Mehmet İŞLER / EGEDESONSÖZ - Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nde (EDP) geçmiş yıllarda İzmir İl Başkanlığı görevini yapan, 2010 referandumuna ‘evet’ diyen çevreci avukat Arif Ali Cangı, 16 Nisan Pazar günü gerçekleşecek anayasa değişikliğinin tarihi halk oylamasına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Önümüzdeki referandum için yaşanan süreçte ‘Hayır’ tercihini savunan Cangı, 2010 dönemini, ‘AKP İktidarına hayır, referandumda Evet’ sloganıyla yürüttüklerini belirtirtti.
Anayasa değişikliğinin kabulünden sonraki süreçte ‘yetmez ama evetçi’lere yöneltilen eleştiriler karşısında da konuşan Cangı, kendilerini o dönem ‘yetmez ama evet’ten ayrı ifade etmeye çalıştıklarını söyledi.
Cangı ayrıca 2010’da gerçekleşen ve 16 Nisan’da halkın kantarına çıkacak anayasa değişikliği maddelerinin birbirinden çok farklı olduğunu ifade etti.
CUMHURBAŞKANININ YARGILANMASI FİİLEN MÜMKÜN DEĞİL
Yeni anayasa teklifinin maddelerini bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
16 Nisan’da referanduma sunulacak olan metin yürütmenin tek elde toplanmasını, yasamanın ve yargının onu denetlememesini öngörüyor. Anayasa değişikliği gerçekleşirse artık cumhurbaşkanları aynı zamanda bir partinin genel başkanı olabilecek. Cumhurbaşkanı dilediği konularda yönetmelik çıkartabilecek, dilediği bakanlığı kapatıp, yeni bakanlıklar kurabilecek, dilediği kişileri bakan, dilediği kişileri cumhurbaşkanı yardımcısı, dilediği kişileri de üst kademe kamu yöneticisi olarak atayabilecek. Atadıklarını dilediği zaman görevden alabilecek, yürütmeye ilişkin kararname ve kanunların uygulanmasına dair yönetmelikler çıkartabilecek. Cumhurbaşkanı çevre, sendika kurma ve grev, konut, sosyal güvenlik, mülkiyet, kıyılardan yararlanma, dinlenme hakkı, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının, sanatın, gençliğin korunması konularını içeren sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler konusunda her zaman kararname çıkartarak kanun gibi düzenlemeler yapabilecek. Kanun gibi diyorum çünkü bu kararnamelere karşı ancak anayasa mahkemesine karşı iptal davası açılabilecek, OHAL’de temel haklar, siyasi haklar dahil her konuda cumhurbaşkanı tarafından KHK çıkartılabilecek, bunlar hakkında anayasa mahkemesine dahi başvurulamayacak. Cumhurbaşkanının 6 aya kadar OHAL ilan etme yetkisini de atlamamak gerek. Anayasa değişikliği ile milli güvenlik politikalarını belirleyip, gerekli tedbirleri alabilecek ve Silahlı Kuvvetlerini kullanabilecek olan meclisi bypass ederek cumhurbaşkanı savaş dahi çıkartabilecek. Bu kadar çok yetkisi olacak yöneticinin denetlenmesi ve sorumluluğu var mı? Yok. Bir kere yüzde 50 artı 1 oy aldıktan sonra 5 yıl boyunca yaptığı işlemler, aldığı kararlardan dolayı cumhurbaşkanına soru sorma hakkı dahi yok. Meclisin gensoru denetlemesi ortadan kaldırılmış durumda, yasama organının denetlemesi bilgi almakla sınırlı olacak. Zaten doğal olarak meclisteki en büyük partinin başkanı olan cumhurbaşkanı yasama organını dilediği gibi yönlendirecek. Bütçe ve merkezi yönetim kesin hesap kanun teklifini de cumhurbaşkanı verecek. Bu haliyle cumhurbaşkanının yargılanması fiilen mümkün değil. Diğer yandan yeni oluşturulan Hakimler Savcılar Kurulu’nun tüm üyeleri doğrudan ya da dolaylı olarak cumhurbaşkanı tarafından seçilecek. Mesleğe kabul, meslekten çıkarma dahil olmak üzere hakimler ve savcılar için her türlü kararı almaya yetkili olan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun cumhurbaşkanı tarafından atanmış Adalet Bakanı’nın başkanlığında, yine cumhurbaşkanı tarafından atanan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan seçilen 4 üye, mecliste çoğunluğu elinde bulunduran kendi partisi milletvekillerine seçtirdiği 7 üye olmak üzere 13 üyeden oluşması. Yargının da cumhurbaşkanına tamamıyla bağlanması, yargı bağımsızlığını tamamıyla ortadan kaldıracak. Bu şekilde yurttaşın demokratik hakları ve hukuk güvenliğine ilişkin var olan noksan güvenceler de ortadan kalkacak.
2010’DAKİ METİN İLE BUGÜNKÜ METNİN HİÇBİR İLGİSİ VE ALAKASI YOKTUR
Siz 2010 referandumunda ‘yetmez ama evet’çi cephede yer almıştınız. O dönem ‘yetmez ama evet’çiler çok tartışılmıştı. Bugün ise ‘hayır’ blokundasınız. O gün niye evet dediniz? Bugün niye hayır diyorsunuz?
Öncelikle bir düzeltme yapmak istiyorum, ben ve o zaman faaliyet yürüten partim Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) yanlış anlaşılmayı önlemek için ‘AKP İktidarına hayır, referandumda Evet’ sloganını tercih ettiğini hatırlatmak istiyorum, dolayısıyla biz kendimizi ‘yetmez ama evet’ten ayrı ifade etmeye çalışmıştık. 2010 Referandumundaki ‘evet’imiz kimin getirdiğine bakmadan anayasa değişikliğinin getireceği olası demokratik açılımlaraydı. Örneğin; anayasa değişikliği ile 30 yıl sonra 12 Eylül darbesi ve darbecilerine yargılanma yolunun açılacak olmasınaydı, “kadın-erkek eşitliği, çocuk hakları, kişisel verilerin korunması, yurtdışına çıkış sınırlamalarının daraltılması, sendikal haklar, grev, memur ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı, bilgi edinme hakkı ve Kamu Denetçiliği Kurumu kurulması, siyasi partinin kapatılması ile milletvekilliğin düşmesi ilişkisi, Yüksek Askeri Şura kararları ile memur ve diğer kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılması, askeri yargının görev alanının daraltılması, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin çoğunun doğrudan bizzat hakim ve savcılar tarafında seçimi ile görevlendirilecek olmasınaydı. Bu değişikliklere sahip çıkılabilse, bunlara ilişkin yasal düzenlemeler yapılabilseydi bugün daha farklı bir ortamda olabilirdik, şimdiki anayasa değişikliği gündemde olmayabilirdi. Ama öyle olmadı, Hayır oyu verenler de evet isteyen iktidar partisi de hiçbir şey yapmadı. Hayır cephesi, iktidarın tüm kötü politikalarını 2010 referandumuna bağladılar ve bizim gibi evet oyu verenleri suçlamayı tercih ettiler. AKP de anayasa değişikliklerini hayata geçirmek yerine, referandumdan çıkan oy çoğunluğunu kendi iktidarını mutlaklaştırmak için kullandı. Bu arada özellikle yargı içinde örgütlenen Cemaat de AKP Hükümetleriyle ele ele HSYK üyelerinin seçimle gelmesini yargıyı büyük ölçüde ele geçirmenin aracı haline getirdi. Referandumdan sonraki ilk HSYK seçiminde kazanan grubun Bakanlık Grubu olarak adlandırıldığını atlamamak gerek. Referanduma sunulan metinler karşılaştırıldığı zaman 2010’daki metin ile bugünkü metnin hiçbir ilgisi ve alakası yoktur. O yüzden karşılaştırmanın doğru olmayacağı düşüncesindeyim.
ŞU ANDA BİR POLİTİK GÖREVİM YOK BİREYSEL ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜYORUM
2010’da aldığınız kararı vatandaşa anlatma noktasında nasıl bir çalışma yürüttünüz? Bugün niçin karşı olduğunuzu nasıl anlatıyorsunuz?
2010’da EDP İzmir İl Başkanlığı görevini sürdürüyordum, kendi demokrasi anlayışımızla ve kendi sözcüklerimizle çalışma yürütmüştük. Şu anda bir politik görevim yok, daha çok ekoloji hareketleri içinde özellikle EGEÇEP’te ve bireysel çalışmalar yürütüyorum. EGEÇEP olarak çeşitli açıklamalarımızla ve Söke’de Bergama’da düzenlediğimiz toplantılarla anayasa değişikliğinin demokraside yaratacağı tahribatı, çevre ve ekoloji mücadelesinin, yaşamı savunmanın zorlaşacağını, anlatmaya çalıştık. Kendim de Haber Ekspres’teki Pazartesi yazılarımda ve zaman zaman yazdığım T-24 internet gazetesindeki yazılarımda değerlendirmelerimi ve düşüncelerimi anlatmaya çalıştım.
OLAYI PİŞMAN OLUP OLMAMA NOKTASINA GETİRMEYİ DOĞRU BULMUYORUM!
Geçmişte verdiğiniz kararı yerinde görüp ‘o konjonktürde doğru bir tercih yaptım’ diyerek aynı noktada mısınız, yoksa sonradan yargının geldiği durum göz önüne alındığında pişmanlık duyuyor musunuz?
Yukarıda söylediğim gibi 2010 Referandumunun kendisi ile daha sonra yaşanan politik gelişmeleri hele hele bugünkü durumu karşılaştırmayı doğru bulmuyorum, kaldı ki bu karşılaştırmanın kimseye bir faydası da yok. Diğer yandan bugün yaşadıklarımızı 2010 referandumunun doğal sonucu olarak da görmüyorum. Onun için olayı pişman olup olmama noktasına getirmeyi politik ve hukuki bir yaklaşım olarak görmediğimi belirtmek isterim.
DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNE TAMAMEN VEDA EDİLECEK
Yapılacak halk oylamasının sonucu ve Türkiye’ye etkisi hakkındaki öngörünüz nedir?
Anayasa değişikliğinin referandumdan geçmesi halinde, ülkenin kaderi her şeye yetkili, hiç denetlenmeyen, hesap sorulmayan bir kişinin elinde olacak. Demokratik hukuk devletine tamamen veda edilecek. Şimdiki antidemokratik ve hukuk güvenliği olmayan fiili durum, kurumlarıyla birlikte anayasal kurallara bağlanacak, anayasa değişikliğine evet diyenler de güvende olamayacaklar. Karar vermemiz gereken; demokratik muhalefetin tamimiyle ortadan kaldırıldığı, ülke yönetimini yürütme yetkisini tek başına kullanan, yasama ve yargının kendisine bağlandığı bir kişiye teslim etmek, hiç kimsenin güvende olmayacağı, sürekli gerilim ve kaos içinde olan bir ülkede mi yaşamak istiyor muyuz yoksa ağır aksak da olsa demokrasi yolunda çabalayan bir ülkede mi? Ben peşin hükümlü olmayan, kısa vadeli çıkarlarını değil, çocuklarının geleceğini düşünen herkesin hayır oyu vereceğini düşünüyor, 16 Nisan’daki oyumuzun ‘Hayır’lı olmasını diliyorum.