Müzik Önerisi: Saldır Saldır – Anıl Piyancı
Şiddetin ve saldırganlığın gerektiği gibi cezalandırılmadığı, bunu adet haline getirmiş “insan dışı formların”salıverilmesive adaletin yerini bulmaması yüzünden üzüntülerimizi anlatmaya makaleler ve köşeler yetmiyor artık.
İşin daha kötü tarafı ne biliyor musunuz? Cezası bir türlü kesilmeyen bu şiddet salgınının yeni bir varyantına maruz kalmaya başladık son zamanlarda. Siz deyin pandemi etkisi, ben deyim tahammülsüzlük, önyargı veya bencillik. Eğitimli olup olmaması fark etmiyor, saldırı hiç tanımadığınız birinden, trafikte yanınızda süren bir otomobilden, restoranda size kısa süreli hizmet eden birinden, süpermarket çalışanından, otobüs şoföründen, bir mülteciden, komşunuzdan, bir dostunuzdan, ekip arkadaşınızdanya da ailenizden akrabalarınızdan gelebiliyor.
Aslında bir tutam hadsizlik…Belki de küstahlık.
Belki bilinçli, belki değil ancak sizi hedef alan, sizi üzen ve saldırganın önyargılarına göre sizi kalıplara sokarak yargılayan sözlü veya eyleme dönük bir saldırı eylemi bu.
Mikro-saldırganlık ya da diğer adıyla “mikro agresyon”ilk olarak yetmişli yıllarda Harvard Tıp Okulu’nda psikiyatri profesörü Chester Middlebrook Pierce tarafından ortaya atıldı. Massachusetts General Hospital'daki ilk Afrikalı-Amerikalı profesördü, belki de sırf bu yüzden sürekli karşı karşıya kaldığı mikro saldırılar konusunda tarihe bilimsel bir imza attı.
Mikro agresyon, çevremizdekilere karşı bilinçli veya bilinçsizce sözlü veya sözel olmayan küçük düşürücü veya zarar verici psikolojik bir istismar çeşidi.
Türkçede güzel bir deyim vardır kaş yapayım derken göz çıkarmak misali bazı sözlerimiz aslında iyi niyetli başlar, ama karşı taraf sizin anlamadığınız bir şekilde buna alınganlık gösterir. İltifat olduğunu düşünerek kurulan cümleler o cümleyi kuranın değer yargılarını ortaya seriverir. Kaş yaparken göz çıkarmak deyimi bu yapılan gafı pek güzel anlatır.
“Bir sarışın olarak çok akıllısın” Akıllı olması üzerinden bir övgü gibi görünse de tüm sarışınlara karşı ciddi bir aşağılama barındırır mesela.
“Bir kadın yönetici olarak işin zor” Yöneticilik kadın veya erkekten bağımsız birçok zorluklar barındırır. Görevin zorlukları ile cinsiyet kavramının birleştirilmesi aleni bir mikro saldırıdır. Kişinin kadınları zayıf bulduğunu ve yönetim işlerinde yeterince güçlü olamayacağıinancından doğan bilinç dışı bir dışa vurumdur.
“Bu kadar başarılı olmak için çok genç” Başarmak için yaşlı olmak mı lazım? Yaş ve tecrübeden bağımsız başarı olamaz mı mesela? Yaşına değil de başarısına odaklanmak ve kıyaslamadan kutlamak daha samimi olabilir.
Bilinçli veya bilinçsizce yapılan bu saldırılar zararlı etkiler bırakabiliyor. Bireyin geçmişinden gelen birikimlerin kodlanarak davranışlara da yansıması ile bu saldırılar zaman zaman oldukça kırıcı, aşağılayıcı ve hatta küstahça olabiliyor.Günlük hayatta oldukça sık başımıza geliyor. Farkında olmadan, kırıp döktüklerimiz veya ne söyleyeceğimizi bilemediğimiz ve içten içe yumruklarımızı sıktığımız durumlar olabiliyor.
Yüksek enflasyonun getirdiği hayat pahalılığı adisyonların hanelerini bir iki sıfır etkileyince bilinçli bir tüketici olarak itiraz hakkı kullanmak istediğimizde oldukça salaş bir lokantada işletme sahibinin “fiyatları biraz yüksek tutuyoruz, çünkü biz artık daha kaliteli müşteri istiyoruz” demesine ne demeli? Üstelik o lokantanın müdavimleri olan bizlerin bir daha o kapıdan adım atmaları ne kadar mümkün?
Hangisine yanalım, ederinden daha pahalı bir hesabı ödemenin bir statü gösterisi sanılmasına mı?
Yoksa bilinçli bir tüketici olarak hesabın kontrolünü istemekle kalitesiz addedilmemize mi?
Siyasetçilerin, bürokratların, Dünya Liderlerinin mikro saldırganlık sınırları çoktandır bizleri zorluyordu, çapulcu olduk, terörist olduk, öteki olduk sürtük olduk…Ama kendi mahallemizdeki esnafın bize yönelik mütecaviz yaklaşımı ülkem adına endişelerimi artırıyor.
Ağırlıklı ırk, etnik, LGBTQ, kadınlar ve engelli bireylerin daha çok karşılaştığı mikro saldırganlık eylemlerin psikolojik olarak kümülatif etkisi çok büyük. Bu yaklaşımın örtülü ve belirsiz doğası gereği maruz kalan bireylerin nasıl karşılık vereceğini bilememeleri o kişilerde büyük hayal kırıklıkları, kendinden şüphe etme ve toplumdan soğuma ve uzaklaşma gibi psikolojik travmalara neden olduğu araştırmalarla sabit.
Belki de bu yüzden suskunluk, itiraz ettiğimiz her noktada karşılaştığımız bu asabi, artık aleni ve bilinçli saldırganlık.
Belki de bu yüzden birçok haber kanalını süsleyen kavgalar, arbedeler, yaralamalar, cinayetler…
Belki de bu yüzden herkesin kendi kabuğuna çekilip bana dokunmayan yılan bin yaşasın misali saklanmalar…
Belki de gerçekten kaş yapmaya çalıştığını sanan kalabalıkların gören gözleri çıkarması yüzünden gittikçe nezakete inceliğe hoşgörüyekörlüğümüz…
Hoş görmek…
Nezaket ve incelikle iletişim kurabilmek…
Ve kalp kırıp incitenlere geri bildirim verebilmek, bunu içtenlikle aktarabilmek, ne hissettirdiğini anlamasını sağlamak ve içten bir özrü saldırganın ağzından duyabilmek…
Mümkün mü?
Zor mu?
Ne dersiniz?