Nedim ATİLLA
Bir saygı duruşu…
3 Ekim 2015 Cumartesi

"Şikago’da şeb-i hasrette nâlân olduğum demler / İniltim gözyaşım hem ağlayan şem’-i şebistânım / Nice sevmiş nice övmüş Süleymân, Hurrem’i candan / Meded hey Hurrem-i devrân, ne şair ne Süleymânım.” (İnalcik, Chicago 1990 ) (Şikago’daki hasret gecelerinde inlediğim zamanlar / İniltiler, gözyaşları, hem de ağlayan gece kandili gibiyim / Süleyman Hürrem’i ne kadar candan sevmiş ve övmüş / Ey sevinçli, neşeli günler yetişin; ben ne şairim ne de Süleyman gibi güçlüyüm.)  
Entelektüel evrende kaç Türk vardır bu kadar tanınan, sevilen ve saygı gören? Belki iki elin parmakları kadar, belki biraz daha fazla… İşte bu nadir örneklerden biri Halil İnalcık; geçtiğimiz gün 100 yaşını kutladı. Ünlü tarihçi Bernard Lewis tarafından “tüm zamanların büyük âlimi” olarak nitelendirilen; 66 kitabın ve yaklaşık 500 makalenin yazarı İnalcık Hoca böylesine kıymetli biri… Şimdi önünde saygıyla eğilmenin ve ona selam durmanın zamanıdır.
7 Eylül 1915 tarihinde İstanbul-Kadıköy-Kızıltoprak’taki bir köşkte ve kalabalık bir ailede dünyaya gelen Halil İnalcık, babası tarafından tam bir İstanbul âşığı olarak büyütülüyor. Babası Kırım göçmenlerinden Seyit Osman Nuri Bey, oğlunu surlarda dolaştıran, müzelerde gezdiren; ona İstanbul’u tanıtıp anlatan biri… Ünlü tarihçi de bu sayede Osmanlı’nın son dönemine, meraklı bir çocuğun gözlerinden bakmayı öğreniyor ve tarih sevgisi de böyle böyle yeşeriyor içinde.
İnalcık Hoca, Osmanlı tarihine ilgi duymasını şöyle anlatmış: “1935’ti sanıyorum, Balıkesir Muallim Mektebi’nde okurken kütüphaneden bir kitap aldım; Hasan Âli Yücel’in ‘Goethe’si. O bana çok tesir etti. Ben de bir misyon benimsedim. Arkadaşlarım Hititoloji, Sümeroloji gibi ilimlere önem veriyordu. Ben Eski Çağa girmedim. Bizim asıl tarihimiz Osmanlı’dır, kendimi Osmanlı tarihine vereceğim, dedim.”
Belgesel hazırlayıp çekerken, kitap yazmak için araştırma yaparken ya da bir konuşma metni oluştururken dönüp dönüp okuduğumuz, sık sık başvurduğumuz bir yazardır Halil Hoca. Bundan dört yıl önce Türkçe ve İngilizce olarak ayrı ayrı basılan “Batı Anadolu Şarap Kültürü” kitabımı hazırlarken, İnalcık Hoca’dan ne kadar da çok şey öğrendiğimi bugün bir kez daha saygıyla yâd ediyorum.  
Ezber bozan, şehir efsanelerini bitiren kitaplar…
Osmanlı dönemindeki gündelik yaşamı merak edenlere, hatta televizyon dizilerinden öğrenmeye çalışanlara, Hilal İnalcık’ın “Has-bağçede ‘Ayş u Tarab” (Sarayda Yeme, İçme, Eğlence) adlı kitabını tavsiye ederim.
Anımsarsınız, bir dönem dizisinde padişaha içki içirdiler diye, her şeyi bildiğini sanan kesim ayaklanmış, “Bu ecdadımıza hakarettir.” diye dizinin yayından kaldırılmasını istemişti. RTÜK de tarihe mâl olmuş bir şahsiyetin mahremiyeti konusunda gerekli hassasiyet gösterilmediği gerekçesiyle yapımcılara uyarı cezası vermişti. İnalcık Hoca’nın 2010’da yayımlanan bu eseri, Osmanlı’da yemek ve içki kültürüyle ilgili birçok ezberi bozan çok önemli bir kaynaktır. Birçok şehir efsanesini de yer ile yeksan etmiştir.
İnalcık Hoca, padişahların Hasbahçe’de geçirdikleri hoş vakitleri, bu eğlencelerin de İslamiyet öncesinde İran İmparatorluğu’ndan Emevî, Abbasî ve Timur saraylarına kadar uzanan köklü bir gelenek olduğunu dönemin kaynaklarından alıntılar yaparak anlatır.
Osmanlı’da içkiyi gayri Müslimlerin içtiğine, Müslümanlar arasında ise sadece ‘ayaktakımı’nın alkol kullandığını öğretmişlerdi bize. Daha sonra işin hiç de böyle olmadığını öğrendik. İnalcık da bu kitabında, meseleyi belgelerle ortaya koyar ve birçoğumuza gereken derleri verir.  
Kitap aynı zamanda saray ortamında şairleri, fıkraları ve hoş sohbetleriyle tanınan ‘nedim’leri, çalgı çalıp şarkı söyleyen ‘mutrib’leri de anlatır.
Hocam, Osmanlı’da şarap içme âdâbını anlatan bir metni şöyle alıntılar: “Dostlarla bir mecliste şarap içersen, körkütük sarhoş olma; sarhoşluk deliliktir. Sabahleyin içme;şarabı, halk uykuya çekilince iç. Özellikle cuma gecesi içme; hem din hem sağlık bakımlarından uygun değildir. Dostlarla şarap meclisinde buluşunca, şarabı bol getir. Çerezi ortaya dök, güzel sesli çalgıcılar hazır olsun, çünkü çalgıcısız şarap sohbetinin sefası olmaz. Şarabın iyisini koy. Mademki günaha giriyorsun, bari iyisi yüzünden günaha gir. Şarap sohbetinde mest u harab (çok sarhoş) oluncaya kadar oturma, çok gevezelik etme, çalgıyı şehvetle dinleme...”
15. yüzyıl sonlarında yaşamış olan Revanî, “İşretnâme” adlı eserini Sultan I. Selim’e sunmuş; Kanunî döneminde de sarayda yaşamış bir kişi. “İşretnâme”nin girişinde şarabın özelliklerinden bahsedilir; İnalcık Hoca da bunu bizlere şöyle aktarır: “Gönülde komaz ızdırâbı, hâtırı hoş eder, insanı konuşkan yapar, insan yüzüne renk verir. Şarabın yalnız üç vasfı insana layıktır. İnsan fazla içmeye başlarsa, akla hafiflik verir, insanı dîvâne eder, gözler döner, insan kendine hâkim olamaz; aslan olur, şuna buna saldırır; sonra uyuklama gelir, yatıp hınzır gibi horlar.”
Mutfak meraklılarına not
1541-1600 yılları arasında yaşayan Gelibolulu Mustafa Âli ise, koruyucusu olan II. Murad ve devlet adamları için eğitici nitelikte olan “Kavâ'idü'l Mecâlis” (Meclislerin Kuralları) adlı eserinin ‘meclis-i işret âdâbı' başlıklı bölümünde ilginç öğütler verir. Bunları Halil Hoca şöyle aktarır bugünün Türkçesine: “Davet edilenin toplantıda kibar bir dille konuşması önemlidir. Mutaassıp hocalar da meclise yakışmaz. Ziyafette sunulan istakoz, teke (kabuğu ile yenilen küçük karides) ve midye çeşitleri, nefis yiyeceklerdir. Bâde (içki) sohbetlerinde börekler ve galiz yağlı yemekler caiz değildir. Şarapla beraber giden yiyecekler, yarı pişmiş kebaplar, ekşili çorba, kavurma ve köfteler, özellikle balık çeşitleri, istiridye tercih edilen yiyeceklerdir. Ziyafet sofrasında elli kadar fındık-fıstık çeşidi, kavrulmuş badem, balık yumurtası, havyar ve pastırma dolu olmalı; sofra çeşitli mevsim meyveleriyle, çiçek, vazolar ve gül yaprakları ile bezenmelidir.”
Aydınlatmaya devam ediyor
Halen Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora ve yüksek lisans öğrencilerine dersler veren; bir yandan da kitaplaştırmadığı araştırmalarını yayınlamaya çalışan Halil İnalcık Hoca için yine değerli hocamız İlber Ortaylı şunları yazmış: “İmparatorluğun kaybettiği ilk topraklar olan Kırım-Bahçesaraylı bir babanın oğlu… Annesi Ayşe Bahriye Hanım ise tarikat şeyhlerinden birinin soyundan geliyor. Direnen başkent İstanbul’da doğdu. Cumhuriyeti yaşadı. Ankara Üniversitesi’nin açılış töreninde, o zamanki Halkevi binası şimdiki Üçüncü Tiyatro Salonunu düşünürseniz, büyük önderimiz Atatürk ile çok yakın mesafede açılış törenindeydi. Halil Hoca’nın ‘Yolum o gün çizildi.’ dediğini biliyoruz. Türkiye çok önemli bir devrimler silsilesindeydi, lakin önemli bir özelliği hatırlamamız lazım. Cemiyetin kültürel kalıpları ve dünya görüşü değişiyordu ve bu arada uzun süren bir cihan harbi, Türk toplumunu ister istemez yeni bir mecraya sokmuştu. Yaşayışımız ve dünya görüşümüz insanımızı bütün devrim yapan ülkelerdeki gibi zorunlu olarak bir değişime itiyordu. Fakat bu değişim süreci bazılarının günümüzde uydurdukları gibi kanlı değildi. 1935’te bütün Türk ve İslam dünyasında bir ilk olan müesseseye, gerçek anlamda bir felsefe veya edebiyat fakültesi karşılığı olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kuruluştaki öğrencisi olarak devam etti. 1935’te fakülte binası Evkaf apartmanlarındaydı. Binanın çevreleme iki katında öğretim üyeleri, memurlar ve kütüphane vardı. Dershaneler de o kattaydı. Avusturya-Macaristan mimarisindeki bu binanın ortasındaki avluda, öğrenciler ders aralığında vakit geçirirdi. Dünyanın tarihi de yardımcı oldu; fakültenin öğretim elemanları arasında sadece Fuat Köprülü, Muzaffer Göker gibi hocalar değil; bir anda ‘Nazi Almanyası’ndan sığınan ünlü bilginler de görüldü. (DTCF’nin ilk mezunları arasında yer alan Ekrem Akurgal ve Sedat Alp hocalarımız da evrensel saygının temsilcileridir.) Halil Hoca, Türkiye’de eğitimin yokluklarına aldırmayan, büyük Batı dillerini ve İtalyancayı bile evinde öğrenerek araştırma yapan bir örnek kişiliktir. O enerji ve merakın halen yeni kuşaklar için bir örnek olmasını dileriz. Zira dünyaya açılmak kolay değil, sadece dışarıdaki üniversitelerden diploma almakla olmuyor. O bize talebesi olarak bakıyor, biz de ona hoca olarak bakmaktan başka şey düşünemeyiz. Bilgisi açısından zaten bizim aramızda hocanın lakabı: Şeyhü'l-Müverrihîn (Tarihçilerin Şeyhi)...
1945 yılında evlendiği karısı Şevkiye Işıl Hanım, kariyeri boyunca İnalcık'ı hep desteklemiş: “Eşim beni her zaman destekledi, cesaretlendirdi. Bu sayede dünyaca tanınmış bir akademisyen olabildim. Oysa herkes bu kadar şanslı değildi." derken, ne kadar zarif ve kıymetbilir…
Sigara içmez; rakı-şarap sever, ama çok içmez; dedikoduyu sever, dikkatle dinler, güler; ama dedikodudan nefret ettiğini söylemeden de edemez…

100 yaşına giren büyük tarihçimiz Halil İnalcık’ın kitapları tekrar tekrar basılmalı, okunmalı, basılmamış olan eserleri de ciddi bir komisyon oluşturularak mutlaka yayın hayatına kazandırılmalı… Allah ona sağlıklı ömürler versin.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva