Harun ÖZDEMİR
Kazım Karabekir anlatıyor
24 Ekim 2016 Pazartesi

Hilafet dinle, padişahlık ise dünya işleriyle ilgilidir ve birbirine zıttır. Bu iki makam için iki ayrı şahsiyete ihtiyaç vardır.

İki makamın bir kişide birleşmiş olması dış politikamız açısından da zararlıdır. Papanın aynı zamanda kral olması bize ne kadar garip görünürse, Halife’nin aynı zamanda padişah olması da ilerlemiş milletlere o kadar garip görünür.

Bu durumda Hilafet’i saltanattan ayırmak gerekir. İslâm âleminde Osmanlı hanedanı hilafet makamıyla tanınıyor. Bundan dolayı saltanatı kaldırarak Cumhuriyet’e geçmek; hilafeti de Osmanlı ailesine bırakmak en uygun olanıdır.

Ordunun ve Doğu halkının bundan memnun olacağından da emindim. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın hilafet ve saltanatı kendisinde birleştirmesi halinde fikren ve fiilen aleyhte tepki göstereceklerinden de kuşkum yoktu.

İstanbul ve Boğazlar konusunda Fevzi Paşa’ya verdiğim raporda “İstanbul’un hilafet makamı”, hükümet merkezinin de Ankara olmasının daha uygun olacağını belirtmiştim.

***

16 Ekim 1920’de Bursa’ya gitmek için paşalarla aynı trendeydim. Bir ara Mustafa Kemal Paşa, Refet Paşa ile yanıma geldiler. Mustafa Kemal Paşa bana;

Refet Paşa padişaha nasıl hitap etmeli?” diye bir soru sordu. Ben de

Halife hazretleri” demesinin daha uygun olacağını söyledim. M.Kemal Paşa;

Bu şekil iyi, halife hazretleri dersiniz olmaz mı Refet Paşa” dedi. 

Saltanatın kaldırılması ve hilafetin Al-i Osman’da kalması konusundaki görüşümü tren Bursa’ya varmadan açık bir şekilde M. Kemal Paşa’ya anlattım. Paşa görüşlerime itiraz etmedi fakat kabul etmiş gibi de görünmedi. Çünkü Bursa’da İsmet ve Fevzi Paşaların da görüşünü alacaktı.

Bursa’da bu görüşmeler yapıldı, ortaya çok ilginç görüşler çıktı:

Mustafa Kemal Paşa’yı en küçük şehzadenin hilafet ve saltanattaki vekili ve aynı zamanda da diktatör yapmak istiyorlardı.

Naip/vekil fikri İsmet’in, diktatör de Fevzi Paşa’nındı. 

Ben de iç ve dış politikada çıkabilecek sorunlara bir bir değindim. Bir şehzadeye naipliğin ise hilafet ve saltanat için ancak basamak olabileceğini söyledim… Lozan’a da saltanatı kaldırmış ve hilafeti Al-i Osman’da bırakmış şekilde gitmemizin çok yararlı olacağını izah ettim. 

Bu konudaki görüşlerimi Gazi’ye de anlattım. Gazi hakkımdaki düşüncesini açıkça söyledi:

Lozan heyetine seni baş murahhas olarak gönderemem. Sen kafana göre hareket edersin. İsmet Paşa’yı göndereceğim. O sözümden dışarı çıkmaz.”

***

Sonunda Gazi, İsmet ve Fevzi Paşaları ikna ettim:

Çünkü Mustafa Kemal Paşa başlangıçta Vahidettin’in kalmasını istiyordu. Halk üzerinde bir itibarı olduğunu ve sözümüzden dışarı çıkmayacağını… Abdülmecid Efendi halife olursa bize ciddi zorluklar çıkarabileceğini düşünüyordu.

Ben ise;

Millete baği diyen ve bize de asi fetvası çıkararak idama mahkûm eden, düşmanla işbirliği yapıp Hilafet Ordusunu üzerimize gönderen bir adamı tutmak, millete ve tarihe karşı bizi küçük düşürür… Oysa yeni halifeye kıyafet ve vazife sınırı çizersek sorun çıkmaz” dedim. 

Fevzi Paşa da benimle aynı görüşe geldi. Padişahlığı lağvedelim, hilafet de Abdülmecid Efendiye verilsin, diye.

***

Saltanatın kaldırılma konusu Meclis’te görüşülmeye başlandığında yeni bir durumla karşılaştık. Mebuslar bir oldu-bitti ile karşılaşabileceği endişesindeydiler. Çıkacak yasanın çok açık ve anlaşılabilir olmasını istiyorlardı. Çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın saltanatı ve hilafeti kendi uhdesine alma ihtimalini çok yüksek görüyorlardı.  

M. Kemal Paşa’nın hilafeti ve saltanatı almayı bir mefkure gibi benimsediği apaçık görülüyordu, ben de aynı görüşteydim. Müzakere ettiğim birçok mebus da bu görüşteydi. Gazi’nin Meclis’te yaptığı birçok konuşmayı ve çektirdiği sarıklı fotoğrafları bunun kanıtı olarak gösteriyorlardı.

Ben görüşümü açıkça söylemek için Gazi’nin yayına gittim. “…Ben de sizin hilafeti ve saltanatı alma sevdasında olduğunuz kanaatindeyim…” dedim. 

Karabekir bu görüşmeyi İstiklal Harbimiz adlı eserinde detaylarıyla anlatmaktadır:

Benim saltanatı kaldırma ve hilafeti Osmanlı Hanedanı’nda bırakma teklifime kimsenin bir itirazı yoktu. Bunu da Gazi Paşa’ya anlattım.

Bu konuda çok ısrar ettim. Doğu ve Batı cephesi kumandanlarını ve İsmet Paşa’yı yanıma alarak Gazi’yi tekrar ziyaret gittim. Benzeri görüşmeler birkaç kez oldu.

Sonunda Gazi Paşa eline bir kalem alarak çok sert bir bakışla bana (Karabekir’e) döndü ve

Pekiy Paşam, ne tarzda istiyorsanız söyleyin yazayım” dedi. 

İsmet Paşa da, Lozan’a bu tartışmanın bir şekilde sonuca bağlandığı günlerde gitmişti. (Devamı var)

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Aydınlanmanın alacakaranlığında
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Çöl tozu meselesi: Yararlı mı, zararlı mı?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Cumhuriyet'i ve Atatürk’ü anlamak
Kemal ARI
Kemal ARI
İstediklerimiz ve sorumluluklarımız
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
O gün bugündür!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Buralara bir daha dönme Göztepe!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Mutlu s’on!
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Keser döner sap döner!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'Cehaletin tek korkusu kadındır…'
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva