Dr. Berna BRIDGE
Medyanın yarattığı değersizlik vurgusu
16 Temmuz 2015 Perşembe

Medyadaki reklamlara baktığımda tümünün izleyicilere onları değersizleştiren mesajlar verdiğini, böylece insanların kendisini değersiz veya eksik hissettiğini, bu şekilde hep bir şeylere erişmek için mutsuzca kıvranıp durduğunu görüyorum. Örneklemek gerekirse çeşitli bitkisel zayıflama hapları veya çaylarının reklamı kadın erkek herkese kilolu olduklarını, sanki manken veya artistmiş gibi zayıflamak ve çok düzgün bir fiziğe sahip olmalarını gerektiğini yoksa değersiz veya az değerli olacaklarını hissettiriyor mesela...
Zayıflama hedefine ulaşıldı mı bu sefer ulaşılacak başka bir hedef, başka bir mücadele başlıyor, sınav geçmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak, daha çok para kazanmak, daha pahalı bir semte taşınmak, pahalı bir gemi gezisine gitmek, vb… Hep bir şeyler peşinde koşturuyor medya toplumu, yoksa değersizlik ve eksiklik duygusu teslim alıyor…

Diğer yandan otomobil reklamları direksiyonda bir erkek, yanında mutlu bir kadın, arkada mutlu bir veya iki çocuk tiplemesiyle mutluluğun ve ailenin bütünlüğünün ancak o otomobile sahip olunca gerçekleşeceği izlenimi yaratıyor. Bu gözle bakarsanız örnekleri arttırmak mümkün. Yepyeni, gıcır gıcır, son model otomobili olmayan erkekler ise daha çok çalışıp, daha çok kazanmak için kendilerini paralarken ailelerini ihmal ettiklerinden belki de diğer yandan aile huzurları bozulabiliyor…

Maalesef reklamların hepsi satmaya yönelik olduğunda hepsi de kişiyi daha az değerli veya değersiz göstererek bunu ancak başarabiliyor. Tüketici toplumun sıkıntılı bir yanı. Olumsuz çember daha çok satmak ve piyasada kalabilmek için kişiyi değersizleştirirken buna inanıp bu yola girenleri ağına düşürerek sürüp gidiyor.

Medyayı diğer yönden incelersek dizi filmlerin çoğu da aynı değersizleştirme yöntemiyle izleyici buluyor. Yaklaşık tüm filmler çok lüks evlerde çok zengin insanların dürüstlükten uzak, çetrefilli ilişkileri, mutsuz, kavgacı, eksik yaşamıyla ilgili. Evlerde büyük yüzme havuzları, bir sürü yardımcı, hizmetçi, şoför, vb, kapılarının önünde sıra sıra lüks otomobiller, cipler, izleyenleri bir masal dünyasına çekip özendiriyor, belki de bazı bunlara sahip olmayan kişileri öfkelendiriyor. Çevreme bakıyorum, o büyüklükte evlerde, o kadar hizmetkarla yaşayan bir kişi bile tanımadığımı fark ediyorum. Ancak yabancı ülkeden biri gelip bizim dizi filmleri izlese sanır ki ülkenin yarısı o koşullarda yaşıyor…

Sonuçta toplum patlamaya hazır bir bomba durumuna geliyor. Herkeste bir eksiklik ve değersizlik duygusu, bu duyguyu takip eden de öfke ve kavga, agresyon. Genç kızlar zayıflamak peşinde anoreksia nervosa (zayıflama hastalığı) oluyorlar, günde 2 yaprak marulla idare edeyim derken bunalıma giriyorlar. Evli kadınlar eşlerinin yeteri kadar para kazanmayıp onları ciplerde gezdirmediği veya onlara cip almadığından öfke küpü geziyorlar, eşlerine kötü muamele ediyorlar. Erkekler yeterince kazanamama duygusu içinde eziliyorlar. Kadınlar yaşlanıp güzelliklerini yitirme korkusuyla on takla atıyorlar. On ailenin dokuzunda kavga var, altı veya yedisi boşanmayla sonuçlanırken diğerleri de kavga gürültünün içinde cesaretsizlikten boşanamıyor. Bu on ailede belki bir tek aile mutlu ve huzurlu, onlar Keanu Reeves’in Matrix filmindeki mavi hapı yutmamış, bu değersizlik ve yetersizlik pompalanmasından etkilenmemişler. Eşler birbirlerine sevgi ve saygı duyarak bu yapay mutsuzluğun ağına düşmemişler…
Peki, çocuklar ne durumda? Onların da peşini değersizlik ve yetersizlik baskısı hem görünüş hem de akademik başarıda kovalıyor. Kızlar çok güzel değilse - ki çoğu bu kıstasları tabii ki dolduramıyor - (uzun boy, 36 beden, kusursuz yüz, vb) erkekler uzun boylu, kaslı, pahalı otomobil kullanan zengin aile çocuğu değilse, bir de sınav başarısı yoksa depresyon, baskı, kavga kapıda. Bitmek bilmeyen bir yarıştır almış gidiyor.

Toplum çok mutsuz, çok huzursuz, herkes birbiriyle kavgada, yarışta (örtük veya açık yarışta) ve herkes kendi içinde çok yalnız. Bunu büyük miktarda medyaya borçluyuz. Gerçekten bir “Matrix” in içinde yaşıyoruz. Çocuklarımızı korumamız, bu matrix’den çıkarmamız gerekli… 
Mutlu bayramlar dileklerimle…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Hepsi yaşasın anne aşkıyla!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Katılımcı değil, kayırmacı belediyecilik...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Tüketim cehenneminde gündelik hayat
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Maymunlar Cehennemi ve Cujo
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Köylüler tarımı bırakmaya başlayınca neler oldu?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli bir hukuk kahramanı: Bekir Behlül
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Düzen
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Ülkeme adalet diliyorum, gönüllere vefa!
Ümit YALDIZ
Ümit YALDIZ
İmamoğlu’nun suskunluğu!
Dr. Hakan Tartan
Dr. Hakan Tartan
Can dostlar tartışması!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva