Tayfun MARO
Yalnızlıkta ve hiçlikte
16 Mart 2024 Cumartesi

“Yalnızlık Allah’a mahsustur.” İşte bu tanrısal yalnızlığa her zaman takılmışımdır. İnsanı büyüleyen bir tarafı var.

Her ne kadar kâinatın yaratıcısının görkemli yalnızlığı anlaşılır bir durum ise de yalnızlık tanrısal olduğu kadar insani bir durumu da anlatıyor. Öyle ki, yalnızlık bilincinin insanı kendi derinlikleriyle buluşturduğu, içselleşenin insanı aşkınlığa taşıdığı bir buluşma…      

Dikkat ederseniz, insanlık zirvelerinde dolaşan insan yalnız oluyor. Zirvelerin sakinliği bu yüzdendir.

Sadece Tanrı’nın yalnızlığı değil, insan yalnızlığının tanrısallığı da beni derinden etkilediği için olmalı, kalabalıklara her zaman dışarıdan baktım. Yaşamın kıyısında durmak ve hayatı oradan söylemek ihtiyacı da muhtemelen bu bakıştan kaynaklanıyor. Yalnızlık bilinci…

Kalabalık görecelidir, bazen üç kişi, bazen üç milyon kişi... İnsanın kalabalıklar ile arasına mesafe koyma ihtiyacı, tam olarak tabi olmanın veya tahakkümün başladığı yerde, bir anlamda özgürleşme ihtiyacı olarak ortaya çıkıyor. Toplumsal alanda üstüne abanan her şeyden kurtulma ihtiyacı…

Hoyratlıktan, özensiz ilişkilerden, vasatların megalomanlığından, kimsenin ötekine saygı duymadığı koşullardan, yalanlardan ve ikiyüzlülükten kaçmak istediğinde, insanın biricik barınağı, yalnızlığıdır.  

Yalnızlığın ve suskunluğun evreninde, dingin bir ruh ve arınmanın hafifliği kuşatıyor insanı. Zihnin temizlenmesiyle açılan algı kapıları, insanı, gündelik hayatın o hay huyu içinde kör kaldıklarıyla yeniden buluşturuyor. Ve alçaldığı yerden yeniden yükselmeye başlıyor insan.

Baudelaire, “Albatros” adlı şiirinde, gökyüzünde süzülen o görkemli kuşun bir gemi güvertesine indirildiğinde ne kadar aciz ve zavallı göründüğünü anlatır.

Ne zaman, ait olmadığımı hissettiğim bir yerde o baş edilmez yabancılaşma duygusu üstüme çökse, bu şiir aklıma gelir. İşte o an, alıp başımı gitmek vaktidir.

Nereye? Hiçbir yere…

Bilemezler, yalnızlığa ve hiçliğe teşne insan hiçbir yerden gitmez; o zaten hiçbir yerdedir.

Her türlü bayağılıktan azade, gösteriden uzak, hayata kıyısından bakmak ihtiyacı, yalnızlık bilincinin tezahürüdür. Bu yalnızlık ne melankolidir ne depresyon, sadece bilinçli yalnızlaşma durumudur.

İçe katederek yaşanan bütün anlarda insanın derinliklerinden benliğine yayılan yalnızlık duygusu, insanı sahici kılıyor. Sahicilik ve içtenlik, insani ilişkileri bayağılığın ulaşamayacağı düzeye yükseltiyor. Lakin bu yalnızlaşmanın sosyal çevreyle arana ördüğü duvar ve koyduğu mesafe, baş edilmesi güç bir uyum sorununu da getirip kucağına bırakıyor.

İnsan zaten uyumsuz bir tür… Uyumsuz olduğundan, doğayı, çevreyi kendine uydurmak için uygarlaşmak zorunda kalmış… Dünyayı değiştirmek, gelişmek, ilerlemek gibi dertleri olmuş… Uyumsuz insanın böyle netameli bir uygarlık serüvenine kendini bütün varlığıyla bağlaması ve onulmaz bilim aşkı, doğaya meydan okuduğu içindir.

Ve uygarlık dediğimiz bu büyük örgütlenme, toplumsal alanın insan tekini yutmasıyla mümkün oldu. Kişi/toplum ilişkilerinde kişi haklarını gözeten anlamlı hukuk metinleri yazıldı ama her şeyin kitleselleştiği dünya düzeninde pek etkisi olmuyor. Yeryüzünde olan bitene katlanmak, büyük bir tahammül gücünü gerektiriyor.

Tahammül, birlikte yaşama kültürünün temel kavramlarındandır. Nereye kadar, nelere, neden tahammül edebileceğini insanın kategorik olarak bilmesi pek mümkün olmuyor. O sınırları belli belirsiz çizen olguya ise, “farkındalık” diyoruz.

Farkındalık, insanın sosyal ilişkilerini zora sokan, hayatı zorlaştıran nedenlerin belki de başında geliyor. İnsanın kendisini kalabalıklardan soyutlamaya başladığı yerde farkındalık var. Bu hissediş insanı yalnızlaştırıyor ve sessizleştiriyor. Ve sessizce çekildiği kıyıdan hayatı izleyen yalnız insan, sözün artık pek bir şey ifade etmediğini biliyor.

Sözün yerini yalanın aldığı, sözün haysiyetinin kalmadığı aşağılık bir gösterinin ortalık yerinde, sessizlik ve yalnızlık bir imkân gibi sunuyor kendini. Sonlu ile sonsuz arasında, rastlantının kaotikasında, hiçbir tapınağa sığınmadan, yalnız başına...

NOT: Toplumda bunaltı günbegün derinleşirken bu yazımı yeniden paylaşmak ihtiyacı duydum. 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Hepsi yaşasın anne aşkıyla!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Katılımcı değil, kayırmacı belediyecilik...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Tüketim cehenneminde gündelik hayat
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Maymunlar Cehennemi ve Cujo
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Köylüler tarımı bırakmaya başlayınca neler oldu?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli bir hukuk kahramanı: Bekir Behlül
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Düzen
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Ülkeme adalet diliyorum, gönüllere vefa!
Ümit YALDIZ
Ümit YALDIZ
İmamoğlu’nun suskunluğu!
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Can dostlar tartışması!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva