Mehmet İŞLER / EGEDESONSÖZ - Türkiye Barolar Birliği ve Ege Bölgesi Kars Demokrat Dernekler Federasyonu’nun ortak düzenlediği panele katılan Barolar Birliği Başkanı Avukat Prof. Dr Metin Feyzioğlu, ‘Hukuk Devleti Demokrasi ve Türkiye’ başlığı altında açıklamalarda bulundu.
İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde yapılan panelde konuşan baro başkanı Feyzioğlu açıklamalarını demokrasi adına ne yapmalıyız sorusu etrafında şekillendirdi.
Feyzioğlu konuşmasına başlarken “Günün bu saatinde burada oldunuz teşekkür ederim. Ama biz bu Cuma gününde günün bu saatlerini niye Kordon’da gezip dolaşamıyoruz? İşte biz bunu yapalım diye çalışıyoruz. Türkiye kuruluşundan bu yana en belirsiz, en sıkıntılı günlerini yaşıyor olmasaydı, bugün ne ben burada olurdum ne de siz gelirdiniz. Gerçekten Türkiye son 80-85 yılının en sıkıntılı en belirgin olmayan dönemini yaşıyor. Peki bu olumsuzluklardan nasıl kurtulacağız? Olumsuzluk konuşmayarak kurtulacağız. Artık yurttaşlarımız umut istiyor, çare istiyor, çözüm istiyor” ifadelerini kullandı.
TERÖR ÖRGÜTÜNE TERÖR ÖRGÜTÜ DENİLEMİYOR
Feyzioğlu ayrıca şunları söyledi: Durum tespitinin zaten yaşayarak yapıyoruz. Durum ortada. Yurtta barış dünyada barış temel ilkemizden vazgeçilmiş. Komşularımızın tamamıyla sorunlu hale gelmek yetmezmiş gibi kendi elimizde terör örgütleri komşu yapılmış ve Orta Doğu’nun birinci dünya savaşı sonrasında çizilmiş olan sınırları Türkiye’nin takdir katkısıyla Türkiye’nin zararına olacak şekilde yeniden çizilmeye başlanmış. Bu süreçte Orta Doğu’nun devletleri yıkılma sürecine girmiş yıkılmaya yüz tutmuş ve insan doğası gereği korunma ihtiyacını yaşama güdüsünü karşılamak üzere devletlerin yerini kabileler aşiretler ve mezhep davasına dayanan topluluklar almış. Yani aşağı yukarı 500-600 yıl öncesine dönülmeye başlanmış. Kartlar yeniden karılmaya başlanmış durumda. Buna rağmen Orta Doğu’da mezhepçilik saklandığı yerden çıkmış, bunun hortlamasıyla birlikte din adına vahşet hiç görülmemiş boyutlara gelmiş. Belki de insanlığın karanlık çağı olan ortaçağda bile modern silahlarla birleşmiş almış başını gitmiş. Öyle bir dönemdeyiz ki Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten irade terör örgütlerine terör örgütü diyemez olmuş. 49 rehine, bebekler, güvenlik görevlileri rehin ve yayın yasağı var. ABD’ de Tarhan büyükelçiliğindeki rehine olayından sonra ne yaptı? Humeyni ihtilalinden sonra Amerikalılar Beyaz Saray’ın önünde rehineleri kurtulana kadar nöbet tuttular. Yurttaş olmak bunu gerektirir.
IŞİD BÜYÜK TEHLİKEDİR
IŞİD’ın Türkiye için çok büyük tehlike olduğunu belirten Feyzioğlu, “Bu öyle bir tehlike ki dünya bu terörist örgütü Türkiye üzerinden her türlü lojistik desteği aldığını, militanlarının, mensuplarının Türkiye’ye rahatlıkla girip çıktığını hatta tedavi olduğunu, son zamanlarda sınırlamalar getirilmeye başlandığını buna rağmen militan desteğinin Türkiye üzerinden sağladığını tespit etti. Bunlara bizi ikna etmek zorundalar. Ama görünen o ki, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten idare de mezhepçiliğe hiç de uzak değil. Tam aksine Reyhanlı’da Türkiye toprakları üzerinde yapılan 52 sünni vatandaşımızın ölmesinden üzüntü duyuyorum diyen bir idare var. Ölenler sünni olmasaydı üzülmeyecek miydin? IŞİD bu eylemi sahiplendiğinde Türk Hükümeti ‘Hayır hayır IŞİD yapmadı’ diye sahiplendi. Bir terör örgütü ‘Ben yaptım’ diyor bir hükümet ‘Hayır siz yapmadınız’ diyor. Bunlar vahim olaylardır. Artık insanımız yaşamsal tehditlerle karşı karşıyadır. Bugün daha ciddi oturup konuşma ve ne yapacağımızı belirlemek zorundayız” şeklinde konuştu.
