1982 Anayasasının % 92.5 oyla kabul edilmesi üzerine otomatik olarak Cumhurbaşkanı sıfatı kazanan Evren, ’“öyle bir anayasa hazırladık ki bir daha askeri darbelere lüzum kalmayacaktır’” demek suretiyle, kurulan düzenin bir vesayet rejimi olduğu imasında bulunmuştur.’¶

1983 seçimlerinden tek başına iktidar olarak çıkan ANAP ve lideri için de bu anayasa idealdi. Zaten Özal, 24 Ocak kararlarını ilan ettiği gün TÜSİAD’’la birlikte böylesi bir anayasal düzen arzusundaydı.
Bu yeni düzende emek yerini sermayeye bırakıyordu. Sermayenin örgütlenmesi ve bu örgütler vasıtasıyla iktidarları etkilemesi mümkündü. Ancak emeğin böyle bir şansı yoktu. Emek adına hareket eden sendikaların işçilerden topladıkları aidatları, lüks makam otomobilleri, 5 yıldızlı eğitim tesisleri(!) ve kişisel lüks harcamalarına dönüştürmelerine göz yumulmaktaydı. Kurulan yeni düzenle iyi geçinmeleri halinde bu imtiyazlarını yıllarca devam ettirmeleri de mümkündü.
Esnaf örgütlerinin de çeşitli adlarla topladıkları kaynakları, sendikalar gibi harcama yetkileri mevcuttu. Aynı esnaf örgütleri, dev alışveriş merkezleri, kentlerin dışına inşa edilsin diye çaba göstermek bir yana, zaman içinde kendileri de bu zincir market uygulamanın bir parçası haline dönüşüyordu.
Anayasada yazan ’“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir’” ilkesi, gerçekte ’“egemenlik Ankara merkezli bazı kurumlarındır’” ilkesine dönüştürülmüşü. Bu sistem içerisinde siyasete de bir rol verilmişti. Siyasetin rolü, kendine çizilen dar alanda kalıp, muhalefet ise ücreti mukabilinde nutuk çekmek, iktidar ise parasal kaynak yaratıp, güçlü kurumların emrine vermek, harcamaların denetimine fazla karışmamak ve Ankara merkezli oligarşi ile iyi geçinmek şartıyla bir miktar kaynağı da yandaşlarına aktarmak olarak özetlenebilir.
Bu nedenle MGK, yaptığı Anayasa kadar önem verdiği Siyasi Partiler Yasasını da çıkararak, yeni partilerin kuruluşuna belli şartlarla izin verdi.
Böylece sağ kanatta, Evren ve arkadaşlarının tam desteğine sahip, yapılacak il seçimlerde iktidar olması öngörülen Emekli Org. Turgut Sunalp’’in Milliyetçi Demokrasi Partisi-MDP; Demirel Hükümetinde de cunta döneminde de ekonominin direksiyonunda bulunan Turgut Özal’’ın Anavatan Partisi-ANAP; Yasaklı Demirel’’in desteklediği, Ahmet Nusret Tuna başkanlığındaki Büyük Türkiye Partisi-BDP vardı.
Sol kanatta ise 12 Eylül’’ün Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp’’in Halkçı Partisi-HP ile bazı öğretim üyeleri, sendikacılar, emekli yüksek yargıçlar, emekli bürokratlar ve bazı CHP’’lilerden oluşan Erdal İnönü’’nün Sosyal Demokrasi Partisi-SODEP, İç İşleri Bakanlığı’’na kuruluş dilekçelerini vererek tüzel kişilik kazandılar.
Siyasi Partiler, kuruluş dilekçeleri ile birlikte sunulan kurucular listesine, kurucuların adli sicil kayıtlarını eklese bile, MGK’’nın isteğine uygun olarak Emniyet İstihbarat, Askeri İstihbarat ve MİT’’in de dahil olduğu bir dizi incelemeden geçiyor, tüm bunlara rağmen en küçük bir açığı olmayanlar bile MGK’’ca veto edilebiliyordu.
İlk şok Demirel destekli BTP’’nin kapatılmasıyla yaşanıyor, ardından da Erdal İnönü ve 22 arkadaşının vetosu ile SODEP şoka giriyordu.
Sol cenah adına seçimlere gireceği anlaşılan Necdet Calp’’in HP’’si, ufak tefek vetolara rağmen, seçime girmeye hak kazanan parti statüsü kazanıyor, yediği peşpeşe vetolarla SODEP’’te ise Genel Başkanlığa Emekli Vali Cezmi Kartay getirilip, son çare olarak da Atatürk’’ün 82 yaşındaki yaveri Cevdet Tolgay kurucu yapılsa da MGK’’dan icazet alınamıyordu.
Tüm bu süreç yaşanırken, Anayasa ile yasaklı siyasetçi kapsamında olan Süleyman Demirel ve 6 arkadaşı, BTP’’nin kuruluşuna destek oldukları için; Deniz Baykal, Sırrı Atalay, Metin Tüzün, Celal Doğan ve Ferhat Aslantaş SODEP’’in örgütlenmesine yardımcı olma ihtimalleri olduğu için; Yüksel Çakmur da HP’’nin İzmir’’deki örgütlenmesine yardımcı olduğu için, Çanakkale-Zincirbozan’’a sürgüne gönderilip, 120 gün süre ile gözetim altında tutuluyorlardı.
12 Eylül Darbesine karşı tavır koyan tek lider Ecevit, 12 Eylül’’ü takip eden günlerde Hamzaköy’’de gözetim altında tutulduktan sonra, mücadeleden vazgeçmeyip, çıkardığı ARAYIŞ adlı dergi ile 12 Eylül’’e en sert muhalefeti yaptığı için hapis cezasına çarptırılmış ve bu nedenle de Zincirbozan ekibi içinde yer almamıştı. 12 Eylül’’ün ağır baskıları altında bir yıla yakın yayın hayatında kalan ve dağıtımı el altından yapılan (dağıtıcılarından biri de bendim) Arayış Dergisi’’nin Genel Yayın Yönetmeni ise daha sonraları Hürriyet’’in Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök’’tü.
Eski siyasetçilerin sürgüne gönderilmeleri, siyasi partilerin kurucularının veto edilmesi ve nihayet seçimlere katılması uygun görülen siyasi partilerin aday listelerinin de MGK onayından geçmesinden sonra, 3 siyasi partinin katıldığı seçimlerde; 400 sandalyeli parlamentoda Turgut Özal’’ın ANAP’’I % 45 oyla 211, Necdet Calp’’in HP’’si % 31 oyla 117, Turgut Sunalp’’in MDP’’si ise % 23 oyla 71 milletvekili çıkarmış, ANAP, Bingöl’’de aday listesini eksik gösterdiği için bir milletvekilliği boş kalmıştır.
1983 seçimleri icazetli bir parlamento yapısından oluşsa da ’“en kötü sivil yönetim, en iyi askeri rejimden iyidir’” söylemine uygun olarak, normalleşme yönünde bir adım oluşturuyordu.