Yaşamda "göründüğün gibi olmak" önemli bir erdem... Ya da olduğun gibi görünmek...

Hele Göztepe gibi Türk futbolunun en büyük camiaların birinde, yaşamsal görevler üstleniyor ve  Türk Futbolu`nun kalbine İzmir`den çıkıp, sonsuza dek silinmeyecek altın harflerle adını yazdırmış bir efsanenin, Adnan Süvari`nin koltuğunda oturuyorsan...

Dış görünüşüne, söylemlerine bakarak, biz de olumlu bir ön izlenim uyandıran ve yeri geldiğinde aslanların önünde yem olmasına karşı durmaktan çekinmeyeceğimiz Önder Özen`in şık görüntüsünün ardından bir "külhanbeyi" çıktı. Meğerse neymiş bizim Önder Bey...

Ne Aziz Yıldırım`ı takarmış, ne de Fikret Orman`ı... Medya üzerinden onunla savaş olmazmış... Yoksa paramparça olurmuşsun!

Önder Bey, bir şeyi atlamış. Burası İzmir... Burada gazeteciler kimsenin icazeti ile iş yapmaz... Kimse kimseyle savaşmaz. Gazetecinin tek derdi, ekmek parasını kazanırken, işini iyi yapmaktır. Teknik adamlar, futbolcular, bol sıfırlı dolar, euro maaşlı profesyonel yöneticiler bir daha dönüp ardına bakmaz ama, İzmirli gazeteci, tribünden küfür, taraftardan taş yer ama, yağmur demez, çamur demez, kulübün hizmetinden geri durmaz. Aldığı sadece kurumunun verdiği maaş, bir de kendisine emanet edilen efsaneleri, asırlık çınarlara kalemiyle, objektifiyle, söylemiyle katkı vermenin manevi hazzıdır.

Göztepe`nin özeline gelirsek. Göztepe`de görev yapan yazarlar, muhabirler, foto muhabirleri, Göztepe`yi herkesten, herşeyden çok sever. Bu kulübün doğasındandır. En karşıt görüşten olsan bile, Göztepe gazeteciyi bağrına basar, onu da kendinden yapar.

O izlediğiniz belgeselde olduğu gibi "bir minibüsten" sayıları binler, on binler olan taraftar da, amatör kümede bile maçlara beş bin kişiyle gider, "gençliğinin katilini" yaşadığı onca acıya, karşın, bir kez değil kaç 17 sene daha, sabırla bekler. Önder Özen, değil Morunhio gelse hesabını da sorar? Gazeteci de taraftarın görüşünü elbette en yetkili ağza, başkana sorar.

Filibeliler`in, Süvariler`in, Arnaslar`ın, Gençerler`in, Özkullar`ın, Cücenler`in, Ürkmezler`in oturduğu koltuğa bir profesyonel olarak vekalet eden Talat Bey`e ne demeli.

Olayı kapatıp, basit bir özürle tatlıya bağlayacağınız yere, genç bir gazeteciyi taraftarın önüne atmayı seçtiniz Sayın Papatya.  Saçma bir komplo teorisiyle, ortadakinin üzerine tüy diktiniz. Ayıp ettiniz. Belli ki gözyaşlarımızı tutamayarak izlediğimiz o belgeseldeki Göztepe terbiyesinden, Göztepeli duruşundan nasibini alamamışsınız.

Burak Hakerler, pırıl pırıl, gencecik, bizim 30 küsur yıldır onurla taşıdığımız spor yazarlığı bayrağını gözümüzü kırpmadan emanet edebileceğimiz dürüst, çalışkan bir meslektaşımız. Biz ona kendi aramızda, naif karakterinden, efendi yapısından, ince kişiliğinden dolayı "güzel surat " deriz. Değil siz, yedi düvel profesyonel yönetici gelip de Burak`a komplocu deseniz,  ne bizleri, ne de Göztepeliler`i bu saçmalığa inandıramazsınız. Elinizi vicdanınıza koyarsanız, gencecik bir muhabire ağza alınmayacak ifadelerle, "ayar vermek" tehdit etmek mi, yoksa ses cihazı kullanmak mı daha etik? Onun da yanıtını bulursunuz.

Bir de şunu unutmayın lüftfen

İzmir`de gazeteci tehdit edilerek,  bir yerlere hedef gösterilerek, korkutulacak, sindirilecek, bir meslek grubu değildir.

Hani Liverpool kulübünün kapısında yazar ya...

İzmir`de gazeteci asla yalnız yürümez. Arkasında her zaman meslek örgütü, ağabeyleri, onurlu dürüst çalışmaktan gelen gücü vardır. Savaş ise buyrun hodri meydan!

Siz Burak Hakererler ile uğraşacağınıza, Başkan Sepil`in paraları nerelere saçılıyor? Ligin Mercedes`i ha bire sürücü değiştirirken neden düz yolda kaza yapıp duruyor?

Taraftara onun hesabını verin.