BİZ DENETLERİZ AMA ADIM ATACAK İKTİDARDIR
Feyzioğlu, “Biz hukukçular orta saha oyuncularıyız. Bizim görevimiz o omurgayı olabildiğince sağlam tutmaktır. Biz hukukun üstünlüğünü anlatırız, hukuksuzlukların neler olduğunu tespit eder, evrensel hukuk ilkelerinin neler olduğunu ortaya koyar, Türkiye’deki uygulamaların ne kadar uyumlu olduğunu söyleriz. Haksızlıkları da söyleriz. Ama son tahlilde adım atacak olan siyasi iktidardır. Biz gücümüz yettiğince halkı bilgilendirmek için iktidarı denetleriz. Kamuoyu yaratır o kamuoyunun siyasi iktidar ve muhalefet üzerinde baskı unsuru olmasını gücümüz yettiğince sağlarız. Ancak golü orta saha oyuncuları değil forvetler atar. Demokrasilerde forvet oyuncuları orta saha ne kadar önemli olursa olsun forvet oyuncuları olan siyasi partilerdir. Siyasi partiler ilk seçimlerde alternatif olduğunu göstermek zorundadır. İşin görüneni buz gibi budur. İktidara alternatif olamıyorsa, kurumları yeterince güçlü olmayan demokrasilerde çöküş başlar. Bu kurumlar, barolardır, demokrasiyi sırtlayıp götüren temel direkler sendikalardır, basın yayın örgütleridir. Özgürce yazan, patronunun talimatıyla değil vicdanıyla yazan basın organlarıdır. Basının sendikalı olması vazgeçilmez örnektir. Demokrasinin geliştiği Avrupa ülkelerine bakarsanız, orada medya patronları başka iş yapmaz. İktidarın talimatıyla gazetecileri işten çıkaramazlar. Çünkü demokratik ülkelerde gazeteciler o statüde çalışır. Bizdeki gibi temizlikçi, turizmci kategorisinde değil. Birinin kılına haksız zarar vermeye kalkılırsa, o TV, o medya patronu haksızlık yaptığına yapacağına pişman edilir. Böylece yandaş basın istenildiği gibi oluşamaz. O ülkelerde orta sahada bağımsız, tarafsız yargı vardır. O yargının sistemi oluşturulmuştur. Yani yönetimin kişiliğine göre, siyasi iktidarın kimin elinde olduğuna göre kendilerini güvende ya da güvensiz hissetmezler hukukçular. Sisteme güven vardır. Korkmadan çekinmeden karar verebilir. Çünkü yargı bağımsızlığının en basit tanımı; en korkak hakimin bile hiç korkmadan en güçlü kişiye karşı en aleyhte kararı çekinmeden verebileceği bir sistemdir” dedi.
ARTIK DOĞRU SORUYU SORMALIYIZ
Öte yandan Feyzioğlu, artık doğru soruyu sormanın zamanının geldiğini vurgularken, “Doğru soruyu soran doğru cevabı alır. Doğru soru; yargı nasıl tarafsız, bağımsız, adil yargılama yapar? Yanlış soru ise; yargıyı nasıl kendime bağlarım sorusudur. Bu sorunun sorduğu kişi kadar cevabı vardır. İlk sorunun cevabı bellidir. Demokratik ülkelerde cevabı çoktan verilmiştir. Bilim işidir. Alır kullanırsınız. Bilerek yapılmıyor. Dünde yapılmak istenmedi, bugün de istenmiyor. Muhalefet partileri hep bundan bahsetmişler iktidara geldikleri ilk gün işine gelmedi. Sistemi değiştirmek de kimsenin işine gelmedi. Maalesef 2010’da yetmez ama evet diyenlere söylediğimiz her şeyin doğru çıktığını, yapılanların yanlış bizim söylediklerimizin ne kadar önem teşkil ettiğini tehlike başa gelince öğrendik. Bir yolcu sadece ufku görerek yol alamaz, ufkun ötesini görebiliyorsan meseledir. Bugün bu sistemin mimarlarına, yargının ne kadar siyasallaştığını söyleyenlere, aklınız neredeydi diyorum. Oysa onların istedikleri yargı siyasallaşsın ama benim siyasetimi takip etsin düşüncesiydi. Bunlar toplumun temel taşı ve direkleridir. Bir diğeri, ise kültür ve sanattır. Ne kadar bu derinliğine sahipse bir toplum, sanatçısına ne kadar değer veriyorsa o toplum o kadar özgürleşebiliyor. Sanattan mahrum edilmiş, sanatsal zevkleri gelişmemiş toplumun üretici olması, yaratıcı düşünmesi sorgulaması mümkün değil. Bir tiyatro izlersiniz, sorgularsınız, başka dünyalara açılırsınız. Bunları yapamamışsak taşıyıcı direklerimiz güçlü değildir. Doğu Avrupa ülkeleri demir perdenin yıkılmasından sonra çok gelişme gösterip Avrupa birliğine girdiler. Çünkü yüz yıllardır buralarda sanat gelişmişti. Toplum özgür düşünme yaratma istiyordu. Yani en önemli taşıyıcı direklerden biri sanattır. Atatürk boşuna devlet tiyatrosu, devlet opera dememiştir. Bu bir özenti değildir. Bu çağdaşlaşmanın ön koşuludur” ifadelerini kullandı.
ATATÜRK’E DİKTATÖR DİYEN HAİNDİR
Feyzioğlu ayrıca, “Atatürk Ankara’da hukuk fakültesi kurulması talimatı verdiğinde niye kurduruyoruz İstanbul’da var zaten denilince burada cumhuriyet hukukunu öğreteceğiz. İstanbul’da cumhuriyeti kuramayız. Onun için Ankara’da kuracağız demiştir. Ve bu müessesenin açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir devrimimde duymadım demiştir. Cumhuriyetin hukukunu, cumhuriyetin kurduğu kurum korumalıdır. Yani Atatürk’ün kurduğu devletin arkasında hukuk devleti anlayışı vardır. Şimdi diktatör diyorlar. Hangi diktatör ortaçağ karanlığında bulduğu toplumu aydınlığa, hukuk devletine kavuşturur, yurttaşlık bilincini yerleştirmek için bu kadar devrim yapar? Diktatörler devrim yapmaz, sefa içinde yaşar giderler. Hiçbir diktatör ölümünden bunca yıl sonra milletinin yüreğinde bu kadar büyümez. Atatürk’e diktatör diyenler ya haindir, ya hainlerin etkilediği kara cahillerdir” şeklinde konuştu.
MUHALEFET İKTİDARA ALTERNATİF OLUŞTURMALI
Siyasi muhalefetin iktidara alternatif oluşturması gerektiğinin altını çizen Feyzioğlu, “Hiçbir siyasi parti ismi vermeksizin söylüyorum, siyasi muhalefetin iktidarın ve toplumun iyiliği için alternatif oluşturması gerekiyor. Demokrasi refah, aydınlık, güven demekse bunun olması lazım. Bu siyasi muhalefetin oluşması için yeterince durum tespiti yapılmıştır. Artık bu karanlık tabloda umutsuzluk değil umut konuşulmalıdır. Siz daha iyisine layıksınız ve biz daha iyisini yaparız denilmelidir. Türkiye her zaman daha iyisine layıktır. Alternatif olmak isteyen bir muhalefetin heyecanı, projesi bizde çünkü biz siziz, halkız, halkçılık ilkesini şiar edindik denilmeli” dedi.