Kemal ARI
'Cehennem savaşı'nda ne yediler ne içtiler?
18 Mart 2024 Pazartesi

Bugün 18 Mart, Çanakkale Zaferi’nin 109. yıldönümü…

O günden bugüne tam 109 yıl geçmiş, ama hala heyecanı, etkileri, gururu içimizde ve biliyoruz ki bu kuşaklar boyu hep sürecek.

Bu büyük zafer Türker’de yeni bir direniş ruhu yarattı ve o ruhla Kurtuluş Savaşımız verildi.

Gelin bugün bir şey yapalım; bu büyük zaferin perde arkasını aralayalım, daha doğrusu gündelik hayatı içinde askerin beslenebilmesi için yapılanlara ve verilen çabalara bakalım.

Çanakkale’de asker nasıl besleniyordu?

Hani hep denir ya, askerimiz aç susuz bu savaşı verdi, diye; hep bir de askerin günlük yemek listesi diye bir bilgi dolaştırılır sıkça; gerçekten bu doğru mudur?

Ancak hemen başta belirtelim, vereceğimiz bu bilgiler Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne bağlı Osmanlı Arşivi belgeleri üzerinden derlenmiştir.

Küçücük bir yarımada Gelibolu ve bu küçücük adaya yüzbinlerce asker yığılmıştır. Nisan ayına kadar yalnızca Türk askeri varken karada, 18 Mart’taki ağır yenilgiden sonra düşman Nisan ayında karaya asker çıkarmaya başlayınca, adadaki asker sayısı ikiye katlamıştır.

Ülkenin tamamında seferberlik uygulaması vardı...

Çanakkale’ye yakın olan Doğu Trakya bölgesi, Edirne’ye kadar seferberliğin en sıkı uygulandığı yer oldu. Çünkü bu hem güvenlik için böyleydi hem de Çanakkale’deki askerin gereksinimleri en çok bu bölgeden sağlanabilecekti. Zaten seferberlik nedeniyle ülkenin erkek nüfusunun büyük kısmı silahaltına alınmıştı.

Doğrudan cephede silah altında ve çatışma halinde olan askerin beslenmesi nasıl sağlanabilirdi? Bunun için büyük bir organizasyon gerekli olduğuna göre, bunun için neler yapılmıştı?

Öyle ya! Onca askerin yemesi, içmesi, giyimi kuşamı; temizliği, barınması; silahı, cephanesi… Bunları elde etmekle sınırlı değildi ki konu; bir de bunları tedarik edilen noktalardan cephedeki en uçtaki hatta, hatta avcı noktalarına kadar ulaştırmak…

Yerleşim merkezlerinde depolar kuruldu...

Çanakkale Bölgesi’nde 5. Ordu’da Levazımat Müdürlüğü kuruldu... Görevi cephe için gerekil olan ürün ve alet edevatı sağlamaktı. Bunun için satın alma yetkisi de vardı bu kurumun, ama çoğunlukla parası sonradan verilmek üzere Tekalifi Harbiye diye bir uygulamayla mala el konuluyor ve askerin hizmetine sunuluyordu. Kimi ürünler ve malzemeler Trenle İstanbul’a kadar getiriliyor, özellikle Biga üzerinden sevkiyatı yapılıyordu. Bu nedenle Biga’nın yanı sıra Akbaş, Kilye, Burgaz, Akbaş, Karabiga, Ezine ve Bayramiç gibi yerlerde büyük depolar kuruldu. Bu depolardan alınan mallar deve kervanları, kağnı, at eşek ve katır kollarıyla daha ilerilere götürülmekteydi.

Depolarımız düşman uçaklarının hedefinde...

O tarihlerde düşman uçakları havadan yalnız keşif yapmıyor, saldırıyorlardı da. Taşıma kolları, depolar ve mal aktarım istasyonları uçakların hedefindeydi.

Düşmanın amacı bu taşıma kollarını felce uğratarak, Türk cephesini tedarik hizmetinden bütünüyle yoksun kılmaktı. Bu nedenle oluşturulan taşıma kolları daha çok geceleri yol alıyorlardı.

Diyelim uzak bir yerden bir deve kervanı askerin gıda ürünlerini denk yığınları arasında getirdi; bir aktarma istasyonuna bıraktı. Bu aktarımın yapılması zorunluydu çünkü deve kervanlarını arazinin dağlık olduğu alanlara sokmak olanaksızdı. O noktadan itibaren kağnı kolları, atlar, eşekler ve katırlar devreye gireceği için; bu hizmeti verecek hayvanların ve onları sevk ve idare edecek kişilerin önceden o noktada hazır bulunması gerekliydi.

Mutfaklar cephelere yakın değildi...

Savaş alanı sınırlarının birçok yerine mutfaklar kurulmuştu; ancak bu mutfakların cephelere çok yakın değillerdi. Düşman keşif uçakları yanan ateşin dumanından bu mutfakların yerini tespit edip vurabileceği için, özellikle silahlı çatışmanın yoğun olduğu zamanlarda buralarda kömür ve odun yakmak yasaklandı. Bu durumda sıcak yemeklerin çok daha uzak yerlerden taşınması gibi bir güçlük ortaya çıktı.

İstanbul gazetelerinden bir muhabir bu sevkiyatı yakından görüp yazdı. Onun gözlemlerine göre; yol boyunca erzak ambarlarının içinde, sundurmalarında ve çevresinde yığılmış erzak çuvalları, yağ tenekeleri ve fıçılar sanki küçük bir tepe görüntüsündeydi. Gece ve gündüz yollarda kıtalara çay, ayran, ekmek veren askeri çayhaneler kurulmuştu. Arabalarla ve develerle taşınan ve hiçbir zaman arkası kesilmeyen erzak kafileleri bütünüyle orduya gıda taşıyorlardı. Gazete son cümle olarak şunları yazıyordu:

“Bu yüce hizmetler karşısında ordumuz muharebede iaşe konusunda zerre kadar sıkıntı çekmemektedir...”

Başkent İstanbul’dan cepheye doğru gittikçe, değişik yerlere erzak ambarları yapılmıştı. Cepheye yakın yerlerde yer alan değirmenler, sürekli olarak çalıştırılmaktaydı. Kağnılarla ve deve kervanlarıyla sürekli bu depolara erzak taşınıyordu.

Kahraman askere ne kadar yiyecek veriliyordu?

Savaşın ilk evrelerinde pek erzak sıkıntısı çekilmedi.

Ancak, cephenin belli bir noktasında birden yoğun biçimde asker yığılması yaşandığında erzak ulaştırmada güçlükler ortaya çıktı.

Askere verilecek yiyeceğin oranı 12 Eylül 1914 tarihli “Tayinat ve Yem Kanunu”na göre belirlenmişti. Buna göre bir ere günlük 600 gram un, 250 gram et ya da 125 gr. Kavurma, pastırma, sucuk ya da konserve et verilmesi gerekiyordu. Buna ek olarak 10 gr. Yağ, 20 gr. Soğan ve tuz verilmeliydi. Ancak zor zamanlarda bir askere günlük verilmesi gereken gıda oranı düşüyordu. Örneğin et 62 gram, bu da verilemezse 31. Gram olarak verilirdi. Ekmek bulunamaması durumunda daha ileri hatlara peksimet veriliyordu.

Sıcak yemeklerin başında pirinç çorbası, etli fasulye ve nohut, bulgur pilavı verilmekteydi. Yine kuru bakla ve komposto sık sık dağıtılıyordu. Çerez olarak da kuru üzüm ve fındık verilmekteydi. Aralıklarla askerlere tütün de dağıtılmaktaydı.

Amerikalı gazeteci Arthur Raul, 1915 yılının mayıs ayında Türk cephelerini gezdi. Geri hatlarda askerlerin sabah kahvaltısında çay, keçi peyniri, zeytin ve esmer ekmek yediklerini ve bu yiyeceklerden kendilerine de ikram edildiğini, askere öğlen ve akşam yemeklerinde çok iyi pişirilmiş et, pirinç ve tatlı verildiğini yazdı. Başka bir gün de askere çorba, et, taze fasulye, taze ekmek, erik kompostosu ve pilav verilmişti. O, askerlerin bu yiyeceklerle bir köylü Türk’ten daha iyi beslendiğini yazıyordu.

Yeşil gıda yiyemedikleri için asker dişleri dökülüyordu...

Savaşın en yoğun olduğu zamanlarda yeterince yeşil gıda yedirilemediği için askerin diş etlerinde çekilmeler ve diş dökülmeleri görüldü. Bu neden anlaşılınca askere yeşil yiyecek verilmesi için kimi önlemler alınsa da bu önlemlerde pek başarılı olunamadı.

Askere verilen gıda genellikle bakliyat ağırlıklıydı. Erlere verilen gıdanın 3.000 kalorilik değerde olmasına çalışılmıştı.

Siperlerde görev yapan askerlerin doyurulması siper gerisinde görev yapanlara göre daha zordu. Taşıma anında yollarda dökülerek, ziyan da oluyordu. Mutfakta pişirilen yemekler bakır kovalara, tahta sadıklar içine konan gaz tenekeleriyle taşınmaktaydı. Kovalar ve tenekeler merkeplerin sırtında taşınıyordu.

Kış koşullarında, askerin beden ısısını daha yüksek tutabilmek için pekmez, kuru üzüm gibi maddelere gereksinim duyulmuştu.

1915 yılının sonunda bu nedenle yakındaki vilayetlerden bu maddelerin elde edilmesine çalışıldı. Erdek’te yetişen üzümler, şarap yapımı için kullanılıyordu. Bu nedenle ordunun isteği doğrultusunda, acil ihtiyaç gerek gösterilerek, o yıl için şarap üretiminden cayılması ve üzümlerden pekmez yapılmasını istedi. Yine hayvanlar için yoğun biçimde samana gereksinim olduğundan, bunun da önemli bir kısmının çevre vilayetlerden sağlanmasına çalışıldı.

Zaman ilerledikçe, askere verilen yiyecek konusunda sıkıntılar yaşanmaya başladı. Bu sıkıntılı durumda, geri hatlarda görev yapan askerlere de peksimet dağıtılmaya başladı. Bunun nedeni, düşman donanmasının ve uçaklarının zahire taşıyan gemilere ve gemilerin yanaşıp yük boşalttığı Akbaş Limanı gibi limanlara bomba yağdırmasıydı.

Akşam olduğunda yemek zamanı, ekmek ve yiyecek yüklü uzun eşek kafileleri vadilerden çıkarak avcı siperlerine doğru geliyorlardı. Bir gazetecinin dediğine göre, birinci hat siperlerde bulunan askerlere kahve bile veriliyordu.

Askerin gereksinimi olan yağ ve sabun, yağhanelerden veya sabun yapım atölyelerinden sağlanıyordu. Yurt dışından piyasa için getirilen çay ve şekerin ise yüzde 15-25’ine askerin gereksinimi için el konulmaktaydı.

Zaman içinde büyük bir tehlike ortaya çıktı...

Düşman uçakları, Türk askerinin iaşesini engelleyerek onu savaş dışı bırakmak için iaşe depolarını hedef almıştı.

Bu amaçla bu depolara saldırılar düzenliyor; depolara iaşe getiren kervan yollarında yer alan önemli geçitleri vuruyordu. İstanbul’dan Çanakkale’ye doğru uzanan yol, bu nedenle büyük bir tehlike altına girmişti.

Savaşın sonlarına doğru yaşanan kimi gıda maddelerinin eksikliği ve askere verilen gıda oranlarının düşürülmek durumunda kalınması dışında ciddi bir sorun yaşanmadı.

Çanakkale cephesindeki asker, çok daha iyi beslenmiştir.

Öyleyse artık ne demeliyiz?

Olmadık beslenme listelerini gerçek gibi yayınlayıp ah vah edebiyatı mı yapmalıyız yoksa onca yoksulluğa karşı bu ulusun kendi savunması için canından öte sevdiği askerine iyi bakabilmek için ne büyük fedakarlıklara katlandığını ve bundan da ulusça gurur duymamız gerektiğini mi?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ayşe Saray 21 Mart 2024 Perşembe 19:48

yıllar önce Çanakkale ye gitmiştim. Bilirsiniz Atamızın Çanakkale de yitip giden gençlerin ailelerine bir mektubu vardı.. Dünyada hiç bir lider yoktur ki bu vizyona sahip olsun. Atatürk'ün bu mektubunu içeren mermer kitabe tahrip edilmişti ve mektup okunmaz hale getirilmişti. Çanakkalelilerin sahip çıkması gerek bence.. içim acımıştı..

Yorumu oyla      0      0  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Çocuk yaşında assolist oldu!
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gazeteci titizliğinden çıkan bir roman
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva