerlendirme programlarına hasrederek, tam zamanlı gönüllü köle oldu. Ve bu gönüllü köle, emeğin en yüce değer, çalışmanın ibadet olduğuna inanıyor.

Zeki olduğu rivayet edilen insanın halleridir bunlar…

Sonuç olarak, sistemli çalışmak ve artı değer üretmek, insanı sistemin gönüllü kölesi haline getiriyor. Gönüllü köle emeğinin zorunlu çalışma sonucu yarattığı değer, yeryüzü yaşamını bitiriyor.

O insan ki haline şükrediyor, efendilerin önünde diz çöküyor, çalışmayı ibadet biliyor. Lakin ne emek en yüce değerdir ne çalışmak ibadettir; Dünya’nın efendileri bizimle dalga geçiyor.

 

 

 

 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
'Yazık olmuş geçen yıllara'
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Siyasette yumuşama devrimi mi başlıyor?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İtiraz seven kadınların kenti: İzmir
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'İzmirlilik nedir?'
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Türkçem benim
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe büyüledi!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Taşlar yerinden oynuyor
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Eğitim ve yeni müfredat
Hanzade ÜNUZ
Hanzade ÜNUZ
Fırtınam, felaketim, hasretim...
Aylin AKDOĞAN
Aylin AKDOĞAN
İzmir-İN
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